OLGUNLUK VE HOŞGÖRÜ
“Aile büyüklerimizden : "Yavrum¸ haydi eşini çocuklarını al ¸ evinin ihtiyaçlarını karşıla¸ bayram alışverişinizi gönlünüze göre yapın." deme anlayışını bekleyemez miyiz?”
“Aile büyüklerimizden : "Yavrum¸ haydi eşini çocuklarını al ¸ evinin ihtiyaçlarını karşıla¸ bayram alışverişinizi gönlünüze göre yapın." deme anlayışını bekleyemez miyiz?”
Bir bayram daha yaşadık¸ bir bayram daha eksildi hayatımızdan. Dileğimiz yeryüzündeki bütün Müslümanların bayramlarını bayrama yakışır şekilde yaşamalarıdır. Muhakkak bayramlar beraberinde bize pek çok şeyi hatırlatıyor. İhmal ettiğimiz ağırdan aldığımız veya unuttuğumuz güzellikleri yaşatıyor ve daha bir heyecanla yaptırıyor. Yardımlaşma hasta¸ yaşlı ve diğer dost ziyaretleri¸ dargınlıkların sona erdirilmesi¸ affetmek¸ hoşgörü vs. daha bir anlam kazanıyor.
Bu sayımızda hoşgörü üzerinde duracağız. Ancak hoşgörü kavramı oldukça geniş¸ hayatımızın her safhasında gerekli ve geçerli olduğu için sınırladık. Geçen yazımızla bağlantıyı koparmadan "hoşgörü" konusunu bugünkü konumuzla aktarmaya çalışacağız.
Evlilikler kurulurken gençlerimizin enikonu düşünecekleri bir başka husus ailenin ekonomisidir. Neyle geçineceğiz¸ nasıl geçineceğiz yani paranın yönetim meselesi ortaya çıkmaktadır¸ çünkü evlilik için en uygun zamanın belirlenmesi ve evliliğin yürütülmesi¸ eşlerin ekonomik güçleriyle de yakından ilgilidir. Evliliğin gerektirdiği sorumlulukları başarıyla taşıya bilmenin şartlarından birisi de para ve mülk gibi ekonomik değerleri yönetebilmektir. Bu kişisel disipline sahip olmaktır. Bazı kimseler kırk yaşında bile bu disipline sahip olamazlar. Ekonomik olgunluğa erişenler para harcamada uzun vadeli önemli yatırımları¸ kısa vadeli¸ günlük ve zevk için yapılan harcamaya tercih ederler. Bunu öğrenemeyen kimseler evlenmeye hazır ekonomik olgunluğa ulaşmış sayılmazlar.
Ekonomik olgunluğa erişmiş olmanın diğer bir işareti de¸ kişinin bir meslek sahibi olacak şekilde eğitilmiş olmasıdır. Bunun için alaylı ya da mektepli olmak fark etmez. Belirli bir alanda yeterince uzmanlaşabilmek için belirli bir süreye ve eğitime ihtiyaç vardır. Erken yaşlarda ve az bir eğitimle sahip olunacak bir iş¸ bir evi ekonomik yönden yönetmeye yetmeyebilir.
Bugünkü anlamıyla olgunluk¸ sadece bir evin günlük ihtiyacını karşılayacak yeterli parayı kazanmak değil¸ aynı zamanda¸ ailede ekonomik bağımlılığı olan kimselerin geleceğe ait gelişimlerini sağlamak ve meslek becerilerini çok gayeli bir şekilde kullanmaya hazır hale getirmek demektir.
Kazancın miktarı tek başına sosyal statüsünü ve yeterliğini belirlemeye yetmemektedir. Ayrıca¸ meslek prestiji¸ ekonomik bağımsızlık¸ aile hayatına anlam katan eğlenme ve gezme olanağı da kişinin ekonomik yeterliliğinin işareti sayılmaktadır.
Ülkemiz gerçeklerinden hareket edersek¸ işsizlik ve gelir düzeyi düşüklüğü ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumda gençler¸ babanın kurduğu ekonomik düzene katılarak¸ aile işletmesinden geçimini sağlıyor olabilirler. Esasında bu sistem güzeldir de… Gencin iş aramasına gerek yoktur¸ hazır kurulu bir düzene dahil olmakla işi daha da geliştirip¸ büyütme imkanı bile vardır.
Bu güzel işin bir başka güzel yanı var ki göz ardı edilir. Profesyonel işletmecilik anlayışı aile şirketlerinde pek yer bulamaz kendine. Eğer uzun vadeli iş kuruyor¸ çoluk çocuk¸ ana baba¸ torunlar bir arada uzun soluklu¸ mutlu ve huzurlu olmak istiyorlarsa¸ işletmelerinde profesyonel yaklaşımı dikkate almak durumundadırlar; çünkü esnaf dediğimiz arkadaşların çalışma saatleri belli değildir. Maaşlı aileler gibi ayda eve ne kadar para girdiği belli değildir. Haftalık izin günü¸ yıllık tatil tarihi belli değildir. Yaz ve kış ayları ayrı sıkıntıdır. Çocuklar ve eşler için bu durum¸ fevkalade can sıkıcıdır. Hanımlar beylerini¸ çocuklar babalarını görememekten yakınmaktadırlar.
- Bu sıkıntıları en aza indirmek için neler yapılabilir?
- Görev dağılımı yapılmalı ve sorumluluklar belirlenmeli¸
- Herkes için aylık gelir tespiti yapılmalı¸ düzenli ve belirli bir miktar para girişi sağlanmalı¸
- Haftalık tatil günü¸ yıllık izin süresi ve tarihi belirlenmeli. Ayrıca yıllık kâr ve zarar tespiti yapılmalıdır.
Sıraladığımız öneriler hayata geçirilip¸ aile büyüklerinin desteği de sağlanırsa hangi güzellikler yaşanabilir¸ bakalım… Aile büyüklerimizden : "Yavrum¸ haydi eşini çocuklarını al ¸ evinin ihtiyaçlarını karşıla¸ bayram alışverişinizi gönlünüze göre yapın." deme anlayışını bekleyemez miyiz? Çok fazla bir şey mi istemiş oluruz? Aile büyükleri çocuklarının¸ gelinlerinin¸ torunlarının gönlünde taht kurmak istiyorlarsa¸ bu bağımsızlığı¸ bu özele saygıyı¸ bu hoşgörüyü sunmalıdırlar. Otoritelerinin sarsılacağı¸ başlarına buyruk davranacakları kaygısına kapılmamalılar.
Bayramın hemen ardından bizimle görüşme talebinde bulunan genç bir hanımın gözyaşları içinde anlattıkları herkesin düşünmesi gereken bir tablodur. Üstelik sık karşılaştığımız¸ bildik bir tablodur. Genç kadın" Kayınvalidemin bayram temizliğini kendiminkinden önce yaparım. (kayınvalidesiyle altlı üstlü oturmaktadır) İkram edeceklerimizi hazırlarım¸ kendi evime misafir kabul edemem¸ görümcelerim gelirler¸ ağırlarım. Ama bana "bir ihtiyacın var mı?" diye sorulmaz. Eşim ve çocuklarımla bayram alış verişi yapamayız. Benim de ailem var¸ kardeşlerim bayramda bir araya geliyorlar ama ben gidemiyorum. Eşimin maaşı iyi¸ üstelik ayrı bir işte çalışmasına rağmen¸ anneme¸ babama veya kardeşlerime küçük bir hediye alamıyorum. Beni ve ailemi yok saymaları çok ağırıma gidiyor. Bilhassa eşimin destek olmamasına güceniyorum."
Her bayram benzer acıları yaşayan pek çok kadın var. Pekiyi¸ bu ve benzeri olaylar bayramın ruhuna uyar mı? Bayramı böyle acı ¸ üzüntü ve değersizlik duygularıyla geçiren bir kadın eşine ¸ eşinin ailesine dostluk duyguları besleyebilir mi? Bakıma muhtaç hale geldiklerinde bu gelin içinden gelerek onlara bakar mı ? Daha da önemlisi hakkını helâl edecek mi? İşte tam burada¸ bir hoşgörü daha doğrusu hoşgörüsüzlük mağduru iken yapılabilecek çok önemli bir şey var.Karşı hoşgörü ve bağışlama yani: Affetmek... Ancak affetmeden önce doğru ve sağlıklı iletişim kurmayı denemeliler ve bunu başarmalılar. Başarırlarsa affetmek durumunda kalmayacaklar¸ meseleyi halletmiş olacaklar. Başaramazlarsa iki seçenekleri var¸ birisi talihine küsecek¸ çaresizce boyun eğecek¸ mutsuzluğu sürüp gidecek. Öteki ise bilinçli bir duruş sergilemek¸ sadece Allah'ın rızasını kazanma ve Kur 'an ahlâkını yaşama adına affetmek Bu başarılabilirse affetmenin¸ hoş görmenin maddi manevi kazancı her iki dünyada yaşanabilir..
Affedemeyen¸ hoşgörüsü sınırlı olan insanlarda meydana gelen ve biriken öfke¸ kızgınlık duygularının nelere sebep olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konmuştur. Yaklaşık üç bin kişi üzerinde yapılan klinik araştırmada" kişinin üzerinde psikolojik baskı oluşturduğundan zamanla kalp basıncının artmasına¸ kalp ve damar hastalıklarına¸ nörolojik bozukluklara¸ bağışıklık sisteminin zayıflamasına¸ şeker hastalığı¸kolesterol¸ sırt ağrısı¸ mide ağrısına uykusuzluğa¸ vücut adrenalin hücumuna uğradığından neyin normal ve doğru olduğunu ayırt edememesine ve daha pek çok şikâyete sebep olduğu vurgulanmaktadır.
Af ve hoşgörü konusunda : Araf suresi /199¸ Nur suresi/22¸ Şura suresi / 40 -43 Tegabün suresi /14. ayetleri bize rehber olabilir.
Selam ve Dua ile...
Ayrıntılı bilgi için:
-Mürüvvet BİLEN¸ Sağlıklı İnsan İlişkileri.
-Dr. Cihat GÜNDOĞDU¸ Sağlıklı Hayatın Anahtarı: Affetmek
Hilal Sebahat ÖZCAN
YazarHayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
“İnsan beyni öyle muazzam öyle karmaşıktır ki çocuklar çok çabuk ve kolay öğrenirler. Üç yaşından itibaren eğitimlerine başlamalı en verimli şekilde değerlendirmeliyiz.”“İnsan beyni ...
Yazar: Hilal Sebahat ÖZCAN
Millî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ