PEYGAMBERİMİZ’İN (S.A.V.) İZİNDE
Sünnet Ne Demektir?
Ehl-i Sünnet, kısaca; Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine uyan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’i hayatta örnek edinen ve onun sünnetine göre hayatına yön veren demektir. Bu ifadeyi biraz açmak için, önce Sünnet nedir? Bunun üzerinde durmamız gerekmektedir.
Sünnet: Arapça bir kelime olup; “Yol, birinin devamlı gittiği yol, âdet, gidişat, hayat tarzı” gibi anlamlara gelmektedir. Terim anlamı olarak da “sünnet”, Peygamberimiz (s.a.v.)’in söz, fiil ve takrirlerini ifade eder.
1
Takrir, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yapılışını görüp de yasaklamadığı davranışları belirtir. Peygamberimiz (s.a.v.) bilgisi dâhilinde yapılan bir davranışa veya yanında söylenen bir söze, karşı çıkmamışsa, bu O’nun, o davranış veya sözü onayladığı, en azından mubah saydığı anlamına gelir. Çünkü insanları Allah’ın rızasına ters olan her şeyden uzaklaştırmak için görevli olan bir peygamberin, üstelik kendisinin her davranışının ashabınca takip ve taklit edildiğini bile bile Allah’ın rızasına ve dinine muhalif bir davranış karşısında susması düşünülemez.
Kısaca söylemek gerekirse sünnet: “Peygamber (s.a.v.)’in hayat tarzı” demektir. Hayat tarzı, kişinin hayat anlayışının dışa vurmuş şeklidir. Şu halde Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinin temelinde, O’nun hayat anlayışı vardır.
Mü’min, Her Şeyde Peygamberimiz’i Örnek Almalı
İnsanlar, tarih boyunca, “Ben kimim, nereden geldim, niçin geldim, nereye gidiyorum?” gibi sorulara cevap aramışlar ve bu sorulara verdikleri cevaplara göre hayata anlam vermişler, hayat gayelerini buna göre tespit etmişlerdir.
İşte Cenab-ı Hak, gönderdiği peygamberler vasıtasıyla bu soruların doğru cevabını insanlara bildirmiş ve ona göre hayat sürmelerini istemiştir.
Sünnet, bir hayat tarzı ise -ki öyledir- bu hayat tarzını gerçek manasıyla idrak etmek, onun arkasındaki hayat anlayışını bilmeye bağlıdır. Bu hayat anlayışını kavrayabilen kişi şuurlu bir şekilde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini hayatında yaşayabilir. İşte sünnetin temelindeki bu hayat, bizim itikad, yani iman dediğimiz şeydir.
Bu noktada sünnetin inanç ve zihniyet boyutu söz konusudur. Yani Peygamber (s.a.v.)’in hayat gayesi ne ise hayata verdiği anlam nasılsa, O, nasıl bir imana sahipse, Müslüman da öyle bir imana sahip olmaya gayret etmelidir. O’nun değer yargılarını aynen benimsemelidir. Müslüman her şeyden önce Hz. Peygamber (s.a.v.)’in iman dünyasını, gönül dünyasını, fikir dünyasını kavramaya ve O’nu örnek almaya çalışmalıdır.
Müslüman, Peygamber (s.a.v.)’in tevhid anlayışını, nefis ve arzular dâhil, her türlü maddî ve manevî puta gönlünde yer vermeyişini, Allah varken başka hiçbir otoriteyi kabul etmeyişini, kulluk şuurunu, Allah sevgisini ve korkusunu, kader ve tevekkül anlayışını, kâinatın her yerinde Allah’ın tecellilerini ibretle seyredişini, sebep-müsebbip anlayışını, ulûhiyyet anlayışını, değer yargılarını iyi tespit edip, sünneti yaşarken bunları işin temeline koymak ve içine sindirmek zorundadır.
2
Her Emri Yerine Getirilmesi Gereken Bir Rehber
İslâm toplumunun fikrî ve amelî oluşumunu sağlayan, Allah’ın Kitabı ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetidir. Bunun için Allah Teâlâ, Kur’an ile birlikte Peygambere tabi olup bağlanmanın ve ona itaat etmenin gerekli olduğunu belirtmiştir. Ayeti kerimede mealen şöyle buyurulur;
“Kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı (Kur’an) ve hikmeti (sünnet) öğreten ve size daha bilmediğiniz nice şeyleri de öğreten bir Peygamber gönderdik.”3
Bu ayette ifade edilen kötülükten arındırmak (tezkiye), haram ve helâli Kur’an’dan öğrenmek ile hikmet ise “sünnet” olarak tefsir edilmiştir.
Kur’an, farzı, vâcibi tayin etme, helâli, haramı belirleme açısından Allah’ın hükmü ile Rasûlü’nün hükmünü, iki temel esas kabul etmiştir.
“Aralarında hüküm vermesi için Allah ve Rasûlü’ne davet edildiklerinde, ‘İşittik ve itaat ettik.’ demek, sadece mü’minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.”4
Nitekim Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, mü’minlere Hz. Peygamber (s.a.v.)’i örnek gösteriyor ve şöyle buyuruyor
: “Allah’ı ve ahiret gününü arzulayan ve Allah’ı çokça zikreden siz mü’minler için Allah’ın Rasûlü’nde pek güzel bir örnek vardır.”5
Şunu iyi bilelim ki O, sadece kuru bir örnek değil, her emri yerine getirilmesi lazım gelen ve her hareketi benimsenip, hayata yansıtılması gereken bir rehberdir. Yüce Allah buyuruyor ki:
“Rasûl size neyi verdi ise, onu alın! Neden men etti ise ondan da sakının.”6 Zaten O’nun sözleri ve hareketleri kendi, heva ve hevesinin eseri değildir. Yüce Mevlâ’nın vahyi ve ilhamının mahsulüdür.
7
Sünnete Bağlılık Dinî Bir Sorumluluktur
Ayrıca Kur’an’da, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e itaati emreden ve ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek demek olduğunu açıklayan çok sayıda ayet vardır.
8
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) de,
“Size emrettiklerimi yerine getirin, yasaklarımı da gücünüz yettiğince terk edin.” buyurmuştur.
9
İşte, burada zikrettiğimiz bütün bu ayet ve hadislerden de anlaşıldığı gibi, sünnete bağlılık, dinî bir zorunluluktur. Kur’an bize yeterlidir düşüncesiyle sünneti ihmal etmek, tarih boyunca bütün bid’at fırkalarının ortak özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu durumun ileride ortaya çıkacağını çok önceden haber vererek, dinî hiçbir kaygısı olmayan bu insanlardan bizi şöyle diyerek sakındırmıştır:
“Tok karınlı, koltuğuna yaslanıp size ‘Kur’an yeterlidir; Kur’an neyi helâl kılmışsa onu helâl bilin, neyi haram kılmışsa onu haram bilin.’ diyen adamların çıkması yakındır. Haberiniz olsun, dikkatli olun: Bana Kur’an ile birlikte (hüküm bakımından) onun bir benzeri (sünnet) de verilmiştir.”10
İmrân b. Husayn (r.a.), “Bize Kur’an yeterlidir, sünnete gerek yoktur.” diyen bir adama şöyle seslenir: “Ahmak herif! Sen Kur’an’da öğlen namazının dört rekât olduğunu, kıraatinin gizli okunacağının hükmünü bulabilir misin? Kur’an bize çok şeyleri müphem (kapalı) bırakmış, sünnet onları açıklamıştır.”
Abdullah b. Mesud (r.a.), “Allah’ın, yaradılış şeklini değiştirenlere lânet ettiğini” haber verirken bir kadın “Bunlar Kur’an da var mı?” diye sorar. Abdullah b. Mesud şöyle der: “Var tabii, sen şu ayeti okumuyor musun?:
“Rasûlullah size neyi emrederse onu alın, neyi yasaklarsa ondan da kaçınınız.”11
Halife Efendilerimizin Sünnetini de Tavsiye Buyurmuşlardır
Hz. Peygamber (s.a.v.), kendi sünnetine uyulmasını emrettiği gibi, ashabına da uyulmasını emir buyurmuştur. Hatta sahabilerini kendilerine uyulduğu takdirde, insanları doğru yola götüren gökteki yıldızlara benzetmektedir:
“İçinizde benden sonra yaşayanlar birçok ayrılıklara şahit olacaktır. Size sünnetimi, hidâyete erdirilmiş, doğru yolu bulmuş halifelerimin sünnetini (yolunu) tavsiye ederim. Ona sımsıkı sarılın, sonradan çıkacak şeylerden de sakının. Çünkü dinde sonradan uydurulan şeyler, bid’attır. Her bid’at da sapıklıktır.”12
Dipnot
*Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI
1. Şimşek, M. Sait, “Asr-ı Saadette Kur’an ve Sünnetin Anlaşılması”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları, İstanbul 1994, I, 233.
2. Bkz., Polat, Selahaddin, “Hz. Peygamber’in Sünnetini Anlama ve Sünnete Uyma”, İslâm’da İnsan Modeli ve Hz. Peygamber Örneği, T.D.V.Yay., Ankara 1995, s. 32.
3. 2/Bakara, 151.
4. 24/Nûr, 51.
5. 33/Ahzab, 21.
6. 59/Haşr, 7.
7. Bkz: 53/Necm,3-4.
8. Bkz.,3/Al-i İmran, 3; 4/Nisa, 59, 65, 80; 33/Ahzab, 36.
9. Müslim, 412, İbnMâce, Mukaddime, 1.
10. EbûDâvûd, Sünne, 6, Ahmed b. Hanbel, IV, 131.
11. Haşr; 59/7; Abdullah b. Zeyd, Sünnetü’r-Resûl Şakîkatu’l-Kur’an, s.54.
12. Ebû Dâvûd, Sünne, 5.