SOMUNCU BABA HAZRETLERİ'NİN NASİHATLERİ 5 "DAİMA ŞEHVETLERDEN KAÇINSINLAR"
"Kadınlara¸ oğullara¸ kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe¸ salma güzel atlara¸ hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara süslü ve çekici' kılındı. Bunlar¸ dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır."
(3/Âl-i İmran¸ 14.) İlla Edep İlla Edep İslâm'ın mayasıyla yoğrulan bu kadim coğrafyamızda en ziyade kaleme alınan kitaplar güzel ahlakla ilgili olan eserlerdir. Nitekim güzel ahlaka dair kelam söylemeyen ve kitap yazmayan âlimimiz hemen hemen yok gibidir. Bunun elbette birçok sebebi vardır. Bizim toplumumuzda imanın¸ İslâm'ın ve ihsanın gür kandillerinin sönükleştiği zamanlarda en büyük problemler ne yazık ki ahlak alanında yaşanmış ve âlimlerimiz¸ gönül erlerimiz yazdıkları birbirinden kıymetli eserlerle ortaya çıkan bu sorunları çözmeye çalışmıştır. İslâm'ın aydınlattığı coğrafyaların hemen her döneminde en hayatî ve öncelikli mesele güzel ahlak ve dahi edeptir. Bu sebepledir ki gönül hastalıklarımızın tabipleri olan âlimlerimiz bu alanda eserler kaleme alarak¸ nasihatler buyurarak ahlak meselesinin toplumumuzda ve insanların gönüllerinde yerleşip kökleşmesi için yoğun bir çaba harcamışlardır. Her toplumun¸ tarihin hemen her döneminde birtakım ahlakî sorunları olduğu hepimizin malumudur. Elbette biz Müslümanların da bu alanda devasa sorunları olmuş ve hâlâ da bu neviden problemlerimiz devam etmektedir. Ancak büyük âlimlerimizin tamamının bu alanda kitap yazmalarını sadece toplumumuzdaki ahlakî sorunların çokluğuyla açıklamaya çalışırsak hata etmiş oluruz. O hâlde bu konunun sebebini¸ İslâm'ın güzel ahlaka verdiği önemde aramamız lazım gelir. Yüce dinimizin temel kaynakları olan Kur'an-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimiz'in söz¸ fiil ve takrirlerinden oluşan sünnet¸ hepimiz için bir ahlak hazinesi konumundadır. Yüce Allah'ın; "Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin." (68/Kalem¸ 4.) şeklindeki buyruğu ile Sevgili Peygamberimiz'in; "Ben¸ güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim." hadis-i şerifleri de bize açıkça göstermektedir ki insan davranışından bahsederken İslâm dininin en önemli¸ en hayatî ve hatta olmazsa olmaz temel ilkesi ahlaktır¸ ahlakî davranış sergilemektir. Edepsizliğin hâkim olduğu bir toplumu edep yurdu hâline getiren Sevgili Peygamberimiz'in en ziyade yaptığı yakarışlardan birisi de; "Ey Allah'ım! Benim yaradılışımı ve ahlakımı güzelleştir." duasıydı. Nitekim ahlakın bu denli önemli addedilişi ilk dönem Müslümanlarını harekete geçirmiş ve sahabe¸ sıklıkla Peygamber Efendimiz'in ahlakını merak etmiş¸ sorup araştırmıştır. Nitekim Hazreti Aişe Validemiz'in huzuruna vararak ona Peygamberimiz'in ahlakı sual edilmiştir. Bu soruya Aişe Validemiz şöyle cevap vermiştir; "Rasûlullah'ın ahlakı¸ Kur'an'ı Kerim'dir." Dünya Sevgisi¸ Bütün Kötülüklerin Başıdır Dinin zirvesinin güzel ahlakta görüldüğü ve imanın kemalinin güzel ahlaka havale edildiği bir anlayışın hüküm sürdüğü bu güzel coğrafyamızda ahlaka dair büyük sıkıntıların yaşanması üzüntü verici bir durumdur. Her şeyin dünyaya irca edildiği bu azgın çağda heva ve hevesin¸ bitip tükenmek bilmeyen arzuların ve ruhumuzu tarumar eden şehvetlerin topyekûn kölesi olup çıktık. Hayatımızdaki her şey dünya için¸ çalışmalarımız ve olanca gayretlerimiz de. Hayallerimiz hatta hülyalarımız bile dünyalık şehvetler için. Bu şehvet asrında İslâm'ın manevî ışığının gönüllerimizi aydınlatmasına ne kadar da muhtacız. Zira dünya muhabbeti arşın arşın içimize yuvarlanmakta¸ gerçek sevgiyi bastırarak yüreğimizin merkezine yerleşmektedir. Oysaki dünya sevgisi¸ bütün kötülüklerin başıdır. Peygamber Efendimiz'in 24. kuşaktan torunu olan ve soyu Darende'de¸ Halil Taybî ile günümüze kadar devam ede gelen Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri'nin de önemle üzerinde durduğu husus¸ güzel ahlakı bütün şubeleriyle ayakta tutmak ve müritlerinin gönüllerine ilmek ilmek nakşetmekti. O¸ yaşadığı asrın bir ahlak ve edep önderiydi. Somuncu Baba Hazretleri'nin arkadaşlarına ve yolundan gidenlere salık verdiği on bir nasihatinden beşincisi olan "Daima şehvetlerden kaçınsınlar." düsturunu bu anlamda değerlendirmek lazımdır. Şehvetler¸ dünya sevgisini gönlümüze taşıyan gizli casuslardır. Onlar¸ "Ben¸ yere göğe sığmadım¸ mü'min kulumun kalbine sığdım." buyuran Rabb'imizin mekânı ve imanın¸ adabın¸ ihlâsın kalesi olan gönlümüzde Allah sevgisinin yerini dünya sevgisine dönüştürmek için gece gündüz uğraşırlar. Yaşadığı asrın maneviyat rehberi olarak gören gözü olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri¸ müritlerini bu gizli casusluk faaliyetlerine karşı uyarmakla kalmamış neslinden büyük devlet adamları¸ âlim ve fazıl zatlar yetiştirerek çağların ahlak yangınlarına karşı açtığı bu kutlu yolda ilim¸ irfan ve ihsan medeniyetinin günümüze kadar ulaştırılmasını da temin etmişlerdir. Zira onun bu meyandaki arkadaşlarına ve yolundan gidenlere salık verdiği on bir nasihatinden beşincisi olan "Daima şehvetlerden kaçınsınlar." düsturu maddî taleplerimizin manevî ihtiyaçlarımızın fersah fersah ilerisinde olduğu bu dönemde yolumuzu aydınlatan bir kandil olmaya devam etmektedir. Şehvetler¸ Arzu ve İhtiraslar¸ Üstü Örtülü Azaplardır Bu isyan¸ servet ve şehvet çağında bütün insanlık olarak azaptayız. İslâm'ın asırlarca bayraktarlığını yapmış olan bu topraklarda bir ahlakî erozyon yaşanması ise ne kadar acı. Özellikle son dönemlerde yaşanan ahlakî çöküşün boyutları¸ teslim olunan türlü şehvetlerin ebatları hepimizi dehşete düşürecek noktalara ulaştı. Şehvetlerin ruhumuzu istila ettiği bu asırda maddenin¸ bütün ağırlığıyla mananın üzerine çullanıp ona nefes dahi aldırmadığı bir çağ yangınına cümbür cemaat müptela oluverdik. Manevî huzurdun¸ ebedi saadetten ne kadar bigâneyiz ve fıtratımızın uzağında oldukça vahim bir durumdayız. Maddî özgürlüklerimiz için ruhlarımızı köleleştirmeye¸ bedenlerimizin geçici arzuları ve şehvetleri için ruhumuzu ızdırabın derin sularına gark etmeye ne kadar da heveskâr olduk. Oysa şehvetler¸ arzu ve ihtiraslar üstü örtülü azaplardır¸ bilemedik. Bu yüzden bedensel doyumlar yaşarken ruhlarımızı açlıktan kırıp geçirdik. Ve bedenlerimizi süslü elbiselerle örterken ruhumuz çırılçıplak kaldı. Şimdi çıplak kalan ruhumuzun üşümesine mi yanalım yoksa hayâsızlık çukuruna yuvarlanışımıza mı ağlayalım? Bu çetin sualler karşısında çaresiz kaldık. Oysa Yüce Rabb'imiz Meryem Suresi 59. ayet-i kerimede bizleri şehvetler karşısında şöyle uyarmıştır: "Onların ardından¸ namazı bırakan¸ şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir." Yaşadığı asırda İslâm'ın bayraktarlığını yapmış ve nesillerimizi bu anlamda irşat etmiş olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin arkadaşlarına ve yolundan gidenlere nasihat buyurduğu "Daima şehvetlerden kaçınsınlar." düsturu¸ bizleri her türlü şehvetin derin girdaplarından koruyacak bir kalkan vazifesi görmektedir. Şehvetler¸ Allah'ın Nurundan Mahrum Bırakır İnsan¸ şehvetlere meylettikçe¸ günah ve isyana devam ettikçe Rabb'i ile arasındaki perdeler kalınlaşır¸ aralarında bir kesafet peyda olur. İnsanoğlu¸ şehvetlerin azgın dalgalarına kapılarak işlediği günahlara tevbe ederek mahcubiyetini huzura çevirmediği takdirde nefs-i emaresinin kölesi konumuna gark olur. Ondan sonra ise bu nefsin hükmetmesiyle kalbinde iman nurunun yerine kibir¸ gurur¸ riya¸ şehvet ve en nihayetinde ise inkâr yerleşir. Bu yeni hâl¸ insanın basiretinin kör olmasına ve netice olarak kalbinin mühürlenmesine yol açar. Unutulmamalıdır ki¸ şeytanın kalbe giriş yollarının en önemlisi şehvet ve gazaptır. Şehvet¸ fıtrî bir duygudur ve helal olanı evlilikle sonuçlanır. Yuva kurmak¸ çoluk çocuk sahibi olmak cihetiyle şehvetin icra edilmesi helaldir. Zira böyle olmasaydı insanlar çoğalamazdı. Burada yüce dinimizce men edilen husus¸ insanı helal dairesinin dışındaki şehvetlere meylettiren durumlardır ki bunların hepsi dinimizce yasaklanmıştır. Bu yüzdendir ki Rabb'imiz Nur Suresi 30. ve 31. ayetlerde şöyle buyurmaktadır: "Mümin erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler¸ mahrem yerlerini¸ korusunlar. Bu¸ onların arınmasını daha iyi sağlar. Allah yaptıklarından şüphesiz haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle¸ gözlerini haramdan sakınsınlar¸ ırzlarını korusunlar. Kendiliğinden görünen kısımlar müstesna¸ ziynet yerlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar
" Allahu Teâl⸠insan fıtratında öfke duygusunu yarattığı gibi şehvet duygusunu da yaratmıştır ama insan¸ kendini bu duyguların seline kapılmaktan ve her daim bu durumun tehlikelerinden muhafaza etmesini bilmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz¸ Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Bir kadın gözüne iliştiği zaman¸ ona ikinci defa bakma. Birinci bakışta sana vebal yoktur. Fakat ikincisinin vebali vardır." Şehvetlerden kaçınmak¸ insanı¸ Yüce Allah ile arasında peyda olan her türlü engellerden kurtarır¸ perdelerden ve envaı çeşit manilerden azade kılar ve bu maniler sebebiyle ruhunda hâsıl olabilecek her çeşit siyahlıklardan arındırır. Zira şehvetler¸ Yüce Allah'ın nurundan gönüllerimizi en ziyade mahrum bırakan nakısalarımızdır. İşte bu yüzdendir ki gönül hastalıklarımızın tabiplerinden ve Rabb'imizle aramıza perde olarak girebilecek her türlü manilerin put kırıcılarından olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin arkadaşlarına ve yolundan gidenlere nasihat buyurduğu «Daima şehvetlerden kaçınsınlar." düsturu¸ İslâmiyet'in sönmez ışığının nakşolduğu bu coğrafyanın ilelebet bu İlahî nurla aydınlanmasının ve arınmasının mührü olarak önümüzde durmaktadır.
Mürsel GÜNDOĞDU
YazarNasihat bahçesinin en güzel meyveleri Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’nin hal diliyle izhar olur yarenlerine. Kutlu dergâhının sohbet ve muhabbet âşıkları özge bir gönül sultanı olan Osman Hulûsi Efendi (...
Yazar: Mürsel GÜNDOĞDU
"Kudüs Davut Peygamber'di¸ Kudüs Süleyman'dı. Süleyman Peygamber'le Belkıs'ın gönüllerinin buluştuğu¸ imanın aşk aleviyle tutuştuğu yerdi. Zeytin Dağı'ndan çölün h...
Yazar: Mürsel GÜNDOĞDU
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ