MÜRŞÎDİ AŞK OLAN BİR VELÎ: SEYYİD MÎR HAMZA NİGÂRÎ
Aşk
Ne denli gizemli bir kelime ki nice insanları sarhoş eden¸ kendinden geçiren¸ vuslata erdiren sırlarla dolu hâlin dil ile ifade edilmiş tek hecelik şekli.
Dağa düşer kül eyler/ Gönüllere yol eyler/ Sultanları kul eyler/ Hikmetli nesnedir aşk¸' diyen Yunus Emre(ö.1320)[1] ve Aşk ile gel âşık ol/ Umman gibi taşıp dol/ Allah diyen olur kul/ Allah diyelim ya Hû' diyerek aşkı tarif etmeye çalışan Mustafa Takî Efendi (ö.1925)[2] hep bu gerçeğin altını çizmişlerdir.[3]
Velîlerin vuslatlarına sebep olan en önemli etmen aşktır. Aşk çağlayanı Mevlânâ (ö.1273)¸ âşık Yunus Emre¸ Hacı Bayram Velî (ö.1430)¸ Akşemseddin¸ Şems-i Sivâsî (ö.1597)¸ İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak (ö.1969) ve Osman Hulûsî Efendi (ö.1991) onlardan sadece birkaç tanesidir. Elbette aşkın rehberliğinde vuslatı tadan gönül sultanlarını bu isimlerle sınırlamamız mümkün değildir. Vuslata ermenin şartı olarak aşkı gören nice maneviyât önderlerinden bir tanesi de Seyyid Mîr Hamza Nigârî (ö.1888)'dir. Nîgârî¸ 1805'te Karabağ'ın[4] Perküşad kasabasında "Seyyid" bir âilenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş[5] ve dokuz yaşındayken aşk ile tanışmıştır. Onun aşk ile tanışması şöyle olmuştur: Rüyâsında Karabağ Hanedânı'ndan "Nigâr Hanım" isimli birisini görür ve ona ilâhî bir aşk ile tutulur. On yıl sonra ilim için yola çıktığında konakladığı bir handa Nigâr Hanım ile karşılaşır ve Nigâr Hanım kendisine: "Gördüğün rüyayı hatırlar mısın?"diye sorunca ikisi de ilâhî bir cezbeye kapılırlar. Daha sonra Nigâr Hanım¸ Hamza Nigârî'nin tahsil hayatını devam ettirebilmesi için ona büyük yardımlarda bulunur. Hamza Nigârî de o günden sonra şiirlerinde "Nigârî" mahlasını kullanır ve son derece saygı duyduğu bu hanımın adına "Nigârnâme" isimli eserini kaleme alır.[6]
İyi bir eğitim sürecinden geçen Nigârî¸ Türkçe¸ Arapça ve Farsçaya o dillerde şiir yazabilecek kadar hâkim birisi olmuştur.[7] İlmî donanımının ardından Nigârî¸ içerisinde yanan aşk ateşini vuslat ile neticelendirecek bir mürşîd-i kâmil aramaya koyulmuş¸ Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'ye intisap için Harput'a gelmiş ama onun vefat ettiği haberini öğrenince manevî bir işaretle Bağdâdî'nin halîfesi İsmâil Şirvânî(ö.1848)'ye intisap için Sivas'a gitmiştir.[8] Mürşîdi ile birlikte Sivas'ta dokuz yıl kalan Nigârî¸ manevî alanda ilerleme kaydedebilmek için önce Konya'ya/Mevlânâ Dergâhı'na gitmiş ve burada bir erbaîn çıkarmıştır.[9] Ardından hac görevini ifa için Mekke'ye oradan da Medine'ye yönelmiş ve burada da bir erbaîn çıkarmıştır. Hemen akabinde halîfe olarak tayin edildiği memleketine gitmiş¸ memleketinden Rus işgâli üzerine ayrılmak zorunda kalmış ve Erzurum'un Bakırlar Mahallesi'nde yaklaşık üç yıl ikâmet ederek talebe yetiştirmiştir. Şam¸ Kudüs¸ Mekke¸ Medine¸ Konya¸ Harput¸ Merzifon¸ Erzurum¸ Kars¸ Ağrı¸ Bitlis¸ Muş¸ İstanbul¸ Sivas ve Amasya gibi birçok yerleşim merkezlerinde ikâmet eden Nigârî¸ birçok insanın yetişmesine de vesîle olmuştur. Tespit edilebilen halîfeleri şu kimselerdir: Rizeli Hacı Tayyib Efendi¸ Dağıstanlı Hacı İsmail Efendi¸ Karabağlı Hacı Maksut Çelebi¸ Kırampalı Mustafa Efendi¸ Yesârîzâdelerden İstanbullu Ahmed Hulûsî Efendi¸ Mir Hasan Efendi¸ Tokatlı Hacı Zekeriya Efendi¸ Maraşlı Gazi Osman Efendi¸ Hacı Mustafa Efendi¸ Hasankaleli Hacı Mahmûd Efendi (Postlu Hoca)¸ Azerbaycanlı Hacı Mahmut Efendi¸ Taşabadîzâde Mustafa Sabri Efendi¸ Erzurumlu Hacı Mustafa Efendi¸ Keşfî ve Kâzım Paşa.[10]
Hamza Nigârî¸ ismini duyan herkesin gönlünde aşkı çağrıştıran bir kişiliktir. O¸ hayatı boyunca aşk ile yaşamış¸ aşk ile nefes almış¸ aşk ile gezip dolaşmış ve aşk ile vuslatı bulmuştur. Aşk¸ Nigârî için vazgeçilmezdir. Ona göre¸ aşkla yanabilmek¸ onun ateşinde adam olabilmek tasavvufun ana hedefidir. Aşk¸ kişinin ötelerin ötesine gidebilmesi için gerekli olan yegâne etkendir.[11] Bu nedenle¸ onun eserlerinin her sayfasında mutlaka aşk ile ilgili bir ifadeye rastlanılması çok doğaldır. Edebiyatımızda aşk şâirleri olarak kabul edilen Fuzûlî¸ Yunus Emre¸ Molla Câmî¸ Hâfız Şirâzî ve Mevlânâ gibi isimler Nigârî üzerinde en fazla etkiye sahip olan kişilerdir.[12]
Eşini ve oğlu Siraceddin'i Karabağ'dan getirterek Amasya'ya yerleşmiştir. Amasya'da şöhreti artınca kendisinden korkulmuş ve başka bir yere yerleşmesi istenmiştir. O da bunun üzerine Harput'a göçmüştür. 1886 yılında burada vefat etmiştir. Cenazesi Amasya'ya getirilerek Şirvanlılar Camiî'nin yanına gömülmüştür.
Üstâdı İsmâil Şirvânî'nin Hamza Nigârî hakkında: "Mir Hamza¸ aşkı ilâhî ile mahvi vücûd etmiştir. Ânın mürşidi aşktır" ifâdesi[13] ve İskender Pala Bey'in "Mîr Hamza Nigârî adı lügatte bir kelime olsaydı¸ karşısında mutlaka "aşk" yazıyor olurdu"[14] tespitleri bu anlamda son derece mânidâr ifadelerdir. İşte Nigârî'nin aşka bakışını gösteren bir şiiri:
Ey aşk-ı şirîn kelâmı ahlâ
Senden kamu güft ü gûy-ı zîbâ
Ey aşk-ı lezîz-i hüsn-zâde
Senden kamu nesr ü nazm-ı hüsnâ
Ey aşk-ı cihâna gulgule-endâz
Senden kamu hûy u hây şeydâ
Ey aşk-ı şarâb-ı Hak-perestân
Senden çekilür sadâ-yı mînâ
Ey aşk-ı kilîd ü kufl-i esrâr
Senden açılur kamu mu'ammâ
Ey aşk-ı delîl ü pîr-i sâlik
Senden umulur visâl-i Mevlâ
Ey aşk-ı Nigârî da-dârın
Çık başına çak ayağı sevdâ[15]
[1] Hayatı hakkında bkz; Abdülbaki Gölpınarlı¸ Yunus Emre¸ İnkılab Kitabevi¸ İstanbul 1992.
[2] Hayatı hakkında bkz; Fatih Çınar¸ Millî Mücâdelenin ve İlk Meclisin Mânevî Mimârlarından Sivaslı Bir âlim: Mustafa Takî Efendi¸ CÜİFD¸ Sivas 2005¸ s.169204.
[3] Tasavvufî sistem içerisinde irâde¸ muhabbet¸ hev⸠sakabe¸ tebettül¸ alaka¸ vüluğ¸ kelef¸ şağaf¸ aşk¸ ülfet¸ garame¸ hullet¸ teyemmüm¸ valeh¸ tedellüh ve vela' gibi kavramlar sâliki vuslata erdiren etkenler olarak sıralanmıştır. Süleyman Uludağ¸ Tasavvuf Terimleri Sözlüğü¸ Kabalcı Yayınları¸ İstanbul 2001¸ s.50¸ 230¸ 329; Ethem Cebecioğlu¸ Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü¸ Anka Yayınları¸ İstanbul 2005¸ s.65¸ 405-406¸ 608. Yahya b. Muâz ise: "Hardal tanesi kadar sevgi bana sevgisiz yetmiş yıl ibâdet etmekten daha sevimlidir" ifadesi ile sevginin/aşkın önemine vurgu yapmıştır. Abdülkerim Kuşeyrî¸ Risâle¸ Tercüme: Hoca Sâdeddin Efendi¸ Hazırlayan: Mehmet Günyüzlü¸ Yasin Yayınevi¸ İstanbul 2003¸ s.440.
[4] Kurtuluş Altunbaş¸ Divân-ı Seyyid Nigârî¸ Cem Ofset¸ Samsun 2004¸ c.I¸ s.XI.
[5] İbnülemin¸ Mahmut Kemâl İnâl¸ Son Asır Türk Şâirleri¸ Dergâh Yayınları¸ İstanbul 1988¸ c.III¸ s.1208.Yaşar Kalafat¸ Balkanlardan Uluğ Türkistan'a Türk Halk İnançları II¸ Ankara Tarihsiz¸ s.122.
[6] Pervâne Bayram¸ Karabağlı Seyyid Mir Hamza Nigârî'nin Hayatı ve Eserleri¸ AMEA¸ Nizâmî Adına Edebiyat Enstitüsü'nün Edebiyat Nazariyesi Şubesinin Edebî-Nazarî Mecmuası¸ Filologiya Meseleleri¸ Bakü 2001¸ s.156.
[7] Nigârî'nin eserlerini şunlardır: Dîvân-ı Seyyid Nigârî(Türkçe)¸ Farsça Divân¸ Nigârnâme¸ Sâkinâme¸ Heşt-Behişt¸ Çaynâme¸ Menâkıb-ı Seyyid Nigârî¸ Tavzîhat ve Eş'âr. Detaylı bilgi için bkz; Ali Kafkasyalı¸ İran-Türk Edebiyatı Antolojisi¸ Mîr Hamza Nigârî Maddesi¸ Atatürk Üniversitesi Yayınları¸ Erzurum 2002¸ c.III¸ s.109; Muzaffer Akkuş¸ Nigârî Divânı¸ Niğde Üniversitesi Yayınları¸ Niğde 2002¸ s.10.
[8] İsmâil Şirvânî'nin hayatı¸ eserleri ve fikirleri için bkz; Fuat Sünger¸ İsmail Şirvânî ve Tasavvufî Faaliyetleri¸ CÜSBE¸ Tezsiz Yüksek Lisans Dönem Projesi¸ Sivas 2007¸ s.767.
[9] Erbaîn kavramı için bkz; Cebecioğlu¸ Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü¸ s.202204.
[10] Osman Fevzi Olcay¸ Amasya Ünlüleri¸ Haz. Turan Böcekçi¸ Amasya Belediyesi Kültür Yayınları¸ Ankara 2002¸ s.46; Kadir Özköse¸ Erzurum'da Faaliyet Yürüten Hâlidî Şeyhleri¸ Türk İslam Düşünce Tarihinde Erzurum Sempozyumu¸ 2628 Haziran 2006¸ Erzurum¸ s.289290.
[11] Nigârî¸ Nigârnâme¸ Dersaadet¸ İstanbul 1306¸ s.25¸ 30¸ 45; Dîvân¸ Tiflîs¸ 1326¸ s.149¸ 185; Sadi Ağa¸ Hamza Nigârî Efendi¸ s.169170.
[12] İskender Pala¸ Bir Hamza Nigârî Yaşamıştı¸ Kaşgar Edebiyat Seçkisi¸ Sayı:13 (2000)¸ s.78.
[13] İbnülemîn¸ Son Asır¸ s.1210.
[14] Pala¸ Bir Hamza Nigârî Yaşamıştı¸ KES¸ Sayı:13¸ s.77.
[15] Hamza Nigârî¸ Dîvân-ı Seyyid Nigârî(Türkçe)¸ Tiflis1326¸ s.2.
Fatih ÇINAR
Yazarİsmail Hakkı Bursevî (ö.1137/1725), Celvetiyye Tarîkatı’nın önemli temsilcilerindendir. Velûd bir müellif olan Bursevî, tefsir, hadîs, fıkıh ve diğer İslâmî disiplinlerle birlikte bilhassa tasavvufî s...
Yazar: Fatih ÇINAR
Millî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK