SEVENİN VE SEVİLENİN AŞKIYLA
Aşk, muhabbet, sevgi… Hangisiyle ifade edersek edelim bu kavram, varlığımızın özü, yaratılışın gerekçesidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in diliyle bize aktarılan şu hadis bunu belirtir: “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmeyi sevdim. Beni bilsinler, tanısınlar diye yaratıkları meydana getirdim.” Durum, böyle olunca bu esmanın ne manaya geldiği açıkça anlaşılacaktır. Cenab-ı Hak da bu durumu bizzat kendisi ifade eder: “Allah, onları sever, onlar da Allah’ı severler.”1 Yine “Rabb’inizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabb’im Rahîm (çok merhametli)dir, Vedûd’dur (mü’minleri çok sevendir).”2 Sevginin merkezinde duran ise Cenab-ı Hak’tır. Bu bağlamda el-Vedûd, “dilediği kulunu çok seven, aşkı ile yanan kullarını seven, salih kullarını sevip onları rahmet ve rızasına ulaştıran ve sevilmeye en çok lâyık olan” demektir. Dolayısıyla Allah, hem seven hem de sevilendir. Sonra bu duygu, yine âlemin yaratılma sebebi olarak zikredilen Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ve oradan bütün varlıklara doğru akan bir merhamet ırmağıdır. Çünkü var olan her şey, o ilahî sevginin bir tezahürü ve tecellisi olarak karşımıza çıkar. Bu esma, bize şunu da öğretir. İman, sadece Allah’ı bilmek değil aynı zamanda onu sevmek demektir. Onu bilmek ise ona yaklaşma nimetini verir bize. O zaman da aradaki mesafeler kalkar, Allah sevgisi özümüzü, sözümüzü, hareketlerimizi belirleyen en temel argümana dönüşür. Bu kavramı en kapsamlı manasıyla sufilerin dilinden öğrenmek gerekir. Zira tasavvuf, aşk anlayışı üzerine kurulu bir disiplindir. Hz. Yunus ve bu yolun diğer âşıkları hep aşkı terennüm ettiler bize. Onların öğrettiklerini Yunus’un diliyle şöyle sıralayabiliriz. Aşk, her şeyden önce ezelî ve evrensel bir duygu olarak makamların en yücesidir. Aşk makamı âlidir aşk kadim ezelîdir Aşk sözünü söyleyen cümle kudret dilidir Aşk, heyecan ve coşkudur, hayranlıktır. Bütün zerrelerimizi, varlığımızı kuşatır. Göz ve gönül O’na açık, O’ndan başkasına kapalıdır. O’nunla olmak, O’nu duymak, O’nu temaşa etmektir. O’nun dışındaki her şey, O’nu hatırlattığı ölçüde değer taşır. Irmaklar, O’na vuslatın coşkusuyla akar. Bülbüller O’nun sevdasıyla öter. Mansur, darağacına O’nun sevdasıyla çıkar. Mansur’um çek dâra beni ayan göster anda seni Kurban kılayım bu canı aşka münkir olmayayım Âşığın kendisi yok O vardır. Zira gölge, asılsız olmaz. O yüzden cemali müşahede, âşığın nefes alıp verebilmesinin tek şartıdır. Dahası, burada hep hasrettir yaşanan ama ölüm ötesinde de vuslat arzusudur aşk. Bu arzuyla aşk öyle bir âh çekmektir ki yakıcılığına hiçbir şey denk olamaz. Cehennem ateşi bile. Âşıkları tamusu yandırmaya Uçmağına bunlar baş indirmeye Yedi Tamu bir ah’a katlanmaya Yedi deniz bir aşk odın söndürmeye Aşk, esen yelden, kokan gülden yârin haberin almaktır. Kâinata ten gözüyle değil can gözüyle bakmak, ondaki, oradaki sır ve tecellileri görebilmektir. Arzu ve niyet böyle olunca de ne cennet ümidi ne cehennem kaygısı taşımamaktır. Asıl olan rıza ve teslimiyet olarak bilmektir. Ona teslimiyet, bütün zincirleri kırıp hakiki manada özgür olmaktır. Cennet cennet dedikleri üç beş köşkle üç beş huri İsteyene ver anları bana seni gerek seni Aşk, ikilikten geçmek birliğe ulaşmak, masivadan uzaklaşmak, aşk pazarında canı satmaktır. Alıcısı sevgili olacağı için en yüksek değere konmaktır. Böylece içip hakikatin şerbetini kendinden geçmek, harabeler içinde define olmaktır. Âşık ki cana kaldı âşık olmaz Canın terk etmeyen Maşuk’u bulmaz Nasıl su hayat ve hayy olanın tecellisi ise aşk da gözyaşıyla ıslanmak, gönül bahçesindeki çiçekleri onunla sulayıp yeşillendirmek, kuru iken yaş olmak, kanatlanıp kuş olmak ve dosta doğru kanat açmaktır. Ağlamayan gözden, titremeyen kalpten sakınmaktır. Derdi derman bilmektir. Denizin dibindeki incilere talip olmaktır. Bu sırrı duyan kanı ger âşık isen canı Açıldı gevher kânı alana haber etsin Aşk, şikâyet etmemek hep rıza üzere olmaktır. Aşk, aşktan usanmamaktır. Avcıya av olmak, hancıya konuk olmaktır. Tüm yollar ona çıkarmaktır. Hayran olmaktır. Hikmetin penceresinden bakmaktır her şeye. Aşkla giyinmek aşkla soyunmaktır tenden ve candan. O’ndan gayri geriye ve ileriye hiçbir şey bırakmamaktır. Lafza değil manaya bakmak, zehrini şifa niyetine içmeyi göze almaktır. Ve aşk içte feryatlar koparırken dışta susmaktır. Çünkü bu dili bilen söylemez, söyleyen ise bilmez. İşte bu yüzden “Ya Vedûd” diyerek gündüzden geceye, geceden gündüze, hayattan ölüme koşmaktır aşk. Âşıksak varız, değilsek et ve kemikten ibaretiz demektir.
Mustafa ÖZÇELİK
YazarNasihat, lügatlerde “bir kimseye doğru yolu göstermek, yapması ve yapmaması gereken şeyler üzerine dikkatini çekmek için söylenen söz, öğüt” anlamına gelen bir kelime olarak tarif edilir. Yine bu keli...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
“Dem bu demdir bu demi hoş göre-gör ey ârif” FUZULİ Zaman; dün (geçmiş), bugün (an, şimdi) ve yarın (gelecek) olmak üzere üç boyutludur. İnsan yaratılış, hayat, ölüm, ahiret algısına göre bu üç ...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
Cumhuriyet Dönemi’nde karşılaştığımız en hayatî imtihanımız; sebepleri, sonuçları, teşebbüs edenleri itibariyle düşündüğümüzde 15 Temmuz olayı oldu. Bu olay için “imtihan” diyorum, zira karşı karşıya ...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
Doç. Dr. İbrahim Kalın, kamuoyunun çok yakından bildiği, genç ve donanımlı bir akademisyenimizdir. Aktif ve aktüel konuların içinde koşan bir bürokrat aydınımızdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın sözcüsü ve...
Yazar: Ömer HİDAYET