Sahâbenin Teslimiyet Rûhu
İslâm, teslim olma; Müslüman da teslim olan anlamına gelir. İnsanlık için seçip gönderdiği dinine İslâm ismini bizzat Yüce Allah koymuştur, o dine mensup olanlara Müslüman ismini veren de bizzat Yüce Allah’tır. Konu âyetlerde şöyle açıklanır:
“Allah katında din, şüphesiz İslâm’dır.”[1] “Kim İslâm’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O âhirette de kaybedenlerdendir.”[2] “O, sizi seçmiş, babanız İbrâhim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Size Müslüman adını veren O’dur.”[3] “Rabbi İbrahim’e, ‘Teslim ol!’ buyurduğunda, ‘Âlemlerin Rabb’ine teslim oldum.’ demişti.”[4] “Doğrusu ben ilk Müslüman olmakla emrolundum.”[5]
Teslimiyet, her konuda dinin sahibine teslim olmak, O’nun bütün buyruklarına pazarlıksız uymaktır. Yüce Allah’a teslim olan Müslüman, hayatının her alanında O’nu hakem kabul eder, bir konuda karar vermeden önce O’nun koyduğu hükümlere bakar, O’nun emirleri doğrultusunda hareket eder.
Bu yalnızca belli alanlarda değil, her alandadır. Çünkü Müslüman bilir ki Yüce Allah’ın dini, hayatın bütün alanlarına dair hükümler koymuştur. Kur’ân ve Sünnet’e dayanan bu hükümlerde, Müslümanlar için yapıp yapmama konusunda muhayyerlik hakkı yoktur. Zira bir sistem bütün parçalarıyla randımanlı çalışır ve bütün parçalarıyla birlikte hedefe ulaştırır.
İslâm’ın, müntesiplerine vâdettiği dünya-âhiret saâdetine de ancak bu şekilde ulaşılır. İslâm, Yüce Allah’ın, her bakımdan kâmil (ekmel ve etem) dinidir, onun herhangi bir konuda bir başkasından alacağı bir şey yoktur. Eksik değildir ki ,tamamlanmaya ihtiyacı olsun, eskimez ki, geçerliliğini yitirsin. Nitekim bu husus âyetlerle tescil edilmiştir:
“Bugün, size dininizi kemâle erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâmiyet’i beğendim.”[6] “Allah ve Peygamber’i bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah’a ve Peygamber’e başkaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.”[7] “Hayır; Rabb’ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar.”[8]
İşte İslâm’ın ilk muhatapları bu teslimiyet rûhuna ulaşmış kimselerdi. On üç yıllık Mekke döneminde ve sonraki Medîne döneminde inen âyetler, onlara bu rûhu kazandırmıştı. Artık onlar, Allah ve Rasûl’ünden yeni bir hüküm duyduklarında, hemen teslim oluyorlar ve o hükme göre hareket etmeye gayret ediyorlardı. Onları insanların en hayırlı kuşağından olma pâyesine eriştiren de bu rûhtu. İşte onların teslimiyet rûhunu somut olarak gösteren tablolardan birkaç örnek:
Kıblenin Değişmesinde Gösterilen Teslimiyet
Peygamberimiz, Kuba’da Benî Selime semtinde oturan Bişr b. Berâ’nın annesini ziyârete gitmişti. Kendisine yemek yapıldı. Yemek yenildi. Öğle vakti girince, oradaki mescidde ashâbıyla birlikte iki rek’at kılınmış, namaz içinde, Kâbe tarafına dönmesi emr olundu, döndü ve arkasındaki cemâat de döndüler. Bu olay, Hicret’in on yedinci ayının başlarına doğru, bir pazartesi günü gerçekleşmişti. Olayın yaşandığı yerde bugün iki kıbleli mescid (Mescid-i Zü’l-Kıbleteyn) bulunmaktadır.
Bu namazı Peygamberimiz (s.a.v.)’le birlikte kılanlardan bir zât, mescidden çıkıp başka bir mescide uğramıştı ki, onlar rükûda idiler ve namazlarını Kudüs’e doğru kılıyorlardı. Onlara, “Ben Allah için şehâdet ederim ki; namazımı Rasûlullah’la birlikte Mekke’ye doğru yönelerek kıldım.” deyince, onlar da namazlarını bozmadan oldukları yerde Beytullah’a doğru yönelmişlerdir.[9]
Rivâyetin ilkinden anlaşıldığına göre, Peygamberimiz (s.a.v.)’in namazda tam ters istikâmete döndüğünü görmeleri sahâbenin yeni kıbleye dönmesine yetmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara konuyla ilgili âyetin indiğini söylememiş, onlar sadece gördükleriyle amel etmişlerdi. İkinci rivâyette ise bir başka grup Müslümanın bir mü’min kardeşlerinin verdiği haber üzere, yine namazın ortasında kıblelerini değiştirdiklerini görmekteyiz. Bu gerçekten büyük bir teslimiyet örneğidir!
İçki Yasağında Gösterilen Teslimiyet
Hicret’in 4. yılında gelen içki yasağı ile ilgili olarak Enes b. Mâlik şunları anlatıyor: İçki haram kılınmadan önce ben arkadaşlarımla birlikte bir mecliste içki içiyorduk. İçkiden arkadaşların başları dönmek üzere idi. Bu sırada bir münâdînin, “Dikkat edin, içki haram kılınmıştır.” dediğini duyduk. Enes der ki: “Bizim yanımıza ne bir kimse girdi, ne de aramızdan bir kişi çıktı. Hemen içkileri döktük ve büyük kırbaları, büyük içki küplerini kırdık. Bir kısmımız abdest aldı, bir kısmımız gusletti. Güzel kokular süründük, sonra mescide gittik.”[10]
Büreyde de şunları anlatır: Biz, üç veya dört kişi olarak Remle’de oturmuş şarap içiyorduk. Yanımızda büyük bir cam kavanoz vardı. O zaman şarap içmek helâldi. Ben, kalkıp Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına geldim ve O’na selâm verdim. Bu sırada içki içmeyi haram kılan âyet, nâzil olmuştu. Âyetin sonundaki, “Artık vazgeçersiniz değil mi?” sözüne kadar dinledikten sonra arkadaşlarımın yanına geldim ve âyeti, “Artık vazgeçersiniz değil mi?” kısmına kadar okudum. Arkadaşlardan bir kısmının şarap dolu bardağı elindeydi. Birazını içmiş birazı daha bardaktaydı. Biri, bardağını üst dudağının altına koymuştu. Tıpkı hacamat şişesi çeken kimsenin yaptığı gibi. Arkadaşlar bardaklarını ve şişede bulunan şarabı döktüler ve “Vazgeçtik ey Rabb’imiz, vazgeçtik.” dediler.[11]
İçki yasağı ile ilgili âyet inince Peygamberimiz (s.a.v.)’in münâdîleri, “Haberiniz olsun ki, içki haram kılınmıştır!” diyerek Medîne sokaklarında seslendi. Tulumlarından delinip boşaltılan ve küplerinden dökülen içkiler, Medîne sokaklarında su gibi aktı.[12]
Bütün bu uygulamalar ashâbın ilâhî emir karşısındaki teslimiyetlerini ve ilâhî emri duydukları anda hemen o emrin gereğini yerine getirme gayretlerini göstermektedir. Zira onlar biliyorlardı ki ilâhî emir rötar kabul etmez, ilâhî emir herkesin hayrınadır ve hemen uygulanmalıdır.
Öte yandan bu rivâyetlerden sahâbenin özellikle dinî hükümler konusunda birbirlerine ne kadar güvendiklerini anlamaktayız. Nitekim bir başka rivâyette, içki yasağı hükmünü arkadaşlarına getiren sahâbî Enes’e, “Sen bunları bizzat Peygamberimiz’den duydun mu?” diye sorduklarında o şöyle cevap vermişti: “Elbette, bana bunu asla yalan söylemeyen kişi söyledi. Allah’a yemin olsun ki, bizler yalan söylemezdik ve bizler yalanı bilmezdik!”[13]
Başörtüsü Emrinde Gösterilen Teslimiyet
Hz. Âişe Annemiz şöyle der: Allah, ilk muhâcir hanımlara rahmet buyursun; “Başörtülerini de yakalarının üzerine sımsıkı örtsünler.” buyruğu nâzil olunca, çarşaflarını yırttılar ve onlarla başlarını örttüler.[14] Allah’a yemin ederim ki, ben, Allah’ın kitabını tasdîk etmede ve indirilen hükümlere iman etmede Ensâr kadınlarından daha üstününü ve daha güçlüsünü görmedim. Nûr Sûresi’nde, “Başörtülerini, yakalarının üstüne salsınlar.” âyeti nâzil oldu.
Erkekleri evlerine dönüp Allahu Teâlâ’nın kendilerine kadınlar hakkında indirmiş olduğunu onlara okudular. Herkes bu âyeti karısına, kızına, kız kardeşine ve akrabasına okudu. Onlardan hiçbir kadın kalmayıp, nakışlı, resimli elbiselerine yöneldiler ve bunlarla başlarından aşağı örtündüler ki, böylece onlar Allahu Teâlâ’nın kitabından indirmiş olduğuna iman etmiş ve onu doğrulamış oldular. Sabahleyin namazda Allah Rasûlü’nün arkasında baştan aşağı örtülü olarak durdular. Sanki başları üzerinde kargalar vardı.[15]
Onların çarşaflarından kesip başörtüsü yaparak örtünmeleri, ilâhî emir karşısındaki teslimiyetlerini ve bu emri geciktirmeden uygulamalarını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Bugün Müslümanlar olarak bizlerin bu teslimiyet rûhuna ihtiyacımız var. Mâdemki Müslümanız, mâdemki Allah’ın dinine girmişiz ve dinin hükümlerine teslim olmuşuz, o hâlde nefislerimize ağır gelse de, nefsimiz ve çevremiz farklı şeyler söylese de Allah ve Rasûl’ünün çağrısını öncelememiz, önce Allah ve Rasûl’üne danışmamız ve Allah ve Rasûl’ünün ölçülerine baş eğip gereğini yerine getirmemiz gerekir.
Zira bizler de o ilk dönem Müslümanlarının gideceğe cennete tâlibiz. Aynı cennete aynı yoldan gidilir. Unutmayalım ki, o Müslümanlar, güçlü bir Allah ve âhiret imanıyla bu seviyeye ulaştılar. Bu güçlü imanlarıyla, kırk yıllık alışkanlıklarından bir anda vazgeçtiler. Onlara bu güçlü imanı kazandıran âyetler ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sözleri bugün bizlerin de elinde. Şimdi benzeri güçlü imana sahip olma ve imanın gereği sâlih mü’minler olma sırası bizde.
O hâlde “Ey İnananlar! Hep birden barış ve teslimiyet dini İslâm’a girin, şeytana ayak uydurmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır.”[16] “Ey inananlar! Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman o çağrıya icâbet edin.”[17]
Eşrefoğlu Rûmî bu teslimiyet rûhunu şöyle hatırlatır bize:
Sana çün verdi varlık, dedi Kur’ân ile: enfık
Sakın sen etme bahillik, cehennem etme cinânın.
Var ol nefsin itin, kör et kanâat ile elbir et
Yerin cennet, eşin hûr et, gel uy hükmüne Kur’ân’ın.[18]
Hoştur bana Senden gelen, yâ hil’attır yâhûd kefen.
Ya tâze gül yâhûd kefen, Senden hem ol hoş hem bu hoş.[19]
[1] 3/Âl-i İmrân, 19.
[2] 3/Âl-i İmrân, 85.
[3] 22/Hac, 78.
[4] 2/Bakara, 131.
[5] 6/En’âm, 14.
[6] 5/Mâide, 3.
[7] 33/Ahzâb, 36.
[8] 4/Nisâ, 65.
[9] Asım Köksal, İslam Tarihi, III, 252-253.
[10] Buhârî, Tefsir 5/11; Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII, 666.
[11] Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII, 661-662.
[12] Asım Köksal, İslam Tarihi, IV, 304-306.
[13] Taberî, Câmiu’l-Beyân, VIII, 666.
[14] Buhâri, Tefsir 24/12; Ebû Davûd, Libâs 30
[15] İbn Kesîr, Tefsîr, III, 284.
[16] 2/Bakara, 208.
[17] 8/Enfâl, 24.
[18] Eşrefoğlu Rûmî Divanı, s, 151.
[19] Eşrefoğlu Rûmî Divanı, s, 199.
Ali AKPINAR
Yazar1. Her gönülün ayrı ayrı gizli bir mihmânı varKa‘rına eller erişmez bir azîm ummânı var2. Kem nazar kılmak yaraşmaz bende-i Rahmân’a kimHer kulun kalbinde bin gencîne-i pinhânı var3. Kiminin zâhirde d...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
İki binli yılların başından itibaren bilgisayarın hayatımıza girmesiyle birlikte iş alanlarında ciddi bir değişim yaşandı. Önceleri daha fazla beden işçiliği varken teknolojinin her alana yayılmasıyla...
Yazar: Erol AFŞİN
Mebde-i kevn ü mekândur besmeleBâṭın-ı cân u cihândur besmeleSırr-ı ġayba bulmaḳ istersen vüṣûlDilde ḫoş vird-i zebândur besmeleHarf:Günlük hayatta iletişimi sesli veya yazılı biçimde sağlarız. Sözlü...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Dağ-taş Hakk’ı zikrediyor,Taşlar Mevlevi Mevlevi…Cıvıl cıvıl bak ne diyor,Kuşlar Mevlevi Mevlevi…Mekke yürek, Medine Can,Konya, âşıklara mekân!Allah korkusuyla akan,Yaşlar Mevlevi Mevlevi…Her beyitte ...
Şair: Halil GÖKKAYA