ŞEHİT PADİŞAHLARIN SONUNCUSU: SULTAN ABDÜLAZİZ HAN
Sanatla Siyaset Arasında Geçen Bir Ömrün Serencamı Osmanlı padişahlarının 32. si, İslâm halifelerinin ise 111. si olan Sultan Abdülaziz, 7-8 Şubat 1830 gecesi payitaht merkezi İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Babası Osmanlı'nın 30. padişahı olan II. Mahmud, annesi Pertevniyal Vâlide Sultan’dır. Abdülaziz, Abdülmecid'in kardeşidir. Çocukluğunda iyi bir eğitim hayatı geçiren Sultan Abdülaziz, ağabeyi Sultan Abdülmecid'in hükümdarlığı sırasında serbest ve rahat bir hayat yaşamıştır. Batı lisanlarından Fransızcayı anadili derecesinde öğrenmiştir. Akşehirli Hasan Fehmi Efendi'den Arapça ve şer'î ilimler tahsil etmiştir. Neyzen ve bestekâr Yusuf Paşa'dan mûsiki dersleri görmüş, şehzadeliği döneminde ise Qués ve Schranz gibi sanatçılardan resim eğitimi almıştır. Sultan Abdülaziz, sporla ilgilenmeyi severdi. Ava gitmek, güreşmek, yüzmek ve cirit atmak onun ilgi alanlarındandı. Sporla ilgilendiği için güçlü, sağlıklı ve gösterişli yapısı vardı. Sultan Abdülaziz ileri görüşlü, iyi niyetli, adaletli, hakperest, ehl-i takva, hoşgörülü, merhametli, zeki, metanetli, kudretli, dirayetli, cesur ve heybetli bir padişahtı. Fiziksel özellik olarak da elâ gözlü, beyaza yakın kumral tenli, sert bakışlı ve top sakallı olduğu söylenir. Şiirden Mûsikiye, Resimden Hat Sanatına Sanatkâr Ruhlu Bir Padişah Sultan Abdülaziz; şiirden musikiye, resimden hat sanatına kadar güzel sanatların hemen her türüne ilgi duymuş sanatkâr ruhlu bir padişahtı. Müziğe fevkalâde alâkası ve yeteneği vardı. Doğulu müzik aletlerinden ney üfler, Batılı enstrümanlardan lavta çalardı. Hem Batı hem de Türk müziği alanında birbirinden güzel ve özgün eserler veren Sultan Abdüzaziz'in İtalyan müzik adamı Callisto Guatelli'den dersler aldığı söylenir. Onun muhayyer makamında, devr-i Hindî usulünde bestelediği şarkının, aynı zamanda kendisine ait olduğu rivayet edilen sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum: "Bî-huzurum, nâle-i mürg-ı dil-i divâneden;/Fark olunmaz cism-i bîmârım bozulmuş lâneden;/Bunca derd ü mihnete katlandığım âyâ neden;/Terk-i can etsem de kurtulsam şu mihnet-hâneden" Eli kaleme yatkın olan Sultan Abdülaziz'in plan ve proje çizim kabiliyeti de üst düzeydeydi. İnşa ettirdiği savaş gemilerinin planlarını çoğu zaman kendisinin çizdiği söylenir. Yine onun zamanında, 27 Şubat 1863'te Sultanahmet Meydanı'nda ilk Türk fuarı sayılan Sergi-yi Umumî-yi Osmanî açılmıştır. Bu sergi Avrupa basınının da ilgisini çekmiştir. Sultan Abdülaziz Tahta Çıktığında Teslim Aldığı Devlet Sıkıntılar İçindeydi Sultan Abdülaziz, Tanzimat Dönemi'nin ikinci evresinde, ağabeyi Abdülmecid'in verem hastalığı yüzünden ölümü üzerine 25 Haziran 1861 tarihinde tahta çıkmıştır. Kendisine Topkapı Sarayı'nın Babüssaade önünde geleneksel cülus töreni düzenlenmiştir. Cülus töreninden sonra Topkapı Sarayı'nda kalmamış, Dolmabahçe Sarayı'nda oturmayı tercih etmiştir. Ağabeyi Abdülmecid'in çocuklarını da himayesine alıp beraberinde götürmüştü. Sultan Abdülaziz, tahta oturur oturmaz orduyu ve donanmayı güçlendirerek eski ihtişamlı günlerine kavuşturmak için elinden gelenin fazlasını yapmıştır. Öyle ki donanmamız onun zamanında dünyanın sayılı donanmalarından biri olmuştur. Orduyu ve donanmayı güçlendirmek için borç almaktan çekinmemiştir. Çünkü güçlü ordu, güçlü devlet demekti. Sultan Abdülaziz tahta çıktığında Osmanlı Devleti'nin malî yapısı hiç de iç açıcı değildi. Daha önce alınan borçlar sıkıntı teşkil etmekteydi. Bunun yanında Sultan Abdülaziz'in tahttaki ilk yıllarında Hersek eyaletinde ve Karadağ'da ciddi meseleler baş göstermişti. Bunların devamında Lübnan'da Marunîler ve Dürziler arasında şiddetli çatışmalar yaşanmaktaydı. Balkanlarda Sırplar, Karadağlılar ve Romenler isyan etmişlerdi. Romanya'da Carol'un prenslik isteği kabul edilmek mecburiyetinde kalınmıştı. 1867'de de Osmanlı askeri Sırbistan'dan çekilmişti. Girit'te çıkan isyan ise özel bir yönetim getirilmesiyle bastırılmıştı. 1875'te Hersek'te başlayan isyan Bosna'ya, ardından da Bulgaristan'a kadar yayılmıştı. Bütün bu ciddi meselelerle uğraşmak güçlü bir devlet yapısını ve güçlü bir orduyu gerektiriyordu. Karışıklıkların hüküm sürdüğü Sultan Abdülaziz zamanında Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa, Mehmed Emin Âlî Paşa, Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa (2 kez), Yusuf Kâmil Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, Mahmud Nedim Paşa (2 kez), Mithat Paşa, Sakızlı Ahmed Esad Paşa (2 kez), Şirvanzâde Mehmed Rüştü Paşa ve Serasker Hüseyin Avni Paşa sadrazamlık yapmıştır. Sultan Abdülaziz'in muhalifleri arasında şair ve romancı Namık Kemal, gazeteci Ali Suavi ve şair Ziya Paşa gibi aydınlar başı çekiyordu. Bu kişiler Sultan Abdülaziz'e karşı kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne girmiş, o çatı altında mücadele etmeye başlamışlardı. Mısır hıdivliğinin babadan oğula geçmesi kararına öfkelenen Mustafa Fazıl Paşa tarafından Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin bir de Paris şubesi kurulmuştu. Bu kişi, bahsi geçen üç Osmanlı aydınını Paris'e davet ederek mücadelelerini burada sürdürmüşlerdi. Hep uzlaşmadan yana olan padişah onca mesele ve karışıklık arasında bir de bunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Sultan Abdülaziz'in Mısır ve Avrupa Seyahatleri Sultan Abdülaziz, emri ve hükmü altındaki toprakları daha yakından görmek ve tanımak gayesiyle 3 Nisan 1863'te İstanbul'dan bindiği "Feyz-i Cihad" vapuruyla Mısır seyahatine çıkmıştır. Mısır'a giderken devletin üst düzey yöneticilerini ve Sultan Abdülmecid'in oğullarını (yeğenlerini) da yanına almıştır. Bu önemli ziyaret Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethetmesinden 345 yıl sonra gerçekleştirilmiştir. Padişah Mısır'a ayak bastıktan sonra coşkuyla karşılanmıştır. Mısır'ın kadim şehri Kahire'yi at üstünde dolaşmıştır. Sultan Abdülaziz, aynı zamanda Avrupa'ya giden ilk Osmanlı padişahıdır. Fransa İmparatoru III. Napolyon, Milletlerarası Paris Sanayi Sergisi’nin açılışı nedeniyle Sultan Abdülaziz’i Fransa’ya davet etmişti. Padişah aynı günlerde İngiliz Kraliçesi Victoria'dan da Londra'ya davet almıştır. Sultan Abdülaziz, bu iki daveti birleştirerek 21 Haziran 1867'de Avrupa'ya gitmiştir. Fransa ve İngiltere’yi ziyaret eden padişah, bu arada Belçika, Prusya ve Avusturya’ya da uğramıştır. Gittiği şehirlerde büyük bir coşkuyla ve sevgiyle karşılanmıştır. Önemli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Padişahın Avrupa seyahati 46 gün sürmüştür. Sultan Abdülaziz, Özünden Kopmadan Büyüme ve Yenileşme Anlayışındaydı Sultan Abdülaziz, babası II. Mahmud ve ağabeyi Sultan Abdülmecid gibi yenilik yanlısı bir padişahtı. Fakat o, özünden kopmadan büyüme ve yenileşme anlayışındaydı. Öz değerlerini unutup Batı medeniyeti içinde yok olup gitmek istemiyordu. Özünü koruyarak Batılı modern icraatların izini sürüyordu. Onun zamanında yapılan yenilikleri şöyle sıralayabiliriz: İlk kez posta pulu basıldı (1863). Bank-ı Osmanî-i Şahane açıldı (1863). Osmanlı Donanması’na ilk zırhlı savaş gemisi katıldı (1864). Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Hattı kullanıma açıldı (1873). Tahta çıktığında 452 kilometre olan demiryolu ağı onun zamanında 1344 kilometreye çıkarıldı. Vilâyet Nizamnamesi ile yeni idarî yapı ve bunun uygulanmasıyla vilâyet meclisleri oluşturuldu (1864). Mekteb-i Sanayi (Sanayi Okulu) açıldı (1865). Darülfünûn (İstanbul Üniversitesi) faaliyete geçti (1868). Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) açıldı (1868). Divan-ı Ahkâm-ı Adliye (Yargıtay) kuruldu (1868). Şura-yı Devlet (Danıştay) kuruldu (1868). Mecelle yayınlandı (1869). Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı (1870). Belediyeye bağlı ilk modern itfaiye teşkilâtı kuruldu (1871). Darüşşafaka açıldı (1873). Mekteb-i Maadin (Maden Mektebi) eğitime başladı (1874). Tahtta kaldığı süre içerisinde mimarî çalışmalara da büyük önem veren Sultan Abdülaziz, Beylerbeyi Sarayı'nı yaptırmış, ağabeyi Abdülmecid zamanında başlanan Çırağan Sarayı'nı tamamlatmıştır. Bir de İzmit'te Av Köşkü'nü yaptırmıştır. Taşkışla, Taksim Kışlası, Gümüşsuyu Kışlası, Pertevniyal Valide Sultan Camii, Sadabad Camii, Maçka sırtlarındaki Aziziye Camii ile yine Konya’daki Aziziye Camii onun döneminin mimarî eserleridir. Selânik Vakası'ndan İntihar Süsü Verilmiş Vahşi Bir Cinayete... Sultan Abdülaziz Dönemi’nin önemli olaylarından biri de Selânik Vakası'dır. İslâmiyet'i kabul eden bir Bulgar kızının gayrimüslimler tarafından çarşafının yırtılmasıyla başlayan hadise alevlenerek Müslümanların iki konsolosu öldürmesiyle neticelenmiştir. 10 Mayıs 1876'da İstanbul'daki medrese öğrencileri "Müslümanlar Hıristiyanların hakaretlerine uğruyor." diyerek Talebe-i Ulum Kıyamı başlatmışlardır. Ertesi gün Mahmud Nedim Paşa istifa etmiştir. 13 Mayıs 1876'da Berlin Memorandumu'yla Avrupalı devletler Osmanlı'nın iç işlerine karışma kararı almışlardır. Hüseyin Avni, Mithat, Mütercim Mehmet Rüştü gibi paşalar bu karışıklıklardan faydalanarak Sultan Abdülaziz'i tahttan indirmenin yollarını aramışlardır. Bu kapsamda toplantılar yapmışlar; hatta şeyhülislâmdan fetva bile almışlardır. Etrafındakilerin her söylediğini yapmayan Sultan Abdülaziz, dört kişi anlamına gelen Erkân-ı Erbaa(Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa, Mütercim Mehmet Rüştü Paşa, Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi) tarafından tahttan indirilmek istenmiştir. Neticede Sultan Abdülaziz'i devirme kararı verilmiştir. Bu karardan veliaht V. Murad'ın da haberi vardı. Fakat bu şeytanî desise padişah tarafından duyulur korkusuyla planlanandan bir gün evvel gerçekleştirilmiştir. Hain planın bir gün öne alınması kararı V. Murad'a bile bildirilmemiştir. Sultan Abdülaziz'i tahttan indirmeye kararlı olan hain ve zalim grup 30 Mayıs 1876 tarihinde sabaha karşı, Sultan Abdülaziz henüz uykudayken, Süleyman Paşa'nın emrindeki Mekteb-i Harbiye talebeleri karadan, Donanma gemileri de denizden Dolmabahçe Sarayı'nı kuşatmıştır. Serasker Hüseyin Avni Paşa, V. Murad'ı sarayın veliaht dairesinden alarak Beyazıt'a götürmüştür. Bab-ı Seraskeri'de düzenlenen kısa cülus merasiminden sonra V. Murad tahta oturtulmuştur. Yeni padişah, amcası Sultan Abdülaziz'i ve ailesini Topkapı Sarayı'na getirtme emrini vermiştir. Devrik sultan ve ailesi çok şiddetli bir yağmur altında Topkapı'ya yerleştirilmiştir. Çırağan Sarayı'nı basan hainler, Sultan Abdülaziz'in ve aile efradının neyi var neyi yok hepsini yağmalamışlardır. Hatta padişahın eşleri saraydan yaka paça uzaklaştırılırken kollarındaki bilezikler ve kulaklarındaki küpeler bile zorla alınmıştır. Devrik padişah Sultan Abdülaziz, Topkapı Sarayı'nda bilinçli olarak III. Selim'in şehit edildiği eski hünkâr dairesine hapsedilmiştir. Böylelikle dolaylı da olsa kendisine akıbetinin aynı olacağı mesajı verilmiştir. Eski padişah, yeğeni V. Murad'a mektup yazarak başka bir yere naklini istemiştir. Böylece Abdülaziz, 2 Haziran'da Ortaköy'deki Çırağan Sarayı Fer'iyye dairesine götürülmüştür. Burada adeta bir mahkûm hayatına mecbur edilmiştir. Fakat buradaki hayatı ne yazık ki uzun sürmemiştir. Onun nefes almasını bile tehdit olarak gören ismi mezkûr dört hain, devrik padişahın bedenini kaldırmadan bir türlü rahat edememişlerdir. Tarihçi Yavuz Bahadıroğlu'nun Osmanlı Padişahları Ansiklopedisi'nde tafsilatlı bir biçimde anlattığına göre Sultan Abdülaziz'i öldürme fikrinde olanların başı Hüseyin Avni Paşa'ydı. Mithat Paşa da onun yardımcısı konumundaydı. Bütün bu olanlardan yeni padişah V. Murad haberdar değildi. Hıyanette sınır tanımayan Hüseyin Avni Paşa'nın etrafı bu cinayeti işleyebilecek gönüllü insanlarla doluydu. Onun için, cani bulmakta zorlanmamışlardır. Abdülaziz'in ikinci mabeyincisi Fahri Bey, Cezayirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı Pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan bu iş için tutulmuştu. Bu katiller 4 Haziran 1876'da sabah saatlerinde Abdülaziz'in odasına girerek önceden yaptıkları öldürme planını harfiyen gerçekleştirmişlerdir. Sonra da olaya intihar süsü vermişlerdir. Osmanlı tahtında 15 yıl kalan, bu sürede gayretle çalışan Sultan Abdülaziz'in nâşı babasının yanına, Sultan Mahmud Türbesi'ne defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.
M.Nihat MALKOÇ
YazarEy ümmetin kara yağız yiğidi!İslâm yurtlarının son mücahidiMüslüman yurdundan kov gitsin itiBizim için namus, şeref, ar Kudüs!Kalbimize giden şah damar Kudüs!Bitsin siyonistin Hakk'ı üzmesiPerva...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Yarım asrı geride bırakan bir insan olarak, kendimi bildim bileli Ortadoğu (İran, Irak, Lübnan, Yemen, Suriye, Kuveyt, Mısır, körfez ülkeleri ve Filistin) hep bir savaş hâlindedir. Bu güzel coğrafyada...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu bakımından dünyanın en büyük ikinci kıtasıdır Afrika. Öyle ki adalarla birlikte 30,8 milyon kilometrekare devâsâ bir alana sahiptir. Bir milyarı aşkın nüfusuyla dünya nüfu...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Bir cihan sultanı, Aziz’in kulu, Bir babayiğitti Abdülaziz Han, Bakışı heybetli, cüssesi ulu, Taşları öğüttü Abdülaziz Han… Tablolar resmetti, gemiler çizdi, Edebi besteler, n...
Şair: Halil GÖKKAYA