OSMANLI DEVLETİ’Nİ CİHAN DEVLETİ YAPAN KURUM: ENDERUN MEKTEBİ
Enderun, bir şeyin iç kısmı, iç yüzü, dâhili, harem dairesi gibi anlamlara gelmekte olup Enderun Mektebi ise Osmanlı Devleti’nde mülkî, idarî, diplomatik ve diğer önemli kadronun yetiştirildiği yerdir. Bu bağlamda Enderun Mektebi, dünyanın ilk “kamu yönetimi okulu” olarak da nitelendirilebilir. Osmanlı’yı cihan devleti yapan kurumların en başında bu Enderun Mektebi gelir ki, Osmanlı Devleti’nin ihtiyaç duyduğu devlet adamı kadrosu bu mektepten yetişirdi.
Bu mektepte öğrenciler, üstün zekâlılara ve çeşitli yeteneklere yönelik programlarla ve testlerle, ortalama 15 yıllık bir eğitimden geçtikten sonra, devletin ihtiyaç duyduğu üst düzey idarî/bürokratik ve askerî personelin yetişmesi sağlanmıştır. Nitekim bu konuda, önde gelen tanınmış psikologlardan Amerikalı Lewis Terman (Stanford-Binet adlı zekâ testini bulan kişi) Enderun Mektebi’ne alınan çocuklar için şunları söylemektedir: “Zekâ seviyesini ölçmek için ilk defa test yönetimi, Osmanlılarda Enderun mektebine seçilen öğrenciler için uygulanmıştır.” Amerikalı ünlü eğitimci Andreas Kazamias’ın Platon’un idealindeki okul olarak nitelediği Enderun, tarihçi Mustafa Armağan’ın da tam bir isabetle ifade ettiği gibi “Üstün Yetenekliler Fabrikası”ydı. Gerçekten de kişinin yeteneklerine değer verip onları en iyi biçimde geliştiren Enderun Mektebi, Türklerin düzenli, kendine özgü bir eğitim sistemini kurup başarılı sonuçlar aldıklarını göstermekte ve dünya eğitim tarihinde de önemli bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda Enderun Mektebi, üstün yeteneklilerin eğitiminde “dünyadaki ilk sistemli eğitim” örneğini oluşturmaktadır. Öyle ki pek çok batılı kaynakta, Osmanlı Devleti’nin altı yüzyıl boyunca devam etmesinin temel nedeninin, üstün yetenekli çocukları Enderun’a devşirme yöntemiyle seçip orada eğitim verdikten sonra ülke yönetimini bu kişilere emanet etmesi olarak gösterilmektedir. Amerika’da Enderun Mektepleri hakkında 350’ye yakın master ve doktora çalışması yapılmıştır.[1]
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Enderun Mektebi’nde kişilerin yetenekleri, yapılan testler sonucunda belirlenerek bu doğrultuda eğitim yapılırdı. Eğitimde temel ilke bireyin yetenekleri idi. 20. yüzyılın başında Amerikalı Eğitimci- Psikolog John Dewey’in “Çocuğa Göre Eğitim İlkesi” diye formüle ettiği düşünceyle çağdaş eğitimin öncülüğünü yaptığı dönemden yüzlerce yıl önce, Osmanlı Devleti, Enderun Mektebi’nde bu eğitim anlayışına göre hareket ediyordu. Eğitimde çocuğun yeteneklerini ve ilgilerini, bireysel farklılıklarını ön plana çıkarmayı, John Dewey’den yüzyıllarca önce Enderun Mektebi’nde başarıyla uygulamaya konulmuştur.[2]
- Murad zamanında kurulan Enderun Mektebi, gerçek kimliğine Fatih Sultan Mehmet zamanında kavuşmuştur. Fatih zamanında Enderun Mektebi yalnız bir devşirme mektebi olma hüviyetinden çıkarak, devletin siyasî sistemi için gerekli idarî ve mülkî kadronun eğitimine de yönelmiştir. Balkanlar'daki Hıristiyan halktan ve Anadolu'dan devşirilen oğlanlar, önce Anadolu'da seçilmiş Türk çiftçi ailelerine verilir, üç dört yılda Türk ve Müslüman kültürünü kazandıktan sonra da İstanbul ve Edirne'deki çeşitli saraylara yerleştirilirdi. Bu hazırlık sarayları: Edirne Sarayı, Galata Sarayı, İbrahim Paşa Sarayı ve İskender Sarayı olmak üzere dört taneydi. Bu sarayların eğitime tahsis edilmiş odalarında eğitim görürlerdi. Burada acemi oğlanlar olarak fizikî ve ruhî talimler ve terbiyeler aldıktan sonra "çıkma" denilen mezuniyet usulüyle imparatorluğun farklı bölgelerindeki görev yerlerine tayin olunurlardı. Bunlar arasında en yetenekli olanları ise daha iyi bir eğitim almak üzere Enderun'a kabul edilirdi. Bu mektebin bir diğer özelliği ise, sadece başkent İstanbul’da bulunmasıdır. Osmanlılarda temel eğitim kurumu olan medreseler, imparatorluğun dört bir tarafını kaplarken, Enderun Mektebi sadece İstanbul’da bulunmaktadır.[3]
Bir İngiliz sefiri(elçisi) Enderun mektepleri hakkında şunları söylemektedir: “Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar, seçilerek saraydaki Enderun denilen mekteplerde, değerli öğretmenler tarafından okutuluyor, İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli, başarılı Müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları, hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. Osmanlı akınlarını durdurmak için, bu Enderun mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Osmanlıları fende geri bırakmak lâzımdır.”
[4]
Burada bir konuyu özellikle belirtmemiz gerekiyor: Osmanlının temel amacı toplumda adaleti gerçekleştirmekti. Adaleti gölgeleyen faktörlerin başında da arkadaşlık, dostluk, akrabalık, kan bağı vb. gibi yakınlıkların geldiği bilinen bir gerçektir. İnsan; arkadaş ve kan bağının bulunmadığı bir bölgede adaleti daha kolay tatbik edebilmektedir. İşte Osmanlılarda, en yüksek devlet görevlerinin devşirmelere verilmesinin temel sebebinin bu husus olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Yani onlar, toplumda kan bağı, akrabalık gibi kişiyi etkileyen faktörlerden uzak olduklarından adaleti daha rahat gerçekleştiriyorlardı. Birkaç hainin durumuna bakılıp ta, gerçekleri göz ardı etmek ilmî realiteyle asla bağdaşmaz.
[5]
Enderun öğrencileri, gün doğmadan iki saat önceden kalkar, hamama gidip yıkandıktan sonra, toplu halde sabah namazını kılarlardı. Diğer bütün vakit namazları da cemaatle kılınırdı. Padişah İstanbul'da ise sabah namazları Ayasofya Camii'nde padişahla beraber kılınırdı. Yatış ve kalkışları güneşin doğuş ve yatsı namazının vaktine göre değişirdi. Çoğu zaman yatsı namazı kılındıktan sonra yatılırdı. Perşembe günleri yatsıdan sonra her odada, topluca padişahın sıhhat ve selameti için dua, din ve devlet düşmanlarının kahrı için topluca beddua edilirdi. Giyim ve kuşamları, bizzat padişah tarafından temin edilir ve mertebelerine göre farklılık gösterirdi. Elbiselerin düzenli ve temiz kullanılmasına özen gösterilirdi. Enderun öğrencilerinin faydalanması için Enderun Kütüphanesi vardı. Topkapı Sarayı'ndaki diğer kütüphanelerden de faydalanılırdı. Bütün eğitim öğretim masrafları bizzat padişah tarafından karşılanırdı. Temizlik ve nezaket kurallarına son derece dikkat edilirdi. Mesela yere tükürmek, öksürürken mendilini ağzını kapamamak, kirli elbise giymek cezayı gerektirirdi. Verilen cezalar katı ve sertti. Bu disiplin ve ceza anlayışı sabırlı, dayanıklı, saygılı ve alçakgönüllü olmasını sağlıyordu.
[6]
Askerlik, siyaset ve teknik konuların ağırlıklı olarak okutulduğu Enderun Mektebi’nin temel özelliği, saray içinde bulunması ve bütün derslerin Türkçe okutulmasıdır. Fatih kanunnâmeleri ve Enderun Mektebinin durumu da gösteriyor ki, Osmanlı devrinde Türkçeye devlet dili olarak gereken önem verilmiştir Osmanlı devrinde Türkçenin devlet dili olarak hâkim olmasının bir başka sebebi de Enderun Mektebi’dir. Enderun, saray içinde bir okuldur. Sarayda, orduda ve hükümet işlerinde çalışacak memurları ve hizmetlileri yetiştirmek bu okulun görevi idi. Bu okulda okuyanlar, her bakımdan Türkçeyi en iyi şekliyle bilmek zorunda idi.
[7]
Enderun mektebinin açılmasından maksat Hıristiyan tebaadan alınan yetenekli çocukları, gerçek Müslüman iyi ve güvenilir bir devlet adamı ve asker yapmak, sanatkâr ruhlu olanların yeteneklerini geliştirmekti. Bu, bir anlamda “beyin göçü”ydü. Askerî temele dayalı Osmanlı Devleti’ne, yetenekli kumandan yetiştirmek gereği büyüktü. Üstelik bu gereklilik, devamlı büyüyen ülkenin farklı din, dil ve kültürlere mensup kitleleri idare edecek; çekip çevirecek kadrolara ulaşmak için ivedilikle sağlanmalıydı. Padişah, devlet erkini, ancak kendisine mutlak şekilde bağlı, sadık, minnet duygularıyla dolu, aynı zamanda çok iyi yetişmiş ve yetenekli kişilere teslim edebilirdi. Enderun’un açılmasının esas temelinde bu düşünce vardı. Sadece devlet yönetimi ile ilgili düşünce ve tutumlarında değil, genel olarak insan anlayışlarında da tebaaya karşı tutumlarında asla bir zorlama vuku bulmamıştır.
Enderun mektebine önceleri devşirme çocukları alınırken daha sonra İstanbul ve Anadolu’dan Müslüman çocukları da alınmaya başlandı. Esasen Kanuni Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderun Mektebi’ne alınmıştır. Nitekim Osmanlı bürokrasisi sadece devşirmelerden ibaret değildir. Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar genelde Türklerin hâkim oldukları kurumlardır.
[8]
[1] Mehmet İpşirli, “Enderun”,
Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 11, İstanbul 1995, s. 185 vd; Ziya Kazıcı,
İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yay., İstanbul 1999, s. 359; Erol Özbilgen, “Enderun Mektebi”,
Osmanlı Ansiklopedisi, İz Yay., c. 4, İstanbul 1996, s.228; Ahmet Kılıç, “Enderun Mektebi Eğitimi ve Özellikleri”,
İlkadım Dergisi (Eğitim Özel Sayısı), sayı: 111-112, 1997, s. 36.
[2] Ülker Akkutay,
Enderun Mektebi, Gazi Üniversitesi Eğitim Fak. Yay., Ankara 1984, s. 37 vd.; Ayşegül Ataman, “Türkiye’de Özel Eğitime Özel Yaklaşımlar”,
Milli Eğitim Dergisi, Sayı: 136, Ankara 1997, s. 22; Mithat Enç,
Üstün Beyin Gücü, Ankara Üniv. Eğitim Fak. Yay., Ankara 1979, s. 56; Mithat Sertoğlu,
Osmanlı Tarih Lügatı, Enderun Kitabevi Yay., 2. bsk., İstanbul 1986, s. 98; Mustafa Armağan, “Osmanlı’da Üstün Yetenekliler Fabrikası: Enderun Mektebi”,
Yeni Dünya Dergisi, Ekim 2006, s. 32.
[3] Osman Nuri Ergin,
Türkiye Maarif Tarihi, Eser Matbaası, İstanbul 1977, c. 1, s. 16; Kazıcı,
a.g.e., s. 359; s. 36; İpşirli,
a.g.e., s. 186; Sertoğlu,
a.g.e., s. 98.
[4] Kılıç,
a.g.m., s. 37; Ataman,
a.g.m, s. 22; Armağan,
a.g.m, s. 32.
[5] Özbilgen,
a.g.e., s.229; s. 178; Kazıcı,
a.g.e., 359.
[6] Kılıç,
a.g.m., s. 38; Sertoğlu,
a.g.e., s. 98; Akkutay,
a.g.e., s.38.
[7] Ataman,
a.g.e., s. 23; Enç,
a.g.e., s. 57; Kazıcı,
a.g.e., s.361.
[8] İpşirli,
a.g.e., s. 187; Özbilgen,
a.g.e., s.230.