Osmanlı’nın Zirvede Kalma Çabası ve Sultan IV. Mehmed
2 Ocak 1642’de İstanbul’da doğdu. Babası Sultan I. İbrahim, annesi Turhan Sultan idi. Annesi, babasının yerine şehzadesini tahta çıkarmak istiyordu. Onun için iyi bir eğitimden geçmesi gerektiğini düşünüyordu. Ninesi Kösem Sultan’ın düşüncesi de aynıydı. Şehzade Mehmed, devrin önde gelen âlimlerinden Vani Mehmed Efendi’den çeşitli ilimler tahsil etti. Muhasip Bekir Ağa’dan güzel yazı talimi gördü. Reyhan Ağa’dan askerlik dersleri aldı. Çocukluğuna Doyamayan ‘Avcı’ Şehzade 18 Ağustos 1648’de babası Sultan İbrahim’in padişahlıktan indirildiğini, yerine kendisinin tahta çıkacağını öğrendi. Ninesi Kösem Sultan ile annesi Turhan Sultan, ona bunu anlayacağı dilden açıkladılar. Ama yedi yaşındaki bir çocuk bunu ne kadar anlayabilirdi ki? Kösem Sultan, Şehzade Mehmed’i kolundan tutup taht odasına götürdü. Orada bekleyen kalabalığı görünce birden şaşırdı ve ürktü. Odaya girmek istemedi. Kaçmasına izin verilmeyince de ağlamaya başladı. Bu yüzden cülûs merasimi kısa sürdü. 19. Osmanlı Padişahı, artık kendisiydi. Yeni padişahın tahta çıktığı, İstanbul halkına top atışlarıyla duyuruldu. Sultan Mehmed, padişahlığın ne demek olduğunu, devletin nasıl idare edilmesi gerektiğini bilecek yaşta değildi. Bu yüzden, avcılık onun en büyük oyun ve eğlencelerinden oldu. Çocukluk çağına rastlayan, padişahlığının bu ilk döneminde, devlet işlerine karışmasına elbette ki izin verilmedi. Devlet yönetiminde ninesi Kösem Sultan, annesi Turhan Sultan ve bazı devlet adamları ile yeniçeri ağaları söz sahibiydi. Bu duruma Osmanlı tarihinde “ağalar ve kadınlar saltanatı” dendi. Bu dönemde IV. Mehmed gölgede kaldı. Belli bir yaşa ve olgunluğa erişinceye değin bu durum devam etti. Annesi Turhan Sultan, 1656’da yetkilerini Köprülü Mehmed Paşa’ya devredinceye değin, “Valide-i Muazzama” unvanıyla, adeta bir padişah gibi devleti yönetti. Her zaman devletin iyiliğini düşündü. Çevresindeki güngörmüş devlet adamlarının tavsiyesiyle, idareyi zamanı geldiğinde Köprülü Mehmed Paşa’ya bırakmasını bildi. Devletin gerilemesini en az 30-40 sene geciktirdi. Çocuk Padişah Büyüyor Çocuk Padişah hızla büyüyor, olgunlaşıyor, etrafında olanları daha iyi görmeye ve anlamaya başlıyordu. Devlete nasıl hükmetmesi gerektiğini öğreniyordu. Olayları çabuk kavrıyor, problemleri tespit ediyor ve çözüm yolları hakkında çareler üretiyordu. Bazen öyle sözler söylüyor, öyle davranışlar sergiliyor, öyle kararlar alıyordu ki, kimse bunları 10-11 yaşlarında bir çocuk hükümdarın yaptığına inanamıyordu. İşte bununla ilgili çarpıcı bir olay: Tarih: 21 Ağustos 1651... Yeni Sadrazam Melek Ahmed Paşa, bütçe açığını kapatmak için bakır para bastırıp zorla İstanbul esnafına satmaya çalışıyordu. Karşılığında da altın para alıyordu. Tabii esnaf buna tepki gösterdi ve ayaklandı. Toplandılar, sadrazamın huzuruna çıktılar. Bu uygulamadan vazgeçmelerini rica ettiler. Fakat sadrazam onları dinlemedi ve kovdu. Esnaf yılmadı; şeyhülislamı da yanlarına alarak doğruca saraya gittiler. Padişahın huzuruna çıktılar. Dertlerini bizzat ona anlattılar, sadrazamı şikâyet ettiler. IV. Mehmed, henüz 10 yaşlarındaydı; ama esnafın derdini anladı. Sadrazam Melek Ahmed Paşa’yı yanına çağırdı. Fakat sadrazam 10 yaşındaki padişahı ciddiye almadı. Çocuk sultanın çağrısını yerine getirmedi. Bunun üzerine IV. Mehmed, kendisinden beklenmeyen bir davranış gösterdi. Sadrazama şu sert cevabı verdi: “Madem sadrazam gelmez, hemen mührümüzü göndersin!” Mühürle kastettiği, sadrazamlık mührü idi. Mührü istemesi, onun sadrazamlığına son verdiği anlamına geliyordu. Daha sonra padişah esnafa döndü ve onları rahatlatacak şu kararı açıkladı: “Size zulmedilmesine iznimiz yok. Bundan böyle atam Kanunî Sultan Süleyman zamanında ne vergi veriyor idiyseniz, aynı vergiyi vereceksiniz. Daha fazla alınmaması, fermanımızdır.” Artık güç, kudret ve otorite kendisindeydi. Mayıs 1654’te Çanakkale Boğazı dışında Osmanlı donanmasının Venediklilere karşı büyük bir zafer kazanması, çocuk padişahlıktan kurtulan IV. Mehmed’in ilk büyük askerî başarısı oldu. Artık yeni fetih ve zafer yolları açılmıştı. Köprülülerle Başlayan Yeni Dönem IV. Mehmed’in saltanatının ilk zamanlarında sık sık sadrazam değişikliği yapılıyordu. O kadar ki günde iki sadrazam değişikliği yapıldığı bile oluyordu. Halk kimin sadrazam olduğunu bilemiyor ve takip edemiyordu. Bu hâl, yönetimdeki boşluğun, kabiliyetli ve tecrübeli devlet adamlarının olmamasının önemli bir belirtisiydi. Bu durum Eylül 1657’de Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesine değin sürdü. Turhan Sultan, Köprülü’yü saraya çağırdı. Kendisine sadrazamlık görevi verileceğini bildirdi. Fakat Köprülü’nün göreve gelebilmesi için öne sürdüğü şartlar karşısında önce şaşırdı, sonra hak verdi. Ertesi gün Köprülü Mehmed tekrar saraya çağrıldı. IV. Mehmed, Köprülü’nün şartlarını yüksek sesle okuduktan sonra, şöyle dedi: “Şartlara uyacağıma söz vererek seni kendime sadrazam tayin ettim. Göreyim devletime nasıl hizmet edeceksin!” Köprülü, ağlayarak padişaha teşekkürlerini sundu: “Şevketli padişahım, Allah ömrünüzü ve devletinizi uzun etsin! Doğrulukla hizmet edeceğim. Gerekirse size hizmet yolunda canımı bile feda etmekten çekinmeyeceğim.” Köprülü Mehmed, 15 Eylül 1657’de 70 yaşındayken sadrazamlık makamına oturdu. Ekim 1661’de vefat edene kadar kısa sürede önemli işler başardı. Osmanlı’nın en kudretli sadrazamlarından oldu. Tarihe geçti; sadrazamlığı, Köprülüler Dönemi olarak anıldı. Devletin ömrünü en az 30-40 yıl uzattığı kabul gördü. Yeter ki Girit Fethedilsin! Köprülü Mehmed Paşa ölünce yerine oğlu Fazıl Ahmed Paşa getirildi. Böylece, Köprülüler devri bir süre daha devam etti. Fazıl Ahmed Paşa, sadrazamlığa hızlı başladı. IV. Mehmed’in en büyük arzularından biri de Girit’in fethi idi. Bu amaçla Fazıl Ahmet Paşa’yı huzuruna çağırdı ve şu emri verdi: “Bak Paşa, babandan büyük hizmetler gördük... Sen de onun yolunda yürürsen memnun kalırız. Senden Girit’in fethini isteriz. Donanmayı kuvvetlendir. Artık sabrımız tükendi. Hele yola koyul; biz dahi arkandan gelir, fetihte bulunmak isteriz. Gazan mübarek olsun!” Emri alan Fazıl Ahmed Paşa, hazırlıklara koyuldu. Fakat yeterince para yoktu. Padişah bu duruma üzüldü. Bir zamanlar dolup taşan Osmanlı hazinesinin, Akdeniz’de bir adanın fetih masraflarını bile karşılayamaz hâle gelmesi, onu derinden sarstı. Sadrazama 1500 kese altın gönderip şöyle dedi: “Tasan olmasın, gerekli parayı kendi hazinemizden karşılamaya hazırız. Yeter ki Girit işi bitirilsin!” Nihayet, Osmanlı donanması Mayıs 1666’da Girit seferine çıktı. Ardından padişah da Ağustos ayında Edirne’den sefere katıldı. Eğriboz Adası’ndan gemilerle Girit’e geçmek üzereyken, Girit’in önemli kalelerinden Kandiye’nin fethedildiği haberi geldi. Bunun üzerine kışı Selanik’te geçirdi. Sonunda 5 Eylül 1669’da Girit, Osmanlı’ya teslim oldu. IV. Mehmed’in en büyük arzularından biri böylece gerçekleşti. II. Viyana Kuşatması Köprülülüler Devri’nde Osmanlı Devleti, içerde ve dışarda olumlu bir gelişme gösterip ikinci baharını yaşadı. 1676’da sadrazam olan Köprülü Mehmed’in evlâtlığı ve damadı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, bu dönemi devam ettirmek istedi. Amacı Osmanlı’yı, Kanunî zamanındaki kudretine yeniden ulaştırmak ve Avrupa üzerinde tekrar söz sahibi yapmaktı. Merzifonlu’ya göre bu, Batı karşısında Osmanlı’nın muhteşem bir zafer kazanmasıyla olabilirdi. IV. Mehmed’i Avusturya ile savaşmaya razı etti. Edirne’den yola çıkan Osmanlı ordusu göz kamaştırıyordu. IV. Mehmed, ordu ile birlikte Belgrat’a kadar geldi. Merzifonlu’yu başkomutan tayin etti. Merzifonlu, 27 Haziran 1683’te İstoni-Belgrad’da savaş meclisini topladı. Viyana’yı alıp Avusturya’yı barışa zorlayacağını; Yanıkkale’nin alınmasının ona baş eğdirmeye yetmeyeceğini bildirdi. Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa, Merzifonlu’ya karşı çıktı. Padişahın emrinin, Yanıkkale ve Komaran’ın alınması ve akıncılarla Orta Avrupa’ya gözdağı verilmesi olduğunu söyledi. Kırım Hanı Murad Giray ile Macar Prensi Tökeli de aynı görüşteydi. Fakat Sadrazam Merzifonlu, Viyana’dan başka bir şey düşünmüyordu. Kendini bu şehrin büyüsüne kaptırmıştı. Ona göre savaşın ertesi yıla bırakılması, Osmanlı’ya karşı oluşacak Haçlı birliğini daha da güçlendirirdi. Neticede Merzifonlu, yoğun muhalefete rağmen bir oldubittiye getirerek, sefere çıkma kararını savaş meclisine kabul ettirdi. Osmanlı ordusu, Viyana’ya gelinceye kadar 50’ye yakın kaleyi fethetti. 40 bin düşman askerini esir aldı. Elde edilen ganimetlerle askerlerin torbaları dolup taştı. Viyana önlerine gelen Kara Mustafa Paşa, 14 Temmuz 1683’te kuşatmayı başlattı. Avusturya’da büyük bir telaş ve korku başladı. Avusturya İmparatoru I. Leopold, saray halkı ile birlikte şehirden kaçtı. Komutanlığı, Kont von Starhemberg’e bıraktı. Bunu gören halktan 60 bin kişi şehri terk etti. Leopold’un tek derdi, papa ve Avrupa devletlerinden yardım isteyip asker toplamak ve şehri Türk taarruzundan kurtarmaktı. Kara Mustafa Paşa, 60 bin civarındaki kuvvetiyle şehri kuşattı. Kuşatma, 40 gün süreyle devam etti. Osmanlı askerlerinin şehre yaptığı büyük hücumlar, düşmanın şiddetli savunması karşısında eridi. Çatışma iki ay boyunca karşılıklı top atışlarıyla sürdü. Talihsiz Tarihî Bozgun Osmanlı Ordusunda büyük sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı. Yeniçerilerin önemli bir kısmı, yığın yığın ganimet almış, bunları nasıl koruyacaklarının ve götüreceklerinin tasasına düşmüşlerdi. Askerde, kuşatmanın bir an önce bitmesi ve geri dönme düşüncesi her şeyin üstüne çıkmıştı. Bu isteksizlik ve disiplinsizlik Merzifonlu’nun işini zorlaştırıyordu. Bu sırada, Lehistan Kralı Jan Sobieski komutasındaki 70 bin kişilik Haçlı ordusu, Avusturya’nın imdadına yetişti. Yardıma gelen kuvvet, Viyanalıları oldukça rahatlattı; savaştaki dengeleri ve kuşatmanın seyrini değiştirdi. Kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasının diğer sebepleri şunlardı: Osmanlı ordusu Viyana’ya 18 büyük saldırı gerçekleştirilmiş, ancak son büyük saldırı Merzifonlu tarafından sürekli ertelenmişti. Kuşatmanın uzaması yanlış ve tehlikeli bir hareketti. Merzifonlu, bir kuşatmanın kırk günü aştığı takdirde, dışarıdan yardım gelme ihtimalini hesap etmeliydi. Ayrıca, ordunun yönetiminden sorumlu komutanlar arasındaki şahsî çekişme, inatlaşma ve ihanet mutlak zaferi bozguna çevirmişti. Sobieski’nin kalabalık ordusuyla Viyana’ya gelmesi üzerine iki ateş arasında kalan Kara Mustafa Paşa, 12 Eylül’de kuşatmayı kısmen kaldırıp savaşa tutuştu. Düşmana karşı kullanacağı asker bulmakta güçlük çekiyordu. Askerlerin büyük kısmı Yanıkkale’ye doğru kaçmaya başlamıştı. Etrafındaki 9-10 bin askerle savaşmak zorunda kaldı. En sonunda gözlerinden yaşlar dökerek, kuvvetten kesilmiş bir halde geri çekilme emrini verdi. Talihsiz bozgunun bedelini hayatıyla ödedi. 25 Aralık 1683’te Belgrad’da idam edildi. Tahttan İndirilişi ve Vefatı Viyana Bozgunu’ndan sonra devlet yönetiminde ve İstanbul’da padişah aleyhinde bir hava oluştu. İstanbul çalkalanıyordu. Herkes devletin Avrupalılar karşısında bozguna uğraması ve geri çekilmeye başlamasından padişahı sorumlu tutuyordu. Söylentiler kulaktan kulağa hızla yayılıyordu. Bunlar IV. Mehmed’in kulağına geldikçe, telaş ve endişesi artıyordu. Yaşanan olumsuzlukların temel sebepleri arasında padişahın av merakı da zikrediliyordu. Bir daha ava çıkmayacağına tevbe etse de çok geç kalmıştı. Çünkü devlet adamları, ulema ve yeniçeri ağaları aralarında anlaşıp oğlu Şehzade Süleyman’ı tahta çıkarmaya karar vermişlerdi. Son dakika çabası olarak yerine Şehzade Mehmed’in geçirilmesini istese de, kabul görmedi. Sonuç olarak 8 Kasım 1687’de tahttan uzaklaştırıldı, yerine Şehzade Süleyman geçirildi. Tahttan indirildiğinde 46 yaşındaydı. Kanûnî’den sonra en fazla tahtta kalan (39 yıl 3 ay) ikinci padişah olarak tarihe geçti. Sonraki yıllarını genellikle Edirne’de geçirdi. Ocak 1693’te 51 yaşında öldü. Cenazesi, İstanbul’a getirilerek, Yeni Camii’de annesinin yanına defnedildi. Kaynakça Silâhdar Fındıklılı Mehmed, Silahtar Tarihi, C.1-2, İstanbul, 1928; Râşid Mehmed Paşa, Tarihi Râşid, C.1, İstanbul, 1282; Mustafa Nuri Paşa, Netâyic ül-Vukuat, C.2, Haz: N. Çağatay, Ankara, 1987; Ahmed Refik Altınay, Felaket Seneleri, İstanbul, 1916, 1. Bölüm; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, Haz: A. Özcan, Ankara, 1995; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.3/1, Ankara, 1988; Karl Toifel, Die Türken Vor Wien (Viyana Önünde Türkler), Prag ve Leipzig, 1883; Richard F. Kreutel, Viyana Önlerinde Kara Mustafa Paşa, Çev: Müjdat Kayayerli, İstanbul, 1994; İsabella Ackerl, Avrupalı Gözüyle 1683 Viyana Kuşatması, Çev: Sezai Yalçınkaya, Ankara, 2007.
İsmail ÇOLAK
YazarÇanakkale Savaşı’na katılan kadın savaşçılardan biri de Hatice Hanım idi.İzmir’in Kemalpaşa İlçesi’ne bağlı Ahmetli Köyü’ndendi. Ailesine, Hacı Halilzadeler denirdi.Babasını ve annesini çok küçük yaşl...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Çanakkale’nin köylerinden her gün bıyığı henüz terlememiş, çocuk denilebilecek yaştaki yüzlerce genç, savaşa katılmak üzere birliklere katılıyordu. Kısa süreli bir eğitimden sonra bölük bölük cepheye ...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Safiye Hüseyin, Osmanlı’nın ilk hasta bakıcılarındandı. Savaş sırasında Reşit Paşa Vapuru Hastanesinin baş hastabakıcısıydı.Burada, yüzlerce Mehmetçik’in yarasını bir anne şefkatiyle sarmıştı.Safiye H...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Sultan II. Mahmud’un, kızları içerisinde en uzun ömürlü olanıdır. 23 Mayıs 1826’da II. Mahmud’un ikbâli Zer-nigâr Hanım’dan dünyaya gelmiştir. “Doğruluğu gösteren” anlamına gelen ismini, babası II. Ma...
Yazar: İsmail ÇOLAK