SÖYLEYECEK SÖZÜ OLMAK
“Ben de varım.” düşünce ve duygusuyla hareket etmek isteyen insanların her zaman ve her yerde söyleyeceklerinin olması da gayet doğaldır. Bu doğallık içinde insanoğlu, bazen kendini aşan söylemler içine de girebilmektedir. Ergenlikte belirgin bir şekilde ortaya çıkan bu süreç, insanların hayatı boyunca devam edebilmektedir. Çocukların ergenlik dönemlerinde, büyüdüklerinin bir ifadesi olarak, her konuda söz ve görüş bildirme, yorum yapma, yapılanları beğenmeme gibi özellikleri ön plana çıkmaktadır. Bu özellik, birçok insanın bu dönemi sağlıklı geçirememesine bağlı olarak, yetişkinlik döneminde de devam etmektedir. Kendisiyle ve toplumla barışık olmayan bu insanların konuşmaları, genel itibari ile eleştiri ve tavsiye niteliğinde olmaktadır. Bu kişiler, yaş itibari ile kendilerinden beklenen gerçekçi konuşmalardan uzaktırlar. Bu insanların bir diğer özelliği de kendilerine gelebilecek eleştirilere karşı aşırı duyarlı olmalarıdır. Bu kişiler, bu durumda karşısındakilerden eleştiri duymak yerine onları eleştirmeyi tercih ederler. Bu kişiler eleştirilmeye karşı çok hassas olmalarına rağmen başkalarını eleştirme konusunda aynı hassasiyeti göstermezler. Yine bu kişiler, yaptıkları işlerde başkalarından olumlu geri bildirimler beklerken, kendileri karşısındaki insanların kişiliklerini ve emeklerini eleştirmekten çekinmezler. Çünkü onların söyleyecek sözleri vardır. Bunlar, kendilerine yapılacak yapıcı eleştirilerden kendilerini ancak onları eleştirerek koruyabileceklerini düşünür ve eksiklerini göstermemeye çalışırlar. Bu kişiler, ilişkilerinde kuralcılıktan öte tutarsızdırlar. Kısacası bunlar, narsist kişilik özelliklerini göstermeye yatkındırlar. Bu insanların en büyük özelliklerinden biri de iş yapmak yerine işlerin yoğunluğundan yakınmalarıdır. Kendilerinin çok yoğun çalıştıklarından, insanların ise gereken desteği vermedikleri gibi kendi işlerini yapma konusunda da sorumsuz olduklarından yakınırlar. Herhangi bir konu hakkında söz açıldığı zaman, hemen bu alanda uzman olduklarını göstermeye çalışırlar. Aslında onların gözleriyle baktığınız zaman uzman oldukları bir gerçek; çünkü onların her konuda söyleyecekleri sözleri vardır. Bu kişiler dinî konular açıldığı zaman en iyi hoca, siyaset konusu açıldığı zaman da en iyi siyasetçi olduklarını söylemleriyle ispatlamaya çalışırlar. Konuşmalarda yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmayan bu kişiler, sorumluluk verildiği ve iş başa düştüğü zaman Nasrettin Hoca’nın filleri geri almak için Timur’a giderken Hoca’nın arkasındaki adamlar gibi tüymesini çok iyi bilirler. Yapan ya da yapıcı biri olmaktan daha çok, her konuda söyleyecek bir sözü olan bu kişiler, bilgileri olsun olmasın muhakkak her şeyi bildiklerini zannederler. Her insanın bir uzmanlık alanı olmasına rağmen bu insanlar, alanı dışında bir konu açıldığı zaman “Benim bildiğim bu kadar.” demek yerine, her şeyi bildiği zannıyla kendisini en çok bilen olarak göstermeye çalışır. Kişilik bozukluğu için hastanede yatmış bir kişiyi ziyarete gittiğimde, hasta yakınlarından hastalık hakkında bilgi almaya çalışırken benim gibi hasta ziyaretine gelmiş büyüklerimin psikiyatrist edasıyla bize bilgiçlik taslamaya çalıştıklarını gördüm. Baktık evde psikiyatrist çok, ben de ev sahibi de sustuk. Bizim psikiyatristler konuşmaya devam etti. Yine bir sohbet sırasında arkadaşın biri, yanımızda bulunan ilahiyatçı arkadaşa dinî konuyla ilgili bir soru sordu. Soruyu soran arkadaş daha sorusunu tam bitirmeden başka bir arkadaş soruyu cevaplamaya başladı. Soruyu cevaplamaya çalışan arkadaş konuşmasını bitirdikten sonra ilahiyatçı arkadaş, mesleğinin ne olduğunu sordu. Soruyu cevaplamaya çalışan arkadaş da mesleğinin demircilik olduğunu söyledi. Bunu üzerine ilahiyatçı arkadaş da “Ben demircilikten hiç anlamam.” demesine rağmen arkadaş konuyla ilgili hocalara dayandırdığı görüşlerini ifade etmeye devam etti. Bu ve buna benzer örneklere hemen her zaman toplumumuzda rastlamaktayız. Kişinin alanıyla ilgili olmayan bir konuda görüş bildirmesi gerçekten de insanın kişiliğini göstermektedir. Bu kimselerden uzak durulması ve onlarla tartışmaya girilmemesi gerekir. Sonuç olarak bu insanların her konuda doğru da olsa yanlış da olsa söyleyecek sözleri vardır. Bunların meslek hayatlarına bakıldığı zaman kendi alanlarında çok da başarılı oldukları söylenemez. Bu kişiler kendilerini geliştirmek yerine görev alanı olmayan konularla uğraşarak bilgiçlik taslarlar. Kendi meslekleri hakkında konuşulduğu zaman en iyi kendilerinin bildiklerini anlatmaya çalışırlar. Özden yoksun bilgiye sahip olan bu insanların temel özelliklerinin başında kendi alanlarındaki yetersizliklerini kapatmak için bilgili olduklarını gösterme çabası gelir.
M. Emin KARABACAK
Yazarİğne ve ipliği, yumak ve şişi ilk ne zaman elime almıştım, kaç yaşlarındaydım, hiç hatırlamıyorum. Çünkü sıradan bir durumdu bu benim çocukluğumda. Kendimize bezden bebekler, çamurdan tabak çanak yapm...
Yazar: Halide YENEN
“Hayat, insafsız bir öğretmendir; önce imtihan eder, sonra öğretir.” denilir. Bu özdeyişte ima edilen eğitici âmil, hayatta yaşanan acı tecrübelerdir. İnsanın sahip olduğu birikimin çoğunluğu, tecrüb...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde kadınlar, çeşitli mesleklere yönelmiş; ekonomik hayatın belirli kademelerinde rol alarak ailelerine ve dolayısıyla topluma, manevî hayatta olduğu gibi maddî olarak da ...
Yazar: Hatice AKKAYA
Yeni bir eğitim öğretim yılının başlayacağı-başladığı şu günlerde, biz anne babaların tek derdi vardır, o da çocuklarımızın başarısıdır. Biz anne babalar, çocuklarımızın okul hayatında olduğu kadar to...
Yazar: M. Emin KARABACAK