SABIR ACIDIR AMA MEYVESİ TATLIDIR
Sabır kelimesini duyduğumda aklıma ilk olarak Eyyûb (a.s.) gelir. Hz. Eyyûb, bizlere en kalıcı sabır dersi verdi. Bolluk ve rahatta kulluk yaptığı gibi, darlık ve sıkıntıda da kulluk yapılması gerektiğini yaşayarak gösterdi. Sabır, başa gelen sıkıntı ve belâlara katlanmaktır. Başa gelenleri sınav sorusu olarak görmek ve onların ilk başa geldiği andan itibaren onlara dayanmak ve direnmektir. Yine sabır, ibadette daim olmaya, günahlardan geri durmaya sabretmektir. Bütün peygamberler gibi, Hz. Eyyûb de bir insan ve seçkin bir kuldu. Bir insan gibi hayatını devam ettirmekle birlikte Yüce Yaratıcı’ya kulluktan da hiç geri durmadı. Onun sınav sorularından biri de hastalıkla sınanmasıydı. Kavminden bazılarının sandığı ve iddia ettiği gibi, onun bu belâlara uğraması işlediği bir günahından dolayı değil, sadece sınav içindi. Çünkü Cenab-ı Hak, belâ ve musibetleri bazen işlenen günahlar sebebiyle verir, bazen de kullarını sınamak ve onların derecesini yükseltmek için verir. Eyyûb kulunu da sınayıp derecesini yükseltmek için belâya müptela kılmıştı. Önce çoluk çocuğunu kaybetti, ardından hastalandı. O, ağır bir hastalığa tutulmuştu. O, hep sabretti ve halini Rabb’ine arz etti. Hz. Eyyûb’ün duasında çok ince dua adabını görmekteyiz. O, doğrudan hastalığı için şifa istemedi. Sadece şöyle dedi: “Başıma bir belâ geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisisin.” Elbette bizler hasta olmamak için tedbirimizi alacağız, sağlığımızın kıymetini bileceğiz. Hastalandığımız zaman da tedavi yollarına başvurup Rabb’imize dua edeceğiz. Her ikisini birlikte yapacağız. Şifa bulmak geciktiğinde sabırsızlık göstermeyeceğiz ve sızlanıp durmayacağız. "İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunlarda aldanmıştır: sağlık ve boş vakit!" İnsanlar çoğu zaman sağlıklarının kıymetini bilmezler, sağlıklarına dikkat etmezler ve hasta olurlar. Vakti değerlendirme konusunda da öyledirler. Ellerine geçen vakti değerlendirmeyi bilmezler ve vakit elden çıkınca da panikleyip aceleyle yapacaklarını da şaşırırlar. İnsan şöyle bir düşünse, genel olarak sağlıklı olduğumuz zamanlar hasta olduğumuz zamanlardan çok fazladır. Ne var ki insan, senelerce sıhhatli yaşadığını hatırlamaz da, hastalandığı zaman sızlanmaya ve şikâyete başlar. “Sabır, sabrın içinde gizlidir.” Sabrın kıymetini bilebilmek, ne kadar kıymetli olduğunu anlamak için, sabrın içinde derinlere dalmak gerekir. Çünkü sabır, deniz gibidir. Kimileri kıyısında gezer, kimileri yüzünde. Kimileri ise hiçbirini umursamaz, dibini sezer. Bazen dalgalar öyle bir coşar ki her yeri talan edecek zannedersin, vereni unutur, sabrı unutur, korkunun, korktuklarının derdine düşersin. Oysaki bir sabredebilirsen, o anda bir kulaç derine iner, arzu edilene erersin. Erebilene her yer yakuttur, mercandır, incidir. Çünkü sabrın güzelliği, denizin dibi gibi sabrın içinde gizlidir. “Sabır acıdır, tadı ise acısında saklıdır.” Bazen parçalanır yüreğin, kanar ılgın ılgın, hele de dokundukça zülfiyâre yanar içten içe, yandıkça sabır merhemini sürer kendinde belenirsin, sabır dersin beklersin. Beklemek zordur, sabır işidir. Sabahlar olmaz, uzar sancılı geceler, yüreğinde kıvrılır karanlık. Gün olur yırtar karanlığın örtüsünü, uyandırır sessizliği kabından taşan feryadın. Gün olur, bir nefeslik yer bulamazsın kâinatta. Kimselere duyuramazsın sesini, kendi sesinde sessizce boğulursun. Umutsuzluk, fırsatını bulduğu an çöker ensene, unutturur sana sesini duyanı. Ağ gibi örer seni, hâkimiyeti ele alınca nefsin. Yeter demek istersin, hatta için için haykırmaya bile başlarsın. İşte o anda sabredebilirsen, “O tutar ellerinden. Bırakmaz seni, “Sabır, kulum!” der. “Sabır!” Kul olacaksan, ümmet olacaksan, mü’min olacaksan sabır!.. Ah! Bir erebilirsen sabrın sırrına, niyazların naz makamına çıkar, güller açar kederlerinde, diner yüreğinin acısı, şad olursun yayılınca o tat ruhuna. “Sabır, sabrın içinde kıymetlidir.” Sabır, Hz. Yakub’un hicranı, yürek sızısıdır. Yusuf-u Kenan’dır. Ermesi zor olan en güzel makamdır. Sabrın yalnızca kullara, kulluğa mahsus olup sabretmekle en çetin yolların gülistan olduğunu anlayana; sabır basamak, sabır mertebe, sabır lütuftur, ihsandır... Var mı bir önemi hangi sıfatla buyur geldiğinin, belki acının acısı, zorun en zorudur evladınla gelen sabra davet. Bilirsen Rabb’inden geldiğini koşuşturur seni Sefa/Merve arasında, bir dua kapısına bir dünya kapısına. Belki sabırla fark edersin sunulan ikramı, belki bir isyanın geri çevirir lütfolunan ihsanı. O bir Peygamber, ben kulum dedirtebilir sana, belki Eyyub değilim dersin hastalıkla buyur edilince. Varlıkta da yoklukta da şükür beklenince; düşünür geçersin Hz. Süleyman’ı. Düşün onlara o sabrı veren kim? Unutma! O senin de Rabb’in! Elbette ki Peygamber değilsin ama bir kulsun, ümmetsin, mü’minsin elhamdülillah... İman ile şereflenmiş inanç içindesin, kaldır yüreğinin ellerini Yaradan’a. Kaldır başını nefsinin gölgesinden, onun fısıltısını değil, kalbinin sesini, Rabb’inin davetini duy! Korkutmasın seni zindanlar, Yusuf olamasan da O’nun kulusun, O hiç seni kendi kuyunda yalnız bırakır mı? Hiç kurban eder mi yavrunu nefsinin kör bıçağına, İsmail’ce teslim olsan. Dokunur mu ümmet olana cehaletin ateşi, İbrahim’ce düşünsen? Benim Rabb’im var desen, diyebilsen... Belki devrilmez nefsinin putları, yok olmaz ama içten içe erir, siner bir köşeye... Sabır; dünyalık sabırdan sonra buyur edilen makamdır. Rabb’im her daim arkada bıraktıklarımızın hiçliğiyle maddi sabrı aşıp manevi olana erebilmeyi, O’na yâr olan gönüllere yâr olabilmeyi nasip eylesin. Âmin...
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarToplumu toplum yapan millî ve manevî değerlerdir. Gelenek ve görenekler bunların arasında yer alır. Gelenek ve göreneklerimiz insanın köklerini hatırlatır. Bunların uygulanması, bilinmesi duygusal ola...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
İbn-i Sina’nın bir gün sokakta arkadaşlarıyla oyun oynarken, oyun oynamasının doğru olmadığını, gidip ders çalışması gerektiğini söyleyen kişiye verdiği cevap, çocuklarda oyunun ne kadar gerekli olduğ...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Sultan Abdülmecid’in zevcesi, Sultan V. Murad’ın validesidir. Çerkez asıllı olduğu ve Gürcistan’ın Abhazya sınırlarına yakın olan Poti sahil şehrinde 12 Aralık 1820’de dünyaya geldiği rivayet edilmekt...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Depremlerde maddî kayıplar olur. Bir zaman sonra bunlar giderilir. Manevî kayıplarsa hemen giderilemiyor. Aylarca hatta yıllarca bunun etkileri devam ediyor. Ruhsal yönden yaşanan problemlerin etkisin...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ