MÜSLÜMANCA DURUŞ
Müslümanın, inancı dünya görüşü ile olaylara karşı tavrı, duruşu, algısı da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünneti ile muvafık olmalıdır. Müslüman, sadece, amentü ve ibadetlerde değil, beşeri münasebetlerde, ticari faaliyetlerde, sosyal faaliyetlere katılımda, olayları algılama ve yorumlamada, göstereceği tepkide hatta oyun ve eğlencede Müslümana yaraşır hareket etmek ve Müslümanca bir tavır sergilemek durumundadır. Müslümanlar, insanlık için çıkarılmış hayırlı bir ümmettir. Dolayısı ile Müslümandan her hâlükârda çözüm odaklı, müspet yaklaşımlı, yapıcı bir tavır beklenir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.”1 Ümmet-i Muhammed, Kur’an’da vasat ümmet olarak nitelendirilir: “Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şâhid olasınız.”2 İslâm dini dengeli bir dindir. Aşırılığa karşıdır. İslâm dini coğrafi olarak dünyanın ortasındadır. Düşünce ve yaşantı olarak da hayatın ortasındadır. Müslüman, aklını, bilgisini, yeteneğini ve sahip olduğu bütün imkânları, kendisi, ailesi, içinde yaşadığı toplumu ve insanlığın yararına kullanır. Müslüman, daima, kendi ve yakınları aleyhine bile olsa hak ve hakikatten yana tavır alır. Nisa Suresi’nde şöyle buyuruluyor: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır.”3 Müslüman, hayra öncü, şerre set olur. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu hususta şöyle buyurmuştur: “İnsanların bir kısmı hayrın anahtarı, şerrin kilididir, bir kısmı da şerrin anahtarı hayrın kilididir. Ne mutlu hayrın anahtarı olana, yazıklar olsun şerrin anahtarı, öncüsü olana.”4 Mü’min, güven veren ve güvenilen insandır. Güven verme, agâh olma, diğerkâm olma ve vakarlı bir duruş, Müslümanın başlıca sıfatlarıdır. Peygamberimiz (s.a.v.), “Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.”5 buyurmuştur. Fetih Sûresi 29. âyette de mü’minlerin bazı vasıflarından bahsedilirken mü’minlerin, “inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı merhametli” oldukları belirtilmiş ve vakur bir duruşa işaret edilmiştir. Müslüman, bir karar vereceği, bir iş yapacağı ve bir duruş sergileyeceği zaman öncelikle Allah’ın rızasına uygun olup olmadığına bakar, “Elâlem ne der?” diye düşünmez. Toplumun beklentileri ve değerlendirmeleri çok gerekli ise mübah olan konularda nazarı itibara alınabilir. Müslümanca tavır; makul, meşru, gerçekçi, fayda sağlayan ve sonuç getiren bir tavırdır. Müslümanca duruş; ilkeli, ahlaklı, vakur, Müslümanın izzet-i nefsine uygun bir duruştur. Hz İsmail (a.s.)’in teslimiyeti, Hz Eyüp (a.s)’ün sabrı, Hz Yusuf (a.s)’un iffeti ve Peygamberimiz’in davasına sadakati ve asaleti Müslümanca tavırdır. Bir birinden cazip teklifler karşısında Allah Rasûlü, “Bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz ben yine bu davadan vazgeçmem.” buyurarak, davaya sadakat ve tavizsiz olma konusunda bize en güzel örneği sunmuştur. İslâm tarihinde Müslümanca tavrın âlimler ve kahramanlar tarafından ortaya konmuş sayısız örnekleri vardır.
Emine Büşra YÜKSEL
Yazarİslam dini, insanların hem aklına hem de gönlüne hitap eder. Davette, gönül dilini kullanır. İslam’ın mesajı gönüllere hitap eder, zira imanın mahalli kalptir. İnsanlar, dinini dili ile ikrar ederler,...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Küçük çocuk, birinci sınıfı bitirdiğinde okumayı sökmüş ve “dilekçe” denilen şeyin ne demek olduğunu öğrenmişti. Artık bütün isteklerini bir yazı ile dile getirecek, altına da imzasını attı mı, bu iş ...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Yenidoğan bebeklerin cildi çok daha hassas ve ince olduğu için özel bir bakım gerektirir. Seçilecek ürünlerden göbek bağı bakımına, banyo koşullarından pişiğin önlenmesine kadar pek çok konuda anne ba...
Yazar: Nesibe AYDIN
İnsanlar dünyaya ümmî olarak gelirler. Yani insanlar annelerinden doğduğunda bedenleri çıplak, beyinleri ve kalpleri saf, yalın, arı ve duru bir haldedir. İnsan, fıtratında yer alan hem iyiye hem de k...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL