SULTAN I. MURAD HÜDÂVENDİGÂR’IN MANZUM DUASI
Osmanlı’da “şair sultanlar” geleneği Osman ve Orhan Gazi’den sonra Sultan Murad’la devam etti. “Gazi Hünkâr” ve “Hüdâvendigâr” sıfatlarıyla da anılan Sultan 1. Murad da dedesi Osman Gazi ve babası Orhan Gazi gibi tek bir şiiriyle bilinmektedir. Bu şiir aslında manzum bir duadır. Dolayısıyla bir niyaz şiiridir. Şiir, bu özelliği itibariyle muhteva olarak elbette önemlidir ama bir o kadar daha önemli olan yazılış hikâyesidir. Bu yüzden önce kısaca 1. Murad’ın saltanat yıllarından ardından da bu şiirin yazılmasına sebep olan olaydan söz etmek gerekiyor.
Sultan Adını Aldı
Sultan 1. Murad, her şeyden evvel, dedesi ve babası zamanında daha çok bir “beylik” olarak kurulan Osmanlı’nın “devlet” sürecine geçmesini sağladı. Bu yüzden dedesi ve babası sadece “gazi” sıfatıyla anılırken “sultan” sıfatı ilk kez onun için kullanıldı. Başarı hikâyesi hayli etkileyicidir. Özetle söylenecek olanlar ise şunlardır. Babası Orhan Gazi’nin ölmesi üzerine tahta geçti. Anadolu’da yaptıkları önemlidir ama onu asıl önemli kılan Edirne’yi Bizans’tan 1362 yılında Sazlıdere Savaşı’yla alarak başkent yapması ve böylece Rumeli yolculuğumuzu başlatmasıdır. Böylece onun döneminde ilk defa Balkanlar’a uzanmış olduk. O da böylece yaklaşık 500 yıl kalacağımız “Balkanlarda Osmanlı” hikâyesinin kahramanı oldu. Nitekim şehadeti de burada gerçekleşti. 1389’da I. Kosova Savaşı’nda savaş alanında yaralılar arasında dolaşırken Sırp Milos Obilic tarafından hançerlenerek şehit edildi. Murad Hüdâvendigâr’ın iç organları çıkarılarak şehit düştüğü yere gömüldü. Daha sonra da oğlu Yakub Bey’in cesedi ile birlikte Bursa’ya götürülerek, Çekirge’deki türbelerine defnedildiler. Diğer taraftan şehid düştüğü yere “Meşhed-i Hüdâvendigâr” adı verilen bir türbe yaptırıldı. Bugün bu türbe, Kosova’da o günlerin en canlı tanığı olarak halen ayaktadır. İşte bahsedeceğimiz şiiri o muhteşem Kosova Zaferi’nden önce yaptığı manzum bir duanın metnidir.
Manzum Duası
Sultan 1. Murad’ın şiiri Kosova’da Haçlılarla yapacağı savaşın ilk günü akşamında otağında yazıldı. O da her Müslüman gibi zorlu bir durum karşısında Rabb’ine iltica etti. “(Ey Allah’ım!) Sevgili Peygamber’inin yüzü suyu hürmetine, Kerbela’da uğruna akan masumların kanları hürmetine” anlamına gelen
“Âb-rûy-ı Habîb-i Ekrem içün/Kerbelâ’da revân olan dem içün” beytiyle başlayan bu şiir, her şeyden önce daha ilk beyitteki Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Kerbela şehitleri vurgusuyla dikkat çeker. Bu ifadeler hem onun gaza anlayışında rehber ve önder olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bağlılığını hem de derin muhabbetini gösterir. Kerbela meselesi ise ayrı bir öneme sahiptir. Savaş meydanında şehid edildiği düşünülecek olursa o da bir başka Kerbela trajedisiyle karşı karşıya kalmış demektir.
Şiirin sonraki beyitleri de yine niyaz diliyle söylenmiştir:
“Şeb-i firkatde ağlayan göz içün/Reh-i aşkında sürünen yüz içün” Metin “Ayrılık gecesinde yaş döküp ağlayan gözler hürmetine, senin aşkının yolunda secdeye kapanarak yerlere sürülen yüzler hürmetine“ anlamına gelen bu beytiyle tam bir şiir değeri taşır. Zira “ayrılık gecesi”, “ağlamak”, “secde”, “yüz sürmek” ifadeleriyle tam anlamıyla bir şiirsel tablo oluşmaktadır. Sadece bu beyti okuyan biri bile şairin şiirini söylerken nasıl bir halde olduğunu zihninde kolayca canlandırabilir. Şairin ifade gücü buna fazlasıyla imkân vermektedir.
Şiirin sonraki bölümleri ise şöyledir:
Ehl-i derdin dil-i hazîni içün
Cânate’sîr iden enîni içün
Eyle yâ Rabbi,lutfını hem-râh
Hıfzını eyle bize püşt ü penâh
Ehl-i İslâm’a ol mu’în ü nasîr
Dest-i a’dayı eyle bizden kasîr
Bakma yâ Rab, bizim günahımuza
Nazar it cân u dilden âhımuza
İtme yâ Rab,mücâhidini telef
Tir-i a’daya kılma bizi hedef
Bunca yıl sa’y u ictihadımızı
Gazavat içre yahşi adımızı
Etme yâ Rab, Kahrın ile tebah
Yüzümü halk içinde etme siyah
Metni nesir diliyle ifade ettiğimizde ise şiirsel zenginlik, şairin içtenliği, tasvir gücü daha kolay anlaşılmaktadır. Şöyle diyor şair: “Dertlilerin iç yakıcı dertleri aşkına, onları cana tesir eden inleyişleri adına, işte bütün bunlar adına ey Rabb’im, bana bu savaşta yardımını yoldaş eyle. Korumanı bize sığınacak bir yurt eyle. Müslüman ordusundan yardımını esirgeme, düşmanın elini bize uzandırma.”
Kul dua eder ama bunu acizlik haliyle hâllenerek yapmalıdır. Bu da en çok günahın itirafı ile olacak şeydir. Zira her günahın bir bedeli vardır. Lakin insan buna rağmen yine Allah’a sığınıp kendisini bunlardan dolayı bağışlamasını, rahmetiyle tecelli etmesini talep eder. Şiirin devamında da bunu görmekteyiz: “Ey Allah’ım! Bakma bizim günahlarımıza, candan ve gönülden inleyişlerimize itibar et. Onların hürmetine senin için cihad eden askerlerini telef eyleme. Bizleri düşman oklarına hedef kılma. Bunca zamandır çalışıp gayret etmemizi ve gazalar içindeki güzel adımızı Ey Allah’ım, sakın kahr tecellinle yerlere geçirme, halk içinde de yüzümü kara çıkarma.”
Şiirin son iki beyti ise şairin adeta şahadetini hisseden bir ruh hali içinde olduğunu göstermektedir.
“Rah-ı din için ben feda olayım/Siper-i asker-i Huda olayım/Din yolunda beni şehid eyle/Ahirette beni said eyle” Yani “Ben din uğruna feda olayım. Senin yolunda savaşan askerlerime siper olayım, beni din yolunda şehid eyle. Böylece ahrette bahtiyar olayım.” Sultan 1. Murad’ın bu duası kabul edilen dualardan olur ve yazının başında da söylediğimiz gibi bir Sırp suikastçı tarafından şehit edilir.
Gerek Osman gerek Orhan Gazi’nin gerekse 1. Murad’ın şiirleri, sonraki dönemlerin daha işlenmiş bir dille ve daha yetkin bir sanatlı anlatımla yazılan şiirlerden elbette farklıdır. Zaten bunların hiç biri de şiir yazma niyetiyle söylenmemiştir. Fakat burada önemli olan bu mütevazı söyleyişlerin o güçlü Osmanlı şiirine temel oluşturmalarıdır. Nitekim bu gelenek Fatih’te, Kanuni’de, Sultan 2. Beyazıd’da, 1. Ahmed’de görüleceği gibi karşımıza divan sahibi sultanları çıkaracaktır. Bu yüzden Sultan 1.Murad’ı da “şair sultanlar” içinde anmak gerekmektedir. Diğer yandan bu şiirler Osmanlı’nın gaza ruhunu, niyetini anlamak açısından da önemli metinler olarak görülmelidir.