PEYGAMBER VE BERABERİNDEKİ MÜ'MİNLER DEDİLER Kİ: ALLAH'IN YARDIMI NE ZAMAN?
Her görevin zorluk oranında büyük riskler taşıdığı herkesin malumudur. Bu bakımdan¸ Kur'ân'ın açıkça zorluğuna işaret ettiği görevlerde¸ her mü'minin çok dikkatli olması gerekmektedir. Zira bu tür görevlerin yerine getirilebilmesi için her şeyden önce çok güçlü ve keskin bir iradeye ihtiyaç vardır. Nitekim Kur'ân¸ yukarıda zikredilen ayetlerde¸ zorlukla kuşatılmış işler için "azmu'l-umûr" ifadesini kullanmıştır. Bu ifade¸ "kesin bir kararlılıkla yapılması gereken işler" anlamına gelir. Bunların da sabrı ve Allah'tan gere
Sabır; her türlü korku¸ maddî ve manevî elemler karşısında direnç gösterme kuvvetidir. Bazıları onu¸ "Mecbur kalıncaya kadar arzulanan şeylerden uzak durmanın acılığını tatmaktır." şeklinde tanımlamıştır. Mutasavvıflara göre ise sabır; "Belâ ve musibetlerden kaynaklanan acıyı Allah'tan başkasına şikâyet etmeyi terk etmektir." Onlar açısından Allah'a şikâyette bulunmakta bir sakınca yoktur. Çünkü Allah¸ Hz. Eyyûb'u¸ uğradığı zararı kaldırması için Kendisine dua ve niyazda bulunarak sabretmesinden dolayı övmüştür.[1] Bir diğer tanımlamaya göre sabır; "Kişinin kendisini¸ aklın ve dinin gerektirdiği hususlara adamaması ve bu ikisinin kaçınılmasını gerektirdiği hususlardan da alıkoymasıdır."[2]
Bu tanımları dikkate aldığımızda¸ sabrı genel olarak iki kısma ayırmak mümkündür: Bel⸠musibet¸ elem¸ korku ve sıkıntı gibi her türden güçlüğe sabır ile¸ emir ve yasaklarında Allah'a itaat etmeye sabır
Her iki durumda da sabır göstermek¸ ilâhî yardım kapılarını açan bir anahtar hükmündedir. Zira Kur'ân-ı Kerîm'de¸ sabır ve namaz ile Allah'tan yardım istenilmesi emredilmektedir.[3] Hz. Lokman'ın (a.s) oğluna yapmış olduğu tavsiyelerde de; sabır ve namazda devamlılığın ancak büyük bir kararlılıkla yerine getirilebilecek görevlerden olduğu açıkça görülmektedir.[4] Bu itibarla sabır¸ gerçek mü'minin ayrılmaz bir vasfıdır. Çünkü sabır¸ saygıdan dolayı kalpleri ürperenler dışında herkese zor gelen bir görevdir.[5] Belki de bu yüzden sabrı terk eden kimselerin küfre yakın oldukları söylenmiştir.[6] Gerçekten Kur'ân'ın açık uyarısıyla¸ mallarımız ve canlarımız konusunda imtihana çekildiğimizde ya da hak karşısında inatla direten anlayış yoksunu kimselerden birçok incitici sözler işittiğimizde sabır gösterip Allah'a karşı sorumluluğumuzun bilincinde olarak hareket etmek azimle sarılmamız gereken işlerdendir.[7]
Her görevin zorluk oranında büyük riskler taşıdığı herkesin malumudur. Bu bakımdan¸ Kur'ân'ın açıkça zorluğuna işaret ettiği görevlerde¸ her mü'minin çok dikkatli olması gerekmektedir. Zira bu tür görevlerin yerine getirilebilmesi için her şeyden önce çok güçlü ve keskin bir iradeye ihtiyaç vardır. Nitekim Kur'ân¸ yukarıda zikredilen ayetlerde¸ zorlukla kuşatılmış işler için "azmu'l-umûr" ifadesini kullanmıştır. Bu ifade¸ "kesin bir kararlılıkla yapılması gereken işler" anlamına gelir. Bunların da sabrı ve Allah'tan gereği gibi sakınma bilincini (takvâ) gerektiren işlerden olduğu açıktır.[8]
Bu zorlu görevde insanın yolunu kesen en önemli engellerden birisi¸ hiç şüphesiz aceleciliktir. İnsan¸ yaratılışı itibariyle çok aceleci/acûl bir varlıktır. İster ki¸ eylemleri hemen netice versin. Onun uzun süre beklemeye tahammülü yoktur. Bu öylesine yanıltıcı bir ruh halidir ki¸ bazen samimi mü'minler bile onun etkisi altında kalabilirler. Hendek ya da Uhud savaşıyla ilgili indiği söylenen şu ayet¸ bu durumun en açık örneklerinden birisidir: "
Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki¸ nihayet Peygamber ve beraberindeki mü'minler¸ Allah'ın yardımı ne zaman?' dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır."[9]
Gerçekten dünyadaki her olayın bir zamanı vardır. Baksanıza! Doğumun bir zamanı var; ölümün bir zamanı var. Dalların meyveye durmasının bir zamanı var; toplanmasının bir zamanı
Dolayısıyla ağlamanın da gülmenin de bir zamanı var. Öyleyse insanın Allah'a güvenmesi gerekiyor. Zira işlerin sonucunu¸ en iyi yalnızca O biliyor. Bu durum¸ tevekkül ile sabır arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bu yüzden Allah¸ Peygamberine¸ "
İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah¸ kendisine dayanıp güvenenleri sever."[10] tavsiyesinde bulunmaktadır.
Sonuç olarak söylemek gerekirse¸ sabır¸ ilâhî yardım kapılarını açan en etkili duadır. Evet¸ sabır fiilî bir duadır. Âdetâ o¸ kulun Allah'a hal diliyle yaptığı bir münâcâtıdır. Bu dua her hâlükârda olumlu ve hayırlı bir netice verecektir. Çünkü Allah¸ Hz. Peygamber'e hitap ederek açık bir şekilde şöyle buyurmaktadır: "Öyleyse sen de kalpleri azim ve kararlılıkla doldurulmuş olan bütün Peygamberler gibi sıkıntılara karşı sabırlı ol ve onlara sabırla katlan. Onlar hakkında acele etme¸ onlar vaat edildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar
"[11] Şu halde¸ âhirete nisbetle bir hiç hükmünde olan bu dünya hayatı¸ işlerin hemen aceleyle netice vermesini istemeye değmez. Âhirete kesin olarak inananlar için yapılacak iş¸ aklın ve dinin gerektirdiği doğrultuda büyük bir azim ve kararlılıkla hareket ettikten sonra işlerin sonucunu Allah'a havale edip sabırla beklemektir.
[1] Bkz.¸ Muhammed Abdürraûf el-Münâvî¸ et-Te'ârîf¸ tahkik: Muhammed Rıdvan ed-Dâye¸ Beyrut 1410 H.¸s. 447.
[2] Râgıb el-İsfehânî¸ Müfredât¸ Tahran 1379 H¸ s. 273.
[3] Bkz. 2/Bakara¸ 153.
[4] Bkz. 31/Lokmân¸ 17.
[5] 2/Bakara¸ 45.
[6] Bkz.¸ İbn Arabî¸ Bir Sûfî'nin Portresi¸ çeviren: Ali Vasfi Kurt¸ İstanbul 2005¸ 144.
[7] Bkz.¸ 3/Âl-i İmrân¸ 2/186.
[8] Bkz.¸ Zemahşerî¸ el-Keşşâf¸ Dâru'l-Fikr¸ 1977¸ I¸ 486.
[9] 2/ Bakara¸ 214.
[10] 3/Âl-i İmrân¸ 159.
[11] 46/Ahkâf¸ 35.
Metin ÖZDEMİR
YazarTonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
"Onun üstün sıfatlarından biri de¸ insanların en fasih konuşanı olmasıdır. O¸ bu özelliğini vurguladığı hadislerinin birinde¸ kendisine az sözle çok sayıda anlamı aktarma kabiliyetinin (cevâmiu'l...
Yazar: Metin ÖZDEMİR