PEYGAMBERİMİZİN MÜJDELEDİĞİ ALİM: İMAM-I AZAM EBÛ HANİFE
"Dinin alışveriş kısmını bilmeyen¸ haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azaba yakalanır ve çok pişman olur."
Ebû Hanîfe Nu'mân b. Sabit ¸ İslâm'da hukukî düşüncenin ve ictihad anlayışının gelişmesinde önemli payı olup daha çok Ebû Hanife veya İmâm-ı Azam diye şöhret bulmuştur. Ebû Hanîfe onun künyesi olarak zikrediliyorsa da Hanîfe adında bir kızının¸ hatta oğlu Hammâd'dan başka çocuğunun bulunmadığı bilinmektedir
80 (699) yılında Kûfe’de doğan Ebû Hanîfe ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kendisi de ilim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır. Kûfe'de Amr b. Hureys bölgesinde bir dükkânının bulunduğundan söz edilir İlim hayatına atılınca ticaret işini ortakları aracılığıyla sürdürdüğü¸ onun bu sıralarda öğrencilerine ve başkalarına yaptığı maddî yardımlardan anlaşılmaktadır. Hayatı maddî sıkıntıdan uzak olarak geçmiştir. Küçük yaşlarda Kur'an'ı ezberlediği bilinen Ebû Hanîfe¸ kıraat ilmini kıraat-ı seb'a âlimlerinden olan Âsim b. Behdele'den öğrenmiştir.
Devrinin seçkin âlimlerinin pek çoğu ile görüşme ve onlardan ilmî yönden faydalanma imkânı bulan Ebû Hanîfe'nin asıl hocası¸ döneminde Küfe rey ekolünün üstadı kabul edilen Hammâd b. Ebû Süleyman'dır.
Ebû Hanife'nin fıkhı¸ talebesi İmamı Muhammed tarafından kitaplara aktarılmış¸ ayet ve hadislerden çıkardığı kaideler de fıkıh kaideleri haline gelmiştir. Dini bir mesele cevaplandırılıp halledilince Allah'a hamdederdi. Bu ilmi mertebeye nasıl ulaştın? diye soruldu¸ "Bir meseleyi öğrenince Allah'a hamdettim ve öğrenmek isteyen herkese öğrettim." diye cevap verdi.
İmam-ı Azam Hazretleri bir gece rüyasında kendini Efendimiz'in (sav) kabrinde görür. Uyanınca rüyasını tabir etmesi için tabiinin büyüklerinden İbn-i Sirin hazretlerine gider. Rüyasını anlatır. İbn-i Sirin "Bu rüyanın sahibi sen olamazsın" der¸ "bunun sahibi Ebû Hanife olsa gerek."
-Ebû Hanife mi? Ama o benim.
-İki küreğinin arasında bir ben var mı?
-Var. -Göster bakayım. -İşte.
-Sen o kimsesin ki¸ Server-i Kainat senin hakkında “Ümmetimden iki omuzu arasında ben olan biri gelir. Allahü Teâlâ dinini onunla kuvvetlendirir" buyurdular.
İmam-ı Azam zamanında fıkıh bilgileri unutuluyordu. Bunun için fıkıh üzerinde çok durdu. Tasavvuf üzerine pek konuşmadı. Halbuki nübüvvet ve vilayet yollarının toplandığı Cafer-i Sadık Hazretleri'nin huzurunda öyle bir feyz¸ nur ve vâridât-ı ilahiyyeye kavuştu ki bu büyük istifadesini "O iki sene olmasaydı Nûman helâk olurdu" diye anlatırdı. O¸ Silsile-i zehebin manevi liderlerinden Cafer-i Sadık'ın sohbetleriyle vilayetin en son makamına çıkmıştı.
Harun Reşid¸ Ebû Yusuf'a İmamın ahlakını sordu. Ebû Yusuf şöyle anlattı:
"Haramdan nefret eder¸ çok sakınırdı. Dinde bilmediği şeyi söylemezdi. Yüce Allah'a itaat ve ibadet etmeyi ve ona isyan etmemeyi çok severdi. Dünyayı sevenlerden¸ dünyaya düşkün olanlardan uzak idi. Az konuşur¸ çok düşünürdü. Eğer bir soru sorulsa ve cevabını bilse¸ söyler ve daima doğruyu söylerdi. Eğer bunun gayrisi bir mesele olsa¸ hak üzere kıyas edip¸ ona tabi olur¸ bunda dinini çok kayırırdı. İlim ve malını Allah yolunda dağıtırdı. İnsanlardan hiç kimseye ihtiyacı yoktu¸ 0 yalnız Allahü Teala'nın rahmetine kavuşmayı ve rızasını kazanmayı düşünürdü. Hiç kimseye tamah etmez. Gıybet etmekten çok uzak idi. Bir kimseyi hayırdan¸ iyilikten başka şey ile anmazdı.
Harun Reşid¸ bunları dinledikten sonra: Bu saydıkların salihlerin¸ evliyanın ahlakıdır¸ dedi.
İmam-ı Rabbani şöyle der: 'İmam-ı Azam¸ abdestin edeplerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazını kaza etmiştir. Ebû Hanife takva sahibi¸ sünnete uymakta ictihad ve istinbatta (şer'i delillerden hüküm çıkarmakta) öyle bir dereceye kavuşmuştur ki¸ diğerleri bunu anlamaktan acizdirler. İmam-ı Azam¸ hadis-i şerifleri ve sahabenin sözünü kendi reyine (ictihadına) tercih ederdi."
Yine İmam-ı Rabbani ve Muhammed Parisa hazretleri buyurdular ki:
"İsa (as) gibi ülü'l-azm bir peygamber gökten inip İslâm diniyle amel edince ve ictihad buyurunca¸ ictihadı İmam-ı Azam'ın ictihadına uygun olacaktır. Bu da İmam-ı Azam'ın büyüklüğünü¸ ictihadının doğruluğunu gösteren en büyük şâhittir."
Abdullah ibni Mübarek anlatır: İmam-ı azam Ebû Hanife¸ İmam-ı Malik'in yanına geldiğinde İmam-ı Malik ayağa kalkıp ona hürmet gösterdi. 0 gittikten sonra yanındakilere: "Bu zatı tanıyor musunuz? Bu zat¸ Ebû Hanife Numan bin Sabit'tir. Eğer şu ağaç direk altındır dese¸ ispat eder." Bu olay bile onun üstün zekasını gösterir.
Ebû Hanife'nin sözlerinden:
"Din ilminde konuşan kimse¸ Yüce Allah'ın kendisine: "Benim dinimde sen nasıl fetva verdin¸ nasıl söz söyledin?" sualini sormayacağını zannediyorsa¸ kendisine ve dinine gevşeklik etmiş olur. "
"Şaşarım şu kimselere ki¸ zanla konuşurlar ve onunla amel ederler!"
"Dinin alışveriş kısmını bilmeyen¸ haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azaba yakalanır ve çok pişman olur."
"Bir kimsenin ilmi¸ kendisini Yüce Allah'ın yasaklarından men etmiyorsa¸ o kimse büyük tehlikededir."
"Kulların birbirlerine karşı işledikleri suçlar¸ kendileri için bir zulümden ibarettir."
"İnsan¸ her şeye şifa veren tek varlığın Yüce Allah'ın olduğuna inanır; bununla beraber derdine deva olması için ilaç kullanır. Çünkü ilaç bir sebeptir. Şifasını verecek olan ise Yüce Allah'tır"
"Sahabeden bize gelen¸ bildirilen her şeyin başımızın üstünde yeri vardır."
İbrahim ŞAHİN
YazarOsmanlı şeyhülislâmı¸ fıkıh ve tefsir bilgini olan Ebussuud Efendi 30 Aralık 1491 yılında İskilip’te dünyaya gelmiştir. Asıl adı Mehmet Ebussud el İmadi’dir. Mutasavvıf Muhyiddin Mehmed...
Yazar: İbrahim ŞAHİN
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Osmanlı Devletinin ilk şeyhülislâmı ve büyük velîlerden olan Molla Fenârî’nin asıl ismi Muhammed olup¸ babasınınki Hamza’dır. Nisbeleri Rûmî ve Fenârî¸ lakabı Şemsüddîn’dir. 1350 (H....
Yazar: İbrahim ŞAHİN
Asıl ismi Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail olan Buharî¸ isminden de anlaşılacağı gibi¸ İslâm ilimlerinin¸ özellikle hadis ve tasavvufun beşik kentlerinden biri olan Buhara’da 13 Şevval 194 h.(21 ...
Yazar: İbrahim ŞAHİN