NİKAHI GÖKLERDE KIYILAN KADIN: HZ. ZEYNEB (r. anhâ)
İslâm, bütün mü’minlerin kardeş olduğunu ve Yüce Allah katında tarağın dişleri gibi eşit olduklarını ilan etmiştir. Bu ilke, sözde kalmamış, Hz. Peygamber Dönemi’nde, köleliğin yaygın olduğu bir toplumda bizzat uygulanmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.)’e ilk iman eden kişiler arasında çok sayıda köle yer almış, Efendimiz onlara bağrını açmış, kol kanat germiştir. İnananların kardeş olduğunun göstergesi olarak bir defa Mekke’de, bir defa da Medine’de Müslümanlar arasında kardeşlik ilanı yapılmıştır. Hicretin ilk yılı Ramazan ayında Ensâr ve Muhâcirler arasında yüz seksen altı aile birbiriyle kardeş ilan edilmişti (Muahât).[1] Mekke’deki uygulamada Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisi çocuk yaşta olan Hz. Ali’yi kardeş ilan etmiş; ayrıca azatlısı Zeyd ile Hz. Hamza’yı, azatlı Sâlim ile Ebû Ubeyde b. Cerrah’ı, azatlı Bilal ile Ubeyde b. Hâris’i kardeş yapmıştı.[2] Bu uygulama ile o, Yüce Allah’ın, “Mü’minler ancak kardeştir.”[3] ilahî düsturunun gereğini yerine getirmişti. Kur’ân’da ismi açıkça geçen tek sahâbî olan Hz. Zeyd de Peygamberimiz (s.a.v.)’e ilk iman edenlerden olmuştur. Zeyd b. Hârise, İslâm öncesi Peygamberimiz (s.a.v.)’in kölesi/hizmetlisi durumundaydı. Peygamberlik gelmeden önce Zeyd, Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanında kalmayı, ailesinin yanına dönmeye tercih ettiği için Peygamberimiz onu evlatlık almış ve evlatlık kaldırılıncaya dek Zeyd, “Muhammed’in oğlu” diye çağrılmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’de köle-efendi farkını fiilen ortadan kaldırmaya yönelik olarak köle asıllı olan Zeyd’i asil aile kızı Zeyneb bnt. Cahş ile evlendirmişti. Zeyneb, Peygamberimiz’in hala kızı idi. Hz. Zeyneb, çok istekli olmamasına rağmen sırf Allah Rasûlü istediği için bu evliliğe razı olmuş, Allah ve Rasûl’ünün emri karşısında teslimiyetini ortaya koymuştu. Zira bu konuda Yüce Rabb’imiz şu âyetini indirmişti: “Allah ve Peygamber'i bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygamber'e baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.”[4] Bu evlilik uzun sürmemiş ve Zeyd karısını boşamıştı. Bir süre sonra Yüce Allah, evlatlık edinmenin câiz olmadığını ve evlatlık sayılan birinin boşadığı hanımla babalık konumunda olan kişinin evlenmesinin yasak olmadığını fiilen göstermek için Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Hz. Zeyneb’in nikahını bizzat kıydığını beyan etmişti. Bu şekilde Zeyd-Zeyneb evliliği de yeni bir hükmün uygulamasına örnek olmuş; boşandıktan sonra Zeyneb ile Rasûl’ün evlilikleri de bir başka yeni hükmün ilanına vesile olmuştur. Buna göre mü’minler birbirlerinin kardeşiydi ve aralarında takvâdan başka üstünlük sebebi yoktu. İkinci olarak İslâm’da yetimlere bakmak büyük sevaptı, ancak başkasının çocuğunu kendi üzerine alıp evlatlık edinmek yasaktı. Evlatlık yasak olunca, Cahiliye Dönemi’nde evlatlık edinilmiş olan çocukların boşadığı kadınlarla evlenmekte bir sakınca yoktu. Konu, Kur’ân’da şöyle anlatılır: “Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda mü’minlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir. Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur. Bu, Allah'ın öteden beri, gelmiş geçmiş olanlara uyguladığı yasasıdır. Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir.”[5] Âyetten de anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber (s.a.v.)’le Hz. Zeyneb’in nikahını bizzat Yüce Allah kıymıştı. Bu da Hz. Zeyneb için büyük bir şerefti. Nitekim o bu hususu şöyle dile getirirdi: “Ben, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in diğer eşleri gibi değilim. Çünkü onların nikahını babaları, kardeşleri yahut aile bireyleri kıymıştır. Benim nikahımı ise bizzat Yüce Allah kıymıştır. Benim dünürbaşım da bizzat vahiy meleği Cebrail’dir.” Böylece Hz. Zeyneb, Peygamber (s.a.v.)’in eşi ve mü’minlerin annesi olmuştu. Hz. Zeyneb, Peygamberimiz (s.a.v.)’le evlendiğinde otuz beş yaşlarında idi ve bu kutlu evlilik Hicret’in beşinci yılında gerçekleşti. Evlendiğinde adı Berre idi, Peygamberimiz onun ismini, “Kimin en iyi olduğunu Yüce Allah bilir.” diyerek Zeyneb ile değiştirdi.[6] Yanlış anlaşılabilecek yahut çirkin anlamı olan isimleri değiştirmek Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünneti idi. Berre, iyi olan/kendini temize çıkaran anlamına gelmekteydi. Oysa Yüce Rabb’imiz, “Siz kendinizi temize çıkarmayın, kimin takvâlı/temiz olduğunu Allah çok iyi bilir.”[7] buyurmuştu. Hz. Zeyneb’in düğün yemeği de Müslümanlara çok önemli mesajların verildiği bir gece olmuştu. Şöyle ki Peygamberimiz onunla evlendiği akşam bir ziyâfet vermiş ve ashâbını davet etmişti. Yemeği yiyen insanların bir kısmı yemekten sonra da Peygamber (s.a.v.)’in evinde oyalanmaya devam etmişlerdi. Efendimiz ev sahibi olarak onlara bir şey diyememişti. Bunun üzerine Yüce Rabb’imiz şu âyetini indirerek onları ve onların şahsında bütün Müslümanları misafirlikte ev sahibine rahatsızlık vermeme, kadın erkek ilişkilerinde dikkatli olma konusunda uyarmıştı: “Ey inananlar! Peygamber'in evlerine, yemeğe çağrılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; ancak davet edilseniz girin ve yemeği yiyince, dağılın. Sohbet etmek için de girip oturmayın. Bu hâliniz Peygamber’i üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin gönülleriniz de onların gönülleri de daha temiz kalır. Bundan sonra ne Allah'ın Peygamber'ini üzmeniz de onun eşlerini nikahlamanız da asla câiz değildir. Doğrusu bu, Allah katında büyük şeydir.”[8] Cennetlik Bir Anne Hz. Zeyneb, son derece ibâdetine düşkün, merhametli, yardımsever bir hanımefendiydi. Özellikle yetim ve kimsesizleri korur kollar, onlara annelik yapardı. Kendisi bizzat deri terbiye eder, ipek işleri yapar, elinin emeğiyle elde ettiği bu ürünleri satarak gelirini sadaka olarak dağıtırdı. Hz. Ömer, halîfe olunca Peygamberimiz (s.a.v.)’in eşlerine maaş bağlamıştı. Hz. Zeyneb, o paraları hemen yetim, akraba ve yoksullara dağıtıverdi. Haberi alan Hz. Ömer ona tekrar maaş gönderince annemiz yine aynısını yaptı. O, son derece cömertti. Bu yüzden Peygamberimiz, onun sehâvetini belirtmek için hanımları içerisinde ona “kolu uzun” unvanını vermiş ve şöyle buyurmuştu: “Sizlerin arasında bana ilk kavuşacak olan kolu uzun/en cömert olanınızdır.”[9] O, kısa boylu olmasına rağmen bu unvanı cömertliği sayesinde almıştı. Nitekim Hz. Âişe, “Biz Peygamberimiz (s.a.v.)’den bu sözü duyunca kollarımızı ölçer, hangimizin kolunun uzun olduğunu bulmaya çalışırdık. Ne zaman ki aramızdan ilk olarak Zeyneb vefat etti, onun boyunun kısalığına rağmen cömertliğiyle bu unvanı aldığını anlamış olduk.” demiştir. Yine Peygamberimiz onun hakkında, “Şüphesiz ki Zeyneb, Yüce Allah’tan korkan, içli bir şekilde Allah’a yalvaran, ibâdetlerine düşkün biridir (Evvâhe).” buyurmuştur. Âişe Annemizin en fazla kıskandığı hanım olmasına rağmen Zeyneb Annemiz, İfk hadisesinde, “Ben onda hayırdan başka bir şey görmedim.” diyerek Âişe Annemiz hakkında hüsn-i şahâdette bulunmuştur. Âişe Annemiz de Hz. Zeyneb hakkında şu sözleri söylemiştir: “Dindarlık konusunda Zeyneb’den daha hayırlı bir hanım görmedim. O, Allah’a karşı çok takvâlı idi, hep doğru söyler, akrabayı gözetir, çok sadaka verirdi. Allah’a yakın olmak için yoksullara elindeki avucundakini dağıtır dururdu.”[10] Hz. Zeyneb vefat ettiğinde de Âişe Annemiz şöyle demiştir: “Övülmeye lâyık, ibâdetine düşkün, yetim ve dulların sığınağı gitti!” Görüldüğü üzere annelerimiz de birer insan olarak, insanî davranışlar sergilemişler, birbirlerini kıskanmışlar, ama birbirleri hakkında hüsn-i şahâdette bulunmaktan geri kalmamışlardır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in eşleriyle birlikte mütevâzı bir hayat sürdüğü mescidinin yanındaki mübârek odalar/hucurât bir Kur’ân sûresine isim oldu. Medine Devri’nin son dönemlerinde inen Hucurât Sûresi, pek çok edeb kuralını açıklayan bir sûre oldu. Bu şekilde Yüce Allah, mü’minlere şu ebedî mesajını sunmuş oldu: “Ey mü”minler, sizin Peygamberiniz bu mütevâzı odalarda yaşadı, pek çok Kur’ân âyeti bu odalarda indi, okundu, anlaşıldı ve yaşandı. Peygamberiniz, en güzel aile örnekliğini bu odalarda sizlere sundu. Bu odalar onun ve mübârek ailesinin ibâdet ve tâatine tanıklık etti. Siz de o odalarda yaşanan hayatı örnek alın. Evlerinizi her bakımdan onlara benzetmeye bakın…” O hâlde her bakımdan örneğimiz olan Peygamberimiz (s.a.v.)’in ev/aile hayatında da alacağımız pek çok ders vardır. Zeyneb Annemiz, Hicret’in yirminci yılında Hz. Ömer Devri’nde vefat etti, cenaze namazını Halîfe Ömer kıldırdı ve Bakı’ Mezarlığı’na defnedildi. Eşleri içerisinden Peygamberimiz (s.a.v.)’e ilk kavuşan o oldu. Onun kıssası ise Kur’ân âyetleri olarak okunmaya ve yaşatılmaya devam edecektir. Yüce Rabb’imiz ona rahmet etsin! Onun takvâ, teslimiyet ve sehâvet ahlakından bizlere de nasip etsin. [1] Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 196-197; M. Asım Köksal, İslam Tarihi, III, 80-82. [2] İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed, s, 139-142. [3] 49/Hucurât, 10. [4] 33/Ahzâb, 36. [5] 33/Ahzâb, 37-38. [6] Müslim, Âdâb, 3. [7] 53/Necm, 32. [8] 33Ahzâb, 53. [9] Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 17. [10] Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 13.
Ali AKPINAR
Yazar"Dost bir kurban istese, bir can ne ki" vermeli Şimdi tam da dostlukla, gülüm birlik vaktidir Adanmış bir sevdaya, adak olup yeniden Yurda kavruk bir aşkla, gülüm dirlik vaktidir ...
Şair: Celalettin KURT
Tasavvuf düşüncesinin, dünyaya gönül vermeme öğretisi sûfî söylemi ve şiiri şekillendiren unsurların başında gelmektedir. Buna göre sûfîler, eserlerinde ve şiirlerinde vakit kavramının üzerinde hususi...
Yazar: Hamit DEMİR
Yüce Allah’ın son kitabı Kur’ân-ı Kerim, bütün zamanlara ve bütün coğrafyalara gelmiş bir kitaptır. O’nun son peygamberi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in 23 yıllık emeğinin sonlarına doğru gerçekleştir...
Yazar: Ali AKPINAR
Ey Allah Rasülünün payine yüz sürerek Miraca yükselirken seyreden kutsi şehir Ey cümle zamanları bir tek anda dürerek Ezel ebed arası uzanan nurlu nehir Göklerle dostluğuna mirac...
Şair: Ekrem KAFTAN