MÛCİZELERLE GELEN DERSLER
Hakîm olan Yüce Allah’ın kelâmı hikmet kaynağı Kur’ân’da geçen her kelime ve anlatılan her konu önemlidir. Onların hepsi sayısız hikmetlerle doludur. Onda zikredilen hiçbir şey boşuna değildir. Onda geçen her bitki ve her hayvanda da pek çok ders ve hikmet vardır. Onlardan biri de çekirgedir.
Çekirge sıçrama, zıplama ve uçma yeteneği olan haşere türünden bir hayvandır. Çekirgeler kafalarındaki antenleri ile dokunma hassası olan ve koku alabilen canlılardır. İkisi petek göz, üçü özel göz olmak üzere beş gözlü ve altı ayaklı bir canlı olan çekirgenin işitme organı karın kısmındadır. Boyları birkaç santimetre ile yirmi santimetre arasında değişir. Saatte 15-20 kilometre hızla, 9-10 saat hiç durmadan uçabilen ve 2500 kilometre mesafelere göç edebilen bir hayvandır. Dört ay ömrü olan çekirgenin 100 gramında 63 gram protein vardır. Bazan sürüleriyle ekili dikili alanlara zarar veren çekirgelerin, besleyicisi bir gıda maddesi olarak yenmesi helal kılınmış ve zor zamanlarda önemli bir gıda maddesi olmuştur. Zaten yaratılış hârikası olan pek çok haşere/böceğin zararlı mikrop ve otları yemekle sayısız faydalarının olduğu tesbit edilmiştir.1
Ayet-i Kerîmede Çekirge
Çekirge, Kur’ân’da iki yerde geçmektedir. Biri Fir’avun ve yandaşlarını uyarmak için Hz. Mûsâ’nın döneminde gerçekleşen mûcizeler anlatılırken geçer. Bu anlatımda inkârcı kavmin ekili arazilerine su baskını, çekirge, haşere ve kurbağaların musallat olduğu anlatılır. İkinci olarak da kıyâmet günü, o günün dehşet ve korkunçluğu karşısında kabirlerinden kalkan inkârcılar çekirgelere benzetilerek anlatılır. Yani kullanımın ilkinde gerçek hayatta arazilere musallat olan çekirgelerden bahsedilir, ikinci anlatımda ise insanlar şaşkın bir halde dolaşımlarıyla çekirgelere benzetilirler. Şimdi ilgili âyetleri okuyalım:
“And olsun ki, Biz de Fir’avun ailesini, ders alsınlar diye, yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. Onlara bir iyilik geldiği zaman; ‘Bu bizden ötürüdür.’ derler; bir fenalığa uğrarlarsa da, Mûsâ ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna verirlerdi. Bilin ki, kendilerinin uğradığı uğursuzluk Allah katındandır, fakat çoğu bunu bilmezler.
Fir’avun ailesi: ‘Bizi büyülemek için ne mûcize gösterirsen göster, sana inanmayacağız.’ dediler. Bunun üzerine su baskınını, çekirgeyi (el-cerâd), haşerâtı, kurbağaları ve kanı, birbirinden ayrı mûcizeler olarak onlara musallat kıldık; yine de büyüklük taşlayıp suçlu bir kavim oldular.
Azap başlarına çökünce, ‘Ey Musa! Rabb’ine, sana verdiği ahde göre bizim için yalvar. Bizden azâbı kaldırırsan sana, and olsun ki, inanacağız ve İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz.’ dediler.
Azâbı nasıl olsa sonuna gelecekleri bir müddet için üzerlerinden kaldırınca, hemen sözlerinden cayıyorlardı. Bu sebeple onlardan öç aldık, âyetlerimizi yalan sayıp umursamadıkları için onları denizde boğduk.”2
Bu anlatılanlarda öncelikle şunlar dikkatimizi çekmektedir:
Kâinatta var olan her şey bir amaç üzere yaratılmıştır. Yaratılan her şeyde sayısız hikmet ve Yüce Yaratıcı’nın erişilmez kudretine işaret vardır. Hiçbir şey boşuna ve anlamsız değildir.
“Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.”3, “O akıl sahipleri ‘Rabb’imiz! Sen bunları boşuna yaratmadın’ derler.”4 Yine O, yarattığını hak ile yerli yerince ve ölçülü olarak yaratmıştır. Kâinatta insanoğlunun bildiği ve henüz bilemediği canlı cansız, bitki hayvan nice varlık vardır, her birinin yaratılışında da sayısız hikmet vardır.
Zaman zaman haddi aşan insanları uyarmak için kâinatta var olan bu denge bozulur, nimet olan şeyler helâk sebebi olabilir. Göklerin ve yerin ordularının yegâne gerçek sahibi olan Yüce Allah’ın izni ve emri ile bu varlıklar, insanlara musallat olabilir. Sözgelimi rüzgâr ve yağmurlar rahmettir, su hayattır. Ama zaman zaman hayat sebebi olan su sel-tûfân; rüzgârlar fırtına, kasırga ve hortumlara dönüşerek helak sebebi olabilmektedir. Diğer varlıklar gibi her biri bir âyet olan haşerât denilen bit, pire, karınca, arı, böcek, kurbağa, çekirge gibi hayvanlar da ölçülü olur, asıl yaratılış gayeleri doğrultusunda varlıklarını sürdürürlerse zararları dokunmaz, hatta onlarda bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok yararlar vardır. Ama gün gelir Yüce Rabb’in dilemesiyle onlar zarar veren varlıklara dönüşebilir. Yüce Allah’ın azâbı-cezâsı, yarattığı varlıklar vâsıtasıyla O’nun dilediği zamanda ve dilediği şekilde gelebilir. Yapılması gereken O’nun gazabını ve azâbını çekecek söz ve tavırlardan uzak olmaktır.
Yaratıcı’ya Karşı Sorumluluklar Yerine Getirilmeyince!
Ekonomi, toplumun huzurlu bir hayat sürmesi için çok önemli unsurlardan biridir. Ekonomik dengelerin bozulması, toplumun huzur dengelerini alt üst eder ve kırar geçirir. İnsanların haksız kazanç, aldatma, hile, fâizcilik, tefecilik, karaborsacılık, fırsatçılık, bencillik, hırsızlık gibi günah tutkuları ekonomik hayata zarar verdiği gibi; yine toplumun kötüleri ilâhî bir kısım azâbın inmesine davetiye çıkarabilir. Özellikle bütünüyle Yüce Allah’ın irâdesine emânet olan ekili dikili araziler, ne kadar insânî tedbirlerle korunmaya çalışılsa bile, sonunda her şey O’nun izni ve irâdesiyle olur. Rüzgârlar, yağmurlar, iklim değişiklikleri, zarar veren haşerât ve benzeri yollarla bu alanda insanların beklentileri gerçekleşmeyebilir. O’nun için kâinatın sahibi Yüce Yaratıcıya karşı sorumluluklar yerine getirilmeli ve insanlar O’nun merhamet ve şefkatine lâyık olmaya gayret etmelidir.
İnsanlık tarihi, pek çok azap çeşidine şahit olmuştur. Önemli olan yaşananlardan ve anlatılanlardan ibret almaktır. Yüce Yaratıcı’ya karşı haddi aşıp inkâr ve günahlara sapanlar benzer azap çeşitlerinin kendi başlarına bizzat gelmesini beklemeden inkâr ve günahlarından vazgeçmelidirler. Unutulmasın ki ibret almayanlar için tarih tekerrür edecektir. Hak edenlere azap dünyada gelmezse âhirette mutlaka gelecek, hiç kimsenin yapıp ettiği yanına kalmayacaktır.
Âyetlerde haşere (kummel) kelimesi yanında, çekirge (cerâd) ve kurbağa (dafâdi’) ayrıca zikredilmiştir. Bu iki kelime de birer kere bu âyette geçmektedir. Bunlardan cerâd, bilinen ekin çekirgesidir ki, bütün yeşil ürünleri çok kısa sürede yer bitirir, çırılçıplak eder. Buna göre, kavmin başına gelen tufandan sonra biten kuvvetli ve gür ekinleri çekirge sürüleri yemiş bitirmiştir. Kummel, henüz tohumundan yeni çıkmış ve kanatlanmamış çekirge yavrusu yahut gâyet küçük karıncalara denir. Buğdaya düşen güve/buğday bitine de denir. Bit başta olmak üzere siyah renkli küçük böcekler, siyah kabuklu küçük haşereler için de bu kelime kullanılmıştır. Dafâdi’ kelimesi ise kurbağalar anlamına gelir. Bunlar İsrailoğullarının hem bedenlerine, hem arazilerine ve hem de ev ve işyerlerine musallat olmuş, kendilerine ve yiyecek içeceklerine zarar vermiş, toplumda korkunç bir sosyal, ekonomik ve psikolojik çöküntüye sebep olmuştur. Onların başına gelen bu azapların mâhiyeti ve süresi hakkında çeşitli rivâyetler vardır. Önemli olan bunlarla meşgul olmadan, olanlardan ibret alabilmektir.
5
Mûcizeler, İbret Alanlara Derstir
Fillerle donatılmış kibir Ebrehe ordusunu ebâbîl kuşlarının attığı küçücük çakıl taşlarıyla, tanrılık davasına kalkan Nemrut’u küçücük sivrisinekle helak eden Yüce Allah, yine kibirli Fir’avun ve yandaşlarını küçücük haşerelerle cezâlandırmıştır.
Çekirge kelimesinin geçtiği diğer âyetler ise şöyledir:
“Kıyâmet saati yaklaştı, ay yarıldı. Onlar bir delil görünce hâlâ yüz çevirirler ve: ‘Bu süregelen bir sihir.’ derler. Yalanlarda kendi heveslerine uyarlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır.
And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir. Bu haberlerin her birinde üstün hikmet vardır; ama uyarmalar fayda vermiyor. Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün. Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler (cerâd) gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkârcılar: ‘Bu, zorlu bir gündür.’ derler.”6
Âyetlerde diriliş günü kabirlerinden kalkacak olan inkârcılar çekirgelere benzetilmiştir. Gece karanlığında toprağa yapışıp kalan, güneşin doğmasıyla etrafa saçılan çekirgelere. Onlar şaşkınlıkları ve kalabalık sürüler halinde koşuşmalarıyla âciz çekirgelere benzetilmiştir. Nitekim bir başka âyette de onlar uçuşan kelebeklere (ferâş) benzetilmiştir:
“O gün insanlar, ateş etrafında çırpınıp dökülen ateş böceği kelebeklere dönecekler.”7 Bu âyette yeryüzünün en güçlü varlığı akıllı insanın zayıf ve âciz kelebeklere döneceği; bir sonraki âyette de yeryüzünün en sağlam yapıları yalçın dağların didilmiş pamuğa döneceği haber verilerek o güne hazırlıklı olunması istenmiştir. O dehşetli günde insanın düşeceği durumu anlatan çekirge ve kelebeklere benzeten iki âyeti birlikte düşündüğümüzde şöyle bir sonuç çıkmaktadır: O günün dehşetinden kimi insanlar çekirgeler gibi birbirinin üstüne yığılacak, tek bir hedefe doğru koşuşacak; kimileri de nereye gideceğini, nerede inip duracağını bilemeyen kelebekler gibi oraya buraya saçılıp darmadağın olacaktır.
8
Unutmayalım ki geçmişte yaşanmış ve hâlen de yaşanabilen, insana âcizliğini ve çaresizliğini hatırlatan mûcizeler, ibret alanlara ders vermeye devam etmektedir. Görmek isteyenler için, kısacık ömürlü küçücük varlıklarda kalıcı ve büyük dersler vardır.
Peygamberimizden gelen,
“Bize kesilmeden yenebilen/iki ölü ve iki kan helal kılındı: Balık ile çekirge, karaciğer ve dalak.”9 hadisiyle yazımıza son verelim.
Dipnot
* Prof. Dr. Ali AKPINAR
1. Bkz. Tarım Bakanlığı Web sitesi.
2. 7/A’râf, 130-136.
3. 21/Enbiyâ, 16, 44/Duhân, 38.
4. 3/Âl-i Imrân, 191.
5. Bkz. Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, Araf Suresi.
6. 54/Kamer, 1-8.
7. 101/Kâria, 4.
8. Bkz. Mâtüridî, Te’vilâtü’l-Kur’ân; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, Kâria Suresi.
9. İbn Mâce, Et’ime 31; Müsned II. 97.