OSMANLI’YI VE GAZA RUHUNU İHYA EDEN ÇELEBİ MEHMED
Çelebi Mehmed, 1389’da Bursa’da doğdu. Annesi Devlet Hatun’du. Yıldırım Bâyezîd’in en küçük oğluydu. Çocukluk ve gençlik dönemi Bursa’da geçti. Eğitimini, Bursa Sarayı’nda tamamladı. Küçük yaştan itibaren devrin büyük âlimlerinden dersler aldı.
Sofu Bâyezîd, Tokatlı Bicaroğlu Hamza, Muhammed Cezerî, Bedreddin Koca Mahmud Çelebi ve Molla Fenarî hocalarının en ünlüleriydi. Din ve fen ilimlerinin çoğunu okudu. Yanı sıra Arapça, kıraat, fıkıh, edebiyat, hat, tezhip derslerini de gördü. Ali Paşa, Yakut Paşa gibi zamanın ünlü komutanlarından askerlikle ilgili konuları da öğrendi. Sarayda ve camilerde cemaatle namaz kılmayı çok sever, manevî huzura ererdi. En çok okuduğu kitaplar Kur’an-ı Kerim, dinî eserler ve edebiyat kitaplarıydı. Zevklerinden biri de şiir okumak ve dinlemekti. Güzel yazı yazmak ve çeşitli süsleme çalışmaları yapmak hobileri arasındaydı. Din, ilim, sanat ve edebiyat insanlarıyla sohbet etmekten büyük haz duyar, istifade ederdi.
Sırtı Yere Gelmeyen Pehlivan Şehzade!
Daha çocuk denecek yaşta, terbiyeli ve olgun anlamlarına gelen “Çelebi” sıfatına layık görüldü. Çocukluk ve gençliğinde güreşe merak saldı. Güreş yapmaktan hoşlanır, çok iyi güreş tutardı. Öyle ki kimse onun sırtını yere getiremezdi. Bu yüzden halk arasında “Pehlivan Çelebi” unvanıyla anılırdı. Güreşleri dilden dile dolaşırdı.
Güreş yaptığı için vücudu çok gelişmiş ve gürbüzleşmişti. İri cüsseli, güçlü adaleli bir şehzade olmuştu. Kolları ve pazıları kuvvetli olduğundan bilek güreşinde de ustalaşmıştı. Ayrıca iyi ok atıyor, en sert yayları rahatça çekebiliyordu. Tabii hedefleri de hep on ikiden vuruyordu!
Eğitimini tamamladıktan ve yiğit bir şehzade olduktan sonra Amasya Sancağı’na vali olarak atandı. Devlet ve askerlik işlerini öğrendi, tecrübesini artırdı. Sancakta kaldığı süre içinde Lalaları Ali Paşa ve Yakut Paşa’nın gözetiminde kendisini yetiştirdi, erkence olgunlaştı. Böylece, padişah olmaya hazır hale geldi.
Çocuk Yaşta Çektiği Büyük Çileler
14 yaşında öylesine büyük olaylar yaşadı ki, normal bir insanın bunları bir ömre sığdırması imkânsızdı. Çocuk denecek yaşta büyük askerî ve siyasî sıkıntılara göğüs germek zorunda kaldı. Önce babası Yıldırım ile Timur’un, 1402 yılında Çubuk Ovası’ndaki Ankara Savaşı’na tanık oldu. Kendisi de savaşta babasının yanı başındaydı. Osmanlı Ordusu yenilmeye başlayınca, geri çekilmesi için babasına çok yalvardı. Ama razı edemedi. Sonunda, Osmanlı talihsiz bir yenilgiye uğradı, babası da Timur’a esir düştü. Bir süre sonra babası esirliğe daha fazla dayanamadı ve talihsiz bir şekilde vefat etti. Bu haber, Çelebi Mehmed’i çok üzdü ve derinden sarstı.
Ardından Osmanlı’nın en karışık dönemlerinden biri yaşandı. Timur, Anadolu’daki Türk Beyliklerini yeniden kurdurdu. Osmanlı’nın Anadolu’da sağladığı birlik ve hâkimiyeti bozdu. Bunlar yetmedi, bir de 1402-1413 yılları arasında devlet hükümdarsız kaldı. Yıldırım Bâyezîd’in oğulları arasında taht kavgası yaşandı. Fetret Devri olarak adlandırılan bu devre, Çelebi Mehmed son verdi. Kardeşleri İsa, Musa ve Süleyman Çelebileri yenmeyi başardı. 1413’te 24 yaşında resmen hükümdar oldu. Padişahlığı 8 yıl sürdü.
Osmanlı’yı yıkılma tehlikesinden kurtardığı, devletin dirlik ve düzenini yeniden sağladığı için kendisine “ikinci kurucu” dendi. Osmanlı’yı adeta yeniden kurdu. Bu özelliğiyle Osmanlı tarihinde ve padişahlar arasında ayrı bir yere kondu, büyük hürmet gösterildi.
Padişahlık döneminde kendisine Çelebi, Sultan unvanları dışında, dinin yayıcısı manasında “Gıyaseddin” unvanı da verildi. Gerçekten de Ankara Savaşı ve Fetret Devri sürecinde durma noktasına gelen gaza davasını ve fetih ruhunu yeniden canlandırdı. Osmanlı-İslâm sancağı Balkanlarda yeniden dalgalanmaya başladı.
Anadolu’da Yeniden Birlik ve Yükselen Sancaklar
Padişah olur olmaz hemen Anadolu’ya yöneldi. Çünkü Osmanlı oradan yaralanmış, ağır hasara uğramıştı. Önce yarayı tedavi etmeli ve Osmanlı’yı düştüğü yerden tekrar ayağa kaldırmalıydı. Anadolu’da, babasının kurduğu birlik ve bütünlüğü yeniden sağlamalıydı. En büyük hayali, Osmanlı’yı babası zamanındaki güç ve konumuna getirmekti. Bunun için kolları sıvadı ve büyük bir mücadeleye soyundu. Osmanlı, onun zamanında Anadolu’da neredeyse yeniden dirildi.
İlk olarak 1415’te Karamanoğulları üzerine sefere çıktı. Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir’i tekrar aldı. Konya’yı kuşatınca Karamanoğulları barış teklif etmek zorunda kaldı. Osmanlı himayesine girmeyi kabul etti. Ayrıca Candaroğullarından Tosya, Çankırı ve Kalecik’i aldı. 1418’de Samsun ve etrafını ele geçirdi.
Anadolu’da onu en çok uğraştıran olaylardan biri de 1420’de patlak veren Şeyh Bedrettin İsyanı idi. Kardeşi Musa Çelebi onu kazasker tayin etmişti. Şeyh Bedrettin, Deliorman taraflarında birtakım zararlı ve bölücü faaliyetlerde bulunuyordu. Yardımcısı Börklüce Mustafa, İzmir Karaburun’da isyan etti. Şehzade (II.) Murad, isyanı bastırdı ve onu idam ettirdi.
Manisa’da ayaklanan adamlarından Torlak Kemal de yakalanıp asıldı. Son olarak Şeyh Bedrettin yakalanarak idam edildi. Böylece Fetret Devri sonrasında Anadolu’da ortaya çıkan bu büyük tehlike atlatılmış oldu.
Bunların dışında Çelebi Mehmed,1415’te Arnavutluk’ta fetihler gerçekleştirdi. Aynı yıl verdiği emirle Osmanlı donanması adalar seferini yaptı. 1416’da Eflak seferine çıktı ve Prens Mirçe’yi yendi. Osmanlı’nın ilk deniz savaşını 1416’da Venediklilerle gerçekleşti. Padişahlığı boyunca büyük küçük 24 savaşa katıldı. Gerçekleştirdiği seferlerin bir hasılası ve hatırası olarak vücudunda 40-50 savaş yarası meydana geldi.
Güçlü Kişiliği ve Mühim Özellikleri
Çelebi Mehmed, orta boylu, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, kırmızı yanaklı, geniş göğüslü idi. Kuvvetli bir vücuda sahipti. Dindar, zeki, adaletli, tedbirli, kabiliyetli ve başarılı bir hükümdardı. Gayet hareketli ve cesurdu. Biraz önce de temas ettiğimiz üzere güreş yapar ve çok kuvvetli yay çekerdi. Bununla birlikte naif ve sanatkâr ruhlu bir padişahtı. Şiir okumak ve dinlemekten çok zevk alırdı. Hat sanatından hoşlanır, süsleme sanatından da anlardı.
Müslümanlara olduğu kadar Hıristiyanlara karşı da adaletli, insancıl ve merhametliydi. İyilik etmekten zevk alır, büyük huzur duyardı. Her Cuma, fakirlere yemek dağıttırmayı ihmal etmezdi. Devrinde ilim ve sanat hayatı canlandı ve gelişti. İlim adamlarını çok sever, yanından ayırmaz, onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı.
Yaptırdığı Eserler ve Hayır Hizmetleri
En hayırlı hizmeti, Mekke-Medine halkına ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in soyundan gelenlere çeşitli hediyeler ve yardımlar taşıyan Sürre Alayı’nı kutsal topraklara gönderme âdetini başlatması oldu.
Ankara Savaşı sonrası ve Fetret Devri’nde harap olan şehirleri yeniden inşa edip bayındır hale getirdi. Edirne, Bursa ve diğer şehirlerde pek çok cami, medrese, mescit yaptırdı. En önemli eserleri şunlardır:
Amasya Bâyezîd Paşa Camii, Merzifon Çelebi Sultan Mehmed Medresesi, Bursa Yeşil Camii, Dimetoka Çelebi Sultan Mehmed Camii, Edirne Eski Camii ve Edirne Yıldırım Camii. Bursa’da kendi adına inşa ettirdiği Yeşil Türbe, bir sanat şaheseridir. Bu türbe için bir Amerikalı mimar şunları söylemiştir: “New York şehrini yeniden yık yap deseler, yaparım. Fakat Yeşil Türbe yıkılsa, bir daha bu kıymetli eseri kimse yapamaz.”
İbret Verici Ölümü, Son Sözleri ve Vasiyeti
Sultan Çelebi Mehmed, çocuk sayılacak yaştan beri üzerine ağır mesuliyetler aldı. Osmanlı’yı parçalanmaktan ve fetret buhranından kurtarmayı başardı. Şu sözü, ne denli amansız sıkıntılara göğüs gerdiğinin hazin bir göstergesiydi: “Çocuk yaşımda bunca belaları herhalde benden başka kimse çekmiş değildir!”
Durum böyle olunca ecel de çok erken dönemde gelip kendisini buldu. Henüz 32 yaşında olmasına rağmen ağrı ve sancıları çekilmez haldeydi. Doktorlar derdine derman olamıyorlardı. Hayatından ümit kesilmişti. Vezirler ve devlet adamları, hükümdarın yattığı odanın dışında dizilmiş, büyük bir üzüntüyle bekliyorlardı. Bir taraftan da hâfızlar, padişahın yatağı etrafında toplanmış, Kur’an okuyorlardı.
Çelebi Mehmed, vefatının yaklaştığını anladı ve Başvezir Bâyezîd Paşa’yı yanına çağırarak şöyle dedi: “Yerime oğlum Murad’ı tayin ettim. Bana karşı gösterdiğin bağlılığı ona da göster.” Sonra ölüm döşeğinde ecelle pençeleştiği halde, oğlu Murad’a şu vasiyetinin iletilmesini istedi: “Tez ulu oğlum Murad’ı getirin! Ben bu döşekten herhalde kurtulamayacağım. Murad gelmeden eğer ölürsem; korkarım ki memleket yine birbirine karışır. Onun için Murad gelinceye kadar, aman benim vefatımı duyurmayasınız!” Ölüm anında bile devletin varlığını, bütünlüğünü ve selametini korumayı düşünüyordu. Kendisinin yaşadığı sıkıntıları, Fetret Devri’ndeki sancıları Şehzade Murad yaşamasın istiyordu.
1421’de, oldukça genç sayılabilecek bir yaşta nüzulden (beyin kanaması) vefat etti. Vasiyeti gereği vefatı, Şehzade Murad Bursa’dan gelinceye değin 40-42 gün gizlendi ve cesedi tahnit edilerek sarayda saklandı. Kabri, Bursa’da kendisinin yaptırdığı Yeşil Cami’nin bitişiğindeki Yeşil Türbe’dedir.
Kaynakça
Aşıkpaşazâde, Âşıkpaşazâde Tarihi, Hazırlayan: Nihal Atsız, Ankara, 1985; Kitâb-ı Cihan-Nümâ, Hazırlayanlar: F. Reşit Unat, M. Altay Köymen, c.2, Ankara, 1987;Solakzâde, Solakzâde Tarihi, Hazırlayan: Vahid Çabuk, c.1, Ankara, 1989 Oruç Bey, Oruç Bey Tarihi, Hazırlayan: Nihal Atsız, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul, 1972; Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat, Hazırlayan: Neşet Çağatay, c.1-2, Ankara, 1987; İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.1, Ankara, 1988.