SİHRE KARŞI MÛCİZE: ÂSÂ-YI MUSÂ
Yılan, eskiden beri insan hayatında yeri olan bir hayvandır. Hilekâr ve öldürücü bir sürüngen olarak bilinir. Hem karada hem denizde yaşayan, binlerce çeşidi olan bir hayvandır. İki bin yedi yüz kadar çeşidi olan bu hayvanların, dört yüz kadarının zehirli olduğu söylenmiştir. Eşiyle beraber cennette yaşayan Hz. Âdem’i aldatmaya kalktığında İblis’in yılan sûretinde cennete girdiği kaynaklarda anlatılır. Şeytana yol verdiği için de o zamanlar deve gibi iri yarı, ayakları üstünde yürüyebilen bir hayvan olan yılanın sürünmeye mahkûm olduğu da eklenir.1 Kur’ân’da yılan, bir ayette hayye, ikişer ayette sü’bân ve cânn olarak toplamda beş yerde geçmektedir. Elbette bu kelimelerin delâlet ettiği mânâlarda farklılıklar vardır. Şöyle ki; dil bilginlerine göre hayye, genel bir lafızdır. Erkek dişi, büyük, küçük her çeşit yılan için kullanılır. Başkalarının hayatını sonlandırdığı için yahut ondan kurtulan varlık kendisine hayat bahşedilmiş sayıldığından yılana bu isim verilmiştir. Arapçada sü’bân, büyük ve korkunç yılan, ejderhâ için kullanılır. Cânn ise sür’atli ve nârin hareket eden anlamına gelmektedir. Aynı kökten türeyen cinn kelimesinde de bu anlamlar vardır. Kur’ân-ı Kerim’de geçen yerlere baktığımız zaman şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Her üç kelime de Hz. Mûsâ (a.s.)’a verilen ‘Asâ Mûcizesi’ ile ilgili olarak kullanılmıştır. Hz. Mûsâ Peygamber, Medyen yurdundan ailesiyle birlikte Mısır’a dönerken yolda kendisine nübüvvet görevi verilir. Kutsal Tûvâ Vâdîsi’nde bu görev verildiğinde peygamberliğine delâlet eden bir mûcize olmak üzere elindeki âsâsını yere atması istenir, yere atılan değnek yılana dönüşür ve bu hayye olarak Kur’ân’da geçer. “Allah, Ey Mûsâ! Sağ elindeki nedir? Mûsâ, ‘O benim değneğimdir, ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim, ondan daha birçok işlerde faydalanırım.’ dedi. Allah, ‘Ey Mûsâ at onu.’ dedi. Atınca, değnek hemen, koşan bir yılan (hayye) oluverdi. Allah, ‘Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. Daha büyük mûcizelerimizi sana göstermemiz için elini koltuğunun altına koy da, diğer bir mûcize olarak, kusursuz, bembeyaz çıksın.’ dedi.”2 Burada yılan için hayye kelimesi kullanılmıştır. Zira burada Hz. Mûsâ’yı korkutma gibi bir amaç yoktur. Tam aksine onu peygamberlik konusunda takviye etme vardır. Onun için burada asanın koşan bir yılana dönüvermesi söz konusu edilmiştir. İkinci olarak Fir’avun’a tevhidi anlatmak için onun huzuruna çıkan Mûsâ Peygamber, peygamberliğini ispat için ona mûcize göstermek için asâsını yere atar ve değnek yılana dönüşür. Bu konu anlatılırken sü’bân kelimesi kullanılır. “Mûsâ, asasını yere atar atmaz apaçık bir yılan (sü’bân) oluverdi; elini çıkardı, bakanlar bembeyaz olduğunu gördüler.”3 “Bunun üzerine Mûsâ değneğini attı, besbelli bir yılan (sü’bân) oluverdi.”4 Burada amaç tanrılık davasında bulunan ve Hz. Mûsâ’nın peygamberliğini ve tevhîde çağrısını kabul etmeyen Fir’avun’u korkutmadır. Onun için iri yarı ve korkunç yılan/ejderhâ için kullanılan sü’bân kelimesi kullanılmıştır. Üçüncü olarak Fir’avun, Mûsâ Peygamber’i susturmak için tüm sihirbazları toplar ve onların huzurunda Mûsâ Peygamber asâsını yere atar, onların gözleri önünde değnek hareket eden bir yılana dönüşür ve sihirbazların insanların gözlerini boyayarak aldatmak için attıkları ip ve değnekleri yer yutar, sihirlerini etkisiz hale getirir. Bu hâdise anlatılırken cânn kelimesi kullanılır. “Değneğini at! Mûsâ, değneğinin yılan (cânn) gibi hareketler yaptığını görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. Allah şöyle dedi: ‘Ey Mûsâ! Korkma; Benim katımda peygamberler korkmaz; yalnız haksızlık eden bunun dışındadır. Kötü hali iyiliğe çeviren kimse bilsin ki ben şüphesiz bağışlarım, merhamet ederim. Elini koynuna sok, Fir’avun ve milletine gönderilen dokuz mûcizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Gerçekten onlar yoldan çıkmış bir millettir.”5 “Değneğini at!’ Mûsâ, değneğin yılan (cânn) gibi hareketler yaptığını görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. ‘Ey Mûsâ! Dön gel; korkma; şüphesiz güvende olanlardansın.’ denildi.”6 Dikkat edilirse burada asânın yılana dönüşmesindeki amaç sihirbazlara gözdağı vermek ve onların sihirlerini yutup yok etmektir. Onun için değneği daha önce yılana/hayyeye dönüştüğünde korkup kaçmayan Hz. Mûsâ, korkup kaçmak istemiştir. Aslında yılana dönüşen asâsından korkup kaçmak istemesi, onun mûcize olduğunun da göstergesidir. Zira şayet Hz. Mûsâ’nın yaptığı, sihirbazların yaptığı gibi bir göz boyaması olsaydı korkup kaçmasına gerek olmazdı. Çünkü sihirbaz, yaptığı düzmece işin mâhiyetini kendisi bildiği için ondan korkup kaçmaz. Memleketin dört bir yanından toplanıp gelen sihirbazlar da değneğin gerçekten yılana dönüştüğüne şahit olup imana gelmişlerdir. Zaten sihirbazların yapmaya çalıştıkları sihir ile Hz. Mûsâ’nın elinde gerçekleşen mûcize arasındaki fark da buydu. Sihirbazların hareket eden değnek, ipleri el çabukluğu ve bir göz boyamadan ibaretti, gerçekliği yoktu. Hz. Mûsâ’nın attığı değneği ise gerçekten yılana dönüşüyor, vazifesini yerine getirdikten sonra tekrar değneğe dönüyordu. Bu hissî mûcize sihirbazların küfür ve inkârdan vazgeçmelerine sebep olmuştu. Bunun için de burada asâ, hareket yapan yılana benzetilmiştir. Bir değneğin yılana dönüşmesi, sonra tekrar eski haline dönmesi, insan aklının kavramakta zorlanacağı bir şeydir. Ancak mûcize tam da bu noktada kendini gösterir. Çünkü insanın güç ve kapasitesini aşan ve onu aciz bırakan mûcize, Yüce Allah’ın dilemesiyle gerçekleşen hârikulâde şeydir. Aslında Yüce Allah’ın yaptığı ve yarattığı bütün her şey olağanüstüdür. Ancak onların pek çoğu sürekli tekrar ettiği için ve biz onlara alışageldiğimiz için olağan gibi görünmektedir. Sözgelimi anne baba vesîlesiyle ana rahminde bir çocuğun teşekkül etmesi sıradan bir şey değil, muhteşem bir hâdisedir. Ancak biz onu normal bir şey olarak görürüz. Yüce Allah için ise bizim hârikulâde gördüğümüz şeyle, normal gördüğümüz şey arasında kolaylık zorluk, imkân imkânsızlık açısından herhangi bir fark yoktur. Yüce Allah’ın ilk insan ve eşini ana baba vesîlesi olmadan yaratması, Hz. İsa’yı baba olmadan bir anne vâsıtasıyla dünyaya getirmesi, diğer doğan çocukları anne baba vesîlesiyle halk etmesi erişilmez kudreti açısından O’na kolaydır ve imkân dâhilindedir. Onların hepsi O’nun bir yasasının tecellîsidir. Bu anlatımda yılan gibi hareketler yapan asâ mûcizesi, sihirbazların iman etmesine sebep olurken; Fir’avun’un inkâr ve küfrünü artırmıştır. Yılan zehrinin öldürücü özelliği yanında, onun ölçülü ve yerinde kullanılması halinde şifâ kaynağı olması gibi. Yılan mûcizesi hem imana, hem de inkâra sebep olmuştur. Nitekim öteden beri zehri ile hatırlanan yılan, pek çok ilacın yapımında kullanıldığından aynı zamanda tabâbetin de sembolü sayılmıştır. Görüldüğü üzere Kur’ân kelimeleri özenle seçilmiş ve hikmet dolu anlamlarla yüklüdür. Çünkü Kur’ân, her söylediğinde ve her eylediğinde sonsuz hikmet olan, hikmet kaynağı olan Yüce Rabb’in hikmetli kitabıdır. “Hikmetli Kur’ân’a andolsun!”7 Onun bu hikmetlerini kavramak için gayret edenlere de müjdeler olsun! “O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse şüphesiz ona çokça hayır verilmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ibret alır.”8
Ali AKPINAR
YazarGönül adamı olabilmek için, kimseye gönül koymadan gönlünü ortaya koymak gerekir. Elbette Rabb’in yolunda ilerlemek zorludur. Cennete giden yollar, nefsin hoşlanmayacağı bir kısım zorluklar ve engelle...
Yazar: Ali AKPINAR
İslâm, Peygamberimiz’in yirmi üç yıllık nübüvvet mücâdelesinin sonunda bütün insanlığa hitâben okuduğu Vedâ Hutbesi’nde söylediği, “Ey insanlar, sözümü iyi belleyin. Burada bulunanlar, burada bulun(a)...
Yazar: Ali AKPINAR
Karı-koca, sınav dünyasında birbirlerine yardımcı olan, hayırlı işlerinde birbirlerini tamamlayan, birbirlerine destek çıkan iki kahramandır. Karı-kocanın aynı gâye doğrultusunda hareket etmeleri uyum...
Yazar: Ali AKPINAR
Zaman, Yüce Allah’ın bizlere bahşetmiş olduğu en önemli nimetlerinden biridir. Zaman hem nimet hem emânettir bizde. Zira zamandan bir bölüm verilmemiş olsaydı imtihana çekilmezdik. Bunun için mükellef...
Yazar: Ali AKPINAR