PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEK HAYATINDAN KESİTLER
“Hz. Peygamber hayata iyimser bakar ve etrafındakilere de öyle tavsiye ederdi. Yüzünden tebessüm eksik olmazdı. En sıkıntılı anında bile üzüntüsünü belli etmez¸ yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi.”
“Hz. Peygamber hayata iyimser bakar ve etrafındakilere de öyle tavsiye ederdi. Yüzünden tebessüm eksik olmazdı. En sıkıntılı anında bile üzüntüsünü belli etmez¸ yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi.”
Lüzumsuz Davranışlar Karşısında Tutumu
Hz. Peygamber¸ tabiatları gereği bazı kimselerin sergilediği kaba ve lüzumsuz davranışlardan hoşlanmazdı. Müslümanlar Bedir Savaşı’na giderken yolda bir bedevîye rastlarlar; ondan bilgi almak isterler. Fakat adamda bilgi olmadığını görürler. Peygamber’e selâm vermesini isterler. Adam içinizde peygamber var mı diye sorar. “Evet” derler. Selâm verir. “Eğer sen peygamber isen bu devemin karnındakini bana bildir” der. Orada bulunan Seleme b. Selâme¸ “Onu Peygamber’e sorma¸ bana gel ben sana haber vereyim” der ve bazı şeyler söyler. Seleme’nin bu davranışı Hz. Peygamber’in hoşuna gitmez. Adama karşı kaba ve fahiş şeyler söylediğini belirtir.1 Aynı sahabenin Bedir savaşından Medine’ye dönerken sarf ettiği bazı sözler karşısında Hz. Peygamber’in takındığı tavır da anlamlıdır. Bedir savaşı esnasında Medine’de kalan Müslümanlar Hz. Peygamber’i ve mücahitleri kutlamak için karşılarlar. Seleme b. Selâme’nin “Bizi ne için kutluyorsunuz? Allah’a andolsun ki biz¸ bağlanmış develer gibi saçları dökülmüş ihtiyarlarla karşılaştık ve onları boğazladık” şeklinde münasebetsizce sözü karşısında tebessüm eder; Müslümanların başarısını küçümsememesi yolunda ona şu sözü söyler: “Kardeşim! Onlar eşraf ve reislerdir”.
Bu rivayetler¸ Hz. Peygamber’in lüzumsuz davranışlardan hoşlanmadığını ortaya koyduğu gibi¸ bazı sahabelerin Hz. Peygamber karşısında son derece serbest davrandığını¸ Hz. Peygamber’in de onları kırmadan¸ sert davranmadan cevaplar verdiğini göstermektedir. Birinci olay¸ cahiliye Arabının peygamber anlayışını ve bir peygamberden beklentisini ortaya koyması açısından da ayrıca dikkat çekicidir.
Nezâketi
Hz. Peygamber nâzik ve kibar bir kimseydi. Bu niteliğini hayatı boyunca aile fertlerine¸ diğer Müslümanlara¸ Medine’de kendisini ziyarete gelen heyetlere¸ davette bulunduğu şahıslara ve mektup gönderdiği kimselere karşı davranışlarında görmek mümkün olduğu gibi¸ bunun dışında¸ müşriklere karşı davranışlarında müşahede etmek de mümkündür. Sözgelimi Umretü’l-Kazâ esnasında üç günlük müddet dolunca¸ Hz. Peygamber¸ Ebtah mevkiine kurulmuş olan deri çadırında ensardan Sa’d b. Ubâde ile birlikte otururken Kureyş müşriklerinden Süheyl b Amr ile Huveytıb b. Abdüluzz⸠onun yanına gelirler. Antlaşmaya göre üç günün dolduğunu hatırlatarak Mekke’den çıkmasını isterler. O esnada Sa’d b. Ubâde Süheyl b. Amr’a kızar ve ona şu sözleri söyler: “... Burası ne senin ve ne de babanın toprağıdır. Rasûlüllah buradan ancak antlaşmaya uyarak gönül rızasıyla çıkar”. Bunun üzerine Peygamberimiz tebessüm eder. Sa’d’a dönerek “Konak yerimizde bizi ziyarete gelenleri incitme” buyurur ve sahabeye hareket emri verir.2
Hayata İyimser Bakışı
Hz. Peygamber hayata iyimser bakar ve etrafındakilere de öyle tavsiye ederdi. Yüzünden tebessüm eksik olmazdı. En sıkıntılı anında bile üzüntüsünü belli etmez¸ yanındakilerin içini karartacak tavır sergilemezdi. Halbuki o¸ Mekke döneminde müşriklerin eziyetlerine ve Medine döneminde de çeşitli saldırılara ve süikastlere maruz kalmış¸ sıkıntılarla karşılaşmıştır. İnsanoğlu için en büyük felaketlerden biri olan savaşlarla¸ silahlı saldırılarla defalarca karşı karşıya gelmiştir. Aç kaldığı zamanlar olmuştur. Bütün bunların yanında¸ altı defa evlat acısı yaşamıştır. Hz. Fatıma hariç¸ diğer bütün çocuklarını sağlığında iken kaybetmiştir. Kaynaklar bize kızlarının ve oğlu İbrahim’in vefatında son derece üzüldüğünü ve gözlerinden yaşlar aktığını naklederler.3 İbrahim’in vefatı esnasında karşısındaki dağa dönerek şunları söylemiştir: “Ey dağ! Benim başıma gelen senin başına gelseydi yıkılıp giderdin. Fakat biz¸ Allah’ın emrettiği gibi ‘biz Allah‘ın kullarıyız ve biz O‘na döneceğiz¸4 hamd âlemlerin Rabbi Allah ‘a mahsustur’5 deriz”6 Bu söz¸ onun karşılaştığı güçlüklerin¸ çektiği sıkıntıların boyutunu; bunun yanısıra sabrının¸ metanetinin¸ teslimiyetinin derecesini ve beşerî yönünü ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.
Hz. Peygamber aile fertlerine olduğu gibi¸ sahabeye de çok düşkündü; onların başına gelen musibete kendi başına gelmiş gibi üzülürdü. Sözgelimi Bi’rimaûne’de¸ yetmiş kişilik tebliğ heyetinin müşrikler tarafından hâince katliama uğramasına son derede üzülmüştür. Bütün bu üzüntü ve sıkıntı verici olaylar onun dünyasını karartmamıştır. Tam tersine metanetini daima muhafaza etmiştir. Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamıştır. Hayata iyimser bakışı onun en önemli örnek davranışlarından ve özelliklerinden biridir. İyimserlik ve yüksek moral¸ başarıya ulaşmanın ve örnekliğin temel unsurlarındandır. İnsanların¸ morali bozuk¸ hayata küsmüş birisini örnek almak istemeyecekleri tabiîdir.
Alçak Gönüllülüğü
Tarih boyunca insanlık¸ eline geçirdiği maddî veya manevî güçle¸ kendi cinsine¸ hatta Allah’a bile kafa tutan nice iktidar sahibi tanımıştır. Ancak¸ hem maddî ve hem de manevî güce sahip olan Hz. Muhammed (s.a.v.) farklıydı. O bir sözünde “Ben ne bir kralım¸ ne de zorbayım; bilakis Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum”7 demiştir. Bu sözüyle halktan biri olduğunu vurgulamıştır. Kendisi Kelime-i Şehâdet de ifadesini bulduğu şekliyle “Allah’ın kulu ve elçisidir”. Bu özellik¸ onun bütün hayatına yansımıştır. Sözgelimi bir topluluğa girdiğinde boş bulduğu yere oturduğunu görüyoruz. Gerçekten¸ hayatını bir “devletli” gibi değil sıradan bir “Allah’ın kulu” olarak yaşamıştır. Debdebesiz¸ sade bir hayat tarzını seçen Hz. Peygamber’in hayatında “peygamberliğin kişisel bir menfaat için kullanıldığı da görülmüş değildir.”8
Yaşlı sahabe Mahreme b. Nevfel bir gün Hz. Peygamber’in kendisine gelen elbiseleri dağıttığını duyar. Oğlu Misver’i yanına alarak Hz. Peygamber’in evinin önüne gelir. Ona Hz. Peygamber’e seslenmesini söyler. Fakat çocuk çekinir. Bunun üzerine Mahreme “Evladım¸ o bir zorba değildir”9 diyerek çocuğu rahatlatır. Mahreme b. Nevfel’in bu sözü¸ Hz. Peygamber’in¸ içinde yaşadığı toplum tarafından nasıl algılandığını açıkça göstermektedir. Arnaldez’in tabiriyle o¸ “Hiçbir zaman despot olmamıştır.”10 Müslüman olmadan evvel bir Hristiyan ve İslâm düşmanı olan¸ daha sonra bir heyetle Medine’ye gelen Adiy b Hatim et-Tâî¸ Hz. Peygamber’in yanında akrabasından bir kadın ve çocukların bulunduğunu görünce¸ onda İran ve Bizans krallarının niteliklerinin bulunmadığını anlar.11 Hz. Peygamber¸ Adiy b. Hâtim’i evine götürürken¸ kendisini durdurup sıkıntısını anlatan yaşlı bir kadının uzun müddet derdini dinler. Evine vardıklarında içi lif dolu deri minderini misafire verip kendisi yere oturur. Onun bu davranışından ötürü Adiy b. Hatim “Vallahi bu bir kral değildir”12 değerlendirmesini yapar ve sonunda Müslüman olur.
Aşırılıklar Karşısındaki Tutumu
Hz. Peygamber aşırılıklıklardan hoşlanmaz¸ bu tür davranışlardan uzak durur¸ hiçbir zaman ifrata kaçan duygu ve düşüncelerin etkisi altında kalmaz¸ sahabeleri de bu konuda ikaz ederdi. İslâm’a söz getirebilecek¸ insanları usandıracak¸ İslâm’dan nefret ettirecek davranışları¸ İslâm’ın temel prensiplerini zedeleyici hareketleri hiç hoş karşılamazdı. Bu tür olaylar kendisine intikal edince üzülür ve hatta öfkelenirdi. Bu gibi durumlarda açık tavır takınır ve böyle davranışlarda bulunanları uyarırdı. Bu konudaki tutumuna birkaç örnek verelim. Sahabelerden birisi cemaate namaz kıldırırken uzun sûreler okuyarak namazı iyice uzatır. Bu durumu cemaatten birisi Hz. Peygamber’e iletir. Bunun üzerine Hz. Peygamber ayağa kalkarak topluluğa karşı şu veciz konuşmayı yapar: “İnsanlar! İçinizde halkı nefret ettirenler var. Herhangi biriniz imamlığa geçip de halka namaz kıldırırsa namazı uygun bir şekilde kısa kessin. Zira onlar arasında hasta¸ yaşlı ve işi-gücü olanlar vardır”. Olayı anlatan sahabe¸ Hz. Peygamber’i o günkü konuşması esnasındaki kadar öfkeli hiç görmediğini söylemektedir.13
Sakîf heyeti Medine’ye gelip Müslüman olunca¸ içlerinden heyetin en genç üyesi olan Osman b. Ebü’l-As’ı kendi kabilesine vali ve imam tayin eder. Ona şu tavsiyede bulunur: “Sen imamlık yaptığında halka namazı hafiflet¸ namazı itidal üzere kıldır. Halkın en zayıf olanlarını¸ içlerindeki yaşlıların¸ küçüklerin¸ zayıfların ve iş-güç sahibi olanların durumlarını göz önünde bulundur”.14
Hz. Peygamber¸ helal olan iki durumdan birisini seçmek gerektiğinde kolay olanını tercih ederdi. İbadetlerde fıtratı¸ yani yaratılışı ve insanın yeteneklerini zorlamazdı. Mekke’nin Fethi’nde Peygamberimizin yanına bir adam gelerek “Ben¸ Allah sana Mekke’nin fethini nasip ederse Beytülmakdis’de namaz kılmayı adadım” der. Peygamberimiz “Burada kılman daha faziletlidir” karşılığını verir. Hz. Peygamber’in hanımı Meymûne de “Yâ Rasûlallah! Şayet Allah sana Mekke’nin fethini nasip ederse Beytülmakdis’de namaz kılmayı adadım” der. Peygamberimiz ona da şunu söyler: “Senin buna gücün yetmez...”. Bunun üzerine Meymûne “Önümde ve ardımda muhafızlarla giderim” deyince “Sen buna güç yetiremezsin. Beytülmakdis’in kandillerinde yakılacak yağ gönder. Oraya gitmiş gibi olursun” der. Meymûne¸ Beytülmakdis’in kandillerinde yakılmak üzere yağ satın alınması için her yıl Kudüs’e para gönderirdi.15
Hz. Peygamber¸ ibadetlerin ifasında da insan takatini zorlamayı hoş karşılamazdı. Enes b. Mâlik’in anlattığına göre bir gün Hz. Peygamber Mescid’e girdiğinde iki direğin arasına çekilmiş bir iple karşılaşır. “Bu ip nedir”? diye sorar.
“Bu Zeyneb’in ipidir. Namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunur” derler. Hz. Peygamber bunun üzerine şöyle buyurur: “Hayır¸ bu ipi çözünüz. Sizden biriniz zinde ve dinç olduğu müddetçe namaz kılsın. Yorulunca da hemen otursun”.16
Peygamberimizin her hâli güzeldi ondan örnek almak lâzımdır.
Dipnotlar
1- İbn Hişâm¸ I¸ 612; Makrîzî¸ 72.
2- Vâkıdî¸ II¸ 740.
3- İbn Sa’d¸ I¸ 138; VIII¸ 37.
4- Bakara Sûresi 156.
5- Fatiha Sûresi 2.
6- Belâzürî¸I¸452.
7- İbn. Mace¸ II¸ 1101; Hâkim¸ III¸ 47-48; Halebî¸ III¸ 43.
8- Arnaldez¸ Hz. Muhammed¸ (Hadis ve Sözleri)¸ çev. Burhanettin Semi¸ İstanbul 1982.
9- Buhârî¸VII¸50.
10- Arnaldez¸ s. 32.
11- İbn Hanbel¸IV¸378.
12- İbn Hişâm¸II¸580.
13- Buhârî¸I¸31.
14- İbn Hişâm¸ II¸541.
15- Vâkıdî¸ II¸ 866.
16- Buhârî¸II¸48.
İbrahim SARIÇAM
Yazar“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Yavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ