NEW YORK NOTLARI II
Muhtelif İslâm ülkelerinden New York'a gelip yerleşen Müslümanlar¸ bulabildikleri uygun ortamları mescit olarak değerlendirmişler. Metro ile eve gider gelirken -zannedersem Fordham Road durağı olabilir- trenden gördüğüm Arapça yazılar ve yapının çevresindeki insanlardan burada da bir mescit olduğunu tesbit etmiştim. Bir gün Cuma namazı için gittim. Ne var ki ben ulaştığımda namaz çoktan bitmişti. Oradakilerle kısa bir sohbetin ardından öğle namazını kıldıktan sonra geri dönmüştüm. Özellikle Brooklyn'de Kırımlılara ait cami ile¸ ziyaretine gidemediğim Fatih Camii¸ bura
"New York'ta takriben beş buçuk ay kaldın peki burada ne yiyip ne içtin?" diye sorduğunuzu biliyorum. Ben de özellikle Ukrayna gezisinden sonra buradaki mutfak kültürü hususunda bir Müslüman olarak sıkıntı çekeceğim endişesini taşıyordum. Bunun gereksiz bir endişe olduğunu New York'un caddelerinde gezerken fark ettim. Zira her yerde Arap harfleriyle "halal food" tabiriyle karşılaşmanız mümkün. Bunun dışında pizza ve Subway denilen mekânlardan aldığınız ton balıklı ve muhtelif salatalı ekmekler kola eşliğinde yenilebiliyor ve bu yiyecekler başka lokantalara göre hem daha ucuz hem de pratik. Eğer herhangi bir lokantaya gittiğinizde bahşiş verecek olmanızı da düşünecek olursanız¸ bu yiyeceklerin daha ucuz olduğu anlaşılacaktır. Özellikle Mısırlı¸ Pakistanlı ve Afganistanlıların çalıştığı¸ New York'un ana caddelerindeki büyük binaların önlerinde¸ sağlı sollu yol kenarlarında mobilize araçlar içerisinde cayro denilen pilav üstü et ve tavuk döner gibi plastik kaplara konulan yiyecekler de ucuz yiyecek kategorisinde yer sayılabilir. İçeceği de dâhil olmak üzere altı ya da yedi dolara afiyetle karnınızı doyurmanız mümkün. Bu arada "hot dog" denilen yine mobilize sandviç-salam satılan yerlerdeki yiyeceklerin ise¸ domuz etinden yapılmış veya İslâmi usullere göre kesilmemiş olma ihtimalinin yüksek olmasından dolayı pek tercih edilmemesi gerekiyor. Sorulduğunda ise satıcılar domuz eti olup olmadığı hususunda ise sizi bilgilendiriyorlar.
Ev arkadaşım Uveys 25 yıldır Amerika'da yaşıyordu ve halen de Amerikan vatandaşı. Bir gün aramızda geçen diyalogda o¸ New York'a ilk geldiğinde ne helal yiyecek satılan bir dükkanın ne de Cuma namazı kılınabilecek bir mekanın bulunduğunu söylemişti. Bugün ise benim gördüğüm New York'un hemen her yerinde helal yiyecek levhaları ile Türk¸ Pakistan¸ Arap¸ Yemen¸ Afgan mutfağını tadabileceğiniz lokantalara rastlamanız mümkün. Bu arada arkadaşım uzun yılların tecrübesiyle nerede neyi bulabileceğimizi¸ ne yiyeceğimizi bize göstermişti. Ayrıca¸ söylemeden geçemeyeceğim¸ ağzının tadını da biliyordu.
Ramazan bayramı namazını Türklere ait -ilk yazımda da zikrettiğim gibi- bir yerde topluca kılmıştık. Cuma namazları ise bazen dersle çakıştığı için benim için bir problem oluşturuyordu. Çoğu zaman dersi asarak 55. Cadde'deki İslâm toplumuna ait camide namazımı eda ediyordum. Burada Arapça ve İngilizce hutbe okunuyordu. Namaz kılınan yerde dolaştırılan ve üzerinde parayı sokabileceğiniz deliklerin olduğu kutuya yardımlarınızı atabiliyordunuz.
Muhtelif İslâm ülkelerinden New York'a gelip yerleşen Müslümanlar¸ bulabildikleri uygun ortamları mescit olarak değerlendirmişler. Metro ile eve gider gelirken -zannedersem Fordham Road durağı olabilir- trenden gördüğüm Arapça yazılar ve yapının çevresindeki insanlardan burada da bir mescit olduğunu tesbit etmiştim. Bir gün Cuma namazı için gittim. Ne var ki ben ulaştığımda namaz çoktan bitmişti. Oradakilerle kısa bir sohbetin ardından öğle namazını kıldıktan sonra geri dönmüştüm. Özellikle Brooklyn'de Kırımlılara ait cami ile¸ ziyaretine gidemediğim Fatih Camii¸ burada Türklerin ibadete açmış oldukları camilerden sadece iki tanesi idi.
Helal yemek ve cami meselesini burada bırakıp biz biraz da New York'un güzelliklerinden bahsedelim isterseniz. Biliyor musunuz¸ New York'a yılda 45 milyon turist geliyor. New Yorklular kendi şehirlerini ve sahip oldukları değerlerini hem en güzel şekilde korumakta¸ hem de en iyi şekilde teşhir için gayret göstermektedirler.
Turistik ve gezilebilecek mekânların pek çoğu Manhattan'da bulunmaktadır. Biz burada gezebildiğimiz yerler içerisinde zikredilmesinin önemli olduğunu düşündüğümüz birkaç tanesine yer vermek istiyoruz.
Özgürlük Anıtı: Aşağı Manhattan'dan sıkı bir güvenlik kontrolü sonrasında bindiğiniz bir feribotla gidebileceğiniz bu anıt¸ Liberty Adası'nda yer almaktadır. Buranın karşısında yer alan diğer ada ise Staten Island'dır. Dünyanın karşılaştığı felaketler üzerine yapılan hemen her Amerikan filminde başına bir şey gelen (Bayan) Özgürlük Anıtı¸ 1886 yılından beri Amerikalıların simgesi. Anıt¸ Fransızların Amerikalılara bir hediyesi olarak bilinse de¸ aslında Sultan Abdülaziz tarafından peşinatı ödenerek Mısır'ın Port Said limanına yerleştirilmek üzere yaptırılmış¸ fakat Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın bazı endişeleri nedeniyle buraya dikilememiştir. Müteakiben depoya kaldırılan bu eser böylece Fransızların Amerikalılara hediyesi olarak değerlendirilmiştir. Hem Liberty (Özgürlük) Adası'ndan¸ hem de feribottan¸ filimlerde de görüldüğü gibi genel ve güzel bir Manhattan fotoğrafı çekebilirsiniz.
Empire State Building: King Kong filimleri ve aşk filmlerinin vazgeçilmez adresi bu devasa bina. 2001 yılında saldırılarda yıkılan Dünya Ticaret Merkezi'nin 1970 yılında yapılmasıyla birlikte dünyanın en yüksek binası özelliğini kaybetmiş olsa da¸ New York'un hâlen en güzide gökdelenlerinden birisidir. New York'un meşhur 5. Cadde'sinin üzerinde bulunan bu yapının 86. katındaki gözlem terasından genel bir New York manzarası görmeniz mümkün. Central Parkın yeşilliklerini hariç tutacak olursanız¸ etrafınızdaki manzara devasa bir beton ormanını andırmaktadır.
Central Park: 1858 yılında düzenlenen Central Park neredeyse Manhattan'ın 1/6 sına tekabül edecek kadar geniş dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. 340 hektarlık bataklık araziyi doğal peyzaj haline getirebilmek için New Yorklular çok uğraşmışlar ve başarılı da olmuşlardır. Yıllar içerisinde parka tenis kortları¸ basketbol ve özellikle kış aylarında faaliyete geçirilen paten sahaları da dâhil pek çok spor faaliyeti için alanlar tahsis edilmiştir. Hafta sonlarında New Yorkluların buraya akın ettiğini görebilirsiniz. Spor yapanlar¸ köpeklerini gezdirenler¸ ağaçların altında kitap okuyanlar¸ piknik yapanlar
Kimleri ararsanız var. Beton ormanı içerisinde kaz¸ ördek¸ güvercin ve sincaplar için sakin ve yaşanabilecek bir ortam. Ayrıca Manhattan'ın Central Park'a göre daha küçük olan parklarında da kuşların ve sincapların oldukça özgür bir yaşam sürdürdüklerini söyleyebilirim. Zira parkta yemeğinizi yerken bir serçe ya da güvercinin tabağınıza kadar yaklaşıp sizin yemeğinize ortak olabileceğini hesaba katmalısınız. İnanın ki sizden ürkmeyecektir. Bu şehirde yabanî hayvanların tabiatını bozmuşlar anlayacağınız! Ben görmedim¸ ama karşı kıyıda New Jersey tarafında geyiklerin evlerin bahçelerine kadar geldikleri ifade edilmişti.
Metropolitan Müzesi: New Yok'ta yüzlerce müze var. Bunların detaylarını rehberlerde bulabilirsiniz. Burada sadece iki önemli müzeden bahsetmek istiyorum. Bunların ikisi de Central Park'a bakıyor ve ana caddeler üzerinde yer alıyorlar. Metro ile bu iki müzeye ulaşmak gayet kolay. Metropolitan Müzesi 1860 yılında kurulmuş olup¸ batı dünyasındaki en kapsamlı koleksiyona sahiptir ve her kıtadan koleksiyonları içermektedir. Saat 9.30 ile 17.15 arasında açık olan bu müzeye iki defa girmeme ve hiçbir şekilde mola vermememe rağmen bitiremedim. Elimde fotoğraf makinesi ile gördüğüm her şeyin fotoğrafını çektim. Böylece benim de geniş bir koleksiyonum olmuş oldu. Müzeyi gezerken Amerikalıların müzecilik konusunda fersah bizden fersah ileri olduklarına üzülerek şahit oldum. Bazı koleksiyonlar eksik olsa da teşhiri hususunda ciddî anlamda mesafe aldıklarını ve ziyaretçilere gerçekten de güzel bir görsel şölen sunduklarını söylemeliyim. İlber Ortaylı Hoca¸ sıklıkla Topkapı Sarayı'nın depolarında çok sayıda eserin çürümeye terk edildiğini¸ bunları sergileyecek bir mekanımızın olmadığını vurgulamaktadır. Biraz kaba olacak farkındayım¸ ama olsun¸ söylemek istiyorum yine de: Depolarda çürümeye terk edilen ve restorasyon adına tahrip edilen eserlerimizi verelim Amerikalılara onlar bizim için muhafaza etsinler ve bu sergilemeden de para kazansınlar!
Tur operatörleri New York'a düzenledikleri seyâhatlerdeki gezi programlarına özellikle bu iki müzeye yer vermektedirler. Bu müzelerde lokanta¸ kütüphane¸ her kesime hitap eden geniş kitap ve hediyelik eşya satış reyonları bulunuyor. Müzeye girerken giriş ücreti olarak 10 dolar vermiştim. Çıkarken ise para harcamamak için elimden gelen bütün gayreti göstermeme rağmen 53 dolar daha bırakmıştım müzeye.
Amerika Doğa Tarihi Müzesi: Seyredenler olmuştur mutlaka¸ "Müzede Bir Gece" isimli bir film vardı¸ işte o filimin konusu olan olayın geçtiği yer burasıdır. Dünyadaki en büyük doğa tarihi müzesi¸ Central Park'ın batısında yer almaktadır. Bu müzede 36 milyondan fazla parça sergilenmektedir. Müzede yer alan birçok hayvan¸ arka fonda doğal ortamlarının resmedildiği ve üç boyutlu olarak sunulduğu mekânlarda teşhir edilmektedir.
Intrepid (Deniz-Hava-Uzay Müzesi) Uçak Gemisi: Soğuk bir kış günü 21 dolar vererek girdiğim bu uçak gemisi¸ I. Dünya Savaşı'ndan kalma devasa bir savaş makinesidir. Amerika'nın özellikle I ve II. Dünya savaşlarındaki ve bugünkü askerî üstünlüğünü göstermesi bakımından ziyaret edilmesi gereken önemli yerlerden birisidir. Daha o vakitlerde yapılmış olan ve binlerce personeli taşıyabilen bu dev gemi örnekliğinde Amerikalıların nasıl dünya jandarması olduğu açıkça görülmektedir. Geminin uçuş güvertesi¸ muhtelif kontrol odaları¸ alt katlardaki uçak hangarları¸ denizcilerin kamaraları ziyaretçilere açık olup¸ hangarda yine ücreti mukabilinde yanınızda bir görevliyle simulatöre binme imkanınız olabiliyor.
New York Kütüphanesi: Meşhur 5. Cadde'de yer alan bu kütüphane 1911 yılında yapılmıştır. Ana okuma salonun altında
Brooklyn Köprüsü: Brooklyn'i Manhattan'a bağlayan bu köprü 1883 yılında yapılmıştır. Halen aktif olarak kullanılan bu köprüden yaya yolu ile her iki tarafa yürüyerek geçmeniz mümkün. Özellikle Brooklyn tarafından gelirken güzel bir Manhattan ve Empire State binası manzarası görebilirsiniz. Bu arada aynı güzergâhı -eğer korkmasanız- bir de geceleyin geçmenizi acizane tavsiye ederim.
Harlem Mahallesi: Columbia Üniversitesi'nin de sınırları içerisinde yer aldığı Harlem mahallesinin pek güvenli olmadığı hep söylenegelmiştir. Columbia Üniversitesi'nin güzel mimarisi ve hoş ortamı mutlaka görülmeli. Burada zikretmek istediğim husus ise meşhur siyahî Amerikalı Müslüman Malcolm X -sonraları Hacı Mâlik el-Şahbaz- hakkındadır. New York'tayken arkadaşım Uveys Ali Nur¸ beni Malcolm X'in ölüm yıldönümünde tertip edilen iki programa götürdü. Zira Malcolm X¸ 21 Şubat 1965'te New York'ta Audubon Balo salonunda konuşma yaparken şehit edilmişti. Programlardan birisi Harlem Mahallesi'ndeydi ve Malcolm X'in hem yakın arkadaşı¸ hem de hanımı yangında vefat ettikten sonra çocuklarına annelik eden Aişe el-Adeviye Hanım'la burada tanışmıştık. Yapılan etkinlik sonrasında katılımcılara pilav takdim edilmişti. Buradan da Malcolm X'in şehit edildiği mekâna gittik. Burası Amerikalı Müslümanlar tarafından satın alınmış ve restore edilerek Malcolm X'in hatırasına saygı için düzenlenmiş. İkinci toplantı akademik düzeyde oldu. Muhtelif Üniversitelerden hocaların ve muhtelif İslâm ülkelerinin temsilcilerinin yer aldığı bir programdı. Malcolm X'in şehit edildiği kürsü muhafaza edilmiş¸ salonun duvarına onun hayat hikâyesini anlatan muhtelif resimler yapılmıştı. Arkadaşım Uveys Ali Nur¸ burada Malcolm X'in kızı Cemile Hanım ve Aişe el-Adeviye hanımla birlikte fotoğrafımızı çekmişti.
Beş buçuk ay kaldığım New York'ta gezdiğim ve gördüğüm çok sayıda müze ve muhtelif mekânlar bulunmaktaydı. Ne var ki dergimizde bize ayrılan yer ölçüsünde ancak bu kadarını aktarma fırsatım oldu. Minnesota Yolculuğu (Somali Diasporası) ve Washington Notları'nda görüşmek temennisiyle
Fatih ERKOÇOĞLU
YazarHer ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
"Hayber'e gece yolculuğu yaptığımızdan yol güzergâhını pek görememiştik. Ancak dönüş yolunda 170 km'lik mesafenin oldukça zorlu ve çetin bir güzergâh olduğu anlaşılıyordu. Her ne kadar biz iki...
Yazar: Fatih ERKOÇOĞLU