OSMANLI’DA TÜKÜRÜK YASAĞI
Osmanlı’nın çevre ve sokak temizliğine, insan ve toplum sağlığını korumaya verdiği önemi ispatlayan yüzlerce belge göstermek mümkündür. Bu anlamda, daha Fatih Dönemi’nden başlayarak mikroplar ve salgın hastalıkların yayılmasını engellemek maksadıyla mikrop ve tükürükle mücadele edilmiş, sokaklara ve umumi yerlere tükürmek ve balgam atmak yasaklanmıştır. Bunların insanlara ve çevreye zararını kontrol altına almak için çeşitli tedbirler alınmış, vazifeli kişiler vasıtasıyla su, kül ve kireç tozu ile temizletme yoluna gidilmiştir. Osmanlılar beden ve çevre temizliğini, mikroplardan azami ölçüde azade yaşamayı bir amel, kültür ve hayat tarzı hâline getirmişlerdir. Fransız Seyyah Jean de Thévenot’ın 1655-1656’da İstanbul’da yaptığı müşahedeler ışığında serdettiği şu tespitler buna verilecek misaller babında ummandan bir katredir: “Osmanlılar vücudu temiz tutmak ve sağlıkları için sık sık hamama giderler. Türkler sıhhatli yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki tehlikeli hastalıkların hiçbirini bilmezler. Yemeklerden evvel ve sonra elleri yıkamak, vazgeçilmeyecek umumi bir âdettir.” Osmanlı Tükürük Vakıfları Mikrobun yayılma vasıtalarından biri de kuşkusuz tükürüktür. Osmanlı’da sokağa tükürmek yasaklanmış ve büyük bir ciddiyet ve duyarlılıkla takip edilmiştir. Halkın yoğun olarak bulunduğu park, mesire yerleri ve umumi tuvaletlerin temizliğiyle özel olarak ilgilenilmiştir. Bunun için ücretleri vakıf gelirlerinden verilmek üzere vazifeliler tayin edilmiştir. Mesela Teselya’nın (Yunanistan’ın) Serez Bölgesinde bu amaçla kurulan vakfın vakfiyesinden anlaşıldığı üzere görevli şahıslar, sırtlarında bir kap içerisinde kül olduğu hâlde cadde ve sokaklarda dolaşarak, gördükleri tükürük ve balgamların üzerine bir miktar kül serpmişlerdir. Böylece hem göze hoş görünmeyen manzaralar ortadan kaldırılmış hem de bunların etrafa mikrop saçmalarının önüne geçilmişti. Fatih’in Tükürükle Örnek Mücadelesi Fatih Sultan Mehmed, tarihe mâl olan meşhur vasiyetnamesinde, Osmanlı medeniyetinin sokak temizliğine ve toplum sağlığına verdiği önemin altını çizmiştir. İstanbul’da tükürükle/mikropla mücadele etmek ve halk sağlığını korumak için 20’şer akçe yevmiye ile tutulan adamlar vasıtasıyla sokaklarda görülen tükürükler üzerine kireç tozu ve kömür külü dökülmesini vasiyet etmiştir: “Ben ki, İstanbul Fâtihi abd-i âciz (âciz kul) Fatih Sultan Mehmed, bizâtihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul’un Taşlık mevkiinde kâin (bulunan) ve mâlumu’l-hudut olan 136 bap (parça) dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde (istikametinde) vakfı sahih eylerim: Bu gayri menkulâtımdan (taşınmaz mal) elde olunacak nemalarla (gelirlerle) İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içinde kireç tozu ve kömür külü olduğu hâlde, günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki, yevmiye 20’şer akçe alsınlar…” Iı. Abdülhamid Han’ın Tükürük Yasağı Sokağa tükürme yasağı ilk defa Sultan II. Abdülhamid zamanında uygulamaya konmuştur. Sebebi ise, tüberküloz/verem hastalığına yol açması ve o dönemde bu hastalığın salgın dereceğinde yaygın olmasıdır. Yasakla, verem mikrobunun yayılmasına karşı tedbir alınmak istenmiştir. Çünkü arka arkaya yaşanan büyük savaşlar dolayısıyla yaşanan göç hareketleri, fakirlik, kıtlık gibi unsurlar veremin yayılmasını hızlandırmıştır. Veremle Savaş ve Osmanlı’da Verem Aşısı Sultan Abdülhamid veremle ilgili Avrupa’daki yenilikleri yakından takip etmiş ve sık sık yurt dışına doktorlar göndermiştir. Kurdurduğu Şişli Etfal Hastanesi’ne verem bölümü açtırmayı da ihmal etmemiştir. Abdülhamid Han hastalıkla mücadelede önemli çalışmalar yapan ve 1882’de verem aşısını bulan Alman Prof. Dr. Robert Koch ile irtibata geçmiştir. Koch ile görüşmek üzere doktorlarından oluşan bir heyeti Berlin’e göndermiştir. Resim: Robert Koch ile görüşmek üzere Berlin’e gönderilen heyette yer alan Hüseyin Hulki Bey Heyette yer alan Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye muallimlerinden Hüseyin Hulki Bey’in (1862-1894), 1889’da kaleme aldığı Berlin Hatıratı’ndan anlaşıldığına göre heyet, Koch ile uzun ve ver(e)imli bir görüşme gerçekleştirilmiştir. Heyet, ayrıca Berlin’deki bazı tıbbî merkezleri de ziyaret etmiş ve buradaki tabiplerle bilgi alış verişinde bulunmuştur. Heyet son olarak padişahın gönderdiği, birinci rütbe Osmanlı nişanını Prof. Koch’a takdim etmiştir. Hâsılı kelam Sultan Abdülhamid, Robert Koch’un verem aşısını yurda getirtip uygulatarak hastalıkla mücadelede hatırı sayılır bir mesafe kat etmiştir. İstanbul Şehreminin 1919 Yılı Beyannamesi Osmanlı son zamanlarında bile çevreyi temiz tutmadaki ve verem gibi salgın hastalıklarla mücadele etmedeki titizliğini sürdürmüştür. Kendisi, aynı zamanda Sultan II. Abdülhamid’in saray cerrahı payesine erişecek kadar II. Meşrutiyet Dönemi’nin meşhur cerrahlarından olan İstanbul Şehremini/Belediye Başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa’nın, 23 Mayıs 1919 tarihli Vakit gazetesinde yayımlattığı şu beyanname bunun en güzel misallerdendir: “Bir müddettir İstanbul’da tifüs, kolera, verem hastalıkları salgın bir suretle çoğalıyor; bunun sebebi pisliktir. Temizliğe dikkat etmeyince bulaşır ve tutulan da kendini hekime baktırmazsa hem ölür, hem de etrafındakilere bulaştırır. Sokakları temiz tutup kirletmemek ahalinin vazifesidir. Hemşehrilerimiz çirkap (atık) sularını sokaklara dökmesinler, sümkürmesinler, tükürmesinler. Herkes ev ve dükkânının önünü temiz tutmaya çalışsın. Esnaf temizliğe dikkat etsin ve hemşehrilerinin hayatını düşünerek sakınsın. Herkes elbisesini, çamaşırını kendini temiz tutsun. Evlerin içinin temizliğine, yiyeceğine, içeceğine dikkat etsin. Hep birden el birliğiyle dikkat edersek şehrimizde tifüs, kolera, verem gibi bulaşıcı hastalıkların önünü alırız. Kaynakça: Jean de Thévenot, 1655-1656’da Türkiye, Çeviren: Nuray Yıldız, İstanbul 1978; Tülay Taşcıoğlu, Türk Hamamı, İstanbul 1998; Hüseyin Çelik, Temizlik Doğu’dan Gelir, Ankara 1995; Ömür Tufan, Hamam-Osmanlı’ da Yıkanma Geleneği ve Berberlik Zanaatı, İstanbul 2006; Nazif Öztürk, Menşei ve Tarihi Gelişimi Açısından Vakıflar, Ankara 1983; Fatih Mehmet II Vakfiyeleri, Ankara 1938, Vakıflar Umum Müdürlüğü Neşriyatı; Süheyl Ünver, “Dr. Hüseyin Hulki Almanya’da”, Dirim, Sayı: 3, 1950; Gülbün Mesara, Aykut Kazancıgil, A. Güner Sayar, A. Süheyl Ünver Bibliyografyası, İstanbul 1998; Hüseyin Hulki, Berlin Hatıratı, Dersaadet 1308/1890; Arslan Terzioğlu, “Türklerin Tarih Boyunca Dermatoloji ve Veneroloji Alanında Dünya Tıbbına Katkıları”, Türkler Ansiklopedisi, c.11, Ankara 2002; Mustafa Armağan, Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, İstanbul 2006; İsmail Çolak, Son İmparator Abdülhamid Han’ın Gizemli Dünyası, 9. Baskı, Nesil Yayınları, İstanbul 2017; Çolak, Dünya Osmanlı’ya Hasret, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2014.
İsmail ÇOLAK
Yazarİsrail, Filistinlilere yönelik zulüm ve saldırganlıklarını tekrar tekrar sergilemekten bıkmıyor, kan ve gözyaşına doymak bilmiyor. Uçak, top ve tanklardan attığı tonlarca bomba ile milyonlarca Filisti...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Selçuklu Medeniyetinin İnkişafı Sultan Alp Arslan’ın komuta ettiği Selçuklu ordusu, 1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebe’sinde Bizans ordusunu mağlup etmesi ve İmparator Romen Diyojen’i esir alması...
Yazar: Resul KESENCELİ
Korkut Ata, “Dede Korkut” adı ile tanınan destanî Oğuz hikâyelerinin toplandığı kitaba adı verilen bir bilge kişidir. Kitabın giriş kısmında Hazreti Peygamber (s.a.v.) zamanına yakın Bayat Boyu’ndan K...
Yazar: Resul KESENCELİ
Osmanlı toplumunun bariz özelliklerinden biri de vakıf/hayrat müesseseleri kurmada, hayır ve hasenatta yarışma melekesiydi. Öyle ki, bu sayede Osmanlı coğrafyası bir vakıf ve hayrat ülkesi hâline gelm...
Yazar: İsmail ÇOLAK