ŞEYH HAMİD-İ VELİ VE ES-SEYYİD OSMAN HULÛSİ EFENDİNİN TASAVVUFİ EĞİTİM ANLAYIŞI
Şeyh Hâmid-i Veli Hazretleri’nin hayatına ve tasavvuf anlayışına bakacak olursak dünyasını 600 sene önce değiştirmiş Hakk’a yürümüş bir büyük olarak görmüyoruz¸ hâlâ gönlüne ihtiyaç duyduğumuz¸ hâlâ ahlakına ruhumuzun susamış bulunduğu bir büyük olarak görüyoruz.
Şeyh Hâmid-i Veli Hazretleri’nin hayatına ve tasavvuf anlayışına bakacak olursak dünyasını 600 sene önce değiştirmiş Hakk’a yürümüş bir büyük olarak görmüyoruz¸ hâlâ gönlüne ihtiyaç duyduğumuz¸ hâlâ ahlakına ruhumuzun susamış bulunduğu bir büyük olarak görüyoruz. İslâm’ın bir mucizesi Somuncu Baba da onun hayrul halefi¸ torunu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi de önem ve değerini bütün büyükler gibi Efendimizin¸ güzeller güzelinin (s.a.v) has ve halis bir talebesi olmaktan almışlardır. Onun için eskimiyorlar¸ onun için tasarrufları devam ediyor¸ onun için hizmetleri devam ediyor. Bu itibarla baktığımız için Onları seviyoruz ve gönlümüzü açmaya çalışıyoruz. Onlara açılmayan gönül de zaten gönül değildir. Gönülsüz bir dünyaya şimdi o gönülleri sunmak hepimizin boynunun borcudur. Şeyh Hâmid-i Veli Hazretleri Yıldırım Bayezid zamanında yaşamıştır. 1412 yılında Hakk’a yürümüş ama bakın kaç asır sonra hâlâ aramızda hâlâ canlı. Yaşayan ölülere karşılık öldüğünü sandığımız bu insanlar¸ Yunuslayın söylersek “Ölürse ten ölür canlar ölesi değil¸ ölen hayvan imiş âşıklar ölmez” sırrınca hâlâ yaşıyorlar. Rabbim himmetlerinden hepimizi hissedar etsin.
Somuncu Baba’dan anladığımız tasavvuf anlayışı; maddî ve görünür meşguliyeti asıl işini¸ manevî derinliğini ve vazifesini gizlemek için kullanmakdır.
Hutbede Fatihayı şerifenin 7 manasını öyle tefsir etti ki ilk tefsiri herkes anladı¸ devamını âlimler anladı¸ son tefsirini de Şeyhül İslâm dâhil kimse anlamadı. Böyle derin bir ilmi ortaya koydu. Bütün varlığıyla¸ ilmiyle¸ irfanıyla¸ manevi zenginliğiyle sırrı açıklandı.
Hürmetler¸ izzetler¸ el öpmeler bir türlü sona ermedi ama bütün bunların talibi değildi. Allah’ın dostuydu¸ diyarı terk etti. Döndü dolaştı ne mutlu ki bu kutlu beldeye geldi ve hâlâ ruhaniyetiyle aramızdadır.
Şeyh Hamid-i Veli anlayışında iyilikler güzellikler Allah’tan bilinir dolayısıyla onlara kendi eseri olarak insanlar sahip çıkamaz. İyilik Allah’tandır eksiklik ve noksanlık bizden¸ bizim kendimizden¸ nefsimizdendir. Dolayısıyla da Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri kendisine ait saymadığı iyilikleri ve güzellikleri Allah’ın lütfu¸ ihsanı bildi¸ onunla asla görünmek istemedi. İyilikleri sebebiyle insanlardan bir karşılık¸ teşekkür¸ el öpme dahi beklemedi çünkü yaptıklarının karşılığını ancak Allah’tan bekliyordu.
İşte o yolun hem soyca hem ahlakça en önemli temsilcilerinden biri de çağımıza damgasını vuran hele de Darende’yi gönüllerimize daha bir sevdiren Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi idi. Bu anlayışın temsilcisi¸ muhteşem bir örnek olduğu için Efendimizin has ve halis talebelerinden biri olduğu için gönlümüzün sultanı oldu.
O da Somuncu Baba gibi elinin emeğiyle helal kazancıyla geçinme dersini verdi bize yani tasavvufun hayatın içinde olduğunu gösterdi. Bakıyoruz hayatına¸ marangozluk yapmış ciltçilik¸ matbaacılık¸ oymacılık gibi mesleklerde uzmanlaşmış. Hem soyundan hem de yolundan geldiği Efendimize gönül sahibi olmuş ve daha ilk gençlik günlerinden gösterdiği dürüstlükle “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyuran güzeller güzeline layık bir evlat olduğunu ispatlamıştır. Bu doğruluğunun bereketiyle olsa gerek daha ilk gençlik yıllarından itibaren tanıyanları hayran bırakan bir takvanın temsilcisi olmuştur. Dikkati çekecek kadar öne çıkan bu dürüstlüğü sebebiyle Maraş’da askerliğini yaparken depo sorumlusu olarak komutanları tarafından görevlendirilmiş. Bu görevi sırasında dikkati çeken bir özellik; fevkalade bir dikkatle uyguladığı doğruluk ve dürüstlük aynı zamanda da tertip ve düzeniyle estetik zevkini ortaya koymasıdır. Bütün askeri malzemenin kendisine emanet edildiği o günlerin birinde bir asker gelir ve ondan bir potin bağı ister. Sorumluluğuna verilen depodaki en basit ve kıymetsiz bir malzemedir potin bağı¸ buna rağmen hemşerisi de olan o askere bu potin bağını izinsiz veremeyeceğini söyler. Ancak ihtiyaç sahibini de üzmek ve kırmak istemez¸ harçlığından 25 kuruş vererek gidip çarşıdan almasını söyler. İşte tasavvufun bir güzel gönülden insana yansıması. Devletin çöpüne zarar vermeyen¸ bir potin bağı da olsa¸ ama ihtiyaç sahibinin de gönlünü kırmayan ve boş döndürmeyen çözümü gösteren. Devlet malıdır diye bir potin bağına gösterilen bu dikkat şüphesiz ki bu gönlünün ve o dürüstlüğe kaynak olan güçlü imanının eseriydi.
Evliyanın en büyük kerameti istikametidir. Bu ölçüye göre Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi tasavvufun kazandırdığı eğitimi mükemmelen almış uygulamış ve hayatıyla da muhteşem bir örnek oluşturmuştur. Şimdi burada kısa örnekler sunmak istiyorum. Bu örnekler eskimeyen¸ pörsümeyen¸ rengi solmayan ve bugün bize çok çok lazım olan örneklerdir. Evet¸ aile dedik çocuk dedik; Evlatlarınızı seviyor musunuz? Ne kadar seviyorsunuz? Eğitimin sevgiden olduğunu biliyor musunuz? Ya da Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendinin çok tekrarladığı şu cümleyi duydunuz mu? Duyanlar bir daha duysunlar. ”Çocuklarımdan en çok sevdiğim; büyüyünceye kadar en küçük olanı¸ iyi oluncaya kadar hasta olanı¸ eve dönünceye kadar da gurbette bulunanıdır.”
Tasavvufi derinliği olan bir mürşit olmasının yanı sıra ilmi de çok önemser. İlimsiz tasavvufun olmayacağı hakkında hayatıyla ders verir. Bir gün oğullarını çağırır ve onlara derki. ”Evlatlarım derviş insanın dünyalık bir şeyi olmaz¸ kitaplarımdan başka sizlere bırakacak bir şeyim yok¸ mirasım yok. Kütüphanemin anahtarından 3 tane yaptırdım işte sizlere irfan hazinelerinin anahtarlarını bırakıyorum. Kitapları okuyup sahip çıkınız¸ ölüm her an için hazırdır.”
Tasavvuf anlayışının genişliğini ve tutarlılığını gösteren bir güzel örnektir bu hâl.
Vefat ettiğimizde kaçımızın arkasından maddi bir miras olarak bir kütüphane kalacak acaba?
‘Dervişin dünyalığı olmaz’ sözü dünyamızda ne kadar yer buluyor? Gerçek derviş hep gönül üzere değil aynı zamanda ilim üzeredir. Bu sebeple kitaba¸ kütüphaneye tabi ki okumaya ehemmiyet verir. Kitaba gerçekten sahip çıkmak ancak onu okumakla mümkündür. Her an beklenen ölümdür ve kitabın hakikisi de bizi ölüme ve sonrasına hazırlayandır.
Her maneviyat büyüğü gibi sadece kendi öz evlatlarını değil¸ bütün çocukları evladı bilip koruyup kollaması bu sebeple de eğitim hizmetlerine ayrı¸ bambaşka bir önem vermesi O’nun tasavvufi eğitime nasıl baktığını gösterir. İmam Hatip Okulundan Liseye¸ Endüstri Meslek Lisesinden İlahiyat Fakültesine¸ Kur’an kursundan kütüphaneye¸ öğrenci yurdundan camiye kadar değişik eğitim yuvalarına bizzat hizmet vermiş¸ yardımcı olmuş¸ derneklerinde başkanlık yapmış desteklemiştir.
Halkın içinde Hak ile olmak Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendinin yaşama biçimidir. Kapısı insanlar için sadece bir tarikat kapısı değil¸ Hak misafiri kabul edilip kucaklanacakları bir dostluk kapısıdır. İşte bugün bizi kucakladığı gibi dolayısıyla o kapıdan hiçbir ayrım gözetmeksizin her muhtaca yardım¸ barış ve kaynaştırma çıktı. Kapısından girenlerin Onda bulacağı iki şey vardır kafaları aydınlatan ilim ışığı¸ gönülleri aydınlatan ve tedavi eden manevî şifa yani kelimenin tam anlamıyla insanı kâmildi örnek insandı. Fiilî ve kavli üslubu yumuşak¸ okşayıcı¸ kavrayıcı¸ kuşatıcıydı.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin hayatı boyunca uyguladığı ve sevenlerine tavsiye ettiği sevgi üslubundan birkaç örnek daha sunmak istiyorum:
Bir arkadaşınızda bir hata ve noksan gördüğünüz zaman benim gözlerim yanlış görüyor arkadaşlarım da bu hata olamaz diyeceksiniz görmezlikten geleceksiniz. Hataları ifşa etmek açıklamak değil setretmek örtmek gerekir. Arkadaşınıza hatasından dolayı buğz etmeyiniz¸ onun kötü haline buğz ediniz. Mü’minleri anlaştırmak iyi geçindirmek ve kardeşçe yaşatmak için çok önemli bir tavsiyedir. Hz. Ali (r.a) buyurur ki bu manada; “Ben başkasının günahını gören gözümü kör etmişim” bu bakış açısından günahkâra değil günaha düşmanlık etmek çıkar. Günahkâr hangi günahı işlemiş olursa olsun şefkatle onu kucaklamak günahıyla arasına girip kurtarmak anlayışı çıkar.
Kusur görmek daha büyük bir kusurdur. Mesala¸ sol elle yemek yemek mekruhtur fakat onu görmek haramdır onun için hatayı görüp ifşa etmek değil de gizlemek gerekir¸ buyurmuş.
Yolda giderken yanınızda bir arkadaşınız tökezleyip düşse yolun kenarına itmek mi gerekir yoksa koluna girip götürebildiğin yere kadar götürmek mi gerekir¸ tavsiyesin de bulunur.
Bir sohbet sırasında Osman Hulûsi Efendi’ye sorulmuş “Efendim ahirette de hep böyle beraber¸ sohbetiniz de bulunacak mıyız?” Şu cevabı vermişler: “Bir gün Rasûllullah (s.a.v.) Efendimiz ashabıyla sohbet ederken sahabeden biri sordu¸ “Ya Rasûllallah kıyamet ne zaman kopacak?” Rasûllulah da ona “Kıyamet için hazırlığın nedir ?” diye sordu. O sahabe şöyle cevap verdi: ”Hazırlığım muhabbeti Allah¸ muhabbeti Rasûllullah’tır. Rasûllullah (s.a.v.) bu cevap üzerine iki elinin şahadet parmaklarını birleştirerek “O halde kişi sevdiğiyle böyle beraberdir.” buyurdu. Sevgili kardeşlerim evet yorumunu sizlere bırakıyorum.
Tasavvuf eğitimi konusunda buyuruyor ki; ”Biz bir müridi iyi ve kötü taraflarıyla kabul etmişizdir. Ehlullah halkın yükünü onların ahlakını düzeltmek için çekerler. Allah bu âlemde bütün kalplere nazar eder¸ bundan dolayı ehlullah halkın yükünü o kalplere ilahi nazar erişsin diye çekerler dostların kusuruna bakmazlar¸ eğer dostların kusuruna bakarsalar o zaman oturtacak kimseler kalmaz. Hakk’ı isteyen kimse sofrasına bir dost gelsin diye yüzlerce insan davet eder. Bu şuna benzer¸ “Biz bir eleğe insanları doldururuz¸ eleye eleye üstünde bir tane kalır¸ işte bu bir tanenin yetişmesi için diğer bütün elenenleri eğitiriz.” Tasavvuf eğitimleri budur. Herkes aynı derecede nasiplenmez ama samimiyetle gelen nasipsiz kalmaz.
Osman Hulûsi Efendi imamlık yaptığı sırada Diyanet’ten ağaç dikmenin fazileti hakkında bir hutbe gelmiş ama hutbeyi geciktirip 15 gün sonra okumuş. Sebebini sormuşlar. ”Nefsime tatbik etmediğim bir şeyi söylemekten hayâ ederim.” buyurmuş. İşte o 15 günlük arada 15 elma fidanı alıp bahçesine dikmiş sonra ağaç dikiniz mealindeki hutbeyi okumuş. Onun için sözü tesirli olmuş¸ onun için nasihatleri gönlümüzü etkiliyor.
Güzel gönüllerinize nur ve huzur gelsin efendim...
* Bu yazı 24 Haziran 2006 tarihinde yapılan etkinlikteki konferans metninin özetidir.
Vehbi VAKKASOĞLU
YazarMillî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Yazar/ Çizer: Emily Gravett Çevirmen: Sima Özkan Yıldırım Sayfa Sayısı: 36 Yaş Aralığı: 4-6 Yayınevi/Yılı: Beta Kids Yayınları/2016 İşlenen Konular: Çevre bilinci, doğal hayat, temizlik ve düzeni...
Yazar: Tuğba Karataş AYDAN
Sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK