RAMAZAN VE ÂCİZLER
Toplumsal yaralarımızın pansumanı için elini uzatmayanların sonradan şikâyet etmeye de hakları yoktur. Son zamanlarda yaralı yanlarımızın epey bir yekûn tuttuğuna şahit oluyoruz. Aslında millet olarak bizler çok köklü bir geleneğin mirasçısı olmakla da kendimizi şanslı hissedebiliriz.
Toplumsal yaralarımızın pansumanı için elini uzatmayanların sonradan şikâyet etmeye de hakları yoktur. Son zamanlarda yaralı yanlarımızın epey bir yekûn tuttuğuna şahit oluyoruz. Aslında millet olarak bizler çok köklü bir geleneğin mirasçısı olmakla da kendimizi şanslı hissedebiliriz.
Bu ramazan vesilesiyle de bizler¸ yaralanmış yanlarımızı pansuman etmenin yollarını aramalıyız. Günahkâra¸ âsîye¸ suçluya ve âcize el uzatmanın bir büyük sevap olduğunu toplumun bütün kesimlerine hatırlatabiliriz. Vazifemiz sadece günlük ibadetimizi yapmak değildir. Bize yüklenmiş bir sosyal sorumluluk da vardır. Özellikle Müslümanlar olarak¸ bu sorumluluk şuurunu kazanmalıyız. Komşusu aç iken tok yatmamak gerektiğinin bilincinde bir toplum olarak¸ aynı zamanda komşumuzun bir sıkıntısına çare bulmaya çalışmak gibi bir yükün altında olduğumuzun da bilincine varmalıyız. Sokaklarda yaşayan evsiz¸ yersiz yurtsuz vatandaşların varlığı bizim vicdanımızı harekete geçirmelidir. Müslüman bu anlamda hassas bir yürek taşımakla mükelleftir. Gözümüzü kapatarak¸ olayı görmemek için başka kaçış yolları bulmaya çalışmanın bizim için doğru bir yol olmadığı herkesin bilmesi gereken bir şeydir. Başkaları ne yaparsa yapsın Müslüman kimliğine bürünmüş kimselerin sorumluluğu ötekilere oranla daha fazladır. Sokaklarımızda çocuklarımız varsa¸ âcizlerimiz kendi hallerine terk edilmişse¸ bizim Müslümanlığımızı yeniden sorgulamamız gerekmiyor mu?
Ramazan bir fırsattır¸ bir bahanedir¸ bir vesiledir bu anlamda. Bu fırsatı mutlaka en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Hiç bir şey yapamıyorsak¸ bir kişiye bir akşam iftar yemeği yedirebilirsek bu da yeterlidir. Yanılgının bir yüzü de şudur ki; bizler sadece dindar insanlara el uzatmak zorundaymışız gibi bir düşünceye kapılıyoruz. Hayır¸ asla böyle değildir. Müslüman’ın sorumluluğu sadece dindarlara yönelik değildir. Âsîlere¸ mücrimlere¸ günah içinde çırpınanlara el uzatmaktır asıl makbul olan.
Ramazan aylarında körler sağırlar birbirini ağırlar misali¸ sadece zengin zengini¸ dindar dindarı ağırlıyorsa burada yanlış işleyen bir şeyler yok mu sizce de? Bir iş paylaşımı da yapılarak¸ herkese bu yükü paylaştırmak da mümkündür. Şöyle ki; bütün toplumu kucaklamak bir vakfın bir derneğin ya da bir kesimin taşıyabileceği bir yük değildir. Bir araya gelip¸ herkes bir ucundan tutacak olursa çözülemeyecek kadar büyük sorunlarımızın olduğuna da inanmıyorum.
Kimse ‘’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.’’ deme hakkına sahip değildir. Biz sorunları görmezden geldikçe sanki bize bir zarar gelmeyecek gibi düşünürüz. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildir. Bir toplumda kangren olmuş bir uzuv varsa¸ bu bütün toplumu acıtacak bir durumdur. Sokakların güvensizliği¸ insanların her gün birbirinin suratına dövecekmiş gibi bakması¸ birbirinin ardından kuyu kazması¸ kısacası toplumla uyumsuz kitlelerin varlığı bütün toplumu tehdit etmektedir. Ortak bir sorun varsa bunun da çözümü mutlaka ortaklaşa bulunmalıdır. Müslümanlık diğer dinlerin hiç birinde olmayan bir sosyal dengeyi toplum yaşantısına kurmuştur.
Yüzyıllarca İslâm toplumlarında sermayenin birikmediğinden şikâyet edilip durulmuştur. Bunun iç yüzünü bilmeyen insanlar Müslümanların para kazanmayı bilmediğini filan zannetmektedir. Oysa işte öyle değil¸ Müslümanlar para biriktirmeyi esas almamışlar; ellerine geçen paranın ihtiyaçtan fazlasını toplum yararına kullanmışlar. Loncalar vesilesiyle toplumda bir denge kurmayı amaçlamışlar. Hiç kimse piyasanın bütün alanlarına hâkim olamamış¸ herkes kendi mesleğiyle alakalı alanlarda çalışmıştır. İhtiyacından fazlasını toplum yararı için harcamayı dinî bir vecibe olarak kabul etmiştir.
Böyle bir toplumsal yapıda sosyal yaralar da en aza indirilmiş oluyordu. Şimdilerdeyse bu gibi güzel hasletler biraz daha unutulmaya yüz tutmuş gibi. Burada bizler hiç kimseye kazancının bir kısmını neden âcizlere harcamıyorsun diye sosyal bir baskı kurma hakkına sahip değiliz; ama en azından biraz da sosyal sorumluluklarını münasip bir lisanla hatırlatabiliriz.
Bu ülkede zekât müessesesini adamakıllı çalıştırabilmiş olsaydık hiç bir mesele kalmayacaktı. Maalesef şikâyetçi olduğumuz kadar da bizler de icraat yapmış olsaydık bir adım ileri gitme şansımız olacaktı. Çoğu zaman arkadaş ortamlarımızda rastlıyoruz. Pek çok arkadaşımızın işleri rast gitmiyor. ‘’Bastığım toprak kuruyor’’ diyen esnaf arkadaşlarımız hayli çoğunlukta.
Şimdi kendi kendimize yeniden sormayalım mı ‘’biz nerede yanlış yaptık’’ ki; Allah bizim bastığımız toprağı kurutuyor?
Umut BULUT
YazarEy öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor
15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM