OKUMA YAZMA BİLMEYEN İLE OKUMAYAN ARASINDA FARK YOKTUR
Danimarka Başbakanı, özel kalem müdürüne uzak bir şehirde hiç kimsenin tanımadığı ve hiçbir özelliği olmayan bir kadının cenazesine katılacağını not aldırır. Ertesi gün, ülke çapındaki yazılı ve görsel medya başbakanın bunca önemli devlet işleri varken hiçbir akrabalık bağı bulunmayan sıradan bir kadının cenazesine katılmasını eleştiren haberler verir. Ülke çalkalanmaktadır. Acaba başbakan hiçbir sebep yokken bu kadının cenazesine niçin katılma ihtiyacı hissetmiştir? Çeşitli dedikodular alıp başını gidince başbakan bir basın toplantısı düzenler ve gerçeği şöyle açıklar: “Bu yaşlı kadın, ülkemizde okuma-yazma bilmeyen son kişiydi. Bu son kişi ölünce ülkemizin okur-yazar oranı 0’e ulaşmış oldu. Ben bu kadının cenazesine değil, ülkemi esir almış son cehaleti gömmeye gittim. Bu cenaze töreni, sembolik manada ülkem için çok önemli olduğundan başbakan seviyesinde temsil etme gereği duydum.” Okuma yazma bilmeyen insanlar, okuyup yazamadıkları için okumamaktadırlar. Okuma yazma bilen birçok insan da değişik mazeretler adı altında okumamaktadırlar. İkisi de okumadığına göre, bilgi olarak aralarında pek fark yoktur. Çünkü biri okuma yazma bilmemekte, diğeri de okumamaktadır. Biri okuyamadığı için diğeri de okumadığı için bilgisizdir. Okuma yazma bilmeyen ile okumayanın arasındaki farkı bir profesör: “Bugünden itibaren üç yıl boyunca hiç kitap okumasam, üç yıl sonra bir ortaokul mezunu seviyesine inerim!” diyerek çok güzel açıklamıştır. Okuma yazma bilip de kitap okumayanların kendilerince bir gerekçesi olsa da bunların içinde en ilginç olanı hapishanede yatan mahkûmların gerekçesi: Onlar da kitap okuyacak zamanlarının olmamasından şikâyetçilermiş. İnsanoğlu bu. İçeride de olsa dışarıda da olsa hiçbir zaman gerekçesi değişmiyor. “Ne kitap okuyacak zamanı ne de başını kaşıyacak zamanı” olmamasıdır. Oysa kitap okumak isteyenler, ne zamanı ne de yaşı gerekçe gösterip problem etmemektedirler. ABD Yüksek Mahkeme Üyesi Oliver Holmes, 90 yaşında kendi isteği ile emekliye ayrıldıktan sonra evine çekilir. Roosevelt, Amerika Başkanı olduktan sonra 1922 yılında Holmes'i ziyarete gider. Onu Eflatun'un kitaplarını incelerken görünce: “Üstat bu yaştan sonra Eflatun'u okuyup da ne yapacaksın?” der. Holmes'in verdiği cevap enteresandır: “Sayın Cumhurbaşkanım! Kafamı geliştirmek için okuyorum.” der. "21. yüzyılın cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrenmeyi öğrenemeyenler olacaktır." diyen Amerikalı ünlü yazar Alvin Toffler; sadece okuma yazma bilmeyenlerin değil okuma yazma bilip de okumayıp kendilerini geliştirmeyenlerin de yüzyılımızın cahili olduğunu ifade etmektedir. Yine Amerikalı edebiyatçı Ursula Kroeber Le Guin, “Eğer bir nesil cehaletin mutluluk olduğunu sanarak yetişirse, bir sonraki nesil cehaletini bile fark edemeyecektir. Çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecektir.” demektedir. Okuma yazma bilmeyen insanlarla okumayan insanların gündemlerine baktığınız zaman, aşağı yukarı aynıdır. Bunların gündemleri genelde siyaset, futbol ve magazin programlarıdır. Bu insanların gündemi değerlendiriş şekillerine bakıldığı zaman da aralarında pek fark olmadığı görülür. Bu insanlar, beyinlerini kitap okuyarak doldurmak yerine siyaset, futbol ve magazin dedikoduları ile doldurmaktadırlar. Kitap okumayıp beynini bilgi ile doldurmayan insanların söz ve söylemleri, içi boş davula benzer. “Bilgisiz ve beyni boş kimse davula benzer, sesi çoktur, ama içi boştur!” sözünde de olduğu gibi bu insanların iki dudakları ya susmak ya da hayır konuşmak için değil, boş konuşmak için çalışır. Bu insanlar, herhangi bir konu hakkında söz açıldığı zaman, hemen bu alanda uzman olduklarını göstermeye çalışırlar. Aslında onların penceresinden baktığın zaman uzman oldukları bir gerçektir çünkü onların, her konuda söyleyecekleri sözleri vardır. Bu kişiler dinî konular açıldığı zaman en iyi hoca, siyaset konusu açıldığı zaman da en iyi siyasetçi olduklarını söylemleriyle ispatlamaya çalışırlar. Yapmak ya da yapıcı olmaktan daha çok, her konuda söyleyecek bir sözü olan bu kişiler, malumatları olsun olmasın, muhakkak her şeyi bildiklerini zannederler. Her insanın bir uzmanlık alanı olmasına rağmen bu insanlar, alanları dışında bir konu açıldığı zaman, "Benim bildiğim bu kadar." demek yerine, her şeyi bildiği zannıyla kendisini en çok bilen olarak göstermeye çalışır. Bir sohbet sırasında arkadaşın biri, yanımızda bulunan ilahiyatçı arkadaşa dinî bir konuyla ilgili bir soru sordu. Soruyu soran arkadaş daha sorusunu tam bitirmeden başka bir arkadaş soruyu cevaplamaya başladı. Soruyu cevaplamaya çalışan arkadaş konuşmasını bitirdikten sonra ilahiyatçı arkadaş, mesleğinin ne olduğunu sordu. Soruyu cevaplamaya çalışan arkadaş da mesleğinin demircilik olduğunu söyledi. Bunu üzerine ilahiyatçı arkadaş da “Ben demircilikten hiç anlamam.” demesine rağmen arkadaş konuyla ilgili hocalara dayandırdığı görüşlerini ifade etmeye devam etti. Bu ve buna benzer örneklere hemen her zaman toplumumuzda rastlamaktayız. Kişinin alanıyla ilgili olmayan bir konuda görüş bildirmesi, kişiliğini göstermektedir. Bu kimselerden uzak durulması ve onlarla tartışmaya girilmemesi gerekir. Beyinlerini kitap okuyarak faydalı bilgilerle dolduranlar, iki dudaklarını ya susmak ya da hayır konuşmak için kullanacaklardır. Beynini faydalı bilgilerle dolduran insanları tarif ederken de Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Ve onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Boş yere söylenilen sözden ve işlerden sakınırlar." (Mü'minun, 3) Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Kişinin Müslümanlığının güzelliği, kendini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi iledir.” buyurmaktadır. Kitap Okuyan ile Okumayan Arasındaki Farklar “İyi kitaplar okumayan biriyle okuma yazma bilmeyen biri arasında hiçbir fark yoktur.” der Mark Twain.
M. Emin KARABACAK
YazarOkul korkusu, çocuğun şiddetli bir endişeyle okula gitmeyi reddetmesi ve okula karşı isteksiz olması demektir. Okul korkusu, çocuğun okula gitme zamanı gelince açık anksiyete ve panik durumlarının gör...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Seminer sonrası soru cevap bölümünde bir öğrenci velisi, “Hocam, çocuklara harçlık konusundan bahsederken okul harçlığında amacımız ve önceliğimiz çocuklara ekonomiyi ve paylaşmayı öğretebilmek olmalı...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Tasavvuf ehli Türk bilgelerinden Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.), büyük bir tekke şairi ve ediptir. Dile çok önem vermiştir. Dîvân/Tekke edebiyatı tarzında yazmış olduğu şiirlerinde, Mektubât'ı v...
Yazar: Editör
Koltuğa iyice bürünmüş, adeta kaybolmuş gibi oturuyordu. Sağ elini yanağına dayamış, derin düşüncelere dalmıştı. Bu halini gören, onun Karadeniz’de gemilerinin battığını zanneder. Görüntüsü üzgün, süz...
Yazar: Ayşe Gül PINAR