OZON PERDESİ
Çağımızda dünya gündeminin en mühim meselelerinden bir kısmı da çevre meseleleridir.
“Çevre¸ âdemoğluna ruh üfürülüp beden elbisesi giydirildikten sonra ona takdim edilen bir emanet; çevre büyük bir insan¸ insan ise büyük bir çevredir.”
Çağımızda dünya gündeminin en mühim meselelerinden bir kısmı da çevre meseleleridir.
“Çevre¸ âdemoğluna ruh üfürülüp beden elbisesi giydirildikten sonra ona takdim edilen bir emanet; çevre büyük bir insan¸ insan ise büyük bir çevredir.”
Çevre kirlenmesi ve tabiatın tahribinin ilk defa ateşin yakılması ile başladığı söylenebilir. 1869 yılında ABD’deki Massachusets Halk Sağlığı Komitesi’nin bildirisi ise¸ çevre meselelerinin dünyayı tehdit eder boyutlara geldiğinin ilk mühim bilimsel uyarısı niteliğindedir. Günümüzde çevre meseleleri büyük ölçüde¸ sanayileşme ve ona bağlı düzensiz şehirleşmeden kaynaklanmaktadır.
Çevrenin korunması için alınabilecek tedbirlerin temelinde temizlik ve israfsızlık bulunmaktadır. Kur’an tefsirlerinde ve hadislerde temizlik üzerinde önemle durulmaktadır. “Şüphesiz ki Allah çok tevbe edenleri sever. Çok temizlenenleri de sever.” (Bakara¸ 2/222) mealindeki Kur’an ayetinde: Allah’ın sevdikleri olarak önce çok tevbe edenlerden daha sonra da çok temizlenenlerden bahsedilmesi ile¸ maddî temizlikten başka¸ tevbe ile yapılan manevî temizliğin önemine de dikkat çekilmektedir.
Çevre meseleleri çok geniştir: Küresel ısınma¸ orman tahribatı¸ toprak erozyonu ve çölleşme¸ ozon tabakasının delinmesi ve bu deliğin büyümesi¸ meraların azalması¸ göller ve akarsuların kirlenmesi¸ katı atıkların birikmesi¸ büyük şehirlerin havasının kirlenmesi¸ elektromanyetik kirlenme¸ radyoaktif kirlenme¸ gürültü kirliliği vd. üzerinde ayrı ayrı durulacak konulardır. Bugün dünyanın karşı karşıya bulunduğu çevre meselelerinin en mühimleri:
1 – Küresel ısınma¸
2 – Ozon tabakasındaki deliğin büyümesi
olarak ifade edilmektedir.
Dünyamızı saran ozon tabakası¸ üzerinde ibretle düşünülecek mühim bir konudur.
Üzerinde yaşadığımız dünya(arz)nın atmosferi¸ okyanusları ve 17 km derinliğe kadar katı yer kısmını içine alan kısmına “Yer kabuğu” denilir. Yer kabuğunda en bol bulunan element oksijendir ve kütle bakımından yer kabuğundaki miktarı I¸5 oranındadır. Oksijen¸ yer kabuğunda çeşitli maden filizlerinde¸ bitkilerde¸ hayvanlarda¸ insanlarda¸ suda ve atmosferde bulunur. Oksijenin serbest halde bulunuşu genelde iki atomlu molekül: O2 halindedir. Oksijen atomlarından üç tanesinin meydana getirdiği O3 molekül yapısındaki maddeye¸ ozon adı verilir. Ozon¸ oksijenin allotropu¸ yani fiziksel hali farklı bir şeklidir. İki atomlu oksijen molekülüne kâfi enerji verilirse¸ üç atomlu ozon molekülleri meydana gelir:
3 02 (g) 68 Kcal Y 2 03 (g)
Oksijen atmosferde hacim bakımından ¸ kütle bakımından ise ! oranında bulunurken ozonun atmosferdeki ortalama miktarı hacim bakımından %0¸02 ppm (milyonda kısım) dır; yani oksijenin on milyarda biri kadardır. Ozon¸ oksijenden daha kuvvetli yükseltgen (oksitleyici) olduğundan¸ yeryüzünde bulunması canlılar için çok zararlıdır. Yeryüzünde çok az olan ozon konsantrasyonu 30 km yüksekliğe kadar artar; atmosferin stratosfer kısmında yerden 30 km yükseklikte¸ ozon konsantrasyonu atmosferdeki ortalama konsantrasyonunun 10 misli kadar bir miktara (%0¸2 ppm) ulaşır. Atmosferin 30 km den daha yukarısına çıkıldığında ise¸ ozon konsantrasyonu gittikçe azalır ve 80 km yükseklikten sonra atmosferde ozona rastlanmaz.
Ozonun yerden 30 km yükseklikteki stratosferde %0¸2 ppm konsantrasyonunda en yoğun şekliyle bulunmasına¸ atmosferdeki ozon tabakası denilir. Yeryüzündeki canlıları güneşin yüksek enerjili ışınlarına karşı koruyucu bir perde gibi vazife gören bu ozon tabakası yeryüzündeki canlılar için çok lüzumlu ve faydalıdır. Çünkü bu ozon tabakası¸ güneşten gelen ve canlılar için çok zararlı olan UV (ultra viyole) ışınlarını süzer ve yeryüzüne inmesini önler. Güneşten gelen UV ışınları bu şekilde ozon tabakasıyla % 99 oranında tutulmasa¸ canlı-cansız tabiatta çok kötü hadiseler olur. Bu hadiselerin insanda ilk görüleni¸ cilt kanserlerinde artıştır. Daha ileri safhada¸ yüksek enerjili bu ışınlar canlı yapısının moleküllerinde bulunan C – H ve 0 – H bağlarını koparır. Bu kimyasal bağların kopması ise¸ canlılığın yok olması demektir!
İlgili kimya kitaplarında¸ yerden 30 km yükseklikte¸ ozonun atmosferdeki ortalama konsantrasyonunun 10 misli konsantrasyondaki tabakasının güneşten gelen UV ışınlarını tutarak bir perde gibi vazife görmesine dair kimya denklemleri¸ bu ozon tabakasının atmosfere verilen hangi endüstri ürünü kimyasal maddelerle nasıl bozulduğunun kimya denklemleri¸ ozon tabakasındaki bozulmanın niçin daha çok güney kutbu bölgesinde görüldüğünün açıklaması¸ bu çevre âfetine karşı alınabilecek tedbirler¸ vd vardır.
Bu konunun en önemli yönü¸ yeryüzünde canlı-cansız tabiata zararlı çok aktif bir oksitleyici olan ozonun 120 km kalınlıktaki atmosferde bahsettiğimiz dağılımının¸ bu moleküllerin kendi karar ve tercihleriyle¸ tesadüfen¸ kendi kendine veya tabiatın (?) eseri olarak böyle rahmetli ve hikmetli neticeler meydana getirecek şekilde olmasının imkansızlığıdır.
Kimya kitaplarında¸ hidrojenin atmosferin üst tabakalarındaki konsantrasyonunun nispeten fazla oluşu¸ onun bağıl molekül ağırlığının küçük olması (2g) ile açıklanır; fakat hidrojen molekülünden 24 misli ağır olan (48g) ozon molekülünün¸ ayni sebebe dayalı olarak atmosferin yeryüzüne yakın kısmında en yüksek konsantrasyonda olması gerekirken¸ yukarıda bahsettiğimiz gibi¸ yeryüzüne yakın atmosferde çok az bulunup 30 km yüksekte bir “ozon perdesi” teşkil edecek tarzda mucizevî bir konsantrasyon dağılımı göstermesinin nasıl olabildiğine dair herhangi bir açıklamaya rastlanmaz!
Bu “ozon perdesi”nin¸ kimya kitaplarında bahsedilenden başka¸ hayat boyu imtihanımızın olduğu bu imtihan dünyasında¸ aklımızın nazarındaki sebepler perdelerinden biri olarak bulunduğunu anlamak zor değildir.
“Evet¸ izzet ve azamet isterler ki; esbab perdedâr-ı dest-i kudret ola¸ aklın nazarında.
Tevhid ve ehadiyet isterler ki; esbab ellerini çeksinler¸ te’sir-i hakikîden.” (RN Külliyâtı¸ ll.Mesele)
Mustafa NUTKU
YazarYavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Âdâb-ı muaşeretimiz¸ içtimaî hayatımızda geçmişimizdeki haline nispeten¸ maalesef büyük bozulmalara uğramıştır. Âdâb-ı muaşeretimiz¸ içtimaî hayatımızda geçmişimizdeki haline nispeten¸ maalesef büyük ...
Yazar: Mustafa NUTKU
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor
“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ