SÛFÎ VE RÜYA
Rüya; “bir kimsenin zihninden geçen hayal dizisi, uyku sırasında canlı, çarpıcı, görsel ve işitsel varsanılarla ortaya çıkan yaşantı, uyku esnasında ortaya çıkan ve birbirleriyle bağlantılı veya bağlantısız olarak algılanan görüntüler bütünü”[i] şeklinde tarif edilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un rüyası üzerinden rüya hadisesinin çoklu boyutuna dikkat çekilmiştir. Burada verilen bilgilere göre, yorumlamaya muhtaç gayb âleminin işareti, geleceğe dair bilgi kaynağı ve peygamberlerin/peygamberliğin bir işareti gibi farklı yönleriyle detaylı bir şekilde rüyaya dair bilgi verilmiştir.[ii] Hadis-i şeriflerde ise rüya, peygamberliğin habercisi olan unsurlar arasında zikredilmiştir. Hz. Aişe’nin (r.anha) naklettiği bir hadis-i şerife göre Hz. Peygamber (s.a.v.)’e vahiy ilk olarak sâdık rüyalar şeklinde başlamış ve bu süreçte Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gördüğü bütün rüyalar aynıyla gerçekleşmiştir.[iii] Bir başka hadis-i şerifte ise rüya, peygamberliğin kırk altı parçasından birisi olarak tanıtılmıştır.[iv] İnsanoğlu, öteden beri rüya ile gayb arasında bir ilişkinin olduğu yönünde kabullere sahip olmuş ve bu yönüyle rüyaya özel bir ilgi duymuştur.[v] İslâm âlimleri, vahyin ve sünnetin hakkında verdiği bilgilere göre rüyaları, “Rahmanî, şeytanî ve ruhanî” olmak üzere üç türüyle tanıtmışlardır.[vi] Sûfîler de rüya konusu üzerinde detaylı olarak durmuşlar ve rüyayı bilgi elde etme yollarından birisi olarak kabul etmeleri nedeniyle zaman zaman eleştirilere maruz kalmışlardır.[vii] Bununla birlikte sûfîler, rüyanın metafizik anlam derinliğiyle fizik âlemi arasındaki bağlantısını tahlil etme ve bu bağlantı üzerinden hayatın şifrelerini çözümlemeye gayret gösterme gibi yönlerden rüya konusundaki detaylı sunumlarıyla dikkatleri üzerlerine çekmeyi başarmışlardır. Biz bu çalışmamızda sûfîlerin özel önem verdikleri rüya meselesine dair görüşlerini değerlendirerek onların rüya hadisesine bakışlarının sınırlarını tespit etmeyi ve bu sınırlar üzerinden sûfîler ile rüyalarına dair lehte veya aleyhte dile getirilen görüşleri tahlil etmeyi amaçlıyoruz. Bu çalışmayla sûfîlerin; “Fizik ötesi âlemin sarhoşluğuna kapılıp maddî âlemin gerçeklerini göz ardı ettikleri” şeklindeki eleştirinin ilmî ve vicdanî kritiğini yapmayı amaçlıyoruz. Sûfînin Dünyasında Rüyanın Konumu Sûfîler, tıpkı peygamberlikte olduğu gibi velayette de ilk işaretlerin rüya ile gerçekleşeceğini söylemişlerdir.[viii] Bu anlayışa göre gerek uykuda gerekse uyanıklık halinde rüya görülebilir. Rüya, hayal denilen bağımlı misal mertebesindedir. Sûfîlere göre rüya, küllî ve cüzî manaları algılayan semavî akıllardan ve ruhlardan etkilenir.[ix] Sûfîler de “Allahu Teâlâ’dan, melekten ve şeytandan” olmak üzere rüyanın üç türünden bahsetmişlerdir.[x] Sûfîlere göre Allahu Teâlâ’dan olan rüya açık olduğu için tabir edilmez. Melekten olan rüya “sâdık rüya” olarak kabul edilir ve yorumlanır. Şeytandan olan rüyanın ise hiçbir ehemmiyeti yoktur.[xi] Rüya meselesi üzerinde İmam-ı Gazalî ve İmam-ı Rabbanî’nin derinlemesine yaptıkları tahliller son derece dikkat çekicidir. Gazalî, kalp, melekût âlemi ve levh arasında kurduğu ilinti ile rüya hadisesini izaha çalışmıştır. Buna göre kalp, ilmin resimlerini kabul eden bir ayna, levh ise ilim resimlerinin aynasıdır. Kalbin yönelişleri, kalp ile melekût âleminde olan levhin fark edilmesini sağlamaktadır ki bu durumda kalbî hassaları hayra yönelen sâdık kimselerin rüyaları doğru çıkmakta, kalbî yönelişi itibariyle şerre yelken açan kişinin rüyası doğru çıkmamaktadır.[xii] İmam-ı Rabbanî ise rüyayı, mülk-melekût-misal âlemi ve ruh-beden ilişkisi üzerinden açıklamaya çalışmıştır. İmam-ı Rabbanî’nin anlayışına göre ruh beden ile birleşmeden önce melekût âleminde bulunmaktaydı. Ruh bedenle birleşince mülk âlemine indi. Misal âlemi ise mülk ve melekût âlemi arasında bir geçiş alanı durumundadır. Bazı zamanlar Allahu Teâlâ’nın inayetiyle ruh önceki/melekût âleminin suretlerini misal âlemiyle temaşa eder ki rüyada görülenler bu suretlerden ibarettir.[xiii] İbn Arabî’nin net bir şekilde ifade ettiği gibi, rüyanın seyr ü sülûk sürecindeki derviş/sâlik ve ona yol gösterici konumunda olan mürşid-i kâmil için son derece önemlidir. Sâlik, gördüğü rüyalar ile durumunu tayin eder ve kendi manevî haline vâkıf olur. Hakkı batılı sezer. Nefsanî, hayvanî ve şeytanî işlere vâkıf olur. Duygular yönünden, duymaya has olan ve kalbe, ruha gelen çeşitlerini idrak eder.[xiv] Aynı zamanda mürşid-i kâmil, sâlikin gördüğü rüyaları tabir ederek sâlikin içerisinde bulunduğu makam ve hali tayin eder.[xv] Örneğin Şeyh Receb-i Sivasî, sâlikin nefs-i levvamede rüyalarında kırmızı ata binmek, kırmızı renkli giysiler giymek ve güzel kokularla kokmak, kırmızı güllerle donatılmış, sarkmış üzüm ve hurmalarla bezenmiş bahçelere girmek gibi tecrübeler yaşayabileceğini, yine aynı şekilde nefs-i mülhemede ateş ve ırmaklar ile meşgul olabileceğini dile getirmiştir.[xvi] Hz.Yusuf’un bir güneş ve on bir yıldızın kendisine secde ettiğini rüyasında görmesi ve bu rüyanın yıllar sonra tecellisine mazhar olması,[xvii] Hz. İbrahim (a.s.)’in oğlu Hz. İsmail (a.s.)’i rüyasında Allahu Teâlâ’ya kurban olarak takdim ettiğini görmesi[xviii] ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in rüyasında başını tıraş etmiş ve güven içerisinde Mescid-i Haram’a girdiğini görmesi ve bunun aynıyla gerçekleşmesi[xix] gibi Kur’ânî veriler[xx] rüyanın, vahiy açısından, bir bilgi kaynağı olduğunu gözler önüne sermektedir.[xxi] Sûfîler, rüyanın bağlayıcı bir bilgi kaynağı olduğunu kabul ettikleri için, birçok eleştirilere rağmen,[xxii] rüya ile hadis rivayet etmeyi de uygun görmüşlerdir.[xxiii] Erzurumlu İbrahim Hakkı, rüyanın bir bilgi kaynağı olduğu yönündeki fikri şu şekilde dile getirmiştir: ‘Kalp ve ruh temizliği içinde uykuya dalan bir kimsenin ruhu, bedeni terk ederek âlem-i melekûta kadar yükselebildiğinde akl-ı evvel ile karşılaşır ve ruhlar âleminin idrak melekesi ve vasıtası olan bu akl-ı evvel ile maddî olaylar dünyası ile sırf ruhlar dünyası arasında bir dünya olan ve bütün varlık ve olayların kendisinde yaşadığı Berzah âlemini idrak edebilir ve bu şekildeki bir idrakle insan ruhu idrakinin konusu olan varlık veya olay hakkında bilgi sahibi olabilir.’[xxiv] Rüyayı bir bilgi kaynağı olarak kabul edip bu bilgi kaynağının gösterdiği istikâmette hareket etmeye örnek olması bakımından Emir Buharî’nin başından geçen şu hadiseyi burada paylaşmak istiyoruz: “Şeyh Vefa’nın dergâhında üç gün kalan Emir Buharî ilk gece rüyasında, dergâhın bir köşesinde ışığı zayıf bir mumun yandığını, elindeki mumu ondan tutuşturmak istediğinde mumun kaybolduğunu, yanından ayrılınca tekrar yandığını, bu şekilde üç kez muma yaklaştığı halde elindeki mumu bir türlü tutuşturamadığını görür. Bunun üzerine İstanbul’da dergâh açıp kendisiyle birlikte faaliyet göstermek için iznine başvurduğu Şeyh Vefa’nın buna rızasının olmadığına hükmüne gördüğü bu rüya ile karar veren Emir Buharî, Kütahya’ya olumsuz haber gönderir.”[xxv] Rüyanın sûfînin dünyasındaki konumunu toparlamamız gerekirse şunları söyleyebiliriz: Sûfîler, İslâmî ve insanî bir tecrübe olan rüya konusuna manevî yolculukları ve gayb ile irtibatı gibi sebepler nedeniyle büyük bir ilgi duymuşlardır. Onlar, rüyanın tecrübe ediliş seyri, sâlikin rüya ile seyr ü sülûk sürecindeki konumunu belirlenmesi noktasındaki önemi, mürşid-i kâmiller tarafından bir usul dâhilinde rüyadaki sembollerin tabir edilmesi gerektiği yönündeki kabulleri ve ilmî duruşları açısından rüyanın değeri gibi başlıklar altında rüya konusunu detaylı bir şekilde irdelemişlerdir. Sûfîlere göre rüya, bilgi elde etme yöntemlerinden birisidir. Onlar, bu konuda ciddi eleştirilere maruz kalsalar da ilkeleri ve sınırları belirlenmiş şekliyle rüyanın mü’minleri bağlayıcı bir yönünün olduğundan bahsetmişlerdir. Rüyayı, kişinin/sâlikin psikolojik ve fizyolojik yönleri üzerinde etkili olan bir tecrübe olarak gören sûfîler, rüya tabiri konusunda ciddi bir külliyatın oluşmasına da sebep olmuşlardır. Bu noktada onların rüya yorumunda renk simgeciliğini ustaca kullandıklarını da ifade edebiliriz. Netice olarak ifade etmemiz gerekirse sûfîler, rüya konusunda ayet-i kerime ve hadis-i şerifler gibi dinin aslî verilerini fikirlerine dayanak yaptıkları gibi rüyanın ruhî etkilerinden/tesirlerinden de istifade ederek konunun tecrübevî boyutunu da içine alacak bir kapsamla rüya konusu üzerinde durmuşlardır. Bu tespitler, sûfîlerin metafizik âlemin sarhoşluğu içerisinde fizikî âlemin gözetilmesi gereken unsurlarını ihmal ettikleri iddiasını da çürütmektedir. Görüldüğü gibi sûfîler, kendilerine has bir yöntem olarak rüya ile bilgi etme yolunu tercih ederek fizik ötesi âlem ile madde âlemi arasında sıkı bir bağ kurmuşlardır. İddianın aksine sûfîler, rüya tecrübesi üzerinden onu yorumlayarak, sınıflara ayırarak ve sâlikin üzerindeki tesirlerini tespit ederek gayb âlemine ait bir tecrübenin madde âlemindeki karşılığını tespit edip bu mesajla hayatlarını a [i] Süleyman Ateş, İnsan ve İnsanüstü, Dergâh Yay., İstanbul 1985, s.75; Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay., İstanbul 1985, s.443. [ii] Yusuf 12/4-6, 26, 36, 41, 99-100. [iii] Buhari, Tabir 1. [iv] Buhari, Tabir 4. [v] Abdülvahit İmamoğlu, ‘Bazı Psikanalistlere Göre Rüyanın İnsan Hayatındaki Rolü’, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. XII, Sayı: XXII, (2010/2), s.21-47; Hidayet Aydar, ‘Kur’ân’da Rüyalar ve Rüyaların Hayata Yansımaları’, Din Bilimleri Akademik Dergisi, (2005), c. V, s.40. [vi] İlyas Çelebi, ‘Rüya’, İA, c. XXXV, s.307. [vii] İsmail Bulut, ‘Dehlevî Düşüncesinde Mistik Yapı ve Rüya Kavramının Önemi’, Kelam Araştırmaları, 9:2 (2011), s.80-89. [viii] Kuşeyrî, Risale, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risalesi, Çeviren: Süleyman Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul 1991, s.571. [ix] Ateş, İnsan ve İnsanüstü, s.75. [x] Vahit Göktaş, ‘Kelâbâzî ve Tasavvufî Görüşleri’, Ekev Akademi Dergisi, Yıl: XII, Sayı: XXXVI, (Yaz 2008), s.102. [xi] İbn Haldun, Mukaddime, Çeviren: Zakir Kadiri Ugan, MEB Yay., İstanbul 1990, c.I, s.257. [xii] Gazalî, İhyau Ulûmiddîn, Tercüme: Mehmed A. Müftüoğlu, Tuğra Neşriyat, İstanbul Tarihsiz, c. IV, s.896; Zübeyir Ovacık, ‘Gazzali’de Metafizik Bilginin İmkânı Açısından Rüya’, Sosyal Bilimler Dergisi, c.XIII, Sayı: II, (Aralık 2011), s.31-41. [xiii] İmam-ı Rabbanî, Mektûbât, c.II, s.448-450. İmam-ı Kuşeyrî’ye göre ise rüya; ‘İnsanların kalplerinde yaratılan ve karar kılan şeyin, tahayyül ve tasavvur yolu ile idrak edilmesinden ibarettir. Kuşeyrî, Risale, s.574. [xiv] Bülent Akot, ‘Tasavvufî Terbiyede Rüyanın Değeri’, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011/1, c. X, Sayı: XIX, s.93-113. [xv] İbnü’l Arabi, Tuhfetu’s Sefere, Çeviren: Abdülkadir Akçiçek, Rahmet Yay., İstanbul 1971, s.82-83; Mustafa Tatcı- Halil Çeltik, Türk Edebiyatında Tasavvufi Rüya Tabirnameleri, Akçağ Yay., Ankara,1995, s. XXVI; Mustafa Kara, Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler, Sır Yay., İstanbul 2001, s.307. [xvi] Sivasî, Risâle fî usûli’l-Halvetiyye, Beyazıt Kütüphanesi, Veliyüddin Efendi Bölümü, Nu: 1836, s.2a-2b; Niyâzî-i Mısrî’nin konuyla ilgili değerlendirmeleri için bkz., Kadriye Yılmaz-Kamile Çetin, ‘Rüyalar ve Niyazî-i Mısrî’nin Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât Adlı Eserinde Rüyaların Dili’, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 2/4, p.1066-1075. [xvii] 12/Yusuf, 4, 99-100. [xviii] 37/Saffat, 102-111. [xix] 48/Fetih, 27. [xx] Hidayet Aydar, ‘Kur'an'da Rüyalar ve Rüyaların Hayata Yansımaları’, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), Sayı: I, s.41-57. [xxi] Hadis-i şeriflerden rüyanın bir bilgi kaynağı olduğuna dair deliller için bkz., Vahit Göktaş, ‘Kur’ân’da Bilgi ve Bilginin Kaynakları’, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: XIII, Sayı: 20 (Temmuz-Aralık 2008), s.178. [xxii] Ahmet Yıldırım, ‘Tasavvuf Ehlinin Hadis Rivayeti ve Rivayet Usulleri Açısından Tasavvuf Hadis Münasebeti’, İslami Araştırmalar Dergisi, Ankara1997,c.X, s.117. [xxiii] Mehmet Ayhan, ‘Bir Sûfî’nin Hadis Yorumu –Raf’u’l-Yedeyn Hadisi-İbn Arabî Örneği’, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 10 (37), s.198-199. [xxiv] İbrahim Hakkı, Marifetnâme, Kitap San. Yay., İstanbul 1984, s.99-100. [xxv] Lâmiî Çelebi, Nefehâtü’l-üns Tercümesi, Marifet Yay., İstanbul 1980, s.468-469; Taşköprîzâde Isâmeddin Ahmed, eş-Şekâiku’n-nûmâniyye fî ulemâi’d-devleti’l-Osmâniyye (nşr. Ahmed Subhi Furat), İstanbul 1985, s.359-360.
Fatih ÇINAR
Yazarİhramcızâde İsmail Hakkı Toprak (k.s.), Anadolu’nun yakın tarihinde ilmî, mânevî ve hizmet endeksli kişiliği ile derin izler bırakan nice büyük isimlerden biridir.[2] Zâhir ve bâtın sahalardaki hizmet...
Yazar: Fatih ÇINAR
“Anadolu İrfânı” tabiri Anadolu coğrafyasını yüzyıllardır rengine boyayan mânevî bir neşvenin en kısa ve özlü ifadesidir. Gönül dünyasını şekillendirdiği insanları, Hak ve halk nezdinde saygın bir kon...
Yazar: Fatih ÇINAR
Osmanlı döneminde hayır amaçlı dağıtılan suya sebil ve dağıtıldığı yere sebîl-hâne denilmiştir. B terkip sonraları sebil şeklinde anılmaya başlanmıştır. Bu güzel âdet bugün de kalabalık cadde ve soka...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Mustafa Nehcî Efendi, Halvetiyye Tarikatı’nın Cihangiriyye kolunun önemli isimlerindendir. O, hakîkat yolcusu bir mürşid-i kâmil ve topluma yön veren gönül erlerindendir. Nehcî Efendi, velûd bir müell...
Yazar: Fatih ÇINAR