PADİŞAH İLE VEZİRİ
Zamanın padişahı vezire, “Vezir! İstanbul’da hiç evliya var mı?” diye sorar. Vezir “Aman padişahım, İstanbul evliya yatağı olarak bilinir, evliya olmaz mı hiç!” der. Bunun üzerine padişah, “Öyleyse bir kaç tanesini ziyaret edelim.” der. Vezir, “Sultanım, arzu ederseniz şehri tebdil-i kıyafet ile dolaşalım.” der. Vezir ve padişah köylü kıyafetine girip, yola çıkarlar. Önce Mısır Çarşısı’na girerler. Orada bir kumaşçı dükkânına girip selam verirler. Dükkân sahibi büyük bir edeple selamı alır ve müşterilerine iltifatta bulunarak; “Hoş geldiniz, safa geldiniz, maşallah, Allah’ın ne güzel kulları var, buyurun efendim.” der. Vezir, biraz kumaş lazım olduğunu ve kumaş almaya geldiklerini söyler. Kumaşçı, hangisinden alacaklarını sorar. Vezir; “Şu topu, şu topu, şu topu indir.” diyerek topların yarısından fazlasını indirir. Sonra da: “Şundan yarım metre, şundan bir metre, şundan iki metre kes.” diyerek indirttiği bütün toplardan kestirir. Kumaşçı: “Allah’ımın ne güzel kulları var ya Rabbi! Sana şükür.” diyerek kestiği kumaşları paket yapar, ücretlerini hesap edip miktarı yazılı olan kâğıdı vezire uzatır. Bu sefer vezir; “Kusura bakmayın biz bunları almaktan vazgeçtik, çünkü kumaşları beğenmedik.” der. Kumaşçı büyük bir teslimiyetle; “Hay hay efendim, olur efendim, Allah’ın ne güzel kulları var, fark etmez efendim, güle güle!” diyerek müşterilerini uğurlar. Paketlenmiş kumaşlarını bir tarafa koyar. Padişah ve vezir bu sefer Beyazıt Meydanı’na çıkarlar. Orada elinde sopasıyla; “Karpuz, karpuz!” diye bağırarak karpuz satan, celalli birisini görürler. Vezir; “Padişahım, şimdi bu zattan karpuz alacağız ama hemen almayın. Karpuzları bastırın, birini alıp diğerini koyun, kolay, kolay karpuz beğenemeyen bir kimse gibi uzun zaman onu meşgul edin.” der. Padişah denildiği gibi birini alır birini bırakır, öbürünü sıkar, diğerinin kabuğuna el vurarak olup olmadığını kontrol eder, ama bir türlü karpuz alamaz. Karpuzcu ise göz ucuyla müşterisini takip etmektedir. Bakar ki ellemediği ve sıkmadığı karpuz kalmadı, müşteriye elindeki sopasını göstererek: “Bana bak alacaksan bir tane al, git. Karpuzları yaralayıp durma! Beni de kumaşçı gibi zannetme! Padişah olduğuna da güvenme. Şu sopa ile kafanı kırarım!” der. Padişah ve vezir: “Aman sus sus, bizi deşifre etme!” diyerek alelacele bir karpuz alıp parasını öderler ve hızlıca oradan ayrılırlar. Vezir; “Şimdi de Süleymaniye’ye gidelim, orada daha size nice Allah dostlarını göstereceğim.” der. Padişah; “Vezir bu kadar yeter! Karpuzcusu, kumaşçısı evliya olan yerde daha neler vardır kim bilir, yeter! Şimdi gidip kumaşçının paralarını verelim, adamcağız zarar etmesin.” der. Tekrar kumaşçıya gidip selam verirler. Kumaşçı yine aynı teslimiyet ve vakar içinde selamlarını alır; “Buyurunuz efendim, Allah’ımın ne güzel kulları var, buyurun efendim!” der. Vezir; “Biz yeniden düşündük ve karar verdik; kestirdiğimiz kumaşları alacağız.” deyip parasını verip kumaşçı ile vedalaşırlar. Dükkândan çıkarken kumaşçı ellerini kaldırıp; “Ya Rabbi! Sana hamdolsun. Bugün iki defa dükkânıma padişahı gönderdin.” diye Allah’a şükreder. Padişah bu hal karşısında şaşırır, vezire; “Vezir, anladım bu iki zatın ikisi de evliyadır; ama acaba hangisi üstün?” diye sorar. Akıllı vezir şöyle cevap verir; “Padişahım, ben hangisinin üstün olduğunu bilemem; amma herhalde laftan anlayanlara kumaşçı gibisi, laftan anlamayanlara da karpuzcu gibi birisi lazım.” Der.
Ayşe Gül PINAR
YazarMisafirperver bir sahabi vardı. Hanımı ise her gün kocasının yanında birkaç misafirle gelmesine tahammül edemez ve kocasına;- Sen her gün birkaç misafirle geliyorsun; gelen misafirler, çocuklarımızın ...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Teknolojinin hiç uğramadığı, oldukça sapa, dağ başındaki bir köy okulundan aynı senenin sonunda mezun olan otuz öğrencinin hepsi birden yıllar sonra oldukça dikkat çekici bir başarıya imza atar. O sen...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
İki cihan serveri Hazreti Peygamberimiz'in (S.A.V.) desteği ile babasının ve ailesinin yapmış olduğu baskıdan kurtulup gönlünün arzu etmiş olduğu kişi ile evlenen sahabi bir hanım efendidir. Babas...
Yazar: N.Nida DURAN
Ortaokul son sınıftayım. Babam Çankırı’da görevli, subay lojmanlarında oturuyoruz.Tüm arkadaşlarımın bisikleti var, bir benim yok.Sınıfı da geçtik.Babama gittim.“Bana bir bisiklet alır mısınız?” dedim...
Yazar: Ayşe Gül PINAR