Rumeli Topraklarına Adanan Şiirler
Batı “Balkanlar” diyor biz Osmanlı’dan beri “Rumeli” ismini tercih ediyoruz. ‘Balkan’ adında bir soğukluk ve Avrupalılık kokusu var. ‘Rumeli’ ise bizim sıcak kavramımız, sevimli kelimemizdir. Türkülerimize girmiştir, şiirlerimize yerleşmiştir. Edirne’nin ötesi Rumelidir, ‘Evlâd-ı Fatihan’dır.
Osmanlı’nın çekildiği bu memleketlerde hâlâ bizim sesimiz, manevi nefesimiz vardır. Çoğu yıkılıp yok edilmek istenmesine rağmen o kadim topraklarımızda türbelerimiz canlı, camilerimiz ayakta, tekkelerimiz ve dergâhlarımız hayattadır.
Peki, bu eski/meyen topraklarımız, yani Üsküp, Kosova ve Türkçe konuşulan diğer beldelere dair duygu ve düşüncelere edebiyatımızda yer verilmiş midir? Elbette verilmiştir ve gerek romanlarımıza ve hikâyelerimize, gerekse tiyatro eserlerimize ziyadesiyle o mübarek beldeler, yani ‘diyar-ı İslâm’ topraklar yansımıştır.
Örnek vermek gerekirse bugünlerde Hece Yayınları arasında çıkan ve Hüseyin Mehmet’in hazırladığı Günümüz Batı Trakya Türkleri Öyküsü, konu ile ilgili olanların okuması gereken iyi bir eserdir. Son yıllarda yapılan bazı diziler ve çekilen filmler de bu yolda önemli katkılar olarak görülmelidir.
Tabii yapılan ziyaretler, düzenlenen sempozyumlar ve ortak toplantılar, bu kardeşlik kucaklaşmasını daha samimi bir hâle getirmiştir. İstanbul’da her sene düzenlenen ‘dergi fuarı’nda en çok ilgiyi çeken standların başında, Üsküp’ten, Kosova’dan ve diyar-ı Rum’dan gelen misafirlerimiz gelmektedir.
Mehter Marşlarımızda Rumeli
Haydi, biraz şiir dünyasına girelim ve ulaşabildiğimiz bazı şairlerimizin bölgeyle alakalı mısraları üzerinde düşünelim. Ama önce “Mehter Marşları”mıza bakmalıyız. Mehmet Ali Bey’in bestesini yaptığı “Plevne Marşı”nı herkes bilir ama hatırlamakta fayda var: “Tuna nehri akmam, diyor./Etrafımı yıkmam diyor./Şanı büyük Osman Paşa/Plevne’den çıkmam diyor./Düşman Tuna’yı atladı,/Karakolları yokladı./Osman Paşa’nın kolunda/Beş bin top birden patladı./Kılıcımı vurdum taşa/Taş yarıldı baştanbaşa./Şanı büyük Osman Paşa/Askerinle binler yaşa.”
F. Sazçalan’ın sözlerini yazdığı ve bestelediği “Tuna Boyu” da bizde benzer duyguları çağrıştırır: “Rumeli’yi titretiyor/Baştanbaşa ordumuz/Pirene’den Karpatlar’dan/Bir çığ gibi aşarız./Avrupa’yı şanla sardı/Bayrak bayrak ordumuz/Tuna’dan Vistül’lerden/Çağlayarak coşarız.” Bugün Macaristan toprakları içinde bulunan “Estergon” da içimizi titreten ve bizde derin hülyalar uyandıran kutlu bir yerdir.
Şu marşı dinledikten sonra hangimizin nemli bakışları o geniş ufuklara uzanmadı ki: “Estergon kalesi subaşı durak,/Kemirir içimi bir sinsi firak./Gönül yâr peşinde, yâr ondan ırak./Akma Tuna akma, ben bir dertliyim:/Yâr peşinde koşar, kara bahtlıyım./Estergon kalesi subaşı hisar,/Baykuşlar çağrışır, bülbüller susar;/Kâfir bayrağını burcuna asar./Akma Tuna akma, ben bir dertliyim./Bu ateşle yanar kara bahtlıyım.”
Akıncılar Marşı
Kendisi de bir Rumeli çocuğu olan, Üsküp doğumlu Yahya Kemâl Beyatlı, kadim topraklarımıza en güzel mısraları armağan eden şairlerimizdendir. Bestelenen “Akıncılar Marşı” çok güzeldir ve hepimizin hafızasını her zaman süslemektedir: “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,/Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik/Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!/Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle.”
Şiir, Tuna nehri gibi coşkulu bir şekilde akar gider. Aziz şairimizin “Mohaç Türküsü” de bundan aşağıda değildir: “Bizdik, o hücumun bütün aşkıyle kanatlı;/Bizdik, o sabah, ilk atılan safta yüz atlı./Uçtuk, Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle;/Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle” Ahmet Haşim’in “Kelimelerin Serdârı” diye tarif ettiği Süleyman Nazif de millî heyecanı en iyi şekilde yaşayan ve yaşatan bir sanatkârımızdır.
“Cenk Türküsü”nde sevilen beldelerden ayrı kalmanın derin hüznü ve teessürünü görürüz: “Gözde tüter dumanları/Bak Şıpka’nın Balkanları/Hâlâ sızar al kanları/Ayrılmıştık otuz sene/İşte Şıpka geldik gene/Pilevne’den bir ses geldi/O ses yüreğimi deldi/Ah o günler ne güzeldi/Ayrı düştük otuz sene/Şanlı meydan geldik gene/Yolumuzu bağlamasın/Dalgaların ağlamasın/Ağlar gibi çağlamasın/Görüşmedik otuz sene/İşte Tuna geldik gene”
Ziya Gökalp’in “Balkanlar Destanı”nda da bugün bizden koparılmış o topraklara olan hasreti, özlemi görürüz. Şiiri şöyle başlar şairin: “Borular çalındı: Silâh başına!/Düşündüm girmiştim on beş yaşına,/Öküzü bağladım sınır taşına,/Döğeni bıraktım harman içinde./Yerinde saymaz bir Türk neferi/Kalbi daim onu sürer ileri./Geri almak için eski yerleri,/Ahdi vardır onun vicdan içinde.”
Şiirin daha sonraki kıtalarında savaş sahneleri ve gaza ruhu anlatılır. Son mısralarda bir daüssıla vardır: “Yıldırım kanatlı, kasırga canlı/Bir şahin sürüsü gibi Osmanlı/Soldadır: Gözleri ateşli kanlı/Kaldı dağlar, taşlar tufan içinde.” Mehmet Fuat Köprülü’nün “Akıncı Türküleri”nde de benzer hissiyat vardır:
“Tuna boylarında sıra selviler/Tan yeri estikçe sessiz ağlarmış;/Gül bahçelerinde baykuşlar öter…/Şu viranelikler eski bağlarmış!” Köprülü’nün “Meriç Türküsü” de hisli ve içlidir: “Issız dağ başını duman bürümüş,/Yine Rumeli’ye düşman yürümüş./Kervan gelmiş, yol güllerin sürümüş,/Dertli Meriç akar “Kervanım!” diye. Süleyman Nesib de “Orduya” şiirinde özlenen bereketli toprakları hasretle ve biraz da hüzünle anar. Mustafa Şerif Onaran ve Mehmet Turan Yarar da bu vadide eser bırakan şairlerimizdendir.
Hamit Macit Selekler’in “Tarih”i ise ibret doludur; rüyası ve hülyası şöyledir: “Tuna’yı görmedim fakat tanırım,/Bir ümit önünde koştuğum zaman/Geçmişi anarak coştuğum zaman/Kendimi Budin’in Bey’i sanırım.”
Temeşvar Türküsü
Halk ozanlarımız da Rumeli sevdasıyla tutuşup yanmış ve ayrılık ateşini şiirlerinde terennüm etmişlerdir. Gâzi Âşık Hasan, “Temeşvar Türküsü”ne şöyle başlar: “Ne çeker kulların Serhat ilinde/Bilinmez Hünkârım görülmeyince/Bunca memleketin kâfir elinde/Kaldı, inanmadın ayrılmayınca/Kimi şehid oldu kimi giriftar/Kâfirin elinde inler zâr ü zâr/Estergon’la Budin, Eğre’yle Uyvar/Ele girmez Şahım yorulmayınca” Halk şairimiz cesur askerimizin hislerine şu mısralarıyla tercüman olur: “Hasan der göklere çıkmıştır ahım/Hüdam bağışlasın çoktur günahım/Temeşvar Kal’ası’n bil padişahım/Vermeyiz kâfire kırılmayınca!” Ozanımızın ayrıca “Budin Türküsü” de vardır. Meslektaşı Üsküdarî’nin de “Gazi Vezir Fetheyledi Uyvar’ı” isimli şiiri görkemlidir. Edebiyat tarihîmiz boyunca nazlı ve nazenin Tuna Nehri’ne birbirinden güzel şiirler yazılmıştır. Onlardan biri Beş Hececi şairlerimizden Enis Behiç Koryürek’in “Tuna Kıyısında” isimli eseridir. Bir manzum hikâye gibidir ve şu mısralarla okuyucunun önüne çıkar: “Evimden uzakta, annemden uzak,/Kimsesiz kalmışım yâd ellerinde./Bir vefa ararım kalbe dolacak,/Gurbetin yabancı güzellerinde.” Edib Ayel’in “Mohaç” ve “Niğbolu” isimli şiirleri de benzer hassasiyetleri üstünde taşıyor.
“Budin Türküsü”
Orhan Şaik Gökyay iyi şairlerimizdendir ve onun da “Budin Türküsü” isimli şiiri vardır. Bu uzun şiirin iklimini aksettirecek ilk kıtayı okumakta fayda var: “Çıktım yücesine tarihe baktım,/Yoktur bir diyârda eşi Budin’in./Beni merak aldı, bir rakam döktüm,/Tuna ile birdir yaşı Budin’in.”
Ziya İlhan Zaimoğlu, başka şairler gibi Tuna’ya seslenir, çünkü anlatacakları vardır. “Tuna’ya Sesleniş” bir nehrin hicranlı hikâyesidir. Baha Vefa Karatay’ın “Plevne” şiirinde coşku vardır. Heyecanla birlikte iman vardır: “Plevne bir savaş, hayır destandır,/O toprak siperler… Onlar imandır./Plevne bir kale, hayır vatandır.” Hasan Âli Yücel’in de “Tuna Türküsü” vardır. Coşkun Ertepınar’ın “Drina Köprüsü’ne Güzelleme”si de okunmalıdır. Feyzi Halıcı’nın “Estergon Kalesi” şiiri de çok güzeldir.
Anonim şiirlerimizden “Sivastopol Türküsü” yürek yakıcıdır. İçimize, bam telimize dokunur: “Sivastopol önünde sıra sıra söğüter,/Oturmuş binbaşı asker öğütler,/Askere gidiyor babayiğitler./Aman padişahım izin ver bize,/İzin de vermez isen döküver denize.”
Sözün özü, Rumeli’ne, Evlad-ı Fatihan’a yakılmış türkülerin, yazılmış şiirlerin, söylenmiş ağıtların haddi hesabı yok. Ama bir mersiye var ki bu melal yüklü, keder dolu anonim şiirin adı “Nazlı Budin”dir. Bu şiirle yazımıza nihayet verirken Rumeli topraklarında şehit verdiğimiz bütün kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. Ruhları şad, kabirleri nur, mekânları cennet ola… Hepsi de ahirette İki Cihan Güneşi Hazret-i Peygambere komşu ola…
Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu,
Bülbülün figanı bağrımı deldi,
Gül alıp satmanın zamanı geldi,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.
Çeşmelerde abdest alınmaz oldu,
Camilerde namaz kılınmaz oldu,
Mamur olan yerler hep harap oldu,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.
Budin’in içinde Serdar kızıyım,
Anamın babamın iki gözüyüm,
Kafeste besili kınalı kuzuyum,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.
Cephane tutuştu aklımız şaştı,
Selâtin camiler yandı, tutuştu,
Hep sabi sübyanlar ateşe düştü,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.
Serhatlar içinde Budin’dir başı,
Kan ile yoğrulmuş toprağı taşı,
Çerkez Alemdar’dır şehitler başı,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.
Kıble tarafından üç top atıldı,
Perşembe günüydü güneş tutuldu,
Cuma günüydü Budin alındı,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.
Mehmet Nuri YARDIM
YazarÖlüm haktır ve muhakkaktır. Hepimiz için, bütün Müslümanlar, hatta bütün insanlar için bu gerçek böyledir. Mademki bu mukadder akıbetten kaçış yok. Akıllı olan kişi ölümden korkacağına görevlerini hat...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Dünyada mevcut olan kıtalar arasında bir kıyaslama yaptığımızda galiba en “mazlum kıta” olarak Afrika’yı kabul etmek gerekiyor. Bu siyah kıtanın mağduriyeti, mazlumluğu nereden geliyor peki? Niçin hep...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı D. Mehmet Doğan vefât etti. Ebedî âleme göç etmesi başta yakınları olmak üzere bütün dostlarını, edebiyat, sanat, kültür ve basın dünyasını üzdü. Elbette bir mü...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
1. Kûşe-i vahdetimiz halvetimiz yâr iledirSarmışız sînemize vuslatımız yâr iledir2. Sorma zâhidlere bilmez “len terânî” sırrınıTûr-ı Eymen’de nihân sohbetimiz yâr iledir3. Okuduk Mushaf-ı hüsnündeki “...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi