MU’İZZE’D-DİN EBU’L–FETH SULTAN CELALEDDİN MELİK ŞAH
Büyük Selçuklu Sultanı Celaleddin Melik Şah; 6 Ağustos 1055,- 20 Kasım 1092 tarihleri arasında yaşamıştır. Unvanı Mu’izze’ddin Ebu’l-Feth olup, Türklere Anadolu kapısını açan Selçuklu Sultanı Alparslan’ın oğludur. Yirmi yıllık saltanatında tarihte benzeri az görülen bir huzur, refah ve mutluluk devri yaşanmıştır. Babası Alparslan tarafından özenle yetiştirildi. Devrin bilginlerinden dinî bilgiler, tanınmış bahadırlardan savaş dersleri alarak bilgili ve usta bir asker olarak yetişti. Henüz sekiz yaşlarındayken devlet yönetimiyle ilgilenmeye başladı. On yaşlarında babasıyla birlikte Gürcistan seferine katıldı ve ordugâhta babasını temsil etti. Bizanslıların savunduğu bir kaleyi Nizamü’l-mülk’le birlikte fethetti. Kars/Ani yakınındaki Meryem Nişin Kalesi’nin kuşatılmasında ısrar etti ve kalenin alınmasında önemli rol oynadı. Alparslan, cesareti, yöneticilikteki yeteneği ve İslâm’a bağlılığı ile dikkatleri çeken ve herkesin sevgisini kazanan Melik Şah’ı 1066 yılında resmen veliaht ilan ederek, bu arzusunu açıkladı ve her fırsatta etrafına söyleyerek duyurdu. Kendisinden büyük erkek kardeşleri olmasına rağmen cesareti, idarecilik vasfı gibi meziyetleri, Sultan Alparslan tarafından veliaht seçilmesinde rol oynadı. Hanedanın kurucusu olan Selçuk Bey’in mezarını ziyaretten dönüşte, Horasan yakınındaki Radyan’da veliaht ilan edildi. Melik Şah’ın veliahtlığı, Halife Kâim-Biemrillah’ın tasdikiyle tamamen resmiyet kazandı. Alparslan 1072’de şehit edildikten sonra da henüz on sekiz yaşında olan Melik Şah onun yerine Selçuklu Devleti’nin sultanı oldu. Sultan Melik Şah, saltanatının ilk iki yılında iç kavgaları yatıştırmak ve devletin sınırlarını savunmakla geçirdi. Mahir bir yönetici olan Nizamü’l-mülk’ü kendisine geniş yetkiler tanıyarak vezir yaptı. Devleti tehdit eden Karahanlı ve Gaznelilere karşı koydu ve onları mağlup etti. Tahta geçtiği ilk yıllarda amcası Kavurd yönetimi ele geçirmek için isyan etmişti; onu yenerek ülkesinde düzeni sağladı. Bu arada devletteki iç isyandan yararlanan Gazneli ve Karahanlı Devletleri birleşerek Selçuklu’ya saldırdılar. Bu iki devleti de yendi ve Karahanlı Devleti bu yenilgiden sonra ikiye ayrıldı. Ardından Doğu Karahanlılar’ı Karahitaylar, Batı Karahanlılar’ı da Herzemşahlar yıktı. Melik Şah’ın en büyük ideali, bütün Müslüman devletleri bir bayrak altında toplayarak İslâm Birliği’ni kurmaktı. Bu amacını gerçekleştirmek için çalışmaya başladı. Halife Kâim-Biemrillah ile sıkı ilişkiler kurdu. Halife, Melik Şah’a “Mu’izze’ddin” ve “Celâlü’d-devle” unvanları ile birlikte o zamana kadar hiçbir hükümdara verilmemiş olan ve hilafet makamının en büyük yardımcısı anlamına gelen “Kasım Emire’l-Mü’minin” sanını verdi. Anadolu Selçukîlerin Teşkili Sultan Melik Şah devrinde Anadolu’nun fethinin tamamlanması hareketi hızla sürdü. Süleyman Şah’a yaptığı yardımlarla Anadolu bir İslâm beldesi durumuna geldi. Onun emriyle Anadolu Selçuklu Devleti kuruldu. Devlet kurumunu ve orduyu düzene sokan Melik Şah, fetih hareketlerine babasının bıraktığı yerden devam etti. Kutalmış oğlu Süleyman Şah ve Mansur ile Türkmen reislerinden Artuk Bey, Tutak ve Alp İlig gibi ünlü komutanlar Anadolu’da zaferden zafere koşuyor, önlerine çıkan Bizans ordularını bozguna uğratıyorlardı. Anadolu’daki Hıristiyan halk, Bizans yönetiminden bunalmıştı. Saray hileleri ve yönetimdeki zayıflık yüzünden Anadolu’yu kasıp kavuruyorlardı. Sık sık kendilerini imparator ilan ederek merkeze yürüyen komutanların baskısına maruz kalıyorlardı. Bu yüzden kendilerine adaletli davranan, gittikleri yere huzur ve refahı da birlikte götüren Müslümanları sevinçle karşılıyorlardı. Böylelikle Selçuklu akıncılarının Anadolu‘yu fetih hareketi, Bizans başşehrinin karşısına, yani Boğaziçi’ne kadar dayandı. Güneybatıda ise Milet’e kadar uzandı. Neticede Anadolu‘da hareket hâlinde Bizans askerî gücü kalmadı. Hatta General Botaniates’in Türkmen askerinin ve Selçukluların himâyesinde Bizans tahtına oturması da Anadolu‘da Türk gücünün tamamen yerleştiğini gösteriyordu. Anadolu‘nun fethine memur olan Süleyman Şah, İznik’i de ele geçirerek Boğaziçi’ni kontrol altına aldı. Bu fetih, batıda büyük bir heyecan doğurdu. Hatta Avrupalılar Çin’e elçilik heyeti göndererek, Selçukluların doğudan tazyik edilmesini bile istediler. Ancak bu müracaatları neticesiz kaldı. Azametin Yayılması Sultan Alparslan zamanında hâkimiyet altına alınan Kafkasya, Melik Şah‘ın tahta geçmesinden kısa bir süre sonra karışıklıklara sahne oldu. 1078-79’da Kafkasya Seferi’ne çıkan Sultan Melik Şah, bölgeyi tamamen hâkimiyeti altına aldı. Buradaki Hıristiyan halkın mükellefiyetlerini azaltarak, devlete bağlılıklarını arttırdı. Bölgenin idaresini de Kutbeddin İsmail’e verdi. Doğuya yaptığı seferlerle de Mâveraü’n-nehir bölgesini Selçuklu topraklarına kattı. Semerkant Hanı Ahmet bin Hızır’ın halka zulmetmesi ve devrin âlimlerinin bu durumu düzeltmesini istemeleri, üzerine çıktığı sefer neticesinde Buhara, Semerkant, Kaşgar gibi mühim şehirleri ele geçirdi. Anadolu‘dan Asya içlerine kadar genişleyen Selçuklu Devleti’nin esas gayelerinden birisi de Mekke ve Medine şehirlerini alıp burada hutbenin hilâfet makamı adına okunması ve bir Şiî devleti olan Fatımilerin yıkılmasıydı. Hicaz Bölgesi’nin alınması ve hutbenin halife adına okunması, halledilmesi mühim meselelerden biriydi. Meselenin halli için, emirlerden Tutuş, Aksungur Bozan ve Gevherayn vazifelendirildi. Gevherayn’ın kumandasında yola çıkan muazzam kuvvetler, Hicaz’dan başka Yemen ve Aden’in de Selçuklu Devleti’ne katılmasını tamamladılar. Melik Şah, yirmi yıllık saltanatı süresinde Büyük Selçuklu Devleti’nin topraklarını Kaşgardan Boğaziçi’ne, Kafkaslardan Yemen, Aden ve Akdeniz’e kadar genişletmek suretiyle devrin en büyük siyasî gücü durumuna getirdi. Deniz kıyısında elbisesini çıkarıp yere seren ve namaz kılıp Allah’ın yardımına şükreden Sultan Melik Şah, denizden aldığı kumları babası Sultan Alpaslan’ın mezarının üzerine serpti ve “Babacığım, işte sana müjde; henüz bir çocuk olarak bırakmış olduğun oğlun, Allah'ın izniyle dünyayı baştan sona fethetmiştir.” dedi. Bu koca devlette, Nizam’ül-mülk’ün deyişiyle, adaleti mülkün temeli yapmayı başardı ve bu yüzden Melik Şah’a “Sultanü’l-Âdil” denilmiştir. Saltanatı süresince yenilgi yüzü görmediği için de kendisine “Ebu’l-Feth” sanı verilmişti. Ömrünü İslâm dini için yararlı işler yapmaya adayan Melik Şah her zaman şu şekilde dua etmekteydi: “Ya Rab, eğer İslâm’a ben faydalı olacaksam, bana yardım et, muzaffer kıl. Eğer karşımdaki hasmım faydalı olacaksa, ona yardım et, onu muzaffer kıl.” Sultan Melik Şah‘ın üzerinde ciddiyetle durduğu meselelerden birisi de Hasan Sabbah’ın Bâtınî faaliyetleriydi. Hasan Sabbah, Sultan Alparslan‘ın hâcibliğine kadar yükselmiş fakat onun ölümünden sonra Nizamü’l-mülk’le arasının açılması üzerine Mısır’a kaçmıştı. Burada sapık İsmailiye fırkasının yolunu tuttu. Rey’e döndükten sonra kandırdığı cahilleri etrafına toplayarak eşkıyalığa başladı. Sonradan Doğu İsmailiye Devleti olarak anılacak devletin temellerini attı. Sapık propagandasına başladı. Sünnilik aleyhindeki çalışmaları, bilhassa Nizâmü’l-mülk tarafından dikkatle takip ediliyordu. Taraftarlarıyla, Alamut Kalesi’ni ele geçirmesi ciddi tedbirler alınmasına yol açtı. Üzerine Emir Yoruntaş gönderildi ve yola getirilmesi istendi. Ancak, Yoruntaş’ın ani olarak vefatı Bâtınî propagandasının artmasına yol açtı. İkinci bir harekâtın başladığı sırada Sultan Melik Şah‘ın vefatı (1092), seferi yarıda bıraktı. Cihan-Şümûl Anlayış Melik Şah zamanında, Vezir-i Azam Nizamü’l-mülk’ün de yardımı ve gayreti ile düzenli bir divan kurdu. Beş yüz bini bulan düzenli bir biçimde yetiştirilmiş ordu kurdu. Onun döneminde fakirleri, bilim ve sanat insanlarını korumak için devlet bütçesinden ciddi ödenek ayrıldı. Bilginler ve sanatçılar korunmuş, onlara büyük ilgi göstermiş, bilim sahibi kişileri bizzat ziyaret ederek, onların ilmine ve kişiliklerine saygı göstermiştir. Devrinde, Baba Yusuf Hemadanî, İmam-ı Gazalî, Ömer Hayyam Kaşgarlı Mahmut, İmam Cürcânî gibi bilginler yetişmiştir. Melikşah, bütün Selçuklu topraklarını imar ettirdi ve halkı refaha kavuşturdu. Büyük yerleşim yerlerinde Nizamiye Medreselerinin etkinliğini artırdı. Onun zamanında bilim, kültür, tarım, sanayi ve ticaret çok ilerledi. Veziri Nizamü’l-mülk, onun hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyordu: “Melikşah dindar, âlimlere hürmet, zahitlere iyilik, fakirlere şefkat ve halka adalet gibi, dünyada kimsenin haiz olmadığı yüksek vasıflara sahip bir cihan şümûl devlet adamıdır.” Melikşah, Bağdat’ta bir rasathane kurmuş ve 1086 yılında başlayan ve dünyanın güneş etrafında dönmesi esasına dayanan bir takvim inkılabı yapmıştı ki buna “Celalî Takvimi” adı verilir. Melik Şah’ın Berkyaruk, Sencer, Mehmet Tapar adlı üç oğlu vardı ki üçü de hükümdarlık yapmışlardır. Halife Muktedî Biemrillâh’ın Müstazhir-Billâh’ı veliaht tayin etmesini doğru bulmayan Sultan Melik Şah, veliahdı azledip yerine kızından olan torunu Ebü’l-Fazl Cafer’i veliaht tayin etmesini istiyordu. Bu sebeple aralarında çatışma çıktı ve Sultan Melik Şah Bağdat’a giderek Halife’nin burayı terk etmesini istedi. Devlet adamlarının aracı olmasıyla Halife’ye mühlet verilmesi konusunda antlaşmaya varılmışsa da, mühlet henüz dolmadan yediği bir av etinin tesiriyle ateşli hummaya yakalanan Sultan, bu hastalığı sebebiyle vefat etti. Tarihte sahne almış devlet adamlarının büyük kısmıyla ilgili olduğu gibi, Sultan Melik Şah’ın bu ani ölümü de yine suikast ihtimali açısından tartışmalara konu olmuştur ve bu tartışmalar günümüzde de hâlâ devam etmektedir. Sultan Melikşah, bir insanın en verimli olabileceği bir yaşta, otuz sekiz yaşında vefat etti. Yirmi senelik saltanatı esnasında devleti Kaşgar’dan Batı Anadolu‘ya, Kafkasya’dan Yemen’e kadar genişletti. Bağdat’ta vefat eden Sultan‘ın naaşı İsfahan’a nakledilerek kendisi için yaptırdığı medresedeki türbesine defnedildi. Orta boylu, geniş omuzlu ve güzel yüzlüydü. Büyük bir devletin hükümdarı olmasına rağmen yumuşak tabiatlı bir zât idi. Sarayında daima devrin âlimleriyle sohbet ederek onların kıymetli fikirlerini alırdı. Her cins silahı mükemmel kullanır ve iyi ata binerdi. Büyük Selçuklu ve Melik Şah Dönemi ile ilgili yazılarımız devam edecektir. Kaynakça Abdülkerim Özaydın, ‘’Melikşah’’, DİA, C. XXIX. Erdoğan Merçil, Büyük Selçuklu Devleti, İstanbul, 2020. İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul, 2014. İbrahim Kafesoğlu, Selçuklular ve Selçuklu Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul, 2018. Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul, 2020. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 2018. Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, İstanbul, 2020.
Resul KESENCELİ
Yazar1.BeyitSafâ ancak gönülde yâr için sevdâ-yı aşkdır hepDevâ-yı derd ü gam âlemde bir sahbâ-yı aşkdır hep(Gönül rahatı, iç huzûru sevgili için çekilen aşkın sevdâsındadır. Âlemde, çekilen dertleri...
Yazar: Resul KESENCELİ
Zülfünü yüzden götür esrâr-ı hattı zâhir et Âyet-i hüsnünü uşşâka okut çekme nikâb (Ey sevgili! Saçlarını yüzünden kaldır, yüzündeki ayva tüylerinin/yüz çizgilerinin sırlarını ortaya çıkar. Gü...
Yazar: Vedat Ali TOK
BeyitGönül bir bahr-ı ummândır ana hadd ü pâyân olmazDerûnu dürr ü cevherdir ki pinhândır ayân olmaz(Gönül sonsuz, uçsuz bucaksız bir okyanustur. İçi türlü mücevherlerle dolu gizli bir hazinedir. Bu ...
Yazar: Resul KESENCELİ
Saat kulelerinin ortak özellikleri şöyle sıralanabilir: Saatler her saat başı saat sayısı kadar veya saat başı tek vuruş yapacak şekilde imal edilmişlerdir. Bazı saatler her saat başı saat sayısına il...
Yazar: Resul KESENCELİ