MUSTAFA TAKÎ EFENDİ’NİN (K.S.) BİR ŞİİRİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Mustafa Takî Efendi (k.s.) , ilk mecliste Sivas Mebusu olarak görev yapmış Nakşî-Hâlidî şeyhlerinden birisidir. Takî Efendi, ilmî, siyasî ve manevî kişiliğiyle yakın tarihimizde derin izler bırakan bir gönül eridir. Manevî kişiliğiyle günümüzde de mesajlarını canlı tutmayı başaran Takî Efendi, aynı zamanda, fikirlerini; makaleleri, kitap çalışmaları ve şiirleriyle ölümsüz hale getiren velut bir yazardır.1 Onun makale ve kitapları üzerinde yapılan çalışmalarla fikir dünyasına yapılan yolculuklarda maalesef edebî yönünü dile getiren bir çalışma yer almamıştır. Biz bu çalışmamızda Takî Efendi’nin edebî veçhesini ve fikir dünyasını yansıtan bir şiiri üzerinde durarak bu eksikliği bir nebze olsun gidermeyi hedefliyoruz. Takî Efendi (k.s.), eserlerinde (kitap ve makalelerinde) kullandığı ve bizzat kaleme aldığı şiirlerle edebî alandaki yeteneğini gösteren mahir bir söz üstadıdır. Üstadı Tokatlı Mustafa Hâkî Efendi’nin vefatı dolayısıyla kaleme aldığı mersiyesinde söz söylemedeki maharetini gözler önüne sererken birçok fikrini de serdetme imkânı bulmuştur.2 Onun mersiyesi bir başka çalışmamıza konu olduğundan mersiyesi ilgili mevzuları o çalışmaya havale ederek, burada günümüze ulaşabilen bir şiiri üzerinde durmak istiyoruz. Onun bu çalışması, yakın bir zamanda bestelenerek ilahî formatında da seslendirilmiştir. Takî Efendi (k.s.)’nin şiirini ve açıklamasını şu şekilde takdim edebiliriz: İsmini yâd edelim/Allah diyelim Ya Hû Başka sözü nidelim/Allah diyelim ya Hû Bize dâim Hakk gerek/Salât-ü selâm gerek Temizlensin hem yürek/Allah diyelim ya Hû Takî Efendi (k.s.), şiirine Allahu Teâlâ’nın ismini zikrederek başlamaktadır. İslam geleneğinde bir işe Allahu Teâlâ’nın ismiyle başlamak “Besmelesiz başlanan her önemli iş kesik/bereketsizdir.”3 hadis-i şerifi gereğince sünnet olarak kabul edilmiştir. Takî Efendi, bu sünneti ihya ederek şiirine başlamıştır. Kendisi, Allahu Teâlâ’yı hatırlatan sözlerin önemini ve bu içerikte olmayan sözlerin değersizliğini ‘Başka sözü nidelim/ Allah diyelim ya Hû’ ifadeleriyle kelimelere dökmüştür. Hemen akabinde Allahu Teâlâ’nın rızasını kazanmak isteyenlere daima ‘Hak’ yani Allahu Teâlâ’nın rızasını aramak veya doğru, güzel ve temiz olan ne varsa onların peşinde ömür tüketmenin yakıştığını ifade ederek insanın yaratılış gayesi olan kulluğa4 bir gönderme yaparak sözlerine devam etmiştir. Şiirin devamında ise, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i yâd ettiğini görüyoruz. Bunu şöyle izah edebiliriz: Takî Efendi, kelime-i tevhidin ilk kısmı olan ‘Lâ ilâhe illallâh’ cümlesini ‘Bize daim Hak gerek’ ifadesiyle dile getirirken kelime-i tevhidin ikinci kısmı olan ‘Muhammedü’r-Rasûlullâh’ cümlesini ifade için ‘Bize salât ü selâm gerek’ sözlerine şiirde yer vermiştir. Bu cümlelerle yani kelime-i tevhidi terennüm etmekle gönlün şirk, küfür, isyan ve diğer günahlardan temizleneceğini de belirtmiştir. Söylediğin söze bak/ İçerine ateş yak Dilin desin dâim Hak/ Allah diyelim ya Hû Takî Efendi (k.s.), besmele, kelime-i tevhid ve gönül temizliğinden bahsettikten sonra kişiye/sâlike söylediği söze dikkat etmesini telkin etmiştir. Takî Efendi, mü’mine sözün en güzeli olan kelime-i tevhidi ve onun ruhuna uygun olan bütün güzel sözleri sarf etmesini bununla birlikte gizli veya açık şirk başta olmak üzere kişiyi her türlü günaha götürebilecek yanlış, eksik ve hatalı sözlerden uzak durmasını böylece gönülde aşk ateşinin alevlenmesini bir hayat ölçüsü olarak takdim etmiştir. Dilden Hak yani Cenâb-ı Hakk’ı, doğru ve güzel olan hakikatleri eksik etmemenin gönül temizliği için önemine de işaret eden Takî Efendi, Yüce Yaratıcı’nın ‘Allah’ ve ‘Hû’ isimlerini zikrederek sâliki, daimi zikrin bir parçası olması yönünde uyarmıştır. Aşk ile gel âşık ol/Umman gibi taşıp dol Allah diyen olur kul/Allah diyelim ya Hû Şiirin bu kısmında Takî Efendi’nin, aşkın kişinin/sâlikin gönlünü ummana çeviren en büyük etken olduğunu dile getirdiğine şahit olmaktayız. Onun, aşkın kişiyi nice aşamalardan geçirip ilahî rızaya kavuşturan önemli bir etken olduğuna dair vurgularının ardından ‘Allah diyen olur kul’ şeklindeki telkini dikkat çekicidir. Şair bu sıralamayla, sözünde ve davranışlarında Allahu Teâlâ’nın rızasını düşünerek hareket eden kimsenin bir başka ifadeyle takva elbisesine bürünerek hayatına anlam katmaya çalışan mü’minlerin gerçek manada kulluk makamına ulaşabileceklerini söylemeye çalışmıştır. Bu noktada Takî Efendi’nin mü’mine yakışan tavrın dünyevî ve uhrevî her türlü makam ve beklentiden uzak bir şekilde sadece kulluk şuuruyla hareket etmesi olduğunu hatırlattığını görmekteyiz. Onun bu hatırlatması ‘Ya Aişe! Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?’5 ifadeleriyle kulluk makamını her türlü makam ve beklentiden üstün gören Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine yaptığı nasihati hatırlatmaktadır. Duymadın mı ey gülüm?/Dünyayı almış ölüm Amel yoktur boş elim/Allah diyelim ya Hû Takî Efendi (k.s.)’nin bu beyitte samimi bir ifadeyle dünyadaki en büyük hakikat olan ölüm gerçeğini hatırlatmak için ‘gülüm’ ifadesine yer verdiğini görmekteyiz. Gül, bir mevsimlik ömrü olan bir çiçektir. Şiirde, insan ömrünün aslında çok kısa bir zaman dilimiyle sınırlı olduğuna dikkat çekilmiştir. Kendileri ölüm karşısındaki çaresizliği, ahirete yatırım için verilmiş olan ömür sermayesini layık olduğu şekilde değerlendirememenin ezikliği içerisinde ve büyük bir tevazu örgüsü dâhilinde dile getirmiştir. O, bu eksikliğin ve ölümle başlayan ahiret hayatına yatırımının en sağlam dayanağının Cenâb-ı Hakk’ı zikretmek olduğunu şiirinde tekrarladığı ‘Allah diyelim ya Hû’ cümlesini bu hassas noktada da tekrar ederek dile getirmiştir. Nice korku gelecek/Herkes hayran kalacak Allah diyen gülecek/Allah diyelim ya Hû Mustafa Takî Efendi (k.s.), ölümle birlikte çok çeşitli endişelerin başlayacağı, herkesin bir tür sarhoşluk içerisinde aciz bir duruma düşeceği ve sadece gönülden Allah (c.c) diyen, O’nu zikreden, O’nun (c.c.) emirleri doğrultusunda yaşamaya gayret eden kimselerin yüzlerinin güleceği şeklindeki vahiy ve nebevî merkezli mesajına bu beyitte de devam etmiştir. O, bu beyitteki ‘Allah diyelim ya Hû’ tekrarıyla; yüzlerin gülmesi ve türlü korkuların bertaraf edilebilmesi için zikr-i daimî ile hayata yön verilmesi gerektiği, bir an bile olsa Allahu Teâlâ’dan gafil olmadan son nefese kadar istikrarlı bir kulluğun hedeflenmesinin kişi açısından önemini dile getirmiştir. Şu fâniye aldanma/ Bunda kalırım sanma Yarın ateşe yanma/ Allah diyelim ya Hû Dünya hayatının geçiciliğini dile getirdiği bu beyitte Takî Efendi, sâlike/dervişe/kişiye burada kimsenin ebedî kalmadığını, bu gerçeği görerek nefis ve şeytanın hile ve tuzaklarına karşı uyanık olmasını ve dünyada bu tuzaklara düşmemenin kazancıyla ahiret yurdunda cehennem ateşinden uzak kalmasını, bunun da yönteminin dünyada takva ölçüsünde ve zikrin günahlara karşı koruyucu gölgesinde kalmakla mümkün olduğunu veciz bir şekilde hatırlatmıştır. Çokları alır satar/Türlü günâha batar Bize de Allah yeter/Allah diyelim ya Hû Burada Takî Efendi’nin ‘Başkaları ne der?’ şeklinde gönüllerde oluşturulan engele dikkat çektiğini görüyoruz. O, sâlike/kişiye birçok kimsenin dünyaya karşılık ahireti, nefse karşılık ruhu ve bâtıla karşılık Hakk’ı satarak bir felakete doğru yol aldıklarını, bu süreçte akıl almaz günahlara batarak dünya ve ahiretlerini mahvettiklerini görmesini ve bu hataya onun düşmemesini telkin etmiştir. Yine onun, kişinin bu tür bataklıklardan Allahu Teâlâ’ya sığınmakla kurtulabileceğini, bunun da yolunun bütün azaları kaplayan zikrin nuruyla mümkün olabileceğini ifade etmeye çalıştığını görmekteyiz. Takî der ki görelim/Nefsimizi kıralım Zikre meclis kuralım/Allah diyelim ya Hû Şiirin bu son beytinde Mustafa Efendi’nin mahlasını ‘Takî’ olarak dile getirdiğini görmekteyiz. O, bu beyitte şiirin içerisinde telkin ettiği, kelime-i tevhidin ruhuna uygun yaşamak, zikir, dünyaya aldanmamak, ölüm gerçeğini idrak etmek, ahiret yatırımıyla meşgul olmak, şükür ve takva ekseninde hayatı tanzim etmek gibi hasletlere sadık kalarak hayat sermayesini değerlendirmenin neticesini ‘nefsi kırmak’ olarak tarif etmiştir. Nefsin ayak kaydırıcı özelliğini durdurmanın hayata vahiy merkezli bir bakıştan yani zikirle hayatı anlamlı kılmaktan geçtiğini ‘Zikre meclis kuralım’ ifadesiyle dile getirmiştir. Yine o burada, el ele gönül birlikteliği içerisinde Allahu Teâlâ’yı her türlü hesabın içerisine katarak yaşama gayretinde bulunmanın önemine de değinmiştir.
Fatih ÇINAR
YazarBayrâmî-Melâmî geleneğinin önde gelen isimlerinden olan Hâşimî Emîr Osman, XVI. yüzyılda faaliyet yürütmüş sûfîlerdendir. Hâşimî, döneminin şartları içerisinde görüşlerini bir usûl dâiresince serdetme...
Yazar: Fatih ÇINAR
Kınayanın kınamasından çekinmeden ve ihlâs merkezli salih amelle hayatı anlamlı kılma gayreti şeklinde özetlenebilecek melâmet yolu tarihî seyr içerisinde üç devirden oluşmaktadır.[2] Hamdûn Kassâr’ın...
Yazar: Fatih ÇINAR
Karadenizli Olan Ve Karadeniz’de Faaliyet Yürüten Şemsiyye (Sivâsiyye) Meşâyihi Anadolu’da etkin olan önemli tarîkatlardan biri Halvetiyye’dir.[1] Dört ana şubesi ve birçok alt kolu ile Halvetiyye Tar...
Yazar: Fatih ÇINAR
Hüsâmeddîn-i Ankaravî, Bıçakçı Ömer Dede (ö.880/1475) tarafından kurulan Melâmiyye-i Bayrâmiyye olarak bilinen ikinci devre Melâmî şeyhlerindendir. Burada Ayaşlı Bünyamin (ö.926/1520), İsmail-i Ma’şûk...
Yazar: Fatih ÇINAR