OSMANLI’NIN “MUHTEŞEM” DEVRİ VE KANÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali) olarak bulunduğu Trabzon’da dünyaya gelmiştir. Babası I. Selim (Yavuz), annesi ise Ayşe Hafsa Valide Sultan’dır. O aynı zamanda II. Bâyezîd’in torunudur. Kanûnî Sultan Süleyman’ın eşleri başta Hürrem Sultan olmak üzere Fülane Hatun, Mahidevran Sultan ve Gülfem Hatun’dur. Fakat onun hayatında Hürrem Sultan’ın ayrı bir yeri vardır. O, Hürrem Sultan’la hem büyük bir aşk yaşamış hem de çalkantılı bir dönem geçirmiştir. Kanûnî’nin çocukları arasındaki taht kavgalarında Hürrem başrol oynamıştır. Kanûnî’nin çocukluğu babasının sancak beyi olarak görev yaptığı Trabzon’da geçmiştir. Şehzâde Süleyman, diğer şehzâdeler gibi, en üst düzeyde eğitim görmüştür. İlk eğitimini Trabzon sarayında kendisine tahsis edilen hocalardan almıştır. Rivayetlere göre ilk hocası Hayreddin Efendi’dir. Trabzon’da iken sütkardeşi, Kadı Ömer Efendi’nin oğlu Yahya ile (Beşiktaşlı Yahya Efendi) birlikte bir Rum’dan kuyumculuk öğrenmiştir. 1509’da 14 yaşında iken, babasının Trabzon Sancağı’na yakın Şebinkarahisar (Karahisâr-ı Şarkî) sancak beyliğine gönderilmiştir. Daha sonra 1509’da Sultan Bâyezîd, torunu Şehzâde Süleyman’ı, Kırım’da Kefe Sancak Beyliğine tayin etmiştir. Şehzâde, Kefe’de üç yıla yakın valilik yapmıştır. Yavuz’un tahta geçmesiyle tek oğlu olan Şehzâde Süleyman veliaht olmuştur. Henüz 17 yaşındayken Saruhan (Manisa) sancak beyliğine tayin edilmiştir. Annesiyle Manisa’ya gitmiş, Manisa’daki bu görevini, babasının saltanatı boyunca sürdürmüştür. Yavuz Sultan Selim üçüncü seferine çıkmak üzereyken, ordusunun içinde, otağ-ı hümâyûnunda elli yaşında, Edirne yakınlarında ölünce Osmanlı tahtı Kanûnî Sultan Süleyman’a kalmıştır. Sultan Süleyman, yaklaşık 2.373.000 km2 topraklar üzerinde uzanan bir imparatorluğu devralıp, 8 yıl içinde bunu 2,5 misline ve yaklaşık 6.557.000 km2’ye çıkaran babası Yavuz Sultan Selim’in devletini teslim almıştır. Kanûnî Sultan Süleyman Han 46 yıl süren saltanatı döneminde devletin yüzölçümünü 14.983.000 km2’ye çıkarmıştır. Yavuz Sultan Selim’in tek oğlu Şehzade Süleyman olduğu için taht kavgaları olmamıştır. Bu açıdan bakıldığında sancılı bir süreç yaşanmamıştır. Fakat Kanûnî’nin çocukları sayıca fazla oldukları için babaları kadar şanslı değillerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarının en geniş olduğu dönem III. Murad dönemi sonu olsa da Osmanlı’nın siyasî açıdan en muktedir dönemi Kanûnî Sultan Süleyman (I. Süleyman) zamanıdır. Onun içindir ki XVI. yüzyılda dünya devletleri içerisinde en güçlü sultandı kendisi. Adalet ve siyaset alanındaki başarıları nedeniyle Doğu milletleri tarafından kendisine “Kanûnî” denmiştir. Batı’daki namı da “Muhteşem/The Magnificent”dir. Kanûnî Sultan Süleyman dindarlık, şefkat, fazilet, hamiyet ve adalet gibi insanî özellikleriyle de temayüz eylemiş seçkin bir şahsiyettir. Onun büyüklüğü sadece fetihleriyle değil, insanî vasıflarının üstünlüğüyle açıklanabilir. Cihangirlik onu hiçbir zaman şımartmamıştır. Bütün hâl ve hareketlerinde Müslümanlığı ölçü edinmiştir. Onun bu üstün özelliklerini yerli ve yabancı bütün insaflı tarihçiler ağız birliği edercesine teslim etmiştir. Muhteşem Kanûnî sanata ve sanatçıya kıymet veren, sanat ve edebiyat dostu bir padişahtı. Onun ömrünün önemli bir kısmı seferlerde geçse de o aynı zamanda 16. yüzyılın en büyük Divan şairlerinden biridir. Şiirlerini “Muhibbî” mahlasıyla kaleme alan Kanûnî Sultan Süleyman’ın Divan’ında 2799 gazel, 1 elifnâme, 1 tercî-i bend, 18 muhammes, 30 murabba, 5 nazım, 51 kıt’a ve 217 beyit bulunmaktadır. Bu rakamlar onun diğer şair padişahlardan çok daha fazla şiir yazdığını göstermektedir. Hatta Kanûnî, Zâtî’den sonra en çok gazel yazan yegâne şairimizdir. Kendisinin Türkçe ve Farsça iki dîvanı vardır. Sir William Stirling Maxwell’in de dediği gibi “Birinci Süleyman 16. asrın en büyük hükümdarlarından biriydi.” Bu büyüklük sadece savaşçılığıyla ilgili değil, ahlâkı ve hayata bakışıyla da ilgiliydi. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine 25 yaşında tahta çıkan Kanûnî Sultan Süleyman 46 yıllık uzun saltanatı süresince, tabir caizse yerinde durmamış, 13 büyük sefere çıkmıştır. Tek gayesi İslâm’ın hükmünü ve merhametini dünyaya yaymaktı. O, padişahlığının on yılı aşkın zamanını at üzerinde kılıcı elinde olduğu halde seferlerde geçirdi. İlk sekiz seferini Batı’ya, diğer beş seferini Doğu’ya yaptı. Tahtta kaldığı süre içerisinde seferden sefere koşan Kanûnî 1553’ten sonra uzun süre sefere çıkmadı. Avusturya ile ilişkilerin bozulması ve halkın aleyhindeki dedikoduları üzerine, hastalığına bakmadan 1566’da sefere çıktı. Sefere çıkılırken asıl niyet Eğri Kalesi’nin fethiyken, serhatlerden gelen bilgiler üzerine seferin yönü Zigetvar oldu. 7 Ağustos 1566’da Zigetvar muhasarası başladı. Zigetvar tamamen düşmek üzereyken 6-7 Eylül gecesi “Büyük Türk”, “Muhteşem Süleyman” öldü. Zigetvar kuşatmasında sona gelinmişti. Böyle bir durumda padişahın ölümünün asker arasında duyulması bir aylık çabayı boşa çıkarabilirdi. Veziriazam Sokollu Mehmed Paşa padişahın ölümünü sakladı. 7 Eylül’de Zigetvar fethedildi. Muhteşem Kanûnî Sultan Süleyman 1566’da Macaristan’da, Avusturya sınırında, Zigetvar’da, yeni bir seferdeyken savaşan ordusunun içindeki otağında öldü. İç organları oraya gömüldü. Cenazesi İstanbul’a getirilip, yaptırdığı camiin içindeki türbesine gömüldü. Sultânü’ş-Şuarâ Bâkî, Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölümü üzerine yazdığı mersiyesinde şu duygulara yer vermiştir: “Gün doğdu, Şâh-ı Âlem uyanmaz mı hâbdan/Kılmaz mı cilve hayme-i gerdun-tın âbdan//Yollarda kaldı gözlerimiz gelmedi haber/Hâk-î cenâb-ı südde-i devlet-meâbdan//Tîgın içirdi düşmene zahm-î ziyanları/Bahsetmez oldu kimse kesildi zebanları//Şemşîr gibi rûy-i zemîne taraf taraf/Saldın demir kuşaklı cihan pehlivanları.” Kanûnî devri her açıdan muhteşemlikleri içinde barındıran müstesnabir dönemdir. Bu devirde devlet yönetiminde büyük maharet sahibi olan Sokollu Mehmet Paşa “sadrazam”, dinî ilimler sahasında parlayan yıldız hükmünde olan Ebusuud Efendi “şeyhülislâm”, denizlerin hâkimi büyük komutan Barbaros Hayreddin Paşa “kaptan-ı derya”, taşları konuşturarak yüzlerce esere hayat veren “Koca Sinan” olarak bilinen Mimar Sinan “mimarbaşı” olarak görev yapmıştır. Gönüller Sultanı (Kanûnî’nin sütkardeşi) Yahya Efendi, Divan edebiyatının zirve şahsiyetleri Fuzûlî ve Bâkî, Amerika’yı gösteren ilk dünya haritası ve Kitab-ı Bahriye isimli kitabı ile tanınan Türk denizci ve kartograf Piri Reis, tarihçi Hoca Sadeddin Efendi bu devrin parlayan ve alanlarında parmakla gösterilen mümtaz şahsiyetleridir.
M.Nihat MALKOÇ
YazarBugünkü Gönül Coğrafyamız Mevcut Coğrafyamızdan Çok Daha GeniştirBugünkü bilinen sınırlarımızdan öte, bizim bir de sınır tanımayan gönül coğrafyamız vardır. Gönül coğrafyamız mevcut coğrafyamızdan çok...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Her ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK