ŞEYH ABDURRAHMAN-I ERZİNCANÎ’NİN SOSYO-KÜLTÜREL HAYATA YANSIMALARI
Abdurrahman Erzincanî Hazretleri Bir ruh mimarı, bir gönül sultanıdır. Soyu Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlad-ı Rasûlden olup Yıldırım Bâyezîd devri meşâyihindendir.1
Bilindiği üzere Timur’un Anadolu’yu istilasından ve Moğol baskılarından rahatsız olan Abdurrahman Erzincanî Amasya’ya giderek o yöredeki dağların tepesinde yaşamakla halk arsında ün yapmıştır. Şeyh Abdurrahman Erzincanî Hazretleri Amasya’dan sonra Tokat’a, Çankırı’ya ve Kastamonu’ya da gitmiştir. Kastamonu’da bazı insanların onu rahatsız etmesi sebebiyle, sakin bir yer aramış ve nihayet Darende’nin o zamanki adıyla Gerimter beldesine gelip yerleşmiştir. Neydi onu bu beldeyi vatan edinmeye karar kılan? Kerpiç evler mi, topraktan damlar mı, çarpıdan ağaran duvarlar mı, yeşile bürünmüş vadisi mi? Yoksa bizim bilmediğimiz başka ilâhî ilham mı? Somuncu Baba da aynı sebeplerle Darende Zaviye mahallesini mekân tutmamış mıydı? Bu şehirde tabiatla tarihin tatlı bir ahengini, kültürle inancın tutku haline gelişini biz biliyoruz. Susuz topraklara can suyu olan Tohma misali bu gönül insanları, bu Allah dostları da bu yörenin insanının manevî gözeleri olmuşlardır.
Battal Gazi’nin güzergâhı Darende, Hasan Gazi’nin istirahatgâhı Darende, Abdurrahman Erzincanî’nin uzletgâhı Balaban, Şeyh Hamid-i Veli’nin halvetgâhı Darende, Seyyid Hulûsi Efendi (k.s.)’nin tahtgâhı Darende. Bunca veliyullahın kadem bastığı bu topraklarda haram yok, haram yemek vallahi de haram, billahi de haram. Bu Allah dostlarına nasıl bakarız yoksa? Ne yüzle huzura çıkarız? Onlardır buralara nefes veren. Manevîyatları burada. Manevîyat denilince hâlâ halk arasında söylenen menkıbeleri de aynen aktarıyorum:
Moğol Askerleri-Geyik Menâkıbı
Şeyh Abdurrahman Erzincanî Hazretleri, müritleriyle Sarıçiçek Yaylası’nda iken çadırına bir grup Moğol askeri gelir. İçlerinde Cengiz Han’ın bir de kumandanı vardır. Askerlerinin karnını doyurmasını ister. Hanımı: “Efendi, ikram edilecek hiçbir şey yoktur.” der. Hiç endişelenmeyen Erzincanî Hazretleri; “Allah kerimdir hatun.” deyip konuklarının yanına gelir. Öteden bir geyik sürüsü görünür. Moğol askerleri ok ve yaylarına davranırlar. Şeyh onlara engel olur ve o sırada uzaktan geçmekte olan geyik sürüsüne seslenir: “İçinizde misafirlerime fedâ-yı can olmak isteyen var mı?” Sürüden uzun ve çatal boynuzlu semiz bir geyik gelerek çadırdan içeriye girer. Hâl diliyle: “Beni kesip konuklarına etimi ikram edersin.” der gibi hazretin elini, yüzünü koklamaya başlar. Oradakiler yabanî bir geyiğin bu halini hayret ve şaşkınlıkla izlerler. Şeyh Moğol komutanına : “İçinizde bu geyiği kesip parçalayacak birisi var mı?” diye sorar. Onlardan cevap alamayınca Cenâb-ı Allah, bunu bize rızık diye gönderdi. Geyik gelip kendi lisanıyla bunu bana bildirdi. Hayvan boğazlanmaya hazırdır.” Kesilen bu geyik etiyle sekiz yüz asker doyar. Bu kerametten etkilenen askerlerin şeyhin elini öperek Müslüman oldukları söylenir.
2
Bu menkıbe Âşık Beyanî ile Âşık Musa Tektaş’ın ‘Karşılaşması’nda şöyle geçer.
Soru Tektaş:
Kimdi Erdebil’de seyran eyleyen
Geyiği gönlüyle kurban eyleyen
Büyük bir orduya ikram eyleyen
Peygamber otağı şifredir Âşık.
Cevap Beyanî:
Erdebil’de dakikayı ay eden
Geyiği gönlünde besleyip güden
Erzincanî idi kesip pay eden
Orduya açılmış sofradır Tektaş
Bu yüce gönül sultanları, Allah dostları da çevrelerindeki insanların kalplerine şifalar sunmuştur. Ruhları şad olsun. Onların gönüllerinin güzelliği bütün beldeye sirayet etmiş ki bu memleketin insanı gönlü güzel, yüreği yufka, yüzleri nurlu, elleri nasırlı, rızkının peşinde, helalden şaşmayan, haramı aşırmayan, sıcakkanlı, sempatik insanlardır. Riya, kibir, hased gibi bütün kötülüklerden temizlenen ruh, takva, huşû, merhamet, sabır, şükür, tevâzu, kanaat ve kadirşinaslıkla hemhal olmaktadır. Boşuna dememiş şair Mehmet Gözükara:
Çirkini methetmem kötüyü övmem
Meyvesiz ağacın dalını eğmem
Dalkavuk, yalaka şak-şakı sevmem
Akıl kıymet katar başa Balaban
Ateşten deryada yüzer mi gemi
Âşığı ağlatan aşkının demi
Bülbüle hoş gelir gülün sitemi
Goncalar dayanmaz kışa Balaban3
Yeri gelmişken bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Kırk yıldır memleketimin dışındayım. Gelip gidiyorum. Diyeceğim o ki dışarıdan Darendeli şöyle anılır ve bilinir: Dürüsttür, ilkelidir, ticarette prensipli ve güvenlidir. Yalana uzak, tembelliğe karşı. Hele bir tespit var ki özdeyiş gibi: Bir Darendeli çift elle çalışıp Tekel’e vermez. Yani içki-sigaradır kast edilen. Âşık Hökkeş Yanık da der ki:
Muhabbet gönülde emsalsiz duygu
Dileriz olmasın gam keder kaygı
Gönüle yerleşmiş sevgiyle saygı,
Olmaz kavga cidal, şer Darende’de
Yüzyılların neticesidir bu hayat tarzı. Bu mirası hoyratça harcamamak gerekir. Onlara, onların adlarına yaraşır yaşamak zorundayız.
Adlarımız
Bir beldenin kişi ve yer adları boy-soy-oymak-cemaat adları ile birlikte, iç içe yaşamakta bir milletin ‘tapu kayıtları’nı oluşturmaktadır. Dilcilerin, halk bilimcilerin ve tarihçilerin ilgi alanına giren kişi adlarının kaynaklarını biz şöyle sıralayabiliriz:
1. Mezar taşları, 2. Nüfus kütükleri, 3. Kadı (Şeriyye Sicilleri), 4. Vakfıyeler; Modern çağda ise 5. Telefon rehberleri, 6. Okul kayıt defterleri,7. Evlilik kayıt defterleri, 8. Doğum evi kayıt defterleri, 9. Ölüm kayıt defterleri. Şeyh Abdurrahman Erzincanî Hazretleri’nin ismi yüzlerce yıldır Balaban’ı bırakın Darende ve çevre köylerde de yoğun olarak kullanılmaktadır. Darende Merkez, Yenice, A. Ulupınar, Y. Ulupınar ve Tohma boyu köylerinde sıklıkla rastladığımız isimler: Abdurrahman, Şeyh Abdurrahman, Şeyih, Şeyih Ağa, Şıhlı, Apo Hacemmi, Abdo, Şeyho. Bu adlara hemen her ailede rastlanır. Darende’de aynı şekilde Hamid, Hamideddin, Hulûsi, Hasan, Hasan Gazi, Taceddin, İsmail Hakkı, Turan Gazi, Battal, Türkmen, Balaban, soyadı olarak da yine Balaban, Akbalaban, Kösebalaban, Gerimter (Uşak’a göçmüş bir Balabanlı ailenin soyadı idi.) gibi ilim irfan ve hak dostlarının adlarının yaşatılması hem Darende hem de Balaban için geçerlidir. Yer adlarında da sadece Balaban’dan birkaç örnek vererek konunun genç akademisyenlere tez çalışması olabileceğini de buradan hatırlatmak isterim: Şeyihli mahallesi, Şeyh Pınarı (kaynak suyu). Kısaca büyüklerin hatırasına hürmeten yüzyıllardır bu adlar yaşatılmaktadır. Şeyh Abdurrahman Erzincanî Hazretleri yüzlerce yıl manevîyatıyla, hatırasıyla Balabanlıyı ve çevresini birbirine bağlamış, yakınlaştırmış; insanî, uhrevî değerlerle bezemiş kısaca adı bile yaşatılarak bugünlere yetişmiş.
Adıyla Ünlenen Cami
Gerimter nahiyesinde vefat eden Abdurrahman Erzincanî’nin kabrine ait eski türbe horasan harcı ile kare planlı, ahşap piramit örtülü olarak 1960 yılına kadar mevcuttu. Bu kârgir türbeye ait olduğu kabul edilen halen mevcut taş kitabede:
Hâza’l makamü’l müslim ber tamam
El-hayrat Şeyh el-hac Ebubekir b. Hasan bin Abdirrahim tarih sene 1000
Buna göre miladi 1591 yılında ilk türbe yapılmıştır. Balaban beylerinden Balaban b. Bekir b. Mehmet b. Halil H. 463/M. 1701 tarihinde türbeye bitişik cami yaptırır. Daha sonra (M. 1866) yılında camii genişletilerek onarılmıştır.
1961 yılında Es Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Mimar Yücel Sarı ve Mimar Şerif Ali Akkurt Beylere yaptırdığı durum tespitine göre camii, kerpiç duvarlı, ardıç direk üzeri, ahşap düz, örtü ve toprak damdır. Minaresi mevcut değildi. Yeni bir camii inşa etmek gayesi ile 1961 yılında kurulan cami yaptırma derneği Şerif Ali Akkurt’un proje teklifini kabul eder. (1962). Bir yıl sonra da proje başlatılır. Bu derneğin başkanı Osman Hulûsi Ateş’tir. Derneğin muhasipleri ise Mehmet Gülseren, Yakup Durmaz ile veznedarı Abdurrahman Gülseren’dir.
4 1975 yılında ibadete açılır. Lakin genişletme, iyileştirme çalışmaları o günden bugüne hep sürdürülmektedir. 1994 yılında Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından caminin çatısı bakırla kaplatılmış, iç dekorasyon ve dökülen alçı kaplamalar onarılmıştır. Yenilemeler ve bakım onarım hizmetleri hâlen bu vakıf tarafından sürdürülmektedir. Bu durumu şair Ali Aygün şöyle dizelere dökmüş:
Abdurrahman Erzincanî Camii’ni
Beraberinde kütüphanesini
Şeyh Hamid-i Veli’nin çeşmesini
Yapmaya üstünde duranlardandır.
Cami iki katlıdır. Tamamen beyaz taştan yapılmıştır. Caminin üzerinden kuş bakışı bakıldığında kıbleye doğru uçan bir jet uçağı görünümünü vermektedir.
5 Giriş katta kütüphane, Kur’an Kursu ve çalışma odaları bulunmaktadır. Yan tarafından taş merdivenle çıkılan ve genişçe bir sahanlıktan girilen ikinci katta ise beşgen biçiminde namaz kılınan mekân, son cemaat yeri; arka bölümde ise Hazret’in ve aile efradının bulunduğu sandukalar, daha arkada ise derslik biçiminde kurs salonu bulunmaktadır. Cami-minare-türbe-kütüphane-şadırvan ve çalışma odaları ile adeta küçük bir külliye görünümündedir.
6 Uzay mekiğini andıran, beşli bir betonarme omurga ve dönel bir merdiveni olan minare kırk basamaklı, otuz beş metre yüksekliktedir. Ana mekân beş köşelidir. Semavi Eyice, İslâm Ansiklopedisi ‘Cami’ maddesinde şöyle yazmıştır: “Darende yakınlarında Abdurrahman Erzincanî Türbesi yanına inşa edilen cami, türbe, kütüphane ve meşrutadan meydana gelen küçük külliye, çadır şeklindeki mescidi, mızrak ucu şeklindeki minaresi ve diğer yapılarıyla modern mimari anlayışta inşa edilmiş bir başka eserdir.”
7 Halk şairlerinin dizelerinde minareyi anlatan iki dörtlük ile yazımızı tamamlayalım:
Şeyh Abdurrahman Erzincanî Camii
Yoktur dünyada eşi benzeri
Minaresi andırır sanki bir füzeyi
Sen bir cennetsin güzel Balabanım.8
Erzincanî Camii minare bize
Göreni etkiler sanırlar füze
Çadırına atfen Efendimiz’e
Göreni çağırır gel oldu şimdi.9
Dipnot
*Dr. Cemil GÜLSEREN
1. Sicill-i Osmani, C.3,s.309.
2. Bknz. Malatya Mutasavvıfları, Mehmet Gülseren vd.,. Malatya, 1996.s.5-7.
3. Elbistanın Sesi, 27 Eylül 2016.
4. Naci Toprak, Şeyh Abdurrahman Erzincani Camii, Somuncu Baba, S.4, s.29-33.
5. Ahmet Şentürk, Mehmet Gülseren, Ali Helvacı, Malatya Camileri, Malatya, 1992, s.101.
6. Ahmet Akgündüz, Sait Öztürk, Yaşar Baş, Darende Tarihi, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı - Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yay., İst., 2002.
7. Semavi Eyice, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi “Cami” Maddesi, 7. Cilt s.87.
8. M. Erol Akbalaban.
9. Bayram Eke