OSMANLI’DA AİLENİN KUTSİYETİ
Devletin ve toplumun en temel ve sağlam yapı taşı olan aile müessesesi, Osmanlı’da çok önemli ve kutsaldı. Aile bağları ve ilişkilerinin sıhhati, kuvveti ve devamlılığı, Osmanlı toplumunu diğer toplumlardan ayırt eden en dikkat çekici unsurlardan, karakteristik özelliklerdendi. Anne, baba, çocuklar ve yaşlılardan oluşan geniş aile yapısı içerisinde, birkaç neslin bir arada yaşadığı Osmanlı ailesinde, fertler arasında münasebetleri sağlam ve devamlı kılan iksirler ise şunlardı: Sevgi, şefkat, hürmet, sadakat ve vefa... Tarihçi İlber Ortaylı, Osmanlıların, Tuna’dan Fırat’a, Kafkasya’dan Necid Çöllerine değin hükmettikleri büyük coğrafyanın hemen her yerinde muhkem ve yeknesak bir aile müessesesi kurmaya muvaffak olduklarını; “Aile, bu toplumda bir yeknesaklık arz eder. O kadar ki, insanların aile hakkındaki mefhumları, aile içi ilişkileri, ailenin bireyin hayatında oynadığı rol açısından, ister Tuna köyündeki köylere ve şehirlere, ister Fırat havzasına gidin, ister Kafkasya kıyılarında olun, isterseniz Necef Çölünde, pek farklılık görmezsiniz.” tespitiyle ortaya koymaktadır. Fransız yazar A. Brayer’ın, 19. yüzyıl Osmanlı (İstanbul) toplumunu gözlemleyerek ailevî özellikler ve münasebetlerle ilgili, Batı toplumlarıyla mukayeseli olarak verdiği şu bilgiler yukarıda ana çerçevesini çizmeye çalıştığımız tespitleri kuvvetlendirmektedir: “Erkeklerde de kadınlarda da evlat sevgisi çok barizdir. Türklerin hafta tatiline tesadüf eden Cuma günü, bilhassa Ramazan ve Bayram günleri sokaklarda Müslüman Türk’ün göğsünü kabartan, oğlunun elinden tutup ağır ağır gezdirdiği, çocuk yorulunca kucağına aldığı, daima devam ettiği kahvede yanına oturtup şefkatle hitap ettiği, evladına tam bir ana özeniyle baktığı, ihtiyarlarından gençlerine kadar bütün diğer Müslüman Türklerin de çocuğa alakayla baktıkları ve ilerde ihtiyarlık desteği olacak bir oğul sahibi olduğu için baayı tebrik ettikleri görülür... Bu şefkat tezahürlerine başka memleketlerde de tesadüf edilir; fakat arada dağlar kadar fark vardır. İşte bundan dolayı Türkiye’de çocuklar yetişip adam oldukları zaman analarıyla babalarını yanlarında bulundurmakla iftihar ettikleri ve küçükken onlardan gördükleri şefkate mukabele etmekle bahtiyar oldukları halde, başka memleketlerde çok defa çocuklar olgunluk çağına girer girmez analarıyla babalarından ayrılmakta, mali menfaatleri hususunda onlarla çekişe çekişe münakaşa etmekte ve hatta bazen kendileri refah içinde yaşadıkları halde onları sefalete yakın bir hayat içinde bırakmakta ve zavallılara karşı adeta yabancılaşmaktadırlar.” Fransız yazar Jean Jacques Elisée Reclus de, Osmanlıların aile bağlarını korumaya verdikleri değer ve özen bakımından Batı toplumlarından ayrıldığında hemfikirdir: “Türk, namuslu ve iffetlidir. Yakınlarına çok bağlıdır; elinde bulunan her şeyi onunla paylaşır; karşılığında da hiçbir şey talep etmez. Aile içinde âdil ve müşfiktir. Umumiyetle aile ve izdivaç bağlarına Avrupalılardan çok daha hürmetkârdır.” Fransız tarihçi yazar J. H. Abdolonyme Ubicini, Brayer ve Reclus gibi Osmanlı aile yapısının Batı’dakinden çok farklı olduğu kanaatini desteklemekte ve temel farklılığı, Osmanlıların dini salâbetlerini korumalarına dayandırmakta: “Türkiye’de aile hayatının Avrupa’daki anlamıyla mevcut olmadığı muhakkak. Orada aile, modern cemiyetlerdekilerden ziyade eski çağlardaki düzene benzemektedir. Doğu, birçok açılardan Peygamberler devrinde olduğu gibi kalmıştır. Ama unutmamak gerekir ki, o devirlerde aile daha sağlam kurulurdu; hem de cemiyetin temeli olarak değil, cemiyetin ta kendisiydi.” Alman Mareşal Helmut von Moltke ise, Osmanlılarda nişan, nikâh ve evlilik akitlerinin önemsendiğine, insan ve toplum içi ilişkilerde meşruiyet esasına riayette hassas olunduğuna ve Batıdaki uygulamanın aksine evlilik müessesesinin Osmanlı kadınını yücelttiğine şöyle dikkat çekiyor: “İtiraf etmeliyiz ki, bizde bir genç kız nişanlılıktan evliliğe geçmekle bir derece daha itibardan düşer. Şarkta ise evlilik kadını yüceltir.” Kaynakça Edward Raczynski, 1814’de İstanbul ve Çanakkale’ye Seyahat, İstanbul, 1980. A. Ubicini, 1855’de Türkiye, c.2, İstanbul, 1977. İlhan Pınar, 19. Yüzyıl Anadolu Şehirleri, İzmir, 1998. İlber Ortaylı, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, İstanbul, 2007. Helmut von Moltke, Türkiye Mektupları, Çeviren: Hayrullah Örs, İstanbul, 1969.
Zühal ÇOLAK
YazarSultan Abdülmecid’in eşi, Sultan V. Mehmed Reşad’ın validesidir. 1826’da doğduğu, Çerkez veya Boşnak kökenli olduğu sanılmaktadır. Osmanlı öncesi hayatı, saraya nasıl geldiği ve Sultan Abdülmecid’e eş...
Yazar: Zühal ÇOLAK
İstişare; bir konu hakkında doğruya ulaşmak için fikir alışverişinde bulunmaktır. Başka bir ifadeyle, bir işi yaparken o işin ehli olan kimselerin görüşlerini almaktır. İstişarenin Müslümanlar için n...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Osmanlı toplumunda kadına yüksek bir değer verilir, her anlamda hak ve hukuku korunurdu. Kadınlar, sosyal, ekonomik, kültürel, eğitim ve fikrî hayattaki faaliyetleriyle hatırı sayılır bir yere sahipti...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Orhan Bey, 17 yaşındayken Yarhisar Tekfuru Aydos’un kızı Holofira/Olivera ile tanıştı ve ona gönlünü kaptırdı. Tanışmaları şöyle oldu: Orhan Bey, bir gün Yarhisar’ın önünden geçiyordu. O sırada hisarı...
Yazar: Zühal ÇOLAK