OSMANLI ÇINARININ KÖKÜ ERTUĞRUL GAZİ VE TÜRBESİ
Son zamanlarda TRT’de yayınlanan “Diriliş Ertuğrul” dizisi Osmanlı’yı gündeme getirdi. Tarih, dizilerden öğrenilemezse de diziler sayesinde tarihe olan ilgi arttırılabilir. Nitekim öyle de oldu. Madem bu günlerde hep Ertuğrul Gazi konuşuluyor, biz de istedik ki bu konuyu gündeme getirelim. Belirsizliklerle dolu Osmanlının kuruluşuna ışık tutmaya çalışalım. Bu çerçevede Osman Bey’in babası olan Ertuğrul Gazi’yi konuşalım.
Tarihçilerin Büyük Çıkmazı: Süleyman Şah mı, Gündüz Alp mi?
Oğuzların Kayı Boyu’na mensup olan Ertuğrul Gazi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in babasıdır. Osmanlı çınarının kökü olan Ertuğrul Gazi’nin 1188 yılında doğduğu rivayet edilse de doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Annesi Hayme Hatun’dur. Sungur Tekin, Gündoğdu ve Dündar adlarında üç kardeşi bulunmaktadır.
Rivayetlere göre Ertuğrul Gazi’nin babası, Mezar-ı Türk’te yatan Süleyman Şah’tır. Rivayet diyorum çünkü tarihçiler bu konuda hemfikir değildir. Süleyman Şah, Osmanlıları Anadolu’ya getiren kişidir. Oğuzların 24 boyundan biri olan Kayı Boyu’nun en önemli isimlerinden biri olan Kaya Alp’in oğludur. 1227’ye kadar yaşadığı rivayet edilir. Süleyman Şah, Fırat Nehri üzerinden Caber’e giderken boğularak şehit düşmüştür. Öldükten sonra, bugün sınırlarımız dışında kalan tek Türk toprağı olan, Süleyman Şah Türbesi’ne gömülmüştür. Bu türbe DEAŞ tehlikesine karşı Suriye topraklarındaki yeni yerine taşınmıştır.
Malumdur ki tarihçilerin bir kısmı Ertuğrul Gazi’nin babası olarak Gündüz Alp’i işaret ederler. Günümüz tarihçilerinden Halil İnalcık, İlber Ortaylı ve Yavuz Bahadıroğlu da bu görüştedir. Osmanlı erken dönem kaynaklarından olan Ahmedî (ö. 1412), Karamanî Mehmed Paşa (ö. 1481), Enverî (ö. 16. yüzyıl) ve Ruhî (ö. 1522) Ertuğrul Gazi’nin babasını Gök Alp’in oğlu Gündüz Alp olarak verir. Aşıkpaşazâde (ö. 1484), Oruç Bey(ö. 16. yüzyıl) ve Neşrî (ö. 1520) ise Ertuğrul Gazi’nin babasını Kaya Alp’in oğlu Süleyman Şah olarak verirler.
Kadının Dev(let)leştiği Güçlü Bir Portre: Ertuğrul Gazi’nin Annesi Hayme Ana
Rivayetler odur ki Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Ana, Süleyman Şah’ın eşidir. Kocasının ölümünden sonra Kayı Boyu’nun başına geçerek “Devlet Ana” lakabını almıştır. Ölene kadar obasının başında kalmıştır. Hayme Ana devlet evinin sarsılmaz direğidir. Kardeşleriyle ihtilâfa düştüğünde oğlu Ertuğrul’un yanında durmuş ve onu desteklemiştir. Hayme Ana, Yunus Emre gibi Anadolu’nun paylaşamadığı muteber ve müstesna bir simadır. Ankara’nın Haymana ilçesinde makamı vardır. İlçenin adı da ondan gelmektedir.
Hayme Ana’nın II. Abdülhamit tarafından yaptırılan türbesi Kütahya’nın Domaniç ilçesindedir. O, Osmanlı tarihinde, kendisine müstakil türbe yapılan ilk kadındır. Buraya aynı zamanda Hayme Ana’nın heykeli de dikilmiştir. Günümüzde Kütahya Domaniç’te hâlâ Eylül ayının ilk pazar günü, geleneksel olarak ‘‘Hayme Ana’yı Anma ve Göç Şöleni” düzenlenmektedir. Şölenlerde Domaniç yaylasından Söğüt’e göç yeniden canlandırılmaktadır. Yine Eylül ayının ikinci haftasında Bilecik’in Söğüt ilçesinde “Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri/Yörük Bayramı” düzenlenerek Ertuğrul Gazi yâd edilmektedir.
“Tarihî an’aneye göre hükümdar çıkaran beş Oğuz boyundan biri olan Kayılar’a mensup Ertuğrul Gazi’nin ataları, Anadolu’nun ilk fethi sırasında Sultan Tuğrul Bey ve Alparslan’ın emirlerinin maiyetinde olarak önce Ahlat bölgesine gelmişler ve buradan Anadolu’ya yapılan gaza ve fütuhat hareketlerine katılmışlar. Daha sonra Ahlat emirlerine bağlanıp onların maiyetinde Gürcülere ve Trabzon Rum İmparatorluğu’na karşı savaşmışlardı. XIII. yüzyıl başlarında Ahlat’ın Eyyübiler’in eline geçmesi ve ardından Moğollar’ın Ahlat bölgesini istilası üzerine Mardin’e gelerek kendileri gibi Kayı boyuna mensup bulunan Artukoğulları’na bağlandılar. Burada bir müddet kaldıkları anlaşılan Gündüz Alp ve beraberindeki Türkmenler, Moğollar’ın Mardin ve çevresini yağmalaması sonucunda bu bölgeden de ayrılarak Anadolu içlerine doğru hareket ettiler.”
1
Tarihin Gidişatını Değiştiren Yiğit Bir Türkmen Beyi: Ertuğrul Gazi
Yine rivayetlere göre Süleyman Şah’ın dört oğlundan biri olan Ertuğrul Gazi, Osmanlı’nın en önemli manevî şahsiyetlerinden sayılır. Süleyman Şah ölünce boy içerisinde kavgalar baş göstermiştir. Ertuğrul’un kardeşleri Gündoğdu ve Sungur Tekin, Orta Asya’ya göç etmiş, o diğer kardeşi Dündar’la Anadolu’da kalarak Selçuklu saflarında Moğollara karşı savaşmıştır. Böylelikle de Anadolu’yu Bizans ve diğer tehlikelere karşı korumuştur.
Yiğit bir Türkmen Beyi olan Ertuğrul Gazi, Söğüt ve çevresine yerleştikten sonra Bizans sınırı boylarında bulunan diğer uç beyleriyle birlikte mücadeleyi sürdürdüğü gibi komşu Rum beyleriyle (tekfurlar) dostluk kurmaya da çalıştı. Söğüt’ e yerleşmiş olan Kayı aşireti her geçen gün biraz daha büyüyerek kuvvetlendi. Ertuğrul Gazi yaşlanınca Kayı aşiretinin idaresini oğlu Osman Bey’e bıraktı. Daha sonra 1281 (veya 1282) senesinde 90 yaşlarında Bilecik’in Söğüt ilçesinde vefat etti. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.
Ertuğrul Gazi cömert, şefkatli, dirayetli, sebatkâr, vakarlı, ilkeli, dürüst, fedakâr, adil, merhametli, açık yürekli, samimi, sabırlı, ileri görüşlü, faziletli ve hayırsever bir insandı.
Bu tarihî şahsiyetlerden bahsedip de Osmanlı’nın manevî sultanlarından birisi olan Şeyh Edebali’yi unutmamak gerekir. Şeyh Edebali Hazretleri, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna “manevî destek” veren bir büyük şahsiyettir. Mezarı Bilecik’tedir. Kendisi, büyük bir İslâm âlimidir. Gönül ehli bir Allah dostudur. Rivayetlere göre 120 yıl gibi uzun bir ömür sürmüştür. Bilecik’te vefat etmiştir. Rivayetlere göre Ertuğrul Gazi’nin, oğlu Osman Gazi’ye vasiyeti şöyledir: “Ey oğul!.. Beni kır ama Şeyh Edebali’yi kırma... Bana karşı gel, ona asla... O, bizim boyumuzun ışığıdır!” Bu vasiyet onun Edebali’ye verdiği kıymeti göstermektedir.
Öte yandan Ertuğrul Gazi’ye dair şöyle de bir hikâye anlatılır: “Ertuğrul Gazi, bir gece âlimlerden birinin evine misafir olmuştu. Oturup sohbet ettiler. Ve yatma vakti geldi. Ev sahibi “Hayırlı geceler!” dedi ve ayrıldı odadan. Ertuğrul Gazi tam yatacaktı ki kıble duvarında, işlemeli bir kılıf içinde Kur’ân-ı Kerim’in asılı olduğunu gördü. Ve edebinden o gece yatamadı. Allah kelâmına olan saygısından dolayı o geceyi diz üstü oturarak geçirdi. Ve hiç uyumadı... Ancak sabaha karşı içi geçti bir ara. Ve kısa bir rüya gördü. Rüyasında, gaipten: ‘Ey Ertuğrul!.. Sen benim kelâmıma hürmet ettin... Ben de senin evlâdına bir ‘ulu devlet’ ihsan ederim ki kıyamete kadar yeryüzünde devam eder.’ denildi kendisine. Osmanlı Devleti’nin bu kadar uzun bir ömür sürmesini bu kutlu rüyaya dayandıranlar vardır.
Zamanın Yekpare Bir Ân’a Dönüştüğü Yer: Ertuğrul Gazi Türbesi
Dünyaya adalet dağıtan Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin muhterem babası olan Ertuğrul Gazi’nin türbesi Bilecik iline bağlı Söğüt ilçesinin bir kilometre doğusunda Söğüt-Bilecik yolu üzerinde bulunmaktadır. Kayı Aşireti’ne mensup olanlar ve özellikle Karakeçili aşireti, Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra onun türbesini manevî bir ziyaret yeri hâline getirmişler ve yıllarca burayı ziyaret ederek şölenler tertiplemiş, cirit, güreş gibi millî oyunlarla atalarını anmışlardır. Ertuğrul Gazi’nin türbesi bugün de aynı şekilde ziyaret edilmekte ve Söğüt’te her yıl Ertuğrul Gazi’yi anma şenlikleri düzenlenmektedir.
“Ertuğrul Gazi’nin ölümünün ardından Osman Bey, öncelikle babasının türbesini Bilecik’in Söğüt ilçesinde açık bir mezar olarak yaptırmıştır. Sonraları I. Mehmet Çelebi tarafından türbe haline getirilmiştir. Sultan III. Mustafa döneminde 1757 yılında, yeniden yapılırcasına onarılmış ve ilk yapılıştaki hâli tamamen değiştirilmiştir. 1886 yılında II. Abdülhamit tarafından yeniden onarılmış birde yan tarafına çeşme eklenmiştir.
Ertuğrul Gazi Türbesi altıgen planlı, üzeri kubbe örtülü olmakla beraber, dikdörtgen bir giriş sonrası içeriye ulaşılmaktadır. Girişin yanlarında ikişer pencere bulunmaktadır. Türbenin duvarları bir sıra taş ve iki sıra tuğla şeklinde örülmüştür. Sandukanın yer aldığı, türbenin içindeki batı ve güneydoğu duvarlarına dikdörtgen pencereler açılmıştır. Ayrıca, onarımlar esnasında türbenin giriş kapısı yanında bir kitabe yer almaktadır. Daha sonra, türbenin ikinci kez onarımını yaptıran II. Abdülhamit, babası Abdülmecit adına ikinci bir kitabe yaptırmıştır. Bahçede, türbenin doğusunda Ertuğrul Gazi’nin eşi Halime Hatun’un, batısında kardeşi Dündar Bey ile oğullarından Savcı Bey’in kabirleri, altı metre kadar ötesinde de Bursa’nın fethinden (1326) sonra vasiyeti gereği naaşı bu şehre nakledilen Osman Gazi’nin makamı-kabri yer alır. Bunlardan başka, 1970’li yıllarda türbenin önünde bulunan alana tarihteki Türk devletlerinin kurucularına ait büstler yerleştirilmiştir. II. Abdülhamid onarımı sırasında türbenin yakınına ziyaretçiler için misafirhane niteliğinde bir han ile bir imarethane inşa edilmiş, ancak bu yapılar günümüze ulaşmamıştır.”
2
Osmanlı’nın Uzun Ömrünün Sırrı: “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın!”
Osmanlı Devleti’nin altı asır boyunca güçlü bir şekilde ayakta kalması, onun mazlumlara karşı şefkatli, zalimlere karşı sert ve dirayetli olmasından kaynaklanmaktadır. Ne zamanki bu hasletler yok olmaya başlamış, işte o zaman maddî ve manevî çözülme kendini göstermiştir. Onun içindir ki Osmanlı’nın maneviyat hamurunu yoğuran Şeyh Edebali’nin dile getirdiği “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturunu bütün zamanlarda çok önemsiyoruz.
Son söz kelimelere ruh üfleyen merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu şairimize düşer:
“Gazi alperenler işe koyulun/Gayrı söze vakit az verilmeli/Bidevi atlara rüzgârca soluk/Ve yıldırımlarca hız verilmeli//Şanlı kitap önderimiz kılındı/İman sancak gönderimiz kılındı/İklim-i Rum, minderiniz kılındı/Ol mindere kavi diz verilmeli// Barak Baba, Sarı Saltuk orada,/Hacı Bektaş Veli, Taptuk orada,/Bir mübarek vatan yaptık orada,//Ki, bir can dilerse bin verilmeli//Töre, nizam, yol ve yordam her kula/Usul, erkan, edep, erdem her kula,/Yirmi dört saatte her dem her kula,/Allah’ın buyruğu uz verilmeli//İnatla girmeyin soy sop faslına/Kurtsa kurt itse it döner aslına/Rum ülkelerinde Oğuz nesline /Peygamber kavlince öz verilmeli//İçinde olanlar bir nebze iman/Gönlünü mazluma eder süt liman/Halkı ayırmadan kafir Müslüman/Açsa aş, açıksa bez verilmeli//Bu kılıçlar iller fethi içindir/Bu kitaplar diller fethi içindir/Türküler gönüller fethi içindir/Cümle ozanlara saz verilmeli.”
Bilinmelidir ki milenyum denilen bu çağda barut fıçısına dönüşmüş dünyaya sulh ve selâmet yine Osmanlı’nın gönül coğrafyasından gelecektir. Yunusların, Mevlânaların, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Hacı Bayram Velilerin, Somuncu Babaların ve Aziz Mahmud Hüdayilerin gönül diliyle konuşursak her yer ve her şey güllük gülistanlık olacaktır. Selâm olsun o günlere. Selâm olsun o tatlı dillere. Selâm olsun zamanı güzelleştirenlere. Selâm olsun.
Dipnot
1. TDV İslâm Ansiklopedisi, Ertuğrul Gazi Camii ve Türbesi, M. Bahar Tanman.
2. TDV İslâm Ansiklopedisi, Ertuğrul Gazi Camii ve Türbesi, M. Bahar Tanman.