ŞEHZADE MEHMET'İN HOCASI MOLLA GÜRANÎ
Dördüncü Osmanlı şeyhülislâmı¸ Osmanlı âlimlerinden ve büyük velilerden olan Molla Güranî'nin asıl ismi¸ Ahmed bin İsmâil bin Osman Güranî'dir. 1410 (H.813) senesinde¸ Suriye'nin Güran kasabasına bağlı bir köyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle "Güranî" denilmiştir.
Dördüncü Osmanlı şeyhülislâmı¸ Osmanlı âlimlerinden ve büyük velilerden olan Molla Güranî'nin asıl ismi¸ Ahmed bin İsmâil bin Osman Güranî'dir. 1410 (H.813) senesinde¸ Suriye'nin Güran kasabasına bağlı bir köyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle "Güranî" denilmiştir.
Molla Güranî ( 1410- 1488)¸ küçük yaşta Kur'ân-ı Kerim'i ezberledi. Sarf¸ nahiv¸ beyan¸ meani ve kıraat ilmini öğrendi. Sonra ilim öğrenmek için Bağdat¸ Diyarbakır¸ Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti. On yedi yaşında iken de Şam'a gidip¸ bir müddet oradaki âlimlerden ders alıp¸ ilim tahsil etti. Şam'dan Kahire'ye gitti. Kahire'de zamanın âlimlerinden ders alarak; kıraat¸ tefsir¸ hadis ve fıkıh ilimlerini öğrendi ve bu ilimlerde icazet aldı.
Molla Güranî'nin İstanbul'a gelişi şöyle vuku bulmuştur: O devrin meşhur Osmanlı âlimlerinden Molla Yegân hacca gittiğinde¸ Kahire'ye uğrar. Orada Molla Güranî'yi tanıyıp¸ onun dine bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görünce¸ İstanbul'a getirmek ister. Lütuf ve iltifat göstererek İstanbul'a gelmesini söyler. O da bu teklifi kabul edip¸ Molla Yegân ile birlikte İstanbul'a gelir. Meşhur âlim Molla Yegân¸ hacdan dönüp İstanbul'a gelince¸ Sultan İkinci Murat Han'ın otağına gidip¸ bir sohbet yapar. Sohbet sırasında Padişah; "Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin?" diye sorar. Bunun üzerine Molla Yegân; "Tefsir¸ hadis ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir âlim getirdim" der. "Şimdi nerededir?" deyince; "Bâb-üs-seâdede beklemektedir" der. Bunun üzerine Padişah¸ onu içeri getirmelerini söyler. Molla Güranî içeri girip¸ selâm verir¸ el öper. Sohbet sırasında Molla Güranî'nin konuşması ve hâli¸ padişahın hoşuna gider. Onu önce¸ dedesi Murat-ı Hüdâvendigâr Gazi'nin eski kaplıcadaki medresesine sonra da Yıldırım Medresesine müderris tayin eder. Böylece bir müddet bu vazifede bulunur. Bundan sonra da Sultan İkinci Murat Han¸ Molla Güranî'yi oğlu Şehzâde Mehmet'in yani Fatih'in yetiştirilmesi ile görevlendirir.
Fatih Sultan Mehmet Han'ın yetişmesinde¸ Molla Güranî'nin büyük emeği geçmiştir. Bu bakımdan Fatih¸ şehzadeliğinden beri hocasını çok sever¸ saygı ve hürmette kusur etmezdi.
Fatih Sultan Mehmet Han'a çok nasihat eder¸ işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samimi sevgi ve alâka sebebiyle¸ yeri geldikçe tenkit etmekten ve uyarmaktan çekinmezdi. Hatta giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesini¸ daima dinin emirlerine uygun olmasını isterdi. Nasihatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi.
Molla Güranî¸ devrin âlimlerine mütevazı davranır ve onlara karşı kıskançlık göstermezdi. Hatta resmî vazifelerde kendinden daha üst makamlara çıkan âlimleri takdir ederdi. Müderrislikten resmen ayrıldıktan sonra da ilim öğretmeye devam etti. Pek çok âlim yetiştirdi. Osmanlı âlimleri arasında ahlâkının üstünlüğü¸ ilmî hususlarda tavizsiz olan ve ilme çok önem veren bir âlim bilinip öyle tanındı. Günlerini hep ders vermekle¸ kitap yazmakla ve ibadetle geçirirdi. Bir defasında talebelerinden biri¸ bir gece onun konağında kalmıştı. Hocası Molla Güranî¸ yatsı namazından sonra Kur'ân-ı Kerim okumaya başladı. Başından başlayıp devamlı okurken talebesi bir müddet sonra uyuyakaldı. Sabaha doğru uyanınca hocası Molla Gürânî'nin Kur'ân-ı Kerim okumaya devam ettiğini gördü. Sabahleyin o talebe bu durumu hizmetçilere anlatınca¸ hizmetçileri; "O¸ her gece böyle Kur'ân-ı Kerim okur ve bunu hiçbir sebeple terk etmez." demiştir. Molla Güranî¸ ayrıca çok hayır ve hasenat yapmıştır. Dört cami¸ bir Dâr-ül-hadîs medresesi¸ bir hamam ve binalar yaptırmıştır.
Molla Güranî¸ vefat ettiği 1488 (H.893) senesinin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı. Kışa kadar o bahçede kaldı. Vezirler haftada bir bu bahçede ziyaretine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice hâlsizleşti. İstanbul'daki konağına göçtü. O günlerde bir sabah namazını kıldıktan sonra¸ kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonra kıbleye dönerek¸ sağ yanı üzerine yattı. O gün¸ kendisinden Kur'ân-ı Kerim'i¸ kıraat ilmini öğrenen hafızların yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu üzerine¸ talebelerine haber gönderildi. Onlar da yanına toplandılar.
Talebelerine; "Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamanı bu gündür. İkindi vaktine kadar benim üzerime Kur'ân-ı Kerim okumaya devam ediniz¸ ikindiden fazla uzamaz." dedi. Hafız talebeleri¸ Kur'ân-ı Kerim okumaya başladılar. Vezirler durumu öğrenince¸ yanına geldiler. Vezirler arasındaki Davut Paşa¸ Molla Güranî hazretlerini çok sevdiği için¸ hâlini görünce dayanamayıp¸ ağlamaya başladı. Molla Güranî onun ağladığını görüp; "Niye ağlar durursun ey Davut!" dedi. Davut Paşa; "Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadım." dedi. Bunun üzerine; "Ey Davut¸ kendi hâline ağla! Ben dünyada rahat ve huzur içinde yaşadım. Allahü Teâlâ'dan ümidim odur ki¸ ömrümün sonunda da¸ son nefeste de selâmet üzere olurum." dedi. Sonra vezirlere dönüp; "Benden Bâyezîd'e (İkinci Bâyezîd Han'a) selâm söyleyin ve deyin ki; adalet üzere olsun¸ kulları himaye¸ beldeleri muhafaza etsin. Namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borçlarımı¸ defnimden önce ödesin" dedi. Sonra öğle namazını ima ile kıldı. Sonra; "İkindi ezanı ne zaman okunacak?" dedi. İkindi vakti gelince¸ müezzinin ezan okumasını bekledi. Müezzin¸ �Allahüekber' diye ezan okumaya başlayınca¸ Molla Güranî hazretleri; "Lâilâhe illallah" diyerek vefat etti.
İbrahim ŞAHİN
YazarZenbilli Ali Efendi¸ ilim tahsiline memleketinde başlayıp¸ Alâeddîn Ali bin Hamza Karamânî’den ders aldı. Bu ilk tahsilinden sonra İstanbul’a gitti. Orada¸ zamanın meşhur...
Yazar: İbrahim ŞAHİN
Eşitlik demek olan adalet¸ bir kimsenin karşısındakilere iyilikte de fenalıkta da aynı şekilde davranmasıdır. Eşitlik demek olan adalet¸ bir kimsenin karşısındakilere iyilikte de fenalıkta da aynı şek...
Yazar: İbrahim ŞAHİN
"Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız¸ sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere koyarız" (Nisa-31)"Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız¸ sizin küçük gün...
Yazar: İbrahim ŞAHİN
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE