Na’t-ı Şerif Yazma Şerefine Nâ’il Olmak
17.yüzyıl şairlerinden Nâ’ilî’nin biyografisi, kendi Dîvân'ından elde edilen bazı verilere dayanır. Şairin hayatı hakkındaki bilgiler kısıtlıdır ve adı devrin önemli olayları içinde geçmemektedir. Şiirden başka bir alanda söz sahibi olmamıştır, bu nedenle hayatı hakkında şair tezkireleri dışında muteber, ikinci bir kaynak yoktur.
Şeyh ya da paşa olmadığı halde şiiriyle ön plâna çıkan Nâ’ilî, edebî kişiliği ve sanatı ile tanınmış başarılı bir şairdir. Doğum tarihi bilinmemekle birlikte 1666 yılında vefat ettiği kaydedilen Na’ilî, baba mesleği olan maden kâtipliği ile hayatını sürdürmüştür. Bir dönem Edirne’ye sürgün edilen şairin fakirlik gördüğü, zayıf ve dirençsiz bir bedene sahip olduğu, bu sebeple kendisini Nâ’ilî-i zâr terkibiyle tanıttığı bilinmektedir.
Tasavvufa meyilli ve döneminin irfan sahibi muteber şairlerinden olan Nâ’ilî, sebk-i Hindî akımına yakın olup şiirlerinde Farsça kelime ve terkipleri yoğun bir şekilde kullanmaktadır. 19. yüzyılda Nâ’ilî’nin şiirini, kendi sanat anlayışının temeline oturtan bir şair, onunla aynı mahlası kullandığı için şair, Kadîm sıfatı ile anılmıştır.[1] Divânı’nda her biri en az 40 beyitten oluşan 5 ayrı na’t-ı şerif yer almaktadır. İlk na’tından seçilen bazı beyitler kısa açıklamalarla yazımıza konu edilecektir.
Nutk-âferîn ki tabʿuma feyz-i makâl eder
İlhâm-ı naʿt ile dâd-ı sühan-verî
(Sözü yaratan, na’t yazmanın ilhamıyla ve güzel söz söyleyenin yardımıyla tabiatıma söz söylemeyi feyz eder.)
Nâ’ilî Rasulullah’tan bahsettiği şiirine Allah’ın adıyla başlamaktadır. Zira sonuna geldiği kelimelere yaratan anlamı katan âferîn kelimesini nutk kelimesi ile kullanarak sözü yaratan sıfatını elde etmekte ve bu sıfatla Allah’a işaret etmektedir. Şair, Hz. Peygamber’i methetme işinin kendisine ilahi bir ihsan olduğunu ve bu ihsanın, güzel söz söyleyenin yardımıyla gerçekleştiğini ifade etmektedir.
Beyitteki ilham, feyz gibi kelimelerden anlaşıldığına göre şair, dâd-ı sühan-ver terkibiyle Cenâb-ı Hakk’ın yardımını kastetmektedir. Zira “Sözün en güzeli Allah’ın (cc) Kitabı’dır. Rehberliğin en güzeli ise Muhammed’in rehberliğidir.”[2] hadisinde belirtildiği üzere O’ndan (cc) daha güzel söz söyleyen yoktur.
Hâlâ ki hâʾizem şeref-i naʿt-ı pâkine
Bir serverün ki midhatini Zü’l-celâl eder
(Öyle bir serveri vasfetme şerefine sahibim ki onu Zü’l-celâl olan Allah methetmiştir.)
Nâ’ilî bu beyitte Hz. Peygamber (sav) için na’t-ı şerif yazma işinin şerefinden söz etmektedir. Ona göre na’t yazmak bir bakıma Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak olup bu bakımdan çok şereflidir. Zira Hz. Peygamber’i Kur’ân âyetlerinde metheden bizzat Cenâb-ı Hakk’tır. Bu şeref aynı zamanda bir zorluğa işaret etmekte; dikkat ve rikkati zorunlu kılmaktadır.
Zira yapılan iş sıradan bir kimsenin övgüsünden ibaret değildir. Bundan dolayı olsa gerek ki şair, buraya almadığımız bir önceki dizede iʿcâz-ı naʿt terkibiyle Hz. Peygamber’i övme işinin zorluğunu ve kalem-i mū-şikâf terkibiyle hassasiyetini dile getirmekte; na’t söylemeyi bir tasvire benzetmektedir. Nâilî’ye göre na’t yazmak isteyen kimse bir sanatkâr titizliği ile kılı kırk yarmalıdır.
Tâlib terâneyem ki mezâyâsı nazmumun
Ervâhı mest-i zemzeme-i vecd ü hâl eder
(Bir nağmenin talibiyim ki nazmının üstün nitelikleri, vecd ve hâlin sesi ile ruhları mest eder.)
Şair bu beyitte ise na’t söylemeyi musikiye benzeterek Hz. Peygamber’i öven şiirlerdeki ahengin, ruhları mest edeceğinden dem vurur. Burada özellikle dikkatimizi çeken terkip vecd ü hâl olup sûfîlerin sıklıkla eleştirdikleri kîl u kâl terkibinin zıddıdır. Sûfîlere göre sâlik, dedikoducular gibi veya hakikate dair meseleleri sadece nakleden fakat kendine hiç hisse çıkarmayan sözün şehvetine aldanan ham softa vâizler gibi olmamalıdır.
Buna mukabil sâlikin Allah’a, Rasûlullah’a ve ehlullaha olan sevgisi vecd ve hâl doğurmalıdır. Şaire göre vecd ü hâl ehli olmanın ve muhabbeti beslemenin yollarından birisi na’t-ı şerif okumak veya dinlemektir. Neticede bir tohumdan bir ağacın ve bir ağaçtan bir tohumun neş’et etmesi gibi muhabbetten doğan na’t-ı şerifler muhabbet doğurmaktadır.
Ser-câdde-i şerîʿati kim pâ-girîzini
Bî-perde-i girîve-i semt-i dalâl eder
(Şeriat caddesinin başında yoldan çıkan, kendini dalâlet semtinin çıkmaz sokaklarında bulur.)
Na’t-ı şerifte şairin şeriat ve sırat-ı müstakim vurgusu yapması dikkat çekicidir. Kanaatimizce şair konuyu, Hz. Peygamber’in mürşitlik ve rehberlik vazifesine atıf yapmaktadır. Zira yukarıda zikredilen hadis-i şerifte Hz. Peygamber’in rehberliği, en güzel rehberlik şeklinde övülmüştür. Neticede beytin doğrudan olmasa da dolaylı olarak işaret ettiği mana şu olsa gerektir: Kim şeriat caddesinde Hz. Paygamber’in (sav) ayak izlerini takip etmeden yürürse yoldan çıkar ve çıkmaz sokaklarda ömrünü heba eder.
Yâ Rab olur mı ol dem-i dil-sûz kim beni
Ol ravzanun saʿâdeti ferhunde-fâl eder
(Ya Rabbi! O yürek yakan demde o bahçenin saadeti beni talihli kimselerden eder mi?)
Beyit, na’t muhtevasından çok münacaat tavrıyla kendini göstermekte ve şairin duasını dillendirmektedir. Buna göre şair, ol dem-i dil-sûz terkibi ile kıyametin veya cehennemin insana ızdırap veren zamanlarını, ferhunde-fâl ile de bu ızdıraptan kurtulan talihli kimseleri anlatmaktadır.
Bir önceki beyitle bir arada düşünüldüğünde ortaya çıkan mana ise şudur: Ancak şeriat caddesinde Hz. Peygamber’in izini takip edenler, onun bahçesine ulaşabilirler ve saadete erişebilirler. Buna göre önceki beyitteki semt-i dalâl ifadesinin zıddı olarak bu beyitte ravza-i saadet yer almaktadır.
Gam çekme Nâʾilî ki senâsı o hazretün
Erbâb-ı nazmı nâʾil-i kurb-ı visâl eder
(Ey Nâ’ilî! Gam çekme ki Hz. Peygamber’i övmek, şiir ehlini vuslat yakınlığına nail eder.)
Nail kelimesini tevriyeli kullanan şair, ismiyle müsemma olmayı ve na’tın kendisini Hz. Peygamber’e yakınlığa nail edeceğini ummaktadır. Bir önceki beyitteki kaygı ve dua, bu beyitte yerini ümide bırakmıştır.
Ferdâ olur o şâʿire dūzah harâm kim
Naʿt-ı Nebîde nazmını sihr-i halâl eder[3]
(Yarın cehennem, o şaire haram olur. Çünkü şair, Hz. Peygamber’i öven sihr-i helâli nazmetmektedir.)
Son beyitte tezat sanatına başvuran şair, sihr-i helâl / büyüleyici güzellikteki sözleri ile Hz. Peygamber’e na’t yazan şaire cehennemin haram olacağını ifade etmekte, bir önceki beyitteki ümidinin gerekçesini açıklamaktadır.
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke Yâ Rasûlallah.
[1] Özer Şenödeyici, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (Erişim 18 Mart 2024), “Nâ’ilî-i Kadîm, Mustafa”.
[2] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 3/320.
[3] Haluk İpekten, Nâ’ilî-i Kadîm Divânı (İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1970), 25-29.
Hamit DEMİR
YazarYüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de geçen her bir cümleye âyet dendiği gibi Cenâb-ı Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden olan bazı eşya ve hadiselere de âyet denmektedir. Söz konusu ontolojik ...
Yazar: Hamit DEMİR
İki binli yılların başından itibaren bilgisayarın hayatımıza girmesiyle birlikte iş alanlarında ciddi bir değişim yaşandı. Önceleri daha fazla beden işçiliği varken teknolojinin her alana yayılmasıyla...
Yazar: Erol AFŞİN
Anadolu sahası Türk edebiyatının ilk şairlerinden olan Şeyyâd Hamza’nın hakkındaki bilgiler sınırlı ve tartışmalıdır. Fakat mutrib, kıssahan anlamına gelen şeyyâd kelimesinden de anlaşılacağı üzere on...
Yazar: Hamit DEMİR
Ah efendim rayihan âlemi mest eyledi,Uzattığın gonca gül cihanı dost eyledi.Ah efendim sevgiyi senden öğrendi gönül,Taşlaşan kalbimizde açtı demet demet gül.Ah efendim badeyi içirdin kana kana;Pervane...
Şair: Yusuf DURSUN