SİYER-İ NEBİ’DEN ÜÇ OLAY
Bu yazımda, Siyer-i Nebi’den üç olaya yer verdim ama aslında Peygamber Efendimiz ve âl-i ashabına olan sevgi ve hasretimizden olsa gerek, hayatlarının her ânında insan gayriihtiyari bir iç çekerek “Keşke ben de orada olsaydım.” diyor.
- Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kırk yaşındayken Hira Mağarası’nda ilk vahiy (Alak Suresi’nin ilk beş ayeti) geldikten sonra evine döndüğünde, yaşadığı anların manevî kuvvetinden kalbi titreyerek “Beni örtünüz! Beni örtünüz!” der ve Hazreti Hatice Validemiz, onun üzerini örterek, başucunda bekler. Peygamberimiz, bir süre yatar ve sonra kalbi biraz sükûnet bulunca kalkarak, Hira Mağarası’nda Cebrail (a.s.)’la yaşadıklarını anlattıktan sonra “Korkuyorum.” der. Hazreti Hatice Validemiz, “Allah’a yemin ederim ki; Rabb’in seni asla mahcup etmez. Sen akrabanı gözetir, âciz olanları korur, ağırlığını üstlenir, fakirlere yardım eder, misafirleri ağırlarsın. Seni Allah’ın elçisi olarak ilk ben tasdik ederim.” der ve ilk iman eden kadın olma şerefine ulaşır. Sonra kızları Hazreti Rukiyye, Hazreti Zeynep ve Hazreti Fatıma, amcazadesi Hazreti Ali, azatlı kölesi Hazreti Zeyd ve en yakın ve sadık arkadaşı Hazreti Ebu Bekir (r.a.) Müslüman olurlar. “Ahh! Keşke…”
- Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’le yâr-ı garı Hazreti Ebu Bekir Efendimiz Medine’ye hicret ederken, Mekkeli müşriklerden gizlenmek için Sevr Mağarası’nda üç gün kalırlar. Hazreti Ebu Bekir Efendimiz’in kızı Hazreti Esma, hem Mekke’de olan bitenlerden haberler vermek hem de Peygamber Efendimiz’le babasına yemek götürmek için, her gün yaklaşık 4 km uzaklıkta ve 400 metre civarı bir yükseklikteki mağaraya gider. Üstelik de hamiledir. Hatta bir rivayete göre, bir defasında, yemek kaplarının ağzını bağlayacak bir bağ bulamayınca belinden kuşağı çıkarır ve onunla bağlar. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Mekke’de bunun hoş karşılanmayacağını bildiği için, Hazreti Esma’yı o hâlde görünce; “Esma, ne yaptın böyle? Neden kuşağını çözdün?” diye sorar. Ne zaman bunu okusam keşke ben de orada olaydım da; Hazreti Esma’ya kıyamayıp “Yemekleri ben taşıyaydım, âlemlere rahmet olarak gönderilen Habibullah’ın gül yüzünü uzaktan da olsa bir göreydim.” diye imrenirim hep.
- Hayber Kalesi fethedildiği sırada, Hazreti Cafer bin Ebu Talib ve yanındaki diğer sahabeler de Habeşistan’dan dönerler. Peygamber Efendimiz, onları gördüğünde sevinçle Hazreti Cafer’i alnından öper ve “Hangisine sevineceğimi bilmiyorum, Hayber’in fethine mi, Cafer’in gelişine mi? Sizin hicretiniz iki defadır, biri Habeşistan’a diğeri benim yurduma.” “Keşke; o an orada olsaydım da; yoluna öldüğüm Peygamber’imin o sevincini ben de görseydim.” derim kendi kendime. O Cafer ki Peygamber Efendimiz’le Hazreti Ali Kâbe’de namaz kılarken yanlarına koşup ilk namazını kıldıktan sonra, Peygamber Efendimiz “Allah sana iki kanat versin. Cennette onlarla uçarsın.” diye dua ettiği mübarek insandır. Hazreti Cafer Mute’de şehit olduğunda Peygamberimiz’in “Allah, Cafer’e iki kanat verdi; onlarla uçarak cennete gitti.” demiştir.
Sonra da “Asr-ı Saadet’te olamadığımıza göre, inşallah Allahu Teâlâ bize; Peygamber Efendimiz’in
‘Beni görmeden beni seven ve yolumdan giden kardeşlerim…’ dediği mü’minlerin arasında olmayı nasip eder.