RAMAZAN AYI VE YARDIMLAŞMA
Ramazan ayı hiç şüphesiz ki ibadet ayıdır. Başta oruç ve teravih namazı olmak üzere bu ayda Allah’ın rızası gözetilerek yapılan bütün hayırlı işlerin sevabı, diğer aylarda yapılandan daha fazla olması dolayısıyla bazı bilinçli Müslümanlar Ramazan ayında adeta hayırda yarışırlar. Bu mübarek ayın manevi iklimi de Müslümanların dini sa’yü gayretinin artmasında etkili olur. Ramazan ayında eş, dost, komşu, akraba ve ihtiyaç sahibi kimselerle yapılan iftar buluşmaları bu ayın aynı zamanda gönülleri de kaynaştıran en güzel etkinliklerinden biridir. Bazı iftar sofralarının gösterişe dönüşmesi, zenginlerin zenginleri ağırladığı ve güç gösterisine dönüştüğü ortamlar olması elbette bu ayın ruhuna ve gayesine uygun değildir. Beden sağlığının sakası olarak verilen fitrenin bu ayda verilecek olması, yardımlaşmanın asgari ölçüsünü de ortaya koymaktadır. Daha fazlasını ikram etmek de maddi imkan yanında gönül zenginliğini gerektirmektedir. Parayı çok seven, başkasına verince tükeneceğini sanan cimri ruhlu insanlara, ikram etmenin ve paylaşmanın faziletini anlatmak oldukça zordur. Mağazaya gittiğinde 10 liraya kayda değer bir şey alamaz fakat gerçekten ihtiyaç sahibi olanlara bu meblağı verirken eli titrer. Hâlbuki her varlık sahibi, hesabındaki paranın ve mülkiyetindeki emitanın Allah tarafından kendisine verilmiş hem bir lütuf hem de bir emanet olduğunu bilesi gerekir. Yardım yapacağımız zaman, bu hisse/miktar ihtiyaç sahibinin nasibi, ben ise emanetçisiyim, bunu ihtiyaç sahibine ulaştırarak manevi sorumluluğumu bir an önce yerine getirmeliyim, diye düşünmek gerekir. Unutmamak gerekir ki, ahirete sadece kazancımızdan önden gönderdiklerimizi, yani hayır olarak verdiklerimizi (zekat, fitre, sakada, infak) götürebilmek mümkündür. Yardım yapılacağı zaman, hayrın yerini bulması bakımından gerçek ihtiyaç sahibini tespit etmek önemlidir. Yardım yaparken de ihtiyaç sahibini incitmemeye, kendini ezik hissettirmemeye azami gayret gösterilmelidir. Aksi halde yapılan yardımın bir kıymeti kalmaz. Osmanlı döneminde bazı varlıklı aileler, Ramazan ayında her akşam iftara davet ettiği kimselere giderken sahurda yemesi için de bir paket yaparmış, buna da “diş kirası” denilirmiş. Yani, sen benim evime geldin, zahmet ettin, yemeğimi yerken de dişlerin aşındı, dişlerinin zahmetine karşılık bunu da kabul buyur, demeye getirirlermiş. Ne kadar nazik ve mütevazı bir yaklaşım değil mi? Ramazan ayınız mübarek, kazancınız bereketli, hayırlarınız makbul olsun.
Emine Büşra YÜKSEL
YazarAile, Hz. Âdem (a.s.) babamız ve eşi Havva annemiz tarafından kurulan, toplumun özünü teşkil eden en kadim ve köklü kurumdur. Mutlu bir aileyi inşa eden duygusal bağları metaforik bir anlatımla ifade ...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Her birimiz, içinde yaşadığımız çevreden anlaşabileceğimiz kimselerle arkadaşlık ilişkisi kurarız. Arkadaşlar birbirini maddî ve manevî yönden etkilerler; duygu, düşünce, kişilik ve ahlâkî gelişimi üz...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Bu yazıyı, Filistin ve Gazze’de yaşanan vahşetin sona erdiğini görmek umuduyla ve kurduğum hayalin dua yerine geçmesi dileğiyle yazıyorum. 2028 yılının sonbahar aylarıydı. Ailece Kudüs-Gazze bağl...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
İslâm dini, insanların hem aklına hem de gönlüne hitap eder. Davette, gönül dilini kullanır. İslâm’ın mesajı gönüllere hitap eder, zira imanın mahalli kalptir. İnsanlar, dinini dili ile ikrar ederler,...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL