NEFS
"Dünya bir misafirhane¸ yolcularını oyalayan¸
kandıran¸ nefsinin elinde zulümlere uğratan¸
dağıtan
İradeyi nefsin dizginlerine verdiğimizdendir
bunca hüznümüz¸ melalimiz
"
Bir ikindi vakti¸ gurup ufukta usulca tezahür ediyor
Mevsimlerden bahar¸ nisan en güzel feracesini giyinip gelmiş
Vadiler lalelerin¸ sümbüllerin işgali altında
Oysa benim yüreğim Kerbelâ misali bir yangının içinde¸ derin bir hüznün işgalinde
Batan bir gemide unutulmuş çaresiz bir yolcunun canhıraş feryadı var kalbimde¸ yenilgi yenilgi büyüyen
Bir ara yanık bir türkü yakalıyor gönlümü
Sanatçı Nida Ateş¸ ta yürekten seslendirdiği bu soylu türküyü¸ benim için söylüyor sanki... Sözler beni söylüyor¸ beni anlatıyor¸ beni yeriyor¸ beni kınıyor.
"Gel ey gönül mülk edinme bu dehri"
Eli göçmüş hüsnü insana dönersin"
Bal diye sunarlar akıbet zehri
Pençe yemiş aşiyana dönersin" diyor.
Ben ağlıyorum. Nisan yağmuruyla yağıyorum¸ sağnak sağnak. Teselli kâr etmiyor yüreğime. Bir türkünün sözleri bağlıyor yüreğimin ağını
Sus diyor¸ sus¸ dinle diyor. Anla beni¸ duy
Değişmeye başladın sen de¸ nefsinden bir şeyler umarak... Nefsinin dizginleri boşaldı¸ aldı seni terkisine soluklanmadan yürüyorsun adresini bilmediğin müphem diyarlara¸ diyor.
Ürperiyorum¸ bu ben miyim diyorum ve düşünüyorum
Bin türlü vesvesenin insanlığın kalbine yağdığı¸ sadakatin hicap ettiği¸ şetaretin hüzne dönüştüğü karanlık günlerin bedbinliği içindeyiz¸ diyorum içimden. Bahçeler daralmış¸ dallar baharları giyinmiyor. Sürgün çiçekleri düşüyor gönlümüze. Fesadın kolları¸ uzanıp girmiş hanelerin en mahremine. Perdeler çekilmiyor huzurun üzerine.
Sofralara Halil İbrahim bereketi düşmüyor. Yalanlar saçılıyor pergulelerden. Irmaklar akmıyor¸ bedir nehrince. Sözü senet sayan deniz yürekli ulular vurmuyor kıyılarımıza. Bad-ı hazan sürüklüyor firkati üstümüze. Yakup yürekli ehl-i dil¸ çekilmiş huzurun dergâhına. Susmuş erenlerin müşfik dili. Bir kapı açılmadan¸ bin kapı kapanıyor yüzümüze.
İradeyi nefsin eline verdiğimizden midir bunca yanılgı Allah'ım diyor¸ ağlıyorum.
"Verme iradeyi nefsin eline" diyen bir büyülü ses yakalıyor gönlümü
Nefis bir yanılgı¸ bir ızdırap kadehi
İçilince can yanar¸ canan/sızlanır
İnsan akıl/sızlanır
"Verme iradeyi nefsin eline
Salmaz seni Hakk'ın doğru yoluna
Ecel yeli değer ömrün bağına
Tacı tahtı bî-mekâna dönersin
"
Dünya geçici¸ dünya aldatıcı
Dünya bir misafirhane¸ yolcularını oyalayan¸ kandıran¸ nefsinin elinde zulümlere uğratan¸ dağıtan
İradeyi nefsin dizginlerine verdiğimizdendir bunca hüznümüz¸ melalimiz
Hakk'ın doğru yolunu kaybedeli hayli zaman oluyor
Çatallı yol ağızlarında şaşakaldık tükenesi
Önce yüreklerimiz değişti¸ unuttuk kendimizi¸ berimizi¸ ötemizi¸ hatırlamayası
Soyunduk geçmişi hatırlatan her ne varsa üzerimizden¸ utanası¸ arlanası...
Sonra düşüncelerimiz değişti. İbrahim sadakatinin saran¸ durulayan ışıltısı devrile devrile akan zamana yenik düştü. Sağır sultan duydu merhametin¸ şefkatin¸ sevginin yittiğini¸ bittiğini¸ gittiğini. Gafil yürekler duymadı. Uykusu ağır insanların zehirli bakışları gezindi zamanın üzerinden. Zaman eskidi alabildiğine... Eskicinin bile alıp satamayacağı kadar biz eskidik¸ yüreklerimiz eskidi metanın avuçlarında.
Bakışlar değişti. Yüreklerimize dikizlendiğinde kendimizden geçtiğimiz şefkat¸ merhamet desenli bakışlarımız eskidi. Zaman eskidi. Eskicilerin bile alıp satamadığı kadar eskidi zaman. Leylak kokulu sandukalara saklandı vefa. Fitili biten çıralar gibi söndü yürek yangınları. Sevdalar soldu¸ savruldu yangın yeri... Ne kül kaldı ne duman. Yanmak temizlenmekti oysa. Bilmedik ah bilemedik. Nefislerimizin kör kuyularına indikçe kaybolduk¸ boğulduk¸ ziyasını kaybetti yüreklerimiz. Gönlümüzün sırçası kırıldı bin bir yerinden
Riya doğruldu yattığı yerden ve sıkıca tuttu ellerimizden¸ kalbimizi yamaladı kırk yerden
Ve ırak düştük kendimizden
Med cezirlere yenildik¸ savrulduk.
Şimdi anlıyorum ki bütün tükenişlerimiz nefsimizdendir
"Verme iradeyi nefsin eline" diyen bir büyülü ses yakalıyor gönlümü
Nefis bir yanılgı¸ bir ızdırap kadehi
İçilince tükenir gönlün fitili¸ akıl nazlanır
Mantık bitap düşer¸ gözler bakış/sızlanır
İnsan hayâ/sızlanır
"Bu felek oncasın eyledi berbat
Hiç gelip geçenden olmadım irşat
Neyidi cihana gelmekte murat
Esiri der¸ lâmekâna dönersin
"
Türkü sıkıca yakalıyor gönlümü
Hekimhanlı Âşık Esiri¸ unuttuğum her ne varsa yeni baştan derinden hatırlatıyor bir anda. "Neyidi cihana gelmekte murat" diye soruyor yüreğimizin tenhasına. Oysa yüreklerimizin fayları kırılmış bin bir yerinden. Şiddetli depremler yaşamışız her birimiz. Gönül evi pencerelerini aydınlığa¸ ilahi nura kapayalı uzak düşmüşüz birbirimizden¸ dostlarımızdan¸ sevdiklerimizden... Ve kendimizden.
Sahi cihana ne için gelmiştik? Diye düşünüyorum ve içim burkuluyor¸ yanıyorum¸ ağlıyorum¸ paralanıp¸ yaralanıyorum.
Şan-şöhret sahibi insanlar olmak için mi¸ para için mi¸ insanları kırıp dökmek için mi¸ oldu desinler diye miydi bunca telaş¸ bu kadar kavga¸ bunca zulüm¸ ihanet¸ ne içindi? Böylesine bir yorgunluk neyin nesiydi?
Hepimiz değiştik bir şeyler umarak
Belki on¸ belki otuz¸ belki de elli sene sonra hiçbirimizi taşıyamayacak bu dar-ı dünyaya bunca aşk beslemek de neyin nesiydi? Bu sahte sadakatin nefsimizin elleriyle can bulduğunu biliyorum artık. Biliyorum hangi taşa çarptığımı.
Hicret ve niyetimin kimin için olduğunu biliyorum artık
Sebebim¸ çarem kim biliyorum.
Belki bir ikindi serinliğinde¸ belki bir öğlen sıcağında¸ belki tipinin karın savurduğu bir kış günü O'na yürüyeceğiz
Bitecek günün gecenin telaşı
Ama mutlaka bitecek¸ bitmez sandığımız¸ tükenmez sandığımız her şey
Âşık Esiri'nin dediği gibi "lâmekâna" döneceğiz.
Türkü beni yakaladı
Sımsıkı tuttu yüreğimden.
Meryem Aybike SİNAN
YazarDedem Sefer Efendi¸ adı gibi yıllarca birçok şehre sefer eyledikten sonra toprakta karar kılmış¸ büyükçe arazisi içinde kayısı¸ üzüm¸ buğday gibi tarımın birçok çeşidiyle kendini çiftçiliğe vermişti.D...
Yazar: Meryem Aybike SİNAN
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ