ŞAİR VE YAZARLARIMIZ ASLINDA NÜKTEDAN
Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hâtıraları¸ Ziya Osman Saba Sevgisi¸ Safiye Erol Kitabı¸ Romancılar Konuşuyor¸ Türk Şiirinden Portreler¸ Yazar Olacak Çocuklar¸ Unutulmayan Edebiyatçılarımız... Bunlar¸ edebiyat eksenli araştırmalarıyla tanınan Mehmet Nuri Yardım'ın 25 kitabından sadece birkaçı. Yardım¸ son çalışmasında Ahmet Yesevi'den günümüze on asırlık Türk edebiyatı tarihinin mizahî yönüne eğilip ihmal edilen bu tarafı öne çıkarıyor¸ bir araya getirdiği binlerce nükteyi okuyucularıyla paylaşıyor.
Edebiyatımızın Güleryüzü¸ en çok ilgi gören kitabınız. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hâtıraları¸ Ziya Osman Saba Sevgisi¸ Safiye Erol Kitabı¸ Romancılar Konuşuyor¸ Türk Şiirinden Portreler¸ Yazar Olacak Çocuklar¸ Unutulmayan Edebiyatçılarımız... Bunlar¸ edebiyat eksenli araştırmalarıyla tanınan Mehmet Nuri Yardım'ın 25 kitabından sadece birkaçı. Yardım¸ son çalışmasında Ahmet Yesevi'den günümüze on asırlık Türk edebiyatı tarihinin mizahî yönüne eğilip ihmal edilen bu tarafı öne çıkarıyor¸ bir araya getirdiği binlerce nükteyi okuyucularıyla paylaşıyor.
Edebiyatımızın Güleryüzü¸ en çok ilgi gören kitabınız. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Türkler olarak mizaha olan büyük meylimizin tesiri var sanırım. Nasreddin Hocaları¸ İncili Çavuşları¸ Bekri Mustafaları yetiştirmiş bir milletin evlâtlarıyız. Karagöz ve Hacivat'ta¸ Orta Oyunumuzda¸ Köy Seyirlik Oyunları'mızda¸ Dümbüllü İsmail ve anonim halk edebiyatında¸ hatta Divan ve Tasavvuf edebiyatımızda çok zengin bir mizahî birikim mevcut. Fakat biz geleneği devam ettiremiyoruz. Mizahî mirasımızı bugün ne yazık ki eski şa'şaasıyla sürdüremiyoruz. Bu vadide kaynak kitapların sayısı oldukça sınırlı. Hilmi Yücebaş'ın bir mizah antolojisi var. Birkaç derlemeden daha söz edilebilir belki. Yalnız bunlar tabii ki kâfi değil. Edebiyatımızın Güleryüzü'nün ilk iki baskısı çok ilgi görünce doğrusu ben de şaşırmıştım. Orijinal kapağı bu ilgide pay sahibidir mutlaka. Nüktelerin sahiplerini kronolojik olarak hazırlamıştım. İlk baskılarda edebiyatçıların dışında diğer alanların ünlüleri de vardı. Ancak yeni baskıda sadece edebiyatçılar yer alıyor. Dolayısıyla ismine uygun bir çalışma oldu diyebilirim.
Peki bu çalışmayı nasıl yaptınız?
Öncelikle çok geniş bir araştırmanın içine girdiğimi söylemeliyim. Bu dehlizde büyük bir birikim vardı. Alan giderek büyüdü ve işin hacmini sonradan idrâk ettim. Bir defa bugüne kadar yapılan bazı derleme çalışmalarında çeşitlilik vardı¸ ancak düzen yoktu. Yani farklı mesleklere mensup meşhurların nükteleri rastgele bir araya getirilmişti. Etem Çalık'ın Şair ve Yazarlarımızdan Nükteler kitabını saymazsak bire bir edebiyatçıları içine alan bir çalışma da yapılmamıştı. Dolayısıyla kitap böyle bir boşluğu yakaladı ve büyük rağbetle karşılaştı. Eski kitapları incelerken Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış metinlere baktım. Aynen alsanız bugünkü insanımıza bir şey ifade etmiyor. Onları sadeleştirdim. Sonra bazı nükteler çok uzundu¸ kısalttım. Nükte¸ bir veya iki paragrafa sığdırıldı. Ve en önemlisi¸ bugüne kadar yazılmamış¸ bilinmeyen ve çeşitli toplantılarda ilk defa dinleyip zapt ettiğim nükteleri kitaba aldım. Bir çok şair ve yazar çeşitli toplantılarda anlattıkları veya haklarında söylenilen nükteleri bu kitapta bulmuş¸ görmüş oldular. Oldukça sade bir dille aktarılan nükteler¸ sağlam kaynaklardan derlendi. Yüzlerce biyografi ve monografiyi inceledim. Bir çok hâtıratı okudum. Bu kaynakların isimlerini kitabın sonunda belirttim. Nüktelerde yazar ve şairler arasındaki ilişkiden de kısaca bahsetmem gerekiyordu. Meselâ herhangi bir anekdot¸ Ahmet Haşim ve Yahya Kemal arasında geçiyorsa¸ bu iki şairimizin iki kadim dost olduğunu vurguladım. Şair ve yazarların önemli eserlerini okuyucuya hatırlattım. Hâfızalardaki şiirlerine göndermeler yaptım. Kısacası¸ okuyucu nükteyi okurken çaktırmadan' bir çok bilgiyi de heybesine dolduruyor. Edebiyatımızın Güleryüzü kronolojik sisteme uygun olarak hazırlandığı¸ yazar ve şairlerin doğum tarihi esas alındığı için¸ okuyucu bir bakıma mizah edebiyatımızın önemli bir antolojisi ve nükte güldestesiyle baş başa kalmış oluyor.
Edebiyatçılarımız gerçekten nüktedân mı? Nükte yapabilmek bir zek⸠bir kabiliyet¸ bir meziyet¸ bir yaratılış meselesi. Her şair ve yazar nüktedan olmayabilir. Ama geçmişe baktığımızda büyük bir birikime sahip olan şair ve nâsirlerin mükemmel nükteler yaptıklarını görürüz. Hatta eserlerini¸ divanlarını nüktelerle süsleyen pek çok şair var. Tanzimat dönemi ve sonrasında da büyük nüktedan edipler var. Meselâ Eşref¸ Neyzen Tevfik hicvin iki yaman kralı. Yahya Kemal¸ Ahmet Haşim¸ Mehmet Âkif ve bilhassa Süleyman Nazif'in nüktelerinde belden aşağı mizah yok. Fikret nüktede züğürt. Ama Süleyman Nazif nüktenin âlâsını bilir. Mutlaka taşı gediğine koyar. Bu biraz da fıtrat meselesi. Cumhuriyet döneminde de iyi nüktedânlarımız var. Necip Fazıl¸ Osman Yüksel¸ Yusuf Ziya¸ Hamamizâde İhsan vd. Hele bir İbnülemin Mahmut Kemal İnal var ki¸ başlı başına bir deryâ mübarek. Orhan Şaik Gökyay¸ Ârif Nihat Asya¸ Halil Lütfi Dördüncü¸ Osman Cemal Kaygılı¸ Aziz Nesin¸ Salâh Birsel¸ Hilmi Oflaz¸ Tahir Kutsi Makal yakın dönemin iyi nüktedânlarından sadece birkaçı.
Peki günümüzde edebiyatçıların mizahla arası nasıl?
Nükte yapmak¸ mizahın engin dünyasında dolaşabilmek farklı bir kültür işi. Bugün mizah ne yazık ki¸ belden aşağı esprilerle kara bir atmosfere boğdurulmuştur. Halbuki mizahın da nezih olanı makbuldur. Güldürürken düşündüreni evlâdır. İnsana katkıda bulunan¸ onu güzel iklimlere taşıyan latifeler bizim medeniyetimizde vardır. Bugün bundan mahrumuz. Eski/mez kültürümüzü araştırdıkça¸ benimsedikçe ve sevdikçe inanıyorum ki bu alandaki yeteneğimiz de yeniden ortaya çıkacak.
Okuyucu¸ Edebiyatımızın Güleryüzü'nde ne bulacak?
544 sayfalık kitap¸ okuyucuya "Büyüklere Tatil Kitabı" sloganıyla sunuldu. Gerçekten de günlük hayatın keşmekeşliğinden ve kargaşasından bunalanlara rahatlıkla tavsiye edilebilecek olan Edebiyatımızın Güleryüzü'nde kaliteli esprilerin yıllar boyu şair ve yazarlarımızın gönlünü nasıl beslediğini görmek mümkün. Özellikte acı haberler ve sıkıntılı olaylarla karamsarlığa itilen günümüz insanına biraz tebessüm¸ biraz iyimserlik aşılayabilirse kitap görevini yapmış olacak. Sonuna geniş bir indeksin eklendiği kitapta geçen bütün özel isimlerin (şahış eser¸ yayın adı) sayfa numaraları belirlenmiş. Okuyucu¸ tanıdığı¸ sevdiği edebiyatçıları buradan bulup okuyabiliyor.
Kitabın mizah edebiyatımıza katkısı ne olacak?
Edebiyatımızın Güleryüzü¸ bir yönüyle mizah edebiyatımızın genel bir görüntüsü¸ bir bakıma hiciv edebiyatımızın belirli kesitlerle yansıtılması¸ ama her hâlü kârda zevkle okunan ve elden bırakılmayacak bir zarafet manzumesi. Gündelik telâştan gülmeyi unutanlar¸ büyük şehirlerin stresinden bunalanlar ve yüreği bin bir problemle daralanlar¸ bu kitap sayesinde tebessüm tomurcuklarının yüzlerine aksettiğini göreceklerdir. Derin bir zevk ve büyük bir keyifle Edebiyatımızın Güleryüzü'nü ellerinden bırakmayacak¸ dostlarına tavsiye edecekler. Mizah vadisindeki bu keyifli yolculuğa herkesi dâvet ediyorum. Özellikle¸ dizi filmlerdeki ve vasat müzik parçalarındaki esprilerle yetinmek zorunda bırakılan gençlerimize kaliteli nükteleri göstermek istedim. Asıl hedef kitlem millî kültürlerinden uzaklaştırıldığı gibi mizah dünyalarından da koparılan yeni nesillere ulaşabilmek. Umarım başarılı olurum.
Hoca Ahmet Yesevî [1093 -1166] Çay Servisi
Hoca Ahmet Yesevî¸ dağ bayır dolaşmaya çıkmış. Çok yorulunca bir kır evine konuk olmuş. Ev sahibi kendisine sıcak¸ renkli bir içecek ikram etmiş. Bunu içtikten sonra Hoca'nın bütün yorgunluğu geçmiş¸ kendini pek zinde hissetmiş. Ev sahibine içtiğinin ne olduğunu sormuş. O da "Çay!" diye cevap vermiş. Hoca duasını yapmış: "Çayı içen şifa¸ yapan safa bulsun!"
Derler ki¸ o gün bugündür kelâm ve kalem ehli çay tiryakisi olup onun muhabbetinden vazgeçmemiş...
Mevlânâ Celâleddin-i Rumî (1207-1273) Hak ve Bâtıl
Dünyaca okunan klasik eser "Mesnevi-i Şerifin sahibi Mevlânâ Celâleddin-i Rumî¸ Hakk'a ulaşmak istediğini söyleyen birisine¸ "Bâtılı bırak" diye buyurur. Aynı adamın¸ "Peki bâtıldan nasıl kurtulmalı?" sorusuna da şu cevabı verir: "Hakk'ı tutarak!"
Nasrettin Hoca (1208-1284) Ürken Eşek
Oldukça sıcak bir havada Nasrettin Hoca ve eşeği epey susamışlar. Hayvan Akşehir Gölü'ne son sürat koşarken hoca düşme korkusu yaşar. Bu sırada bir kurbağa hayvanı ürkütür ve geri çekilmesine sebep olunca hoca da düşmekten kurtulur. Bunun sevinciyle şu dörtlüğü söyler: "Aferin su kuşu/ Hoş ettin bu işi/ Ürküterek merkebi/ Sevindirdin dervişi."
Niçin Kitabı Yok
Bazı dostları Hoca'ya takılırlar: "Hoca¸ ilim irfan sahibi birisin. Ama bir kitabın bile yok. Halbuki başka hocaların birçok kitabı var." Hoca lâfın altında kalır mı: "Beni onlarla niçin kıyaslıyorsunuz. Onların hafızaları zayıf olduğundan¸ bildiklerini unutmamak için yazıyorlar. Benim ise öyle bir eksiğim yok ki kitap yazayım..."
Nasıl Uyunur
Nasrettin Hoca'nın çocuğu bir ağlama tutturur ve bir türlü kesmez. Hanımı bütün çabalarına rağmen çocuğu susturamayınca olaya hoca el koyar. "Hanım¸ şu duvardaki karakaplıyı bana getir!" der. Karısı¸ kitabı verirken bakışlarıyla da adeta "ne alâkası var?" diye sorar. Çocuk feryadı keserken hoca milletin ilme ve kitaba olan lakaytlığını şöylece açıklar: "Hanım¸ sen bilmezsin. Ben camide bu kitaptan vaaz ediyorum. Daha iki satır okumadan cemaat uyuklamaya başlıyor."
Gizli Hazine
Hoca davet edildiği düğünde kendisini kimsenin buyur etmediğini ve büyük bir izdiham yaşandığını görünce yeni pabuçlarının çalınmasından korkar. Onları güzelce mendiline sarar¸ sonra da koynuna sokarak saklar. Odada kendisine gösterilen yere oturduktan sonra koynundaki kabarıklığı merak eden biri¸ "Galiba koynunuzda değerli bir kitap var. Acaba konusu nedir?" diye sorar. Hoca¸ "İlm-i iktisat" diye cevap verir. Meraklı zat tekrar¸ "Sahaflar-'dan mı aldınız?" diye sorunca hoca son sözünü söyler: "Hayır¸ Kavaflar'dan aldım!"
Evliya Çelebi [1611-1685] Kahve Fincanı
Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'si baştan sona Türk zekâsının ince hayâlleri¸ düşünüşleri¸ buluşları ve nükteleri ortaya çıkarışlarıyla doludur. Çelebi¸ gezip gördüğü yerleri anlatırken zaman zaman şirazeyi kaçırır¸ mübalağa yapar. Meselâ Bitlis şehrimizden bahsederken halkının misafirperverliğini övdükten sonra¸ "Ancak¸ der. Şehir o kadar tepelik ve dağlık ki bana ikram ettikleri kahveyi içtikten sonra fincanı koyacak düz bir yer bulamadım."
(Selis Kitaplar¸ Çatalçeşme Sokak¸ Nuri Tezer Apt. No. 23/1 D. 3 Cağaloğlu - İst. 0 212 5200557)
SBD Haber Servisi
Yazar24 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ KONFERANS ve TÜRK TASAVVUF MUSİKİSİ KONSERİ Saat : 08:30 - 12:00 24 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ KONFERANS ve TÜRK TASAVVUF MUSİKİSİ KONSERİ Saat ...
Yazar: SBD Haber Servisi
Yavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Her ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Dinî-tasavvufî eserlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in beden özelliklerini ve manevî şahsiyetini ifade için çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunlardan Nûr-ı Muhammedî veya Hakîkat-i Muhammediye konulu e...
Yazar: Musa TEKTAŞ