SEHER VAKTİNDE
"Seherde gönül paklığı ile edilecek ibadet her yiğidin harcı olmadığı gibi mükâfatı da o nispette değerlidir. Yaşlı gözlerle Yüceler Yücesi'ne yalvarıp yakararak dualarla niyazlarla açılan ellerin geri çevrilmeyeceğine inanırız. Günahkârların da tevbe vaktidir bir diğer deyişle
" Seher¸ sadece zamanın bir dilimi veya günün belli bir vakti değildir elbette; hem zaman ve mekânı kuşatmış hem de bu boyutlardan vareste gerek kalbî gerek ruhanî bir mevzunun adıdır. Ne anlatmaya dil kâfi gelir ne de anlamaya kulak
Ancak idraklerin algısına sunulacak bir husustur. Hatta bazen idrakler bile âciz kalabilir. O vakit¸ gönüller devreye girmelidir. Millet olarak sehere ayrı kıymet biçmişizdir. Şiirlerimizi¸ türkülerimizi seherle süsleyip sehere şiirler söyleyip türküler yakmak suretiyle kıymetlendirmişizdir. Bazen seherin bizdeki yankısı kelimelerin anlatacağından çok daha fazlası olmuştur. Bazen de seheri şiirde¸ türküde dillendirmekten acze düştüğümüzde gönlümüzü saran yoğun hisleri mana dolu bakışlarımıza dökeriz tabiatımız gereği. Seher dendiğinde anılarımız canlanır zihnimizde; acılar¸ ayrılıklar¸ hasretler¸ sevgiler¸ muhabbetler depreşir. Gâh efkâr çöker kasvetlice gâh kalbimiz başka vurur. Mevzunun hakikatini sorarsanız; seheri zihninde mutlulukla-sevinçle resmeden kimse yoktur¸ kanaatimce; genellikle hüzündür seherin adı. Bu durum seherin bizdeki tedaisidir. Yani seherle alakalı bir anısını hatırladığında zil takıp oynayan yoktur. Bizdeki seher vakti¸ seher yıldızı¸ seher yeli yaşadıklarımızla beraber kemaline kavuşarak rüştünü tamamlamıştır. Misalen¸ seher vakti dedesinin elinden tutup camiden eve dönen ve kalbindeki huzurun evreni kapladığını düşünen bir torunun safiyane bir tavırla dedesine seher yıldızını göstererek "Dede¸ bu yıldız neden diğerlerinden büyük?" diye sormasıyla aralıyorduk aslında biz hayatımızın kapılarını sehere ve seherle alakalı her şeye. İşte bu ilk adımla birlikte seher hem kalbimizi hem kulağımızı hem de zihnimizi beslemeye başlıyordu. Hemen hemen hepimizin zihninde¸ seher vaktinde derd-i maişetten terk-i diyar ederek gurbet ellere doğru yol alındığına dair bir anı canlılığını korur. Her ayrılışın veya gurbetin zihinlerdeki yansıması soğuklukla kaimdir çünkü her ayrılış¸ günün en soğuk zaman dilimi olan seherde vuku bulur. Her seher vaktinde esen yelinen Bastırıp sinene sar beni dağlar Süleyman istiyor ölmek yolunda Örtsün kefen gibi kar beni dağlar Seher bizim dağarcığımıza öylesine yerleşmiştir ki an olur mekândır¸ an olur vakittir¸ an olur yıldızdır ve rüzgârdır. Seher¸ her şeyden önemlisi¸ bir yaşayış hâlidir. Ayrılık ve hüzündür. Ve hiçbir şey olmasa bile seherde ölmek isteriz¸ seher yeliyle toprağa kavuşmaktır hayalimiz; yukarıdaki mısraların sahibi Süleyman Efe gibi. Şair dağlara seslenir fakat ne fayda¸ kendisini seherden de soyutlayamaz; işte böylesine seherle iç içeyiz. Seherde Kendimizi Buluruz Günün diğer zamanlarında kalabalıklarda ya da karanlıklarda kendimizi kaybederken sadece seherde kendimizi bulup muhasebemizi yapabiliriz. Gökyüzü alacakaranlık¸ hava serin¸ zihinler karmaşadan arınmış¸ kalp ise hissiyat yüklü
Bizler sehere sırlarımızı verirken¸ seher de bizlere ne yeller ne ayrılıklar ne sükûnetler ne dertler ne ıstıraplar verdi. Biz ise hepsini başımız üstüne diye kabul ettik. Derdi veren Allah dermanını da verir seherle. Sadakatle yârin kapısını gözleyenler gönül derdinin devasına erişirler. Hulûsi Efendi Hazretleri de şöyle buyurur: Dil-i bî-mârına dermânı gözle fecr-i sâdıkda Kamu derde devâlar bahş olur vakt-i seher peydâ Şüphe götürmez bir gerçek de şudur ki seherle dertleştik bir kısmımız¸ en anlaşılmadığımız bir zamanda. En hor görüldüğümüz günde seher yeline teslim ettik kendimizi ve seher yıldızını yol gösterici¸ vakt-i seheri ise kurtuluş vera'ı olarak gördük. Rûhî sabâh uykuda olanlar aç kalur Rızkın virür ibâdına Mevlâ ale's-sabâh Bağdatlı Rûhî; rızkın dağıtıldığı¸ nasibin bereketlendiği bir demdir der seher vakti için. Hepsinden de önemlisi; işbu sebepten bu vakitte uyumayı büyüklerimiz münasip görmemiştir. Rızkın da ibadetin de bereketlendiği¸ gönlün inşirah bulduğu zamandır. En sağlıklı ve en temiz havanın (yani bol oksijenli) seher vaktinde olması ilmî bir hakikattir
Bu ilmî hakikat¸ bu vakte dinimizin ve büyüklerimizin verdiği kıymeti daha iyi anlamamıza destek olmuştur. İrişdükçe sehergâha münâcât eyle dergâha. Devâm-ı devlet-i şâha du'â-gûy u senâ-ihvân ol Bâkî¸ seherin dua vakti olduğunu beyan eder. Seheri bir de ibadetle taçlandırmak vardır; yukarıda verilen öğüdü kulağımıza küpe yapıp hiçbir zaman aklımızdan çıkartmayarak uygulama gayretini ve şevkini içimizde barındırmamız gibi. Keza bu vaktin kıymet-i harbiyesi dinimizce belirtilmiştir; seherde gönül paklığı ile edilecek ibadet her yiğidin harcı olmadığı gibi mükâfatı da o nispette değerlidir. Yaşlı gözlerle Yüceler Yücesi'ne yalvarıp yakararak dualarla niyazlarla açılan ellerin geri çevrilmeyeceğine inanırız. Günahkârların da tevbe vaktidir bir diğer deyişle
Yani gözü yaşlı tevbekârların istiğfarlarını edip acziyetlerini idrak ettikleri bir geçittir günahtan bağışlanmaya
Seher Başlangıçtır Seher aslında bir başlangıcın da türküsüdür¸ tıpkı her ayrılışın bir başlangıç olduğu gibi. Seherde gurbete ilim tahsili veya geçim derdini gidermek için yollara revan oluşumuz da¸ tarlaları alın terimizle sulayıp ekip biçmeye doğru yol alışımız da¸ dükkânlarımızın kepengini seherde kaldırışımız da¸ gözyaşlarıyla bu vakitte ibadet ve taatte bulunuşumuz da hep bir başlangıca ve ümide doğru harekettir ama içinde ayrılışı barındırır¸ sonuç olarak ise akıbetinden hayır umulur. Seherlerin bir de her yönüyle ayrılığı barındıran boyutu vardır; tıpkı seher vaktinde pusuya düşürülen Mehmetlerin bir daha gelmeyecek olması gibi ya da savaş zamanı köyünü¸ vatanını terk etmek zorunda kalanların akıbeti gibi veya da alacakaranlıkta gün doğmadan idam sehpalarına çıkanların kaderi gibidir bu. Medrese-i Yusufiyelerden seher vaktinde tedrisatını tamamlayıp dönenler vardır bir de¸ sevinilir fakat sevinçle karşılanmaz; gözyaşları sel olmuştur¸ hüzün hâkimdir yine gönüllere. Çilesini tamamlayıp icazet aldıktan sonra irşat için bir asâ ve bir hırka ile seherde yollara düşen mana erleri vardır bir de
Velhasıl seher bilinçaltımıza yerleşmiş bir daüssıladır. Bir bakıma ukdedir. Sahi¸ aklıma gelmişken¸ siz hiç gecenin son karanlıklarını yolcu edip günün ilk ışıklarının doğmasına eşlik eden alacakaranlıkta yani seher vaktinde¸ peygamber mesleğini icracı bir çobanın ötelerden taşıdığı duygularını üfleyip¸ kelimelerin hatta manaların buutlarını aşarak gönle tesir edici ve yeryüzünde her türlü gamı-kasaveti unutturacak kaval sesine şahit olup kulağınızdan gönlünüze giden kapıları araladınız mı?
Abdullah Agâh BÜYÜKTANIR
YazarOsmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE