SANATKÂR RUHLU BİR PADİŞAH: SULTAN III. SELİM HAN
Şehzâde III. Selim'in Doğumu Büyük Bir Sevinçle Karşılanmıştı. Osmanlı padişahlarının 28. si, İslâm halifelerinin ise 107. si olan Sultan III. Selim, 24 Aralık 1761(27 Cemâziyelevvel 1175) tarihinde İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda doğmuştur. Babası Osmanlı'nın 26. padişahı olan III. Mustafa, annesi Gürcü asıllı cariye Mihrişah Sultan’dır. Bilindiği gibi I. Mahmud ve III. Osman'ın çocukları olmamıştı. Kendisinden evvel kırk yıl boyunca şehzade doğmadığı için III. Selim'in dünyaya gelişiyle birlikte yedi gün yedi gece şenlik düzenlenmiştir. Saraydakiler saltanatın devamını sağlayan bu mutluluğu doyasıya yaşamıştır. İsmi, Osmanlı'nın en büyük padişahlarından biri olan Yavuz Sultan Selim'den ilham alınarak verilmiştir. Babası tarafından iyi ve donanımlı yetiştirilmeye çalışılmıştır. Üç kıtaya hükmeden Osmanlı'nın neslinin devamını sağlayan ve bu yüzden de sevinçle karşılanan Şehzâde III. Selim'in doğumu üzerine birçok şair tarih düşürmüştür. Bunlardan biri olan şair Fitnat Hanım'ın bu meyanda kaleme aldığı şiirini burada paylaşmak istiyorum: "Nice şâd olmasun ‘âlem ki şâhenşâh-ı devrânın/Vücûda geldi bir şehzâdesi yümn ü saâdetle//O nûr-ı dîde-i şâh-ı cihânı Hazreti Bârî/Muammer eyleye ikbâl u iclâl ü saâdetle//Gelip bâ-feyz-i ilhâm oldu taba mısra-ı târih/Cihâna geldi Şehzâde Selim iclâl ü ‘izzetle" Şehzâde III. Selim beş yaşına geldiğinde eğitim hayatı başlamıştır. Babası onu devlet işlerine alıştırmaya çalışmış, gittiği meclislere ve toplantılara özellikle götürmüştür. III. Mustafa'nın 1774'te ölümü üzerine Şehzâde Selim'in saraydaki kafes hayatı başlamıştır. İlk yıllardaki kafes hayatı katı kurallar içinde geçmese de 1875 yılındaki Halil Hamit Paşa Hadisesi'nden sonra kafes hayatındaki şartlar zorlaştırılmış, tam bir kafes hayatına tabi tutulmuştur. III. Selim kafesteki günlerini kendini müzik ve edebiyata vererek hem faydalı hem de eğlenceli geçirmiştir. I. Abdülhamid'in Rusya ve Avusturya'yla savaş devam ederken ölümü üzerine 7 Nisan 1789 tarihinde 28 yaşındayken tahta çıkmıştır. Tahta çıkışının akabinde 15 sene ayrı kaldığı annesini Eski Saray'dan alarak merasimle Topkapı Sarayı'na getirmiştir. Böylelikle annesine olan hasreti son bulmuştur. Tahta çıkışının ertesinde kılıç alayı yapılmıştır. Bunların ardından Osmanlı tahtında 18 yıl sürecek iktidarı başlamıştır. İnancı ve itikadı güçlü bir padişah olan III. Selim tahta geçerken tebaasına şunları söylemiştir: "Vezirlerim, paşalarım, beylerim! Sakın ha benden hiçbir hakikati gizlemeyiniz. Gerçekler ne kadar acı olursa olsun, hayal içinde olmaktan evlâdır. Rüşveti, suiistimali, vazifeyi ihmali, Kur'an hükümlerine aykırılığı asla affetmem, bilesiniz ve öylece amel edesiniz. İmdi seferde bulunan Sadrazam Yusuf Paşa'ya (Koca) mührümüz gönderilsin. Onu makamında tutuyoruz." Sultan III. Selim'in Nizam-ı Cedit Ordusu'nu Kurma Çalışmaları Sultan III. Selim tahta oturduğunda Osmanlı Devleti hem Avusturya'yla hem de Rusya'yla savaş halindeydi. Söz konusu savaşlar 1792 yılında Avusturya'yla yapılan Ziştovi Antlaşması ve yine aynı yıl içinde Rusya'yla yapılan Yaş Antlaşması'yla son bulmuştur. Böylece Osmanlı Devleti rahat bir nefes almıştır. III. Selim bu rahat ortamı bir fırsat olarak görmüş, başta askerî alan olmak üzere birçok konuda yenilik yapma gayreti içerisinde olmuştur. Zira büyük bir güç kaybına uğrayan ordunun buna fazlasıyla ihtiyacı vardı. Sultan III. Selim, başta askerî teşkilat olmak üzere devlet kurumlarının ıslah edilmesi gerektiğine inanıyordu. Zira mevcut yapı, ihtiyaçları karşılamaktan uzaktı. Büyük umutlarla ve heyecanlarla tahta oturan yenilikçi padişah 1791 yılının Ekim ayında 19 Türk ve iki yabancıdan; üç kıtaya hükmeden güçlü imparatorluğun neden bu denli güç kaybına uğradığına, kaybolan bu gücün tekrar kazanılması için hangi reformların yapılması gerektiğine dair rapor yazmalarını istemiştir. Yazılan raporlarda Osmanlı'nın Batı'daki teknolojik gelişmelerden uzak kaldığı, ordunun yeni şartlara uyamadığı, bu yüzden de mevcut durumun ihtiyaçlara cevap veremediği belirtilmiştir. Bu, hastalığın bir çeşit teşhisiydi. Yeniçeri Ocağı'nın disiplinsiz, yetersiz ve başına buyruk olduğu gün gibi ortadaydı. Sultan III. Selim bu kapsamda 24 Şubat 1793'te Nizam-ı Cedit Ordusu'nu kurma çalışmalarına başlamıştır. Bunun finanse edilmesi için de "Îrâd-ı Cedîd Hazinesi"ni teşekkül ettirmiştir. Bu yeni askerî teşkilâtın masraflarının buradan karşılanması öngörülmüştür. Büyük umutlarla kurulan bu yeni ordu, ilk başarısını Akka önlerinde Fransızları yenerek göstermiştir. Fakat söz konusu ordu Yeniçeri Ocağı'nın çıkardığı Kabakçı Mustafa İsyanı sonucu lağvedilmiştir. Osmanlı'da Yeniçeri Ordusu daima hassas bir kurum olmuştur. Bu yüzden Nizam-ı Cedit Ordusu kurulurken mevcut ocakların ıslahı için de gayret gösterilmiş, Yeniçerilere müdahale edilmemiştir. Humbaracı, Lağımcı ve Topçu ocaklarının dönemin ihtiyaçlarına göre ıslahına ve yenileştirilmesine çalışılmıştır. Fransa, İngiltere ve İsveç’ten mühendisler ve ustalar getirilerek Tophane’de önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Nizam-ı Cedit Ordusu'nun merkezi, bugün hâlâ kullanılmakta olan Üsküdar'daki Selimiye Kışlası'ydı. Sultan III. Selim İleri Görüşlü ve Yenilikçi Bir Padişahtı. Sultan III. Selim yenilikçi ve ileri görüşlü bir padişahtı. O, tahta çıkana kadar Avrupa’da gerçekleştirilen hiçbir yenilik Osmanlılar tarafından yeterince takip edilememiştir. Onun zamanında Osmanlı önemli bir değişim geçirmiştir. Osmanlı Devleti'nin Avrupa devletlerinde sürekli elçi bulundurması III. Selim Dönemi’nde başlamıştır. Bu dönemde ilk defa Viyana, Paris, Berlin ve Londra’ya elçiler gönderilmiştir. Elçiler Avrupa’da gerçekleşen siyasî, askerî, ilmî, iktisadî ve eğitimle ilgili gelişmeleri takip etmekle de görevliydi. Öte yandan askerî sahalarda topçu, lağımcı ve humbaracı gibi kurumlarda askerî düzenlemelere gidilmiştir. Mühendishane-i Sultanî Eyüp’ten, Hasköy’e aktarılmıştır. Avrupa’dan Tophane’ye mühendisler getirilmiştir. Donanmada görülen eksikliklerin ve aksaklıkların giderilmesi için düzenlemeler yapılmıştır. Yeni askerî okullar açılmıştır. Kara ve deniz kuvvetleri için yetiştirilecek subayların Avrupa’nın tekniğinden ve birikiminden yararlanmaları için 1794'te ilk Türk teknik okulu olan Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun'u açmıştır. Sultan III. Selim tahta çıktığı ilk günden itibaren donanmaya da büyük önem vermiştir. Donanmanın tekmili için Tersane-i Amire Hazinesi'ni oluşturmuştur. Gemi donanım, onarım ve yapım masrafları buradan karşılanmıştır. Böylelikle donanmaya can ve heyecan katmıştır. Osmanlı Devleti'ne ivme kazandıran Sultan III. Selim zamanında birçok sadrazam görev yapmıştır. Bunlar arasında Koca Yusuf Paşa, Meyyit Hasan Paşa, Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Rusçuklu Çelebizâde Şerif Hasan Paşa, Damat Melek Mehmed Paşa, İzzet Mehmed Paşa, Yusuf Ziyaüddin Paşa, Hafız İsmail Paşa, İbrahim Hilmi Paşa sayılabilir. Sultan III. Selim Han, "İlhâmî" Mahlâsıyla Usta İşi Şiirler Yazmıştır Sultan III. Selim, atalarından birçoğu gibi sanatkâr ruhlu bir padişahtı. O; musikiye, hattatlığa, şiire ve edebiyata derin ilgi duyan; bu sahada kıymetli eserler veren maharetli bir sultandı. "İlhamî, İlham, Selim, Selimî" gibi mahlasları kullanarak divan edebiyatı nazım şekilleriyle usta işi şiirler kaleme almıştır. Birçok nazım şeklinde yazılan bu şiirler koca bir divan oluşturacak miktardadır. Onun saltanat konusunda kaleme aldığı şu mısralar dikkate değerdir: “Bağ-ı âlem içre zâhirde safâdır saltanat/Dikkat etsen mânevî kavgaya cardır saltanat//Bu zamanın devletiyle kimse mağrur olmasın/Kâm alırsa adl ile ol dem becâdır saltanat//Kesbeder mi vuslatın bin yılda bir âşık ânın/Meyleder kim görse ammâ bîvefadır saltanat//Kıl tefekkür ey gönül çarhın hele devranını/Ki safâ ise velev ekser cefâdır saltanat//Bu cihânın devletine eyleme hırs-ü tamâ/Pek sakın İlhâmî zira bîbekadır saltanat.” Sultan III. Selim, Özelde Musikiye; Genelde Sanata Büyük Bir İlgi Duyardı. Sultan III. Selim musikişinas bir insandı. Onun musikiye alâkası ta şehzadelik yıllarında başlamıştır. O yıllarda kafes hayatı yaşayan III. Selim, zamanını musikiyle kıymetlendirmiştir. Yeni makamlar terkip etmiş, besteler yapmıştır. Böylece iç dünyasındaki sıkıntıları ve bunalımları hafifletmiş, tabir caizse keşmekeşlikle boğuşan ruhunu dinlendirmiştir. Bu süreçte Türk/Osmanlı müziğini hakkıyla ve lâyıkıyla öğrenmiştir. Bu konudaki bilgi birikimini en üst noktaya taşımıştır. Şehzadenin bu musiki yolculuğunda ilk müzik hocası olarak kabul edilen Kırımlı Hâfız Ahmet Kâmilî Efendi ve tanbur hocası Tanburî İzak ona kılavuzluk etmiştir. “Suzidilârâ”, “şevkefzâ”, “şevk-u tarâb”, “arazbarbûselik” ve “nevakürdi” makamları III. Selim'in musikimize kazandırdığı makamlardır. 1'i ayin, 1'i durak, 1'i tevşih, 2'si ilâhî, 29'u peşrev, 29'u saz semaisi, 1'i kâr, 10'u beste, 10'u semai, 20'si şarkı olmak üzere toplamda 104 bestesi günümüze ulaşmıştır. Sultan III. Selim, zamanında yaşayan bestekârları ve icracıları fazlasıyla himaye ve teşvik etmiştir. Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi bunların başında gelmektedir. Onun musikimize kazandırdığı bir diğer isim de Basmacı Abdi Efendi'dir. Padişah aynı zamanda şair, neyzen ve bestekâr Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Abdülbâki Nasır Dede'yle de dosttu. O, zamanın Ermeni asıllı ünlü bestecilerinden Hamparsum Limonciyan'a da destek olmuştur. Devletin Bekası İçin Çabalayan Bir Merhamet Abidesinin Şehadeti Sultan III. Selim insanî yönü fazlasıyla inkişaf etmiş; cömert, hoşgörülü, iyi niyetli, keskin zekâlı, merhametli ve yumuşak huylu bir padişahtı. İnsanları üzmekten ve kalp kırmaktan çok sakınırdı. Kan dökmekten hiç hoşlanmazdı. Devletine ve milletine sadakati üst düzeydeydi. Makam sevgisi yoktu. Hizmet ehliydi. Milletin memnuniyeti ve Hakk'ın rızası tek gayesiydi. Devletin ve devlet kurumlarının bekası için bir ömür canla başla çalışmıştı. Reformcu bir padişah olan III. Selim cesur politikalarının kurbanı olmuştur. Yeniliklere karşı çıkanların desteklediği Kabakçı Mustafa İsyanı'yla önce tahtan indirilmiş, iki ay sonra da öldürülmüştür. Onun ölümünden sonra, yenilikçi devlet adamları da meydanı terk etmek mecburiyetinde kalmış, reformlar birden bire kesilmiştir. Devlet iyice geriye gitmiştir. Bu durum düşmanları sevindirmiş, dostları derinden üzmüştür. Büyük bir reformcu olan III. Selim'in önü kesilmeseydi belki de Osmanlı'nın ömrü birkaç asır daha uzayacak, o şaşalı günlerini yaşamaya devam edecekti. 28 Temmuz 1808'de şehit edilen merhumun naşı İstanbul Laleli Camii avlusundaki Sultan III. Mustafa Türbesi'ne defnedilmiştir.
M.Nihat MALKOÇ
Yazar“Bir insana, başkalarına özenerek şunları bunları yapmalısın gibi telkinler yerine neler yaptığına dikkat etmek ve bu kişiliğinde hangi unsurların iyi ya da kötü olduğunu tespit etmek gerekiyor. Bir i...
Yazar: Erol AFŞİN
Tasavvuf, günlük hayatın bin bir zahmetinden arınmanın uzun ve çileli bir yolculuğudur. Durak yok, soluk yok. Zira en küçük tereddüt seni alır, sonsuz bir şüphe deryasında boğar. Tasavvuf, huzurun he...
Yazar: Ramazan YILDIZ
El-Mennân, el-Vehhâb, er-Razzâk Yüce Rabb’imizin isimlerindendir. Bu isimler, “bol bol nimet veren”, “karşılıksız ve sürekli veren”, “bol bol rızıklandıran” anlamlarına gelir. O, her varlığa nimet ver...
Yazar: Ali AKPINAR
Arapça kökenli olan “vakıf” kelimesi “durmak, durdurmak, alıkoymak” anlamlarına gelmektedir. “Bir hizmetin gelecekte de yapılması, sürüp gitmesi için, belirli şartlarla ve resmî bir işlemle bırakılan ...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ