SOMUNCU BABA HAZRETLERİ'NİN NASİHATLERİ 4 "TÜM MASİYET VE KÖTÜLÜKLERDEN UZAK DURSUNLAR."
"Masiyet; başkaldırmak¸ isyan etmek¸ haddi aşmak¸ helal ve haram sınırlarını çiğnemek¸ Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelmek ile günahlara dalmak anlamlarına gelir." Dünya¸ Meşakkat Yurdudur. İnsanoğlu¸ yaratıldığı andan itibaren türlü dertlerin¸ ızdırabın ve cümle meşakkatlerin ana vatanı olmaktadır. Kimi zaman bir hastalık¸ bazen üst üste gelen musibetler ve çoğu zaman da hayata dair karşılaştığımız maddî ve manevî güçlükler bizi acının¸ hüznün ve masiyetlerin karanlık dünyasına iter. Bu musibetlerin etkisiyle hiç farkında olmadan sürükleniriz derin uçurumların kenarına. Tutunacak sağlam bir ipimiz yoksa ve ruhumuza gıda olan azıklardan yeterince almamışsak¸ işte o zaman vay halimize. İnsan iyilik yapmaya da meyyaldir kötü yollara sapmaya da. Aklını¸ nefsini ve ruhunu iyilik talimleriyle eğiten ve iyilik yapmaya müsait hâle getiren insanlar için hayatın akışı hep güzelliklerden¸ hayırdan ve iyiliklerden yanadır. Onlar¸ kâinatın eşsiz yaratıcısı olan Yüce Allah'ın buyruklarını¸ Sevgili Peygamberimiz (s.av.)'in tavsiyelerini ve onun izinden giden gönül dostlarının ruha sirayet eden nasihatlerini kendine rehber edinmiş kişilerdir. Bir de nefsinin emirlerine ve dünyalık arzularının tahriklerine kendisini kaptırmış insanlar vardır ki onlar için masiyet ve kötülüklere meyletmek kolay bir davranış halini almıştır. Masiyet; başkaldırmak¸ isyan etmek¸ haddi aşmak¸ helal ve haram sınırlarını çiğnemek¸ Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelmek ile günahlara dalmak anlamlarına gelir. Kuran-ı Kerim'de pek çok ayet-i kerime¸ insanları bu tür masiyetlerden uzak durmaları hususunda uyarır ve bunun sonucunun çok kötü bir yer olduğunu açıkça ifade eder. El-Mücadele Suresi 8. ve 9. ayetler buna en güzel misaldir. Adı geçen ayet-i kerimelerde Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: "Gizli konuşmaktan men edildikten sonra yine o yasaklananı yapmaya kalkışarak günah¸ düşmanlık ve Peygamber'e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni¸ Allah'ın selamlamadığı bir şekilde selamlıyorlar. Kendi içlerinden de: Bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi? Derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir. Ne kötü dönüş yeridir orası! Ey inananlar! Gizli konuştuğunuz zaman¸ günah işlemeyi¸ düşmanlık etmeyi ve Peygambere karşı gelmeyi fısıldaşmayın; iyilik yapmak ve Allah'a karşı gelmekten sakınmayı konuşun; kıyamet günü huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakının." Bir musibet ve imtihan yurdunda olan insanoğlu için gidilecek başlıca iki yol vardır. Bunlardan birincisi¸ başa gelen her türlü olay karşısında sabır göstererek iyilik yolunu tutmak¸ diğeri ise sonu musibet olan uçuruma doğru yol almaktır. Masiyet¸ İnsanı Küfre Sürükler Haddi aşmak¸ başkaldırmak ve helal-haram sınırlarına tecavüz etmek anlamlarını bünyesinde barındıran masiyet¸ nefse sükûnet ve kalbe kalıcı ferahlık veren hayırlı işlerin aksine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in ifadesiyle nefsi azdıran ve kalbe geçici heyecan veren bütün şer işleri kapsamaktadır. Modern dünyanın bunalım ve buhranları arasında sendeleyen insanoğluna bela ve musibetler¸ sadağından çıkarılıp hedefine fırlatılan oklar gibi isabet etmektedir. Gönül kuraklığının had safhaya ulaştığı günümüz toplumları¸ masiyetin çelikten dişlileri arasında inim inim inlemekte ve ne yapsalar da kendilerini bu şer bataklığından çıkarmakta bir hayli zorlanmaktalar. Yüce Rabbimizin yardımı ve buyrukları olmasaydı halimiz nice olurdu? Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in yaşantısı ve bu husustaki emirleri bize yol göstermeseydi bu bataklıktan nereye sığınacaktık? Ve İslâm yolunun en ince hakikatlerini çağımızın idrakine derceden gül ve gönül medeniyetimizin tabipleri olan âlimlerimizin nasihatleri olmasaydı bu çağ yangınından nasıl korunacaktık. Sevgili Peygamberimiz; "Masiyet¸ insanı küfre sürükler." buyurarak çağların yüreklerini tutuşturacak en büyük yangınını işaret etmiştir. Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han zamanında yaşamış¸ Anadolu'yu manevî fetih için gelen Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri'nin oğlu olan Somuncu Baba Hazretleri¸ arkadaşlarına ve yolundan gidenlere "Tüm masiyet ve kötülüklerden uzak dursunlar." diye nasihat buyurarak¸ Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in sünnetini devam ettirmiştir. Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri'nin bu tavsiyesi¸ yaşadığı asrın en büyük yangınına parmak basmakla kalmamış¸ gönül dostlarını çağlar boyunca bu yangınlardan koruyacak manevi bir kalkan vazifesi de görmüştür. Çağımızın en büyük sorunlarından birisinin de küfür ve isyan yangınlarının bacalarımızı tutuşturması¸ yuvalarımızı tehdit etmesi ve toplumlarımızı zehirlemesi değil midir? Küfür ve masiyet dalgalarının gönül denizlerimizde ortaya çıkarak fıtrat kanatlarımızı tarumar edip kırmasının ardından bütün bu tehlikelerden korunacak bir limanımızın olmaması ne kadar acı değil midir? İşte bu sebepledir ki Somuncu Baba Hazretleri gibi nasihat önderleri¸ yaşadıkları toplumların vicdanı olmakla kalmamış aynı zamanda bütün insanlık için sığınılacak güvenli birer liman olmuşlardır. Dünya¸ İmtihan Yeridir Hayatımızı sürdürdüğümüz dünya denen bu büyük süslü salon¸ hepimiz için bir imtihan alanıdır aslında. Değirmen gibi dönerek ömrümüzü eksilten koca dünyanın cazibesi¸ sahte ışıltısı ve göz kamaştırıcılığı¸ çoğu zaman ruhumuzun bütün kıvrımlarını sararak bizim bu imtihanı kaybetmemizi ve bu cafcaflı alandan boynu bükük ve yetim olarak ayrılmamızı sağlar. Gündelik telaş içinde bizler çoğu zaman bu ışıltıların bir yansıma ve dünya hayatının gölge olduğunu unutur ve kendimizi geçici arzuların baş döndürücü cazibesine kaptırırız. İnsanoğlu¸ fıtratının gereği olarak pek çok işini aceleyle yapar. Hatırına her geleni hemen elde etmek¸ canının çektiğine sahip olmak ister. Arzu ettiği şeylerin sebebini sorgulamaz¸ nedenini araştırmaz ve akıbetini inceden inceye pek düşünmez. Bu aceleciliği o kadar had safhaya varır ki insanoğlu¸ ahiret nimetlerini bile aceleyle bu dünyada ve hemen görmek ister. Oysa dünyadaki bütün nimetler¸ ahiret nimetlerine nazaran onun bir gölgesi hükmündedir. Lakin burada da insanın aceleciliği devreye girer ve başına umulmadık çoraplar örmeye başlar. Aceleci insan¸ bir anda gaflete düşerek gölgeyi asıl zannetmeye¸ yansımayı gerçek addetmeye yeltenir. Bütün vaktini onu elde etmek için harcamaya başlar¸ onun olması için dua edip durur ve neticede aceleci davranmasının ağır faturasını bu imtihanı kaybetmekle öder. Yaşadığı asrın vicdanını ve gönüllerini tedavi eden Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)'in 24. kuşaktan torunu olan Somuncu Baba Hazretleri'nin¸ arkadaşlarına ve yolundan gidenlere "Tüm masiyet ve kötülüklerden uzak dursunlar." şeklindeki nasihat halesi¸ insanın özünü ve niyetini temizlemeye yönelik olması açısından da çok mühimdir. İmam Rabbani Hazretleri; "İyiler de¸ kötüler de¸ iyilik yapar. Fakat yalnız sıddıklar¸ masiyetten sakınır." buyurarak¸ iyiliği bilerek ve bilinçle¸ ihlâsla¸ samimiyetle ve vicdanla yapmanın insanları masiyetten kurtaracağını belirtmiştir. Bu dünyada kulun başına gelen bela ve musibetlerin tamamı imtihan içindir. Belaya tahammül göstermek¸ insanı olabildiğince yüceltir. Paslanmaya yüz tutan ruhunu temizler¸ vicdanına huzur iklimi estirir ve kalbine inşirah verir. Böyle anlarda kuşanılan sabır¸ sebat ve hüsn-ü niyet ile imkânsız görünen mümkün hâle gelir ve hiç tahmin edilemeyen bir kolaylıkla halledilir. Bu yüzdendir ki başına gelen musibetlere sabreden bir kul¸ Yüce Rabbimiz tarafından necat ile müjdelenir. Oysa sabır acı bir meyvedir ve nefse oldukça ağır gelir¸ lakin bir şifalı ilaç kadar faydalıdır. İnsan¸ Üç Sabır ile Mükelleftir Biz insanların duçar olduğu ağır belâ ve musibetlerin üzerimize yağmur gibi dökülmesinin nice hikmetleri vardır ki¸ çoğu zaman onları Yüce Allah'tan başka kimse bilemez. Bize düşen başa gelenle dövünmek ve olana itiraz etmek değil sabır ve rıza göstermektir. Müjdeye nail olacak olan¸ belalara karşı sabır elbiselerini giyenlerdir. Zira Yüce Rabbimiz¸ Bakara Suresi 155. ayette şöyle buyurmaktadır; "And olsun¸ biz sizi biraz korku¸ biraz açlık¸ biraz da mallardan¸ canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!" Rasûlullah Efendimiz ise bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Sabır üçtür: 1- Taat üzere sabır¸ 2- Mâsiyetten (ictinab edip uzak kalabilmek için) sabır¸ 3- Musibete karşı sabır. Kim taat üzere (emirlere uyup ibadet etme hususunda) sabrederse¸ Allahu Teâlâ ona altı yüz derece verir ki¸ her bir derece arası yerin üst sınırından (yeryüzünden) yedi tabaka altına kadardır. Kim mâsiyete sabrederse¸ Allahu Teâlâ ona dokuz yüz derece verir ki¸ her bir derecenin arası yerden Arş'a kadardır. Kim de musibete sabrederse ve onu Allah'tan geldiğini düşünerek güzel bir şekilde karşılarsa¸ Allahu Teâlâ ona üç yüz derece verir ki¸ her bir derecenin arası yer ile gök arası kadardır." Müslümanların; namaz¸ oruç¸ zekât¸ hac ve tefekkür gibi ibadetlerin yerine getirilmesinde sabır ve sebat etmelerinin dışında hastalıklara ve musibetlere sabır ve tahammül göstermeleri de bir ibadettir. Bu durum aynı zamanda tevekkül ve kulluğun da esasıdır. Bu bakımdan başa gelen bela ve musibetlere sabır ve tahammül Müslümanın zaruri vazifelerinden birisidir. Zira Rabbimizin Bakara Suresi 153. ayet-i kerimede belirttiği gibi "Allah sabredenler ile beraberdir." Zira sabır o kadar güzel bir haslettir ki¸ dinimizin emir buyurduğu birçok fazilet ancak sabır ile kemal bulur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in yukarıdaki hadis-i şeriflerinde ifade buyurduğu taat üzere sabır; Müslümanın Yüce Allah'ın emirlerine itaatte devam etmesini içermektedir. Bütün peygamberler¸ mürşitler ve nasihat önderleri Rasûlullah Efendimiz'in göstermiş oldukları bu sabır ile yüce makamlara nail olmuşlardır. Bu yüzden her mü'min yapmış olduğu ibadetlerine sabır ile devam etmeli ve onları asla terk etmemelidir. Masiyetten sabır ise¸ günah işlememe konusunda nefisle ve şeytanla yapılan çetin mücadeleye sebat göstermek anlamındadır. Nice peygamber ve Allah dostları bu sınava tabi tutulmuş ve imtihanı başarıyla geçmiştir. Efendimiz (s.a.v.)'in buyurduğu musibete karşı sabır ise tevekkül ve teslimiyetin bir semeresidir. Somuncu Baba Hazretleri'nin¸ arkadaşlarına ve yolundan gidenlere "Tüm masiyet ve kötülüklerden uzak dursunlar." nasihatini bu anlamda düşünmek ve yeniden değerlendirmek durumundayız. Zira caddelerimizi her türlü kötülüğün sarıp sarmaladığı¸ sokaklarımızda bin bir çeşit masiyetin kol gezdiği günümüzde bu nasihat¸ yüreklerimizi şerrin zehirli oklarından bir kalkan gibi koruyacak ve bizlere gerçek kurtuluşun kapılarını aralayacaktır. Çağımızın en büyük hastalıklarından kurtulmanın yegâne yollarından biri de bu nasihatlere sımsıkı sarılmaktır. Ne mutlu öğüt alanlara
Mürsel GÜNDOĞDU
YazarNasihat bahçesinin en güzel meyveleri Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’nin hal diliyle izhar olur yarenlerine. Kutlu dergâhının sohbet ve muhabbet âşıkları özge bir gönül sultanı olan Osman Hulûsi Efendi (...
Yazar: Mürsel GÜNDOĞDU
Her ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM