SANAL TANIŞMA
Gazetedeki odamdan¸ pür telaş hızla içeri girdi. Girer girmez de nefes nefese ilk sözü:
- Nihayet aradığımı buldum¸ oldu.
Koltuklardan birine oturduğunda hâlâ derin derin soluyordu. Yüzüne baktım hafif terlemişti.
- Merdivenleri koşarak mı çıktın¸ dedim.
- Asansör meşguldü¸ beklemedim¸ dedi.
Gülerek yüzüme baktı¸ boş ver der gibi elini salladı.
- Biliyor musun abi nihayet ben aradığım aşkı buldum.
Gazetedeki odamdan¸ pür telaş hızla içeri girdi. Girer girmez de nefes nefese ilk sözü:
- Nihayet aradığımı buldum¸ oldu.
Koltuklardan birine oturduğunda hâlâ derin derin soluyordu. Yüzüne baktım hafif terlemişti.
- Merdivenleri koşarak mı çıktın¸ dedim.
- Asansör meşguldü¸ beklemedim¸ dedi.
Gülerek yüzüme baktı¸ boş ver der gibi elini salladı.
- Biliyor musun abi nihayet ben aradığım aşkı buldum.
- Yapma ya ne zaman¸ diye sordum şaşkınlıkla.
- Geçen hafta birbirimizi sevdiğimizi anladık¸ dedi.
Kenan mahalle komşumuzdu. Benden üç yaş kadar küçüktü. Aynı lisede okumuştuk. Onun matematiği¸ benim de edebiyatım iyi olduğu için devamlı bilgi alışverişinde bulunur¸ birlikte ders çalışırdık. Şakacı¸ şıp sevdinin biriydi. Lisedeyken aşık olmadığı kız kalmamıştı. Bundan bir ay kadar önce¸ henüz karşısına sevebileceği bir kızın çıkmadığından¸ daha aradığı aşkı bulamadığından yakınıyordu. Nasıl olmuştu da bu bir ay içinde her şey değişivermiş¸ masallardaki peri kızı birden bire karşısına çıkıvermişti. Arkadaşımı 320 voltluk bir yıldırım aşkıyla çarpan bu kız nasıl biriydi. Sonra aşk¸ sokak kitapçılarında¸ yada sahaflarda satılan suni aşk romanları kadar ucuzlamış mıydı böyle?
- Nerede¸ nasıl buldun¸ dedim.
- 15-20 gün önce internette chat yaparken tanıştım.
Yüzüne dik dik baktım.
- Ciddi olamazsın¸ dedim.
- Şaka eder bir halim mi var ağabey¸ dedi.
Öyleya¸ aşk kitapçılarda alamayacağımız bir fiyata¸ sanal alemde bedavaya dağıtılıyordu. Nerede kalmıştı¸ o sevgilinin okul dönüşü yolunu beklemeler¸ geçtiği sokaklardan geçmeler¸ planlanmış tesadüfler¸ onunla konuşabilmek için günlerce plan yapmalar¸ sonra yüz yüze gelince kızarıp bozarmalar¸ şiir okumalar¸ mektuplaşmalar¸ kaçamak buluşmalar¸ uykusuz geceler¸ sevgiliyle dolu rüyalar... Nerede kalmıştı¸ Mecnun’u çöllere düşüren o kutsi aşk. Öyle bir zamanda yaşıyorduk ki¸ ne o aşkı¸ ne o Leyla’yı¸ ne de Leyla olmaya layık kızları bulmak çok zordu. Leyla çöllerden kaçıp diskoteklere düşerken¸ Ferhat dağları sanki¸ o saf¸ temiz sevgiler sel olup aksın diye delmişti. İnsan yüzünü bile görmediği¸ yan yana gelip konuşmadığı¸ huyunu dahi bilmediği birine nasıl aşık olabilirdi? Çağ mı değişiyor¸ yoksa aşklar mı? Anlaşılan o ki aşklar da çağa ayak uyduruyordu. Önce gazete sayfalarında arkadaşlık sütunlarıyla başlayan ve evlenme ilanlarına kadar ilerleyen aşk¸ internetle birlikte sanal ortama taşınmıştı. Bu nasıl bir teknolojiydi ki¸ hayatımıza girerken aşklarımızı¸ sevgilerimizi¸ saflıklarımızı ve bir çok hasletlerimizi de birlikte alıp götürüyordu.
- Âşık olduğunu nasıl anladın¸ dedim.
Güldü. Gözlerinin iştirak etmediği bir gülüştü bu.
- Ben onu seviyorum¸ o da beni sevdiğini söylüyor¸ yetmez mi ağabey.
- Bilmem¸ sence yeterli mi?
- Ağabey daha ne olsun¸ geçen gün çetleşirken evlenelim mi dedi.
- O mu teklif etti evlenmeyi?
Yüzündeki yapay gülüş bir kez daha gösterdi kendini. Bu kez yanaklarındaki gamzeleri de alıp götürerek¸ dudaklarına kadar yayıldı. Sağ elini sallayarak:
- Ohoo dedi¸ devir değişti artık ağabey.
Karıma evlenme teklif edebilmek için günlerce plan kurduğumu¸ terler döktüğümü hatırlıyorum da¸ devir mi değişti¸ yoksa insanlar mı¸ bir türlü karar veremiyorum.
- Kızı hiç gördün mü?
- Resmini gönderdi ağabey.
Yüzündeki iğreti gülüş dişlerini de içine alarak sırıtmaya dönüştü.
- Bir de güzel ki¸ sorma gitsin. Artist gibi valla…
- Kız hangi şehirde?
- İstanbul...
İnsan huyunu bilmediği¸ ruhunu anlayamadığı bir kızla¸ sırf fiziki güzelliği için nasıl evlenebilirdi anlamıyordum. Aşk bu kadar ucuz¸ bu kadar yüzeysel ve bu kadar yapmacık olmamalıydı.
Konuşmalarını şımarıkça sürdürüyordu arkadaşım.
- Geçen gün evlilik işlemlerini yürütmek için 100 YTL istedi.
- Peki sen ne yaptın gönderdin mi yoksa istediği parayı.
- Ayıpsın be ağabey. İnsan karısı olacak kızdan 100 lirayı esirger mi? Söylediği hesap numarasına hemen yatırdım.
Gülümsedim. İnsan nasıl bu kadar saf olabilirdi anlamıyorum. Hiç tanımadığın¸ bilmediğin¸ yüz yüze görüşmediğin bir kıza şıp diye 100 lira nasıl verilirdi.
O pişkin pişkin konuşmasını sürdürüyordu.
- Artık bana o süslü aşk mektuplarından yazarsın değil mi ağabey¸ ne de olsa edebiyatçısın.
- Kenan saçmalama git Allah aşkına.
- Niye kızıyorsun anlamadım. Ne var bunda?
Kızarak baktım yüzüne.
- Sahiden hiç bir şey yok mu sence?
Saf saf gözlerime baktı. Ben devam ettim.
- Bu aşk sözcüklerinin sana ait olmadığı¸ bir gün iş ciddiye biner de evlenirseniz anlaşılmayacak mı? Hayırlı bir başlangıca¸ daha ilkten yalanla başlanır mı? Yalanın üzerine mutlu bir yuvayı nasıl inşa edersin?
- Ama ağabey o zaman da beni beğenmezse diye itiraz edecek oldu.
- Bırak seni olduğun gibi tanısın. Hem 100 lira para almış senden¸ beğenmeyecek hali kalmamış ki.
Sigaradan sararmış ön dişlerini bana göstermek ister gibi gülümsedi.
- Haaa doğru be abi. Ben onu hiç düşünmemiştim.
- Hem sen bir İstanbul’a gitsen¸ kızı görsen¸ verdiğin 100 lira ne âlemde hiç merak etmiyor musun?
Birden ciddileşti¸ kızardı ne diyeceğini şaşırdı.
- Bak Kenan sen bu işi biraz düşün. Kızın adresini biliyor musun?
- Çalıştığı yeri biliyorum¸ muhasebe şirketinde çalışıyormuş. Öyle demişti.
- İyi ya işte! Git İstanbul’a kızı gör¸ konuş¸ ailesini tanı ondan sonra karar ver. Belki senden önce de konuştuğu¸ sevdiği birileri vardır. Keşke 100 lirayı göndermede acele etmeseydin.
Kaşlarını çattı. Yüzündeki yapay gülüşten hiç eser kalmamıştı.
- Olur mu ağabey¸ dedi.
- Ben ille de bir şey vardır demiyorum. Hiç olmazsa gidip ailesini arkadaşlarını tanımış olursun. Bana kalırsa kızla konuşmadan önce işyerinden de bir sor soruştur¸ ondan sonra ailesiyle tanış.
Kafası iyice karışmıştı. Olur anlamında başını salladı.
- Tamam dedi¸ gideceğim. Ama sırf senin gönlün olsun diye ha!... Yoksa ben kızdan eminim.
Tam on gün kadar hiç görmedim Kenan’ı. İstanbul’a gidip geldiğini duymuştum ama hiç yanıma uğramamıştı. Bir gün karşı caddede gördüm. Dalgın dalgın yürüyordu. Koşup yanına gittim. Omzuna dokundum. Beni görünce gülümsedi. Yüz hatlarına sinen gerginlik gülüşüne de yansımıştı.
- İstanbul’daki aşkın ne oldu¸ dedim.
İsteksizce cevap verdi.
- Ağabey utancımdan yanına gelemedim. Öyle bir kız yok ki piyasada. Bunlar bir çeteymiş¸ dedi ve:
- Kusura bakma bir yere yetişmem lazım diyerek yanımdan kaçar gibi uzaklaştı.
Ümit Fehmi SORGUNLU
YazarŞerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK
"Düşünceleri kâbusa dönüştüğü zaman kaynanasını eli bıçaklı¸ gözü dönmüş bir katil olarak üzerine yürürken görmüştü. Arkasından ter¸ ateş ve karanlıklar¸ karanlıklar. Aynı rü...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU
zun ve yorucu bir günün ardından gelen¸ esintili bir yaz akşamıydı. Uzun ve yorucu bir günün ardından gelen¸ esintili bir yaz akşamıydı. Açık duran pencereden içeri süzülen lodos rüzgârı¸ kadının karş...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU