ÖFKE DUYGUSU VE İSLÂM
Öfke¸ engellenme¸ incinme¸ tehdit vb. karşısında ortaya çıkan kızgınlık veya saldırganlık tepkisidir.1
Öfke¸ engellenme¸ incinme¸ tehdit vb. karşısında ortaya çıkan kızgınlık veya saldırganlık tepkisidir.1 Öfke¸ insanlarda küçük yaşlardan itibaren görülür. Çocuklar¸ engellendikleri zaman öfkelenirler. Ergenlik döneminde¸ fazla eleştirilmek¸ öfkeye yol açar. Yetişkinlikte ise¸ birçok nedenle insanlar öfkelenebilmektedir.
Yüce dinimiz de¸ insandaki bu duyguyu yok saymamanın yanında¸ onun nasıl eğitileceği konusunda müminlere ışık tutar. Nitekim Kur’anı Kerim¸ öfke duygusunu tanımlarken¸ her şeyden önce onu önemli ve gerekli görür. İnsanın yaratılıştan bu duyguya sahip olduğunu ve bu duygunun tümden yok edilmesinin imkânsız ve faydasız olduğunu açıklar. Nitekim Yüce Allah¸ Kur’an’da müminleri tanımlarken “öfkelerini kontrol ederler” şeklinde ifade kullanır. Buradaki ifadeye dikkat edersek¸ “onlarda öfke olmaz” yahut “hiç öfkelenmezler” denmemektedir. Hatta Kur’an’ı Kerim’in başka bazı yerlerinde öfke duygusu¸ yeri geldiğinde kullanmaya teşvik bile edilmiştir: “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar¸ kâfirlere karşı katı (şiddetli)¸ birbirlerine karşı merhametlidir.” (Fetih¸48/29)
“Ey inananlar! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın¸ (onlar¸ sizde bir katılık bulsunlar. Bilin ki Allah korunanlarla beraberdir.” (Tevbe¸9/123)
Bütün bu ayetler¸ öfke duygusunun gerektiğinde kullanılması bağlamındadır. Bununla birlikte dinimizde genel olarak¸ öfkelenmemek¸ mülayim ve sakin olmak önerilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’i şahsında en iyi yaşayan müminlerin örneği Hz. Muhammed (s.a.v)’in en önemli özelliklerinden biri¸ bu mülayim¸ nazik ve sevecen yönüdür. Hatta bunu sadece yaşamakla kalmamış¸ müminlere tavsiyeleri de bu çerçevede olmuştur. Bizzat hayattayken ashabını¸ öfke duygularına hâkim olmaya teşvik etmiştir. Nitekim bir gün¸ ashabına¸ “pehlivan kimdir¸ siz bilir misiniz?” diye sormuş¸ ashabının: “Kimsenin yenemediği kişi” cevabına karşılık Allah Rasulü şöyle demiştir: “Hayır¸ pehlivan kızgınlık anında kendine hâkim olandır.” (Müslim¸ Ebu Davud¸ Şeybani¸ 111/246 )
Öfkeyi yenme konusunda Hz. Muhammed (s.a.v)¸ sürekli örnek davranışlarda bulunmuştur. Kötülük gördüğü pek çok yerde bile öfkelenip kızmak bir yana¸ af¸ güler yüz ve iyilikle karşılık vermiştir. Onun bu özelliğine en çok şahit olanlardan biri olan Enes (r.a)’ın anlattığına göre¸ bir gün Rasulullah (s.a.v) ile birlikte yürürlerken¸ arkalarından bir bedevi yaklaşmıştır. O sırada Rasulullah (s.a.v)’ın sırtında Necran kumaşından yapılmış sert kenarlı bir hırka vardır. Bedevi yani çöl arabı¸ Rasulullah (s.a.v)’ın hırkasını hızla çekmiştir. Enes (r.a.) o anı¸ “Rasulullah’ın omzuna baktım çekişin şiddetinden boynunda iz kalmıştı.” ifadeleriyle anlatmıştır. Bedevi: “Ya Muhammed! Yanındakilere Allah’ın malından bana vermelerini emret!” demiş ve buna karşılık Allah Rasulu (s.a.v)¸ kızmak bir yana¸ adamın yüzüne bakıp gülmüş¸ sonra yanındakilere ona bir şeyler vermelerini söylemiştir. (Buhari¸1/537)
Allah Rasulü (s.a.v) da bir insandır ve onda da öfke duygusu vardır. Ama o¸ görüldüğü gibi olur olmaz yerde öfkelenmemektedir. Çünkü olur olmaz yerde ve ani öfkelenme durumlarında¸ insan sağlıklı düşünme yetisini kaybeder. Bu durumda da daha sonra pişman olabileceği davranışlar yapabilir. Bu yüzden insanı olgunlaştırmayı ve güzel davranışlara yönlendirmeyi hedefleyen dinimiz¸ insanın öfke duygusunu sükûnetle atlatabilmesine ve onun akla egemen olmasını engellemeye çalışır. Çünkü atalarımızın dediği gibi “öfke baldan tatlıdır”. İnsanlar¸ kızdıkları anlarda¸ öfke duyguları öylesine baskıcı olur ki¸ bu duygusallıkla o anda en doğru düşündüklerine inanırlar. Ama pişman olduğumuz pek çok olay¸ hep öfke anlarında ortaya çıkar. Üstelik öfke¸ insanı söz ve davranışla şiddete yöneltebilir. Şiddet ise¸ İslâm’ın hedeflediği birey ve toplum yapısında¸ asla yeri olmayan bir davranış biçimidir.
İslâm dininin ortaya koyduğu bütün bu yaklaşımların yanında¸ ülkemizde yapılan kimi araştırmalar¸ öfkeyi yenme konusundaki kontrolün yeterince gerçekleşmediğini göstermektedir.2 Bu durumda¸ her ne kadar mümin olduğumuzu ifade etsek de¸ kendimizi yeterince değerli ve güvenli hissetmediğimiz anlaşılmaktadır. Bu nedenle de bazılarımız¸ çevremizden gelecek eleştirilere katlanamamaktayız. Bu da sık sık öfke nöbeti doğurabilmektedir.
Sonuç olarak¸ İslâm dini müminlerde öfke duygusunu kontrol etmeyi emretmiştir. Rasulullah (s.a.v)¸ yukarıda açıklandığı gibi¸ bunu sadece tavsiye etmekle kalmamış¸ öfkeye nasıl hâkim olunacağını bizzat davranışlarıyla da göstermiştir. Çünkü öfkeyi yenmeyi becerebilen insan güçlü bir iradeye sahip kimse demektir. Bu iradeyi gösterebilen kimse ise¸ arzu ve isteklerinin kölesi değil¸ nefsini yenerek ona hâkim olmayı başarabilmiş gerçek müminden başkası değildir. Nitekim gerçek anlamda mümin¸ gönül insanıdır. En önemli işi ise¸ insanlara öflenmek değil¸ gönüller kazanmaktır. O halde¸ öfkelerimizle hareket edip¸ gönüller kıracağımıza; Hz. Muhammed (s.a.v)’in örnekliğinde olduğu gibi yumuşaklıkla hareket edip gönüller kazanalım. Bazen kin ve nefrete yol açan öfkelerimizi terk ederek¸ güler yüz ve yumuşak tavırlarımızı artıralım. Sevelim¸ sevilelim kardeş olalım.
Dipnot
1- Hüseyin Peker¸ Din ve Ahlak Eğitimi¸ Psikolojik ve Metodik Esaslar¸ 2. Baskı¸ Samsun¸ 1998¸ s. 201.
2- Bkz. M. Doğan Karacoşkun¸ İnanç-Davranış İlişkisi¸ Samsun¸ 2000¸ s. 196
Mustafa Doğan KARACOŞKUN
YazarOsmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Aslında Hz. Adem'in yeryüzünde yakardığı gün başlamıştı bu ağlamak tutkumuz.Aslında Hz. Adem'in yeryüzünde yakardığı gün başlamıştı bu ağlamak tutkumuz. O günden bu yana ağlamak¸ "nasıl"ların¸...
Yazar: Mustafa Doğan KARACOŞKUN
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER