PROF.DR.RAMAZAN ALTINTAŞ: “MÜSLÜMANLAR RAMAZAN-I ŞERİFTE DAHA ENGİN VE CÖMERTTİR”
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş:
Konya’da doğdu. 1984’de Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1981–1995 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevlerde bulundu.
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş:
Konya’da doğdu. 1984’de Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1981–1995 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevlerde bulundu. Yüksek Lisans’ını Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde “Câhiliye Toplumunun İtikâdî Yapısı” adlı tez çalışması ile yaptı (1990). Doktora’sını¸ “Kur’an’da Hidâyet ve Dalâlet” adlı teziyle aynı üniversitede tamamladı (1994). Bütün Yönleriyle Câhiliyye¸ Kur’an’da Hidâyet ve Dalâlet¸ İslam Düşüncesinde İşlevsel Akıl¸ İslam Düşüncesinde Tevhid ve Estetik İlişkisi¸ Din ve Sekülerleşme¸ İslam İnsanı gibi yayımlanmış eserlerinin yanında¸ çok sayıda makale ve bildirileri vardır. 1998’de Doçent¸ 2004 yılında Profesör oldu. Halen Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görev yapmakta olup¸ Kelam Anabilim Dalı başkanıdır. Mevlânâ’da Gönül Kelâmı ve Kelâmi Terimler Sözlüğü adını taşıyan iki eser üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Somuncu Baba Dergisi’nin yazarlarındandır.
İslâm irfanındaki ‘Fütüvvet’ yani ‘nefsinden çok başkalarını öncelemek’ öğretisi açısından bakıldığında Ramazan-ı Şerif’in feragat¸ fedakârlık ve kendini adama fonksiyonları nelerdir?
İslâm’da fütüvvet ahlâkının temelini îsâr / başkasını kendisine tercih etme düşüncesi oluşturur. Bu anlayış Müslümanların hayatında sadece teori olarak kalmamış¸ pratik hayata yansımıştır. Kur’an’ın emri olan bu salih amel¸ sahabe hayatında dolu dolu yaşanmış¸ İslâm’ın bütün kıt’alara yayılmasında çok önemli rol oynamıştır. Çağdaş bir Müslüman âlimin ifadesiyle “Benim karnım tok¸ başkaları açlıktan ölürse ölsün” düşüncesini İslâm fütüvvet ahlakının gereği reddetmiştir. Çünkü Hz. Peygamber’in “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” nebevî kavli her türlü bencilliği¸ çıkarcılığı ve egoizmi reddeder. Müslümanların Ramazan ayında engin bir cömertlik ve hasbi oluşları doruk noktasına çıkar. Yine Hz. Peygamber (s.a.v)’in¸ “Ramazan ayı geldiği zaman cennet kapıları açılır¸ şeytanlara zincir vurulur” buyurduklarını hepimiz biliyoruz. İşte Ramazan ayının rahmeti¸ bereketi ve maneviyatıyla her türlü dünyevî ve nefsanî isteklerimize dur demek suretiyle¸ tercihimizi Allah’tan yana yapıyoruz. İftar sofralarımızı fakire¸ fukaraya açmak¸ malî yardımlar konusunda seferber olmak¸ bütün azalarımıza sahip olmak şeklinde bir adanmışlık sergiliyoruz. İşte bütün bu maddî ve manevî güzellikler mübarek Ramazan-ı Şerif’in hayatımıza taşıdığı feragat ve fedakârlık örnekleridir.
Bir İslâm bilgesi¸ ‘Sadakaların en büyüğü insanın bizatihi kendisini (nefsini) Allah’a tasadduk etmesidir’ der¸ bu ne anlama gelir?
Sadaka kelimesi¸ Arapça’da “tasdik” etmek anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’de hem zekât ve hem de infâk gibi gönüllü yardımlar için kullanılır. Sizin de ifade ettiğiniz gibi en büyük sadaka kişinin benliğini¸ bütün varlığını âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a teslim etmesidir. Çünkü İslâmî bakış açısında mülk Allah’ındır. Nasıl ki biz¸ istediğimiz yerden kazanma hakkına sahip değilsek¸ yine meşrû yollardan kazandıklarımızı istediğimiz şekilde harcama hakkına sahip değilsek¸ beden de Allah’ın mülküdür¸ bedenimizi Allah’ın izin vermediği şekilde haram yollarda (zina gibi…) kullanma hakkına sahip değiliz. Hz. Peygamber (s.a.v)¸ bir Müslümanın kendisini Allah’a nasıl tasadduk edeceğini dualarında şöyle ifade buyurmuşlardır: “Allahümme’r-züknâ tayyiben vesta’milnâ amelen salihan / Allah’ım! Beni helâlinden rızıklandır ve beni salih işlerde / İslâm yolunda istihdam et!” Evet¸ her Müslüman salih olma yolunda çaba sarfetmelidir. A’dan Z’ye bütün varlığını (malını¸ mülkünü¸ ilmini¸ gecesini¸ gündüzünü¸ zamanını¸ atını¸ tarlasını¸ yatını¸ katını vb.) Allah adına adayan insanlar¸ görüldüğü zaman Allah akla gelen salih insanlardır. O halde bu konuda Ramazan bizim için iyi bir fırsattır. Nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesi açısından oruçla¸ iftarla¸ sahurla¸ seherle¸ zikirle¸ Kur’an’la iradesini Hak yolunda eğiten insanlar kelime-i tevhidi tasdik etmekle kalmazlar isbat-ı vücudla hayatlarının bütün ânını Hak yolunda¸ Hak dava uğruna harcarlar¸ tasadduk ederler. Ünlü İslâm âlimi İmâm-ı Rabbanî (k.s) Hazretleri: “Bir kimsenin Ramazan ayı düzgün geçerse¸ senenin diğer ayları da düzgün geçer” buyururlarken¸ bu gerçeğe işaret etmişlerdir. Türkçemizde “tasadduk etmek” deyimi harcamak sarfetmek anlamına da gelir. Gelin öyleyse¸ önce cihad-ı ekber olan nefsimizi Hak yoluna tasadduk edelim. Her türlü günah kirinden arınalım. Her şeyiyle rahmet ve bereket olan Ramazan bu konuda iyi bir fırsattır. Sûfi¸ İbnu’l-Vakt’tir. Bu ânı değerlendirelim.
Zekât¸ fitre ve benzeri tasaddukları göz önünde tutarak¸ Ramazan-ı Şerif’in toplumsal boyutlarından söz eder misiniz?
Müslümanların hayatında Ramazan¸ toplumsal açıdan hem arınma ve hem de dayanışma ayıdır. Hayatlarında cemaat şuuru yaşayan Müslümanlar¸ “Ötekini düşünme”¸ sahip oldukları varlıklarını başkalarıyla paylaşma gibi dini bir sorumluluğa sahiptirler. Namaz bedenî¸ zekât malî¸ hac hem bedenî hem de malî bir ibadettir. Yaşanan manevî hayatın tesiriyle¸ Müslüman toplumlarda zekât¸ fitre ve infâk gibi malî hayatı ilgilendiren yardımlaşma türlerinde yoğun bir artma yaşanır. Eğer bugün İslâm toplumlarında¸ toplumsal öfke dışa vurmuyorsa¸ bunun sebebi¸ halkımızın yoksul kesiminin malî açıdan desteklenmelerinden kaynaklanır. Hz. Peygamber (s.a.v)¸ “Zekat¸ İslâm’ın köprüsüdür” buyurur. Bu sosyal yardımlaşma ve dayanışma köprüsü¸ varlıklı Müslümanlarla yoksul Müslümanlar arasında kurulan bir barış köprüsüdür. Bu köprünün kurulduğu toplumlarda cemiyet hayatını tahrip eden zararlı fikirler ve hareketler yeşermez¸ ortam bulamaz. Her türlü kötülüğün kaynağı her türlü yoksulluğun varlığıdır. O halde¸ infâk fiili bir şükürdür. Eğer bireysel ve toplumsal hayatımızda zekât¸ sadaka ve infâk gibi yardım etme âhlakını hayata sokarsak¸ malımıza bereket ve bolluk gelecektir. Eğer¸ ilmimizi infâk edecek olursak ilmimiz artacak¸ eğer boş zamanımızı değerlendirirsek¸ vakitlerimiz bereketlenecektir. Bu anlamda Şehr-i Ramazan bizim için bir muhasebe ayıdır. Nefsimizi¸ malımızı¸ aile hayatımızı iyi bir hesaba çekelim. Artılarımızı katlamaya çalışalım.
‘Acın halinden aç anlar’ın en çok tecelli ettiği zaman olan Ramazan-ı Şerif’te hakikat sevdalılısı zenginlere en çok düşen ödevler nelerdir?
Oruç¸ kişinin empati yaptığı bir ameldir. Empati¸ insanın kendisini başkalarının yerine koymasıdır. Dolayısıyla¸ oruç¸ sosyal boyutu da olan bir ibadettir. Aslında İslâm’da her türlü ibadetin birey ve topluma yönelik sayısız faydaları vardır. Elbette biz¸ dünyevî yarar ötesinde¸ sadece Allah rızası için bu amelleri yerine getiririz. Örneğin¸ sabahtan-akşama kadar sırf Allah’ı razı etmek adına yemeden¸ içmeden ve nefsanî arzularından uzak kalan bir Müslüman¸ bu hali yaşayarak yoksulların¸ bîçârelerin¸ açlık sıkıntısı çeken kardeşlerinin durumunu bizatihi yaşayarak¸ onların sıkıntılarına¸ çaresizliklerine muttali olur ve bu sıkıntılara çözüm bulmak için elinden geldiği kadarıyla çözümler üretir¸ çare olur. Hz. Peygamberin özellikle ümmetini bir hurma ile¸ o da yoksa su ile iftar ettirme konusunda uyarıları¸ aç ve yoksulların doyurulmasında zengin Müslümanları göreve çağırımı bunun içindir. O halde Ramazan ayında zengin Müslümanlar¸ sivil toplum kuruluşları ve belediyeler şehirlerde iftar çadırları kurmak suretiyle iftar ettirme ibadetini bir müessese ve gelenek haline getirmişlerdir. Bu güzel faaliyetler¸ milletimizin yardımseverlik duygularının bir tezahürüdür. Toplumsal birliğe ve barışa hizmet etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken temel husuş lütfen¸ israfa ve gösterişçi dindarlığa kaçmadan iftar sofraları hazırlayalım. Bu sofralarımız zenginlerin çağırıldığı fakirlerin unutulduğu iftar sofraları olmasın.
Âyet ve hadisler ışığında Ramazan-ı Şerif’in (İnsanın nefsini Allah’a satması vs.) manevî bir ‘ticaret’ ve ‘kazanç’ ortamı olmasından ne anlamak ve bu kutlu ayı nasıl geçirmek gerekiyor?
Gerçekten mübarek ve feyizli Ramazan ayı¸ temsil Müslümanlığının adeta hayatın her alanında gövdeleştiği ete-kemiğe büründüğü iyi bir hasat mevsimi olmalıdır. Ticaretin en faziletlisi Müslümanın kendisini¸ Cennet karşılığında Allah’a satmasıdır. Bunun anlamı¸ hayatımızın tümünü Allah’a vakfetmemizdir. Bu anlamda Ramazan iyi bir fırsattır. Müslümanın “takva” ile kuşanmasıdır. Takva¸ haramlar karşısında müteyakkız olmak¸ hüdudullah’a uygun yaşamak¸ şirkin her türlüsünden uzaklaşmak¸ nefsimizi emrâz-ı bâtıniyyeden kovmaktır. Takva¸ günahın büyüğüne ve küçüğüne bakmadan kime karşı yapıldığını idrak etmek¸ kalbimizi Allah’ı anmaktan alıkoyacak her türlü meşguliyetten alıkoymaktır. Eğer bir Müslüman¸ İmam-ı Gazâli’nin dediği gibi bütün âzâlarına oruç tutturursa sonunda iyi bir kazanç elde eder. Böyle bir kimse¸ ricalullah / Allah adamı olur. Gelin gündüz orucumuzla¸ fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamakla¸ beş vakit namazlarımıza ek olarak¸ teravih namazlarıyla¸ zikir¸ fikir¸ sohbet ve hatm-i Kur’an’larımızla bu ayı en iyi bir şekilde değerlendirelim. Sahurlarımız¸ seherlerimize ayarlı olsun. Unutmayalım ki¸ kötü bakışlar Müslümanı Kur’an okumaktan¸ haram lokma yemek ise¸ gece ibadetinden alıkoyar. Bu anlamda hayatımızı kontrol etmek ve müslümanca nasıl yaşayabiliriz? sorusuna cevap vermede Ramazan ayı bizim için iyi bir muhasebe ayıdır. Akıllı Müslüman “Ölmeden önce kendisini hesaba çeken kimsedir.” Bütün kardeşlerimin mübarek Ramazan ayını tebrik eder. Bu ayın beldemize¸ ülkemize¸ İslâm âlemine ve tüm insanlığa rahmet¸ bereket¸ barış getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.
İbrahim YARIŞ
Yazar15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ