Sultan Abdülmecid Döneminden Günümüze Batı’nın Tesiri
Aziz milletimiz, millî bir topluluk hüviyetinde dünyanın çeşitli bölgelerinde varlıklarını sürdürmüş, devletler kurmuştur. Büyük, kadim ve zengin bir kültüre sahip olan Türk milleti, fetihlerle elde ettiği her bölgede kendi kültürümüzü de hâkim kılmıştır. Bununla beraber gidilen yerlerin kültüründen de etkilendiği de olmuştur. Türk milletinin dil, tarih ve kültürü batılı araştırmacılar tarafından yıllarca araştırılmıştır. Batılı devletler, aziz milletimizin kültür yoluyla bâtılın batı fikirleriyle doğunun kadim medeniyetini etkilemek için çalışmalar yapmışlardır. Özellikle 18. ve 19. yy’da batının toplumumuzu etkileme faaliyetleri büyük bir hız kazanmıştır. Sultan Abdülmecid dönemi batı tarzındaki fikir ve hayat anlayışının Osmanlı toplumunu etki altına aldığı bir devirdir. Sözlükte “düzenlemek, sıraya koymak, ıslah etmek” anlamındaki tanzîm kelimesinin çoğulu olan tanzîmât literatürde “mülkî idareyi ıslah ve yeniden organize etme” mânasında kullanılır, ayrıca bu düzenlemelerin yapıldığı dönemi nitelendirir. Hariciye Nâzırı Mustafa Reşid Paşa 3 Kasım 1839’da Gülhane meydanında önemli devlet adamlarının, âlimlerin, Rum ve Ermeni patrikleri ile hahambaşı, esnaf temsilcileri, sefirler ve diğer hazır bulunanların önünde Tanzimat Fermanı’nı okur. Sultan Abdülmecid töreni Gülhane Kasrı’ndan izler. Ferman, kurulduğundan itibaren Kur’an hükümlerine ve şeriata uyulduğu için devletin güçlü, ülkenin mâmur ve halkın refah içinde olduğu; ancak 150 yıldan beri bunlara riayet edilmediğinden bu durumun zaaf ve fakirliğe dönüştüğünü; coğrafî konumu, arazilerinin verimliliği ve halkının çalışkanlığı göz önünde tutulduğunda gerekli tedbirlerin alınması halinde devletin beş on yıl içerisinde eski durumuna kavuşacağı tespitiyle başlar. Bunun için hazırlanması gereken yeni kanunların esası; eşitlik, can güvenliği, mal, ırz ve namusun korunması, vergilerin düzenlenmesi, asker alımının ıslahı şeklinde belirlenir. Bu arada halkı ve hazineyi zarara uğratan iltizam usulünün sakıncalarından söz edilerek kaldırılacağına dair işaret verilir. Verginin herkesin gücü nispetinde tahsil edilmesi ve kimseden fazladan bir şey istenmemesine vurgu yapılır. Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın muhtevasına bakıldığında ‘eşitlik’ kavramı öne çıkarılsa da uygulamada, Batılıların da müdahaleleri sebebiyle, aksamalar görülür, daha çok gayrimüslimlere imtiyaz tanıyan onların lehine olan kanunların Osmanlı toplumu aleyhine gelişmesine sebebiyet verir. Yüzyıllarca sürecek yenileşme hareketlerinin temel sıkıntısı bu noktadadır. Yeni hayat şartları, kendi insanımızın ikinci plana atılmasıyla geleneksel uygulamalarla çatışma oluşturur. ‘Yeni’nin ‘eski’ye/Batı’nın Doğu’ya olan baskısı sürekli olarak toplumda görülür. 19. yüzyılda çıkmazda olan Osmanlı, çareyi yüzünü maalesef tamamen Batı’ya çevirir. Avrupalılar kendinden olmayan veya olmasını istemedikleri toplumları en çok “medeniyet” anahtar kelimesiyle ölçerek değer biçmişlerdir. Osmanlı’nın son iki yüz yılına bakıldığında, bütün yönlerden bozulmalarla karşılaşılır. Bu, yönetim kademesinden başlayarak toplumun en alt kesimine kadar sirayet eder. Modernleşme çabaları devam ederken Osmanlı’nın yüksek bürokratları aldıkları maaşlarla lüks hayat yaşamaya başladıklarından Batılı yaşam tarzına açan aydınlar/zenginler zamanla “alafrangalaşarak” yeni bir tipin oluşmasına zemin hazırlamışlardır. Toplumun büyük tepkisiyle karşılaşan bu yeni insan tipi, bir bakıma aydın ile halk ilişkisinin de zarar görmesine sebep olmuştur. Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği dönemde, yenileşmenin bu kadar taklitçi bir duruma geleceği kestirilememiştir. Çünkü o dönemde devletin yenileşme süreciyle Avrupa karşısında tutunabileceği fikri hâkimdir. Tanzimat’ın ilanından birkaç yıl sonra hızlı bir taklitçilik cereyanı bizim toplumumuza sirayet etmiştir. 19. yüzyılın sonlarında daha da belirginleşen ‘Yanlış Batılılaşma’ veya Batı’yı yanlış anlama ‘dejenere’ kişilerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sultan Abdülmecid döneminde kendini daha fazla hissettiren batılılaşma hareketinin günümüze kadar bazı yönlerden devam etme gayretinin olduğu bir hakikattir. 15 Temmuz Millî Dayanışma ruhu aslında bu batılı fikirler karşı bir mücadelenin başkaldırışın millî destanıdır.
Bekir AYDOĞAN
Yazarİslam mimarisinde mekânın işlevine göre sanatsal bir şekilde; tabiatla bütünleşen bir tarzda binaların yapı malzemesi ve renk seçimi yapılır. Toplumun manevî bakımdan beslendiği değerler ve gelenek...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Siyasî açıdan fayda sağlayacağı kanaatiyle Sultan Abdülaziz, 3 Nisan 1863 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan uğurlama merasimi ile Mısır’a hareket eder. Yaklaşık bir ay sürecek olan Mısır seyaha...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Sözlüklerde bir sanat dalı olarak tezhip; “altınlamak” olarak geçmektedir. Bu sanatla iştigal edenlere müzehhib/müzehhibe adı verilmektedir. Bu tezyinî sanatımız icra edilirken, desenler ve motiflerle...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Bir toplumun ortaya koymuş olduğu sanat eserleri; o toplumun ortak değerlerinin yansımasıdır. Asırlardır kâinattaki güzellikleri kendi kültür zenginliklerimizle yorumlayan sanat erbabı, gönül ve düşü...
Yazar: Bekir AYDOĞAN