SULTAN ABDULMECİD VE HAT SANATI
Sultan II. Mahmud’un şehzâdesi Abdulmecid, 25 Nisan 1823’te İstanbul’da dünyaya gelmiş, diğer Osmanlı şehzâdeleri gibi iyi bir eğitim almış, babasının vefatı üzerine 1 Temmuz 1839’da otuz birinci Osmanlı padişahı olmuştur. 25 Haziran 1861 tarihindeki vefatına kadar süren 22 yıllık saltanatı boyunca tarihî, askerî ve siyasî pek çok hadise cereyan etmiştir. II. Mahmud gibi mahir bir hattat olan padişahımız birçok nadide hat eseri bırakmış, dönemindeki hattatları himaye etmiş ve sanatı desteklemiştir.[1] Sultan Abdülmecid, şehzade iken Mehmed Tâhir Efendi’den sülüs-nesih hatları meşk etmeye başlamıştır. Çok genç yaşta padişah olan Sultan Abdülmecid, icazetini tahta çıktıktan dört sene sonra almıştır. Mehmed Tâhir Efendi’den almış olduğu icazetname günümüze ulaşmamış olsa da Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den ve Mehmed Rüşdi Efendi’den almış olduğu iki adet icazet tasdikinin günümüze ulaştığı bilinmektedir.[2] Sultan Abdülmecid’in hat hocası Mehmed Tâhir Efendi, hat sanatında ekol sahibi olan Mahmud Celâleddin Efendi’nin talebesi ve sıkı bir takipçisidir. Sultan Abdülmecid de hocası gibi bu ekolü benimsemiş ve bu nedenle Tâhir Efendi’ye Celâleddin-i Sâni; Sultan Abdülmecid’e ise Celâleddin-i Sâlis denilmiştir.[3] Sultan Abdülmecid’in Mahmud Celâleddin ekolünü benimsemesi, dönemin hattatlarının da celî sülüste Mustafa Râkım ekolü yerine bu ekolde olmalarına vesile olmuştur. Sultan Abdülmecid’in Topkapı Sarayı Müzesi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi başta olmak üzere müzelerde ve özel koleksiyonlarda günümüze ulaşan çok sayıda hat eseri bulunmaktadır. Ayrıca Ortaköy, Hırka-i Şerif, Çırağan, Yakacık, Kılıç Ali Paşa ve Dolmabahçe Camilerinde Lafzatullah, İsmi Nebî, Çehâryâr, Hasan ve Hüseyin levhaları bulunmaktadır. Sultan Abdülmecid’in hat sanatına olan gayretleri bizzat yazdığı eserlerle sınırlı değildir. Döneminde yaşayan hattatlara olan desteğini ve bazı eserlerin meydana gelmesindeki öncülüğünü birkaç örnekle ifadeye çalışalım: Mescid-i Nebevî’nin onarımında devrin güzide hattatlarından olan Abdullah Zühdî Efendi ve Muhsin Bey’i mübarek mescidin hatları için görevlendirmiştir. Washinton’daki abide için istenen kitabeye Haşim Efendi’nin çektiği tuğrayı ve Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin celî ta’lik hattını işletmiş böylece sanatımızı dünyanın diğer ucuna kadar ulaştırmıştır. 1855 yılında meydana gelen Bursa depreminde zarar gören Bursa Ulu Camii hatlarının restore edilmesi ve yeni hatların yazılması için Abdülfettah Efendi’yi ve Şefik Bey’i görevlendirmiştir. Abdülfettah Efendi için ahşaptan bir celî hat kalemi yaptırmış, Abdülfettah Efendi’nin bu kalemle yazmış olduğu celî sülüs İsm-i Nebî levhasının yanına kalemin de asılmasını istemiştir. Mezkûr eser ve kalem hâlen Bursa Ulu Camii’ndedir. Abdülfettah Efendi’ye rahat çalışabilmesi için Vezneciler’de bir konak hediye etmiş; Hocası Tâhir Efendi’ye Küçük Çamlıca’dan arazi tahsis etmiş ve köşk yaptırmıştır. Sakız adasına yaptırmış olduğu cami için yazdığı hatların asılması ve yeni hatlar yazılması için Şefik Bey’i görevlendirmiştir.[4] Sultan Abdülmecid devri hat sanatı düşünüldüğünde akla ilk gelen isim şüphesiz Kazasker Mustafa İzzet Efendi’dir. Hat sanatımızın bu büyük dehasını da bu yazı vesilesiyle yâd edelim. II. Mahmud, aslen Tosyalı olan Mustafa İzzet’in bir cuma selamlığında okuduğu Nat-ı Şerîf’i çok beğenmiş ve onu Silahtar Gazi Ahmed Paşazâde Ali Bey’in himayesine vererek eğitim almasını sağlamıştır. Fevkalade bir neyzen ve bestekâr olan hattatımız aynı zamanda çeşitli devlet görevlerinde de bulunmuş, kazaskerlik vazifesi nedeniyle daha çok bu ünvanla anılmıştır. Çömez Mustafa Vâsıf Efendi’den aklâm-ı sitteyi, Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi’den ta’lîk hattını meşk ederek icazet almıştır.[5] 1845 yılında Sultan Abdülmecid’e hat muallimliği yapmaya başlamıştır. O döneme kadar Mustafa Râkım ekolünde olan Kazasker Mustafa İzzet, Padişahın Mahmud Celâleddin ekolünü beğenmesi dolayısıyla bu ekole yaklaşmıştır. Mustafa İzzet Efendi’nin yazılarında, bu iki ekol sahibi hattatın tesirleri ile oluşan kendine has bir şîve vardır. Bu şîve kendisinden sonra gelen pek çok hattat tarafından benimsenmiş ve sanat anlayışı büyük bir üne kavuşmuştur.[6] Müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarda sayısız eseri bulunan Mustafa İzzet Efendi’nin, mimarî eserlere işlenmiş olan çok sayıda celî kitabesi de bulunmaktadır. Celî hatları arasında en meşhuru şüphesiz Ayasofya Camii’nde asılı olan, 7,5 metre çapındaki daire formlu Lafzatullah, İsmi Nebî, Çehâryâr, Hasan ve Hüseyin levhalarıdır. Bu levhalar dünyanın en büyük hat eserleri vasfını taşımaktadır. 1876 yılında vefat eden bu büyük sanat dehası Tophane’de bulunan Kadirihânenin haziresine defnedilmiştir. [1] Cevdet Küçük, “Abdülmecid”, DİA, C. I, İstanbul, 1988, s. 259-263. [2] M. Uğur Derman, “Büyük Mecidiye (Ortaköy) Camii’nin Kitâbesi, Hat Levhaları ve Bunların Hattatları”, Ömrümün Bereketi 3, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2019, s. 513-514. [3] Hüsrev Subaşı, “Hattat Osmanlı Padişahları”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. XI, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 1999, s. 58. [4] M. Uğur Derman, “Büyük Mecidiye (Ortaköy) Camii’nin Kitâbesi, Hat Levhaları ve Bunların Hattatları”, s. 516-517. [5] M. Uğur Derman, “Ölümünün 100. Yıldönümünde Kadıasker Mustafa İzzet Efendi, Ömrümün Bereketi 1, Kubbelaltı Neşriyatı, İstanbul, 2017, s. 67. [6] Ali Alparslan, Osmanlı Hat Sanatı Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016, s. 193.
Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Yazar- İsterseniz öncelikle Selçukluların Malazgirt’e hazırlık sürecinden başlayalım. Anadolu’yu vatan yapan o süreç nasıl başladı ve Selçuklular Malazgirt önlerine nasıl geldiler?Malumunuz, Anadolu kapıla...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
- “Balkan” kelimesi nereden geliyor, “Balkanlar” deyince aklımıza hangi coğrafya gelir? “Balkan” kelimesi bu coğrafyaya uzun bir tarihî zaman aralığında göç eden Türklerin armağanıdır. “Balkanlar...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
“TOPLUMLAR ADÂLETLE ÂBÂD, ZULÜMLE BERBAT OLURLAR”Bu sayımızda Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dergimizin yazarı Prof. Dr. Ali Akpınar Hoca’mızla yaptığımız adâlet ile ilgili söyleşimiz...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
- Allah’ın birliği inancına dayanan dinimiz, tam anlamıyla bir kardeşlik ve birlik dini olduğuna göre, birlik beraberlik konusunda neler söylemek istersiniz hocam?Son yıllarda hem İslâm ümmeti olarak ...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ