Sultan II. Abdülhamid’in Demiryolu Politikası
Sultan II. Abdülhamid’in gütmüş olduğu İslâm Birliği siyasetinin en önemli başarısı; Şam ile Hicaz’ı yani Mekke-Medine’yi birleştiren Hamidiye Hicaz Demiryolu projesi olmuştur. 1901 yılında başlayıp, 1907 yılında tamamlanan bu proje yaklaşık 3 milyon sterline mal olmuştur. Hamidiye Hicaz Demiryolu Projesi’ne yapılan harcamaların 1/3’ü Müslüman dünyasının çeşitli yerlerinden gelen yardımlarla karşılanmıştır. Ayrıca önemli bir bölümü de devlet ricalinin gönüllülük esasına bağlı olarak maaşlarından kesinti yoluyla toplanan bağışlarıyla finanse edilmiştir. Sultan II. Abdülhamid’in şahsî katkıları da hiç azımsanmayacak derecede mühimdir. Projenin amacı kamuoyuna açıklandığı şekliyle, Müslümanların hac seferlerini kolaylaştırmak olduğu belirtilmiştir. Fakat bununla birlikte Arabistan’ın ortasına kolay asker sevk etmek, uzak bölgelerdeki denetimi sağlayabilmek ve İslâm Birliği politikası doğrultusunda Müslümanların kaynaşmasına katkı sağlamak gibi amaçların varlığı da bu projenin önemi açısından gayet dikkat çekicidir. Hac mevsiminde bir araya gelen adeta bir İslâm kongresi hüviyeti taşıyan hac ibadeti esnasında Müslümanların doğrudan ve etkili şekilde bilgilendirilmesi ve İslâm kardeşliği ruhunun canlı tutulabilmesi de bu projenin etkenleri arasındadır. Sultan Abdülhamid’in ümmetin birliğini esas aldığı bu projesi Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir bölgede Osmanlı halifesi tarafından yaptırılan demiryolu sayesinde; hem bu bölgelerin elde tutulmasını hem de askerî sevkiyat gibi konularda devlete önemli avantajlar sağlayacaktır. Emperyalizmin provokasyonlarıyla kavmiyetçilik düşüncesini körükleyen İngilizlerin bölgedeki etkisini azaltmak için bu proje mühim bir adım teşkil etmektedir. Ne yazık ki 1919 yılına gelince kendi lokomotiflerini aynı ölçüde olduğu için demiryolunda işletemeyen İngilizler bu nadide projeyi sabote ederek yer yer patlatacak, kullanılmaz hâle getirecektir. Sultan II. Abdülhamid’in İslâm Birliği politikası konusunda bir başka girişimi de imtiyazını Almanlara verdiği Bağdat Demiryolu Projesi’dir. Doğu Akdeniz’i Basra Körfezi’ne bağlaması planlanan bu hayatî projeyi Almanlara vermesinin sebebini Abdülhamit şöyle anlatır: “Anadolu ve Mezopotamya’da Alman varlığı coğrafî açıdan İngilizlerden daha az tehlikelidir. Almanlar yalnız iktisadî ve malî menfaat gözetirler. İngilizler demiryollarına el koyabilirler.” Osmanlı Devleti’ndeki yoğun demiryolu yapımları esas itibariyle II. Abdülhamid döneminde başlamıştır. O, ülkesini demiryollarıyla kuşatmak istemiştir. II. Abdülhamid, demiryollarının artması ile imparatorluğun askerî yönden güçleneceği, isyanların anında asker sevkiyle önleneceği, tarım ürünlerinin pazara sevk edilip zenginliğin artacağı inancını gütmüştür. Hamidiye Hicaz Demiryolu’nun yapıldığı yıllarda İngiltere bazı gizli teşebbüslerde bulunmaya başlamıştır. Bu dönemde İngilizler’in işe karışmaları ile ortaya çıkan Yemen İsyanı, Akabe meselesi, Hicaz ve Necid’deki gelişmeler hep halifenin nüfuzunu bölgeye sokmamak gayretleriyle ilgilidir. Zaman zaman ayaklanan Arap kabilelerinin faaliyetlerine rağmen Bağdat ve Hicaz Demiryolları tamamlanmıştır. Hamidiye Hicaz Demiryolu tamamlandıktan sonra Osmanlı Devleti’nin kısa ömrüne rağmen önemli askerî, siyasî, iktisadî ve içtimaî sonuçlar doğurmuştur. I. Dünya Savaşı ve Hicaz İsyanı sırasındaki nakliyat ve askerî operasyonlarda hayatî bir ulaşım aracı olmuştur. Özellikle Medine’nin Şam’la bağlantısının devam etmesinde Hamidiye Hicaz Demiryolu yegâne ulaşım vasıtası olmuştur. Hamidiye Hicaz Demiryolu’nun Abdülhamid tahttan indirildikten sonra adı Hicaz Demiryolu olarak değiştirilmiştir. Projesi, yapımı, işletmesi, yansımaları, simgeselliği ve neticeleri itibariyle Osmanlı coğrafyasında inşa edilen diğer demiryollarına nispetle bütünüyle farklı bir yapı arz etmekte ve hâlâ sembol olma özelliğini sürdürmektedir
Bekir AYDOĞAN
YazarFatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethettikten sonra ilk olarak Ayasofya Kilisesi’ni camiye çevirmiş ve onun ebediyen Ayasofya Camii olarak kullanılmasını hususunda vakıf tahsisi ile vasiyette bulun...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Sözlüklerde bir sanat dalı olarak tezhip; “altınlamak” olarak geçmektedir. Bu sanatla iştigal edenlere müzehhib/müzehhibe adı verilmektedir. Bu tezyinî sanatımız icra edilirken, desenler ve motiflerle...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Peygamber olmak, Yüce Allah’ın lütfudur. O, dilediğine bu nimetini ikrâm eder, dilediğini elçisi olarak seçer. Elbette seçimi yapan Yüce Allah’tır ve kimi seçeceğini, ne zaman, kimlere elçi göndereceğ...
Yazar: Ali AKPINAR
Hicrî üçüncü (Miladi dokuzuncu) asırdan itibaren yazılmaya başlayan hadis kitaplarında yer alan, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabının faziletlerini anlatmak üzere bu kaynaklarda yer verilen başlıklarda...
Yazar: Fatih ÇINAR